ŞİMDİ AKILLI YÜREKLİ ÖFKELİ, İSYANLAR ZAMANIDIR
Dün geceden bu yana, nete küs, kadere küs, insanlıktan uzaklaşmış insanlığa
küs ve elbette akıl taşıdıklarına inandığım ama hâlâ en somut gerçekliklere
bile uzak duran çevremdekilere küs, hatta yazmak isteyen ellerime küs, düşünen
aklıma, acı çeken yüreğime küs, öfkemi ve ızdırabımı içimde büyüterek,
iyimserliğimi ve umudumu sınayıp durdum ve yine de, ne iyimserliğimden, ne de
umudumdan vazgeçebileceğimi anladım!
Ama yine de, böyle bir acı ile cinayetin en sefil hali ile duygusal olarak
nasıl baş edilebileceğini bilemediğimi; bu anlamda bir ensesi kalının dizginsiz
zenginliklerini artırması pahasına göz göre göre, bağıra bağıra gelerek
gerçekleşen kitlesel cinayet sonucu, Soma’lı maden işçilerinin kaybettikleri
yaşamları nedeniyle duyulan acının nasıl dindirilebileceğini ve geride
kalanlara, bu katliam niteliğindeki ölümler nedeniyle duydukları acılarına
ortak olunduğunun, sabırlar dilendiğinin nasıl söylenebileceğini düşünüp durdum
ve içinden çıkamadığımı belirtmek istiyorum!
Ancak yine de şunu söylemek isterim ki sabır, evet bu gerekiyor ama öfkenin
ve acının dindirilmek yerine canlı tutulması daha çok gerektiğine karar verdim!
Şüphesiz kimsenin eli kolu bağlı değil ama hâlâ bir sessizliktir,
kayıtsızlıktır sürmektedir; öyleyse insanlığın nasıl bir şey olduğunun farkında
olup olmadığı tartışılır halde olan insanların ve öncelikle kış uykusunda misli
bir kurtarıcı mesih bekleyen, gelmiyor diye de edilgenliği seçen işçilerin,
emekçilerin ve onların “sendikacı” suretinde ortalıkta dolaşan temsilcilerinin,
işçilikten ve emekçilikten çoktan uzaklaşmış liderlerinin ve elbette politik
hırsları için her kötülükle pazarlığa girişebilen politikacıların belli ki
akılları, vicdanları, yürekleri bağlanmış, kaskatı kesilmiştir!
Öyleyse acıdan duyulan ızdırabın ve yarattığı öfkenin canlı ve etkin
tutulması gerek şarttır; hiç kimse, benden uzak acı benim değildir, benden uzak
öfke bana ait değildir dememelidir!
Ama hiç kimse çektiği acıyı ve duyduğu öfkeyi boşaltmak için kendine ve
yakın çevresine zarar vermemelidir!
Acı ve öfke boşaltılacaksa eğer, kader diye yutturulan ve kaderse bile bu
acılara, bu acıların yarattığı öfkelere kaynaklık eden dizginsiz kâr hırsı
yaratan ve büyüten mekanizmanın çarklarının bam teline ve bu mekanizmayı
çalıştıran, çalıştırdıkça hırsları artanların ve onlarla, onlardan değilmiş
gibi görünerek işbirlikçilik yapanların veya bu dizginsiz kâr hırsına nasıl dur
denileceğini, bu dizginlenemez kârları ve hırsları büyüten mekanizmanın nasıl
durdurulacağını düşünmek ve bunun için azıcık insanlık göstermek zahmetine bile
katlanmayanların ve elbette bu acının yarattığı öfkeden korkarak, bu öfkeyi
dizginlemek için her türlü kurnazlığı yapan işçi ve emekçilerin, çalışan
çalışmayan ama her şekilde kâr hırsı içinde yanıp tutuşanların yarattığı
risklere maruz kalan herkesin içinde ve yakınında cirit atan ve onların hak ve
hukukunu savunuyormuş gibi yaparak, bu kâr hırsı içinde yanıp tutuşanların
mutsuzluklarına derman olmak için var olan, arsız, akılsız, vicdansız,
belleksiz bütün çanak yalayıcılarının suratlarına, sıfatlarının içine ve hem de
bu öfkeyi en duyarsız insanların yüreğine bir bilinç misli akıtarak boşaltmak,
böylece yüreklerin ve akılların bu bilinçle harekete geçmesinin ve öfkeden bir
volkan misli patlamasının ve bu patlamada kaderlerinin ellerinde olduğunun ve
kaderlerini ellerine almadan bu acılardan ve öfkeden kurtulmanın ve bu acıları
ve öfkenin kaynağını kurutmanın mümkün olmadığının farkındalığını yaratan
eylemli bilinci olmak gerekmektedir!
İşte bu nasıl olacaksa, olması için zamanı gelmiştir ki pek az da olsa,
akıl ve yürek taşıyan arkadaşların bu eylemli bilincin adresini yüreklice
göstermeleri önemlidir!
Böylece herkesin, bütün işçi ve emekçi düşmanı olan, insanlık düşmanlığında
sınır tanımayan ama buna rağmen işçilerin, emekçilerin, ezilen ve
sömürülenlerin içinde onlardan biri imiş gibi, hatta onlardan daha akıllı ve
daha cesur imiş gibi dolaşanların büründükleri rol, takındıkları poz, edindikleri
kalkan, sarındıkları yaldız hepsi tuzla buz olacak ve çırılçıplak orta yerde
kalacaklar, o sırada şaşkınlıkla da bu daha önce görmedikleri durumu görmenin
şoku ile ayağa kalkan kitleler, kendilerinin daha büyük ve artık herkesten akil
olduklarını fark edeceklerdir!
Şimdi herkesin çok net olarak anlaması gerekir ki kahramanlık,evet
gereklidir ve yüreklice yükselen isyanlar kahramansız olmaz, ama her tarafı
tutulan ve herkesin katılmayacağı çok önceden belli olan Taksim ile imtihana
girip koltuklarına sıkı sıkı yapışmanın yansıması olan kahramanlık,kahramanlık
değildir; kahraman olmak mı isteniyor, işçilerin, sınıf olduklarını ve her şeyi
yaratan olduklarını yaratmazlarsa yaşamın,sadece kendilerinin içinde olduğu
değil, zenginlerin de içinde olduğu yaşamın duracağını bilince çıkartmalarına
yarayacak kahramanlıklar göstermelidirler ve bu, akıl ile bilim ile ve bundan
duyulan umut ve iyimserlikle mümkündür!
Bir işçi, bir emekçi, yarattığı zenginlikleri, zenginliklerine doyamayan
dizginsiz hırs sahiplerinin cebine koymaktan vazgeçerse, yer yerinden oynamaz,
hatta yaprak bile kıpırdamaz ama işçi olduklarını, emekçi olduklarını bütün
hücrelerine kadar duyumsayarak, bütün işçi ve emekçiler, en azından
azımsanmayacak bir birliktelik içinde olanlar, “hop dedik, artık zenginlik
üretmiyoruz” deseler, işte o zaman yer yerinden oynar, akıllar karışır,
yürekler alabora olur, telaşlar artar, korkular yer değiştirir, vicdanlar
kendine gelir ve öfkeler büyür büyür, kendini en doğru yere doğru püskürtür ki
işte o an ve ondan sonrası, bütün acıların dindiği, bütün öfkelerin yerini
bularak dizginlendiği, umutların ve iyimserliğin anlamını bulduğu ve hemen
yakında olmasa da, ufukta o cehennem sıcaklığı yaratan öfke patlamalarının
içinden yükselen bir cennet kendini gösterebilir!
Bu, dün kâr hırsı ile yanıp tutuşanların bu hırslarına derman olan “büyük
grev”e benzemez, kâr hırslarını da, kâr çarklarını da tuzla buz eden ama kâr
hırslarının kurbanı olanların kanlarını yerden kaldıran, geride kalanların
acılarını dindiren, öfkelerini en anlamlı bir noktaya kanalize eden en anