14 Mayıs 2014 Çarşamba

ŞİMDİ AKILLI YÜREKLİ ÖFKELİ, İSYANLAR ZAMANIDIR



ŞİMDİ AKILLI YÜREKLİ ÖFKELİ, İSYANLAR  ZAMANIDIR

Dün geceden bu yana, nete küs, kadere küs, insanlıktan uzaklaşmış insanlığa küs ve elbette akıl taşıdıklarına inandığım ama hâlâ en somut gerçekliklere bile uzak duran çevremdekilere küs, hatta yazmak isteyen ellerime küs, düşünen aklıma, acı çeken yüreğime küs, öfkemi ve ızdırabımı içimde büyüterek, iyimserliğimi ve umudumu sınayıp durdum ve yine de, ne iyimserliğimden, ne de umudumdan vazgeçebileceğimi anladım!

Ama yine de, böyle bir acı ile cinayetin en sefil hali ile duygusal olarak nasıl baş edilebileceğini bilemediğimi; bu anlamda bir ensesi kalının dizginsiz zenginliklerini artırması pahasına göz göre göre, bağıra bağıra gelerek gerçekleşen kitlesel cinayet sonucu, Soma’lı maden işçilerinin kaybettikleri yaşamları nedeniyle duyulan acının nasıl dindirilebileceğini ve geride kalanlara, bu katliam niteliğindeki ölümler nedeniyle duydukları acılarına ortak olunduğunun, sabırlar dilendiğinin nasıl söylenebileceğini düşünüp durdum ve içinden çıkamadığımı belirtmek istiyorum!

Ancak yine de şunu söylemek isterim ki sabır, evet bu gerekiyor ama öfkenin ve acının dindirilmek yerine canlı tutulması daha çok gerektiğine karar verdim!
Şüphesiz kimsenin eli kolu bağlı değil ama hâlâ bir sessizliktir, kayıtsızlıktır sürmektedir; öyleyse insanlığın nasıl bir şey olduğunun farkında olup olmadığı tartışılır halde olan insanların ve öncelikle kış uykusunda misli bir kurtarıcı mesih bekleyen, gelmiyor diye de edilgenliği seçen işçilerin, emekçilerin ve onların “sendikacı” suretinde ortalıkta dolaşan temsilcilerinin, işçilikten ve emekçilikten çoktan uzaklaşmış liderlerinin ve elbette politik hırsları için her kötülükle pazarlığa girişebilen politikacıların belli ki akılları, vicdanları, yürekleri bağlanmış, kaskatı kesilmiştir!

Öyleyse acıdan duyulan ızdırabın ve yarattığı öfkenin canlı ve etkin tutulması gerek şarttır; hiç kimse, benden uzak acı benim değildir, benden uzak öfke bana ait değildir dememelidir!

Ama hiç kimse çektiği acıyı ve duyduğu öfkeyi boşaltmak için kendine ve yakın çevresine zarar vermemelidir!

Acı ve öfke boşaltılacaksa eğer, kader diye yutturulan ve kaderse bile bu acılara, bu acıların yarattığı öfkelere kaynaklık eden dizginsiz kâr hırsı yaratan ve büyüten mekanizmanın çarklarının bam teline ve bu mekanizmayı çalıştıran, çalıştırdıkça hırsları artanların ve onlarla, onlardan değilmiş gibi görünerek işbirlikçilik yapanların veya bu dizginsiz kâr hırsına nasıl dur denileceğini, bu dizginlenemez kârları ve hırsları büyüten mekanizmanın nasıl durdurulacağını düşünmek ve bunun için azıcık insanlık göstermek zahmetine bile katlanmayanların ve elbette bu acının yarattığı öfkeden korkarak, bu öfkeyi dizginlemek için her türlü kurnazlığı yapan işçi ve emekçilerin, çalışan çalışmayan ama her şekilde kâr hırsı içinde yanıp tutuşanların yarattığı risklere maruz kalan herkesin içinde ve yakınında cirit atan ve onların hak ve hukukunu savunuyormuş gibi yaparak, bu kâr hırsı içinde yanıp tutuşanların mutsuzluklarına derman olmak için var olan, arsız, akılsız, vicdansız, belleksiz bütün çanak yalayıcılarının suratlarına, sıfatlarının içine ve hem de bu öfkeyi en duyarsız insanların yüreğine bir bilinç misli akıtarak boşaltmak, böylece yüreklerin ve akılların bu bilinçle harekete geçmesinin ve öfkeden bir volkan misli patlamasının ve bu patlamada kaderlerinin ellerinde olduğunun ve kaderlerini ellerine almadan bu acılardan ve öfkeden kurtulmanın ve bu acıları ve öfkenin kaynağını kurutmanın mümkün olmadığının farkındalığını yaratan eylemli bilinci olmak gerekmektedir!

İşte bu nasıl olacaksa, olması için zamanı gelmiştir ki pek az da olsa, akıl ve yürek taşıyan arkadaşların bu eylemli bilincin adresini yüreklice göstermeleri önemlidir!
Böylece herkesin, bütün işçi ve emekçi düşmanı olan, insanlık düşmanlığında sınır tanımayan ama buna rağmen işçilerin, emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin içinde onlardan biri imiş gibi, hatta onlardan daha akıllı ve daha cesur imiş gibi dolaşanların büründükleri rol, takındıkları poz, edindikleri kalkan, sarındıkları yaldız hepsi tuzla buz olacak ve çırılçıplak orta yerde kalacaklar, o sırada şaşkınlıkla da bu daha önce görmedikleri durumu görmenin şoku ile ayağa kalkan kitleler, kendilerinin daha büyük ve artık herkesten akil olduklarını fark edeceklerdir!

Şimdi herkesin çok net olarak anlaması gerekir ki kahramanlık,evet gereklidir ve yüreklice yükselen isyanlar kahramansız olmaz, ama her tarafı tutulan ve herkesin katılmayacağı çok önceden belli olan Taksim ile imtihana girip koltuklarına sıkı sıkı yapışmanın yansıması olan kahramanlık,kahramanlık değildir; kahraman olmak mı isteniyor, işçilerin, sınıf olduklarını ve her şeyi yaratan olduklarını yaratmazlarsa yaşamın,sadece kendilerinin içinde olduğu değil, zenginlerin de içinde olduğu yaşamın duracağını bilince çıkartmalarına yarayacak kahramanlıklar göstermelidirler ve bu, akıl ile bilim ile ve bundan duyulan umut ve iyimserlikle mümkündür!

Bir işçi, bir emekçi, yarattığı zenginlikleri, zenginliklerine doyamayan dizginsiz hırs sahiplerinin cebine koymaktan vazgeçerse, yer yerinden oynamaz, hatta yaprak bile kıpırdamaz ama işçi olduklarını, emekçi olduklarını bütün hücrelerine kadar duyumsayarak, bütün işçi ve emekçiler, en azından azımsanmayacak bir birliktelik içinde olanlar, “hop dedik, artık zenginlik üretmiyoruz” deseler, işte o zaman yer yerinden oynar, akıllar karışır, yürekler alabora olur, telaşlar artar, korkular yer değiştirir, vicdanlar kendine gelir ve öfkeler büyür büyür, kendini en doğru yere doğru püskürtür ki işte o an ve ondan sonrası, bütün acıların dindiği, bütün öfkelerin yerini bularak dizginlendiği, umutların ve iyimserliğin anlamını bulduğu ve hemen yakında olmasa da, ufukta o cehennem sıcaklığı yaratan öfke patlamalarının içinden yükselen bir cennet kendini gösterebilir!

Bu, dün kâr hırsı ile yanıp tutuşanların bu hırslarına derman olan “büyük grev”e benzemez, kâr hırslarını da, kâr çarklarını da tuzla buz eden ama kâr hırslarının kurbanı olanların kanlarını yerden kaldıran, geride kalanların acılarını dindiren, öfkelerini en anlamlı bir noktaya kanalize eden en anlamlı ve en hızlı ve en güvenli değiştirici, dönüştürücü bir kolektif derman olur!

Türkiye’nin işçi sınıfına, emekçilerine, onlar ile yürekten ve akılla, bilimle bağlı yiğit, kararlı ve inançlı temsilcilerine, işçisınıfının yolunda yürüyen gençlerine, kadınlarına, emeklilerine ve en büyük acının onların yüreklerine düştüğüne inandığım, cinayete kurban giden, katliamın daniskası ile katledilen, göz göre göre ölüme gönderilen Soma’lı maden işçilerinin yakınlarına, çocuklarına, eşlerine sabırlar dilerken, öfkelerini ve acılarını yüreklerinde büyütmelerini, bu cehennem çukurunda ölmeyi göze alarak ekmek paralarını kazanmak için, birilerinin ceplerini doldurmaya ve bunun için bu kâr hırsını yaratan canavarın dişlileri arasında ölüme mahkûm edilen maden işçilerine bunu borçlu olduklarını, hepimizin borçlu olduğumuzu ve o cehennem çukurundan kurtulan yaralı olan veya burnu bile kanamamış olsa da yürekleri yaralanmış olan tüm işçi arkadaşlara acil şifalar ve sabırlar diliyor, neden diğerleri gibi ölmedikleri için kendilerini kahretmemelerini, bunun için yüreklerini karartmalarını, ama isyanlarını büyütmelerini dilediğimi belirterek, gözlerim ağlamaya muhtaç, ağlamamaya and içmişçesine şişmiş, yüreğim kabarmış, öfkem öncekilere hiç benzemez olmuş bir halde bitiriyorum!

Fikret Uzun

14-Mayıs 2014

Hiç yorum yok: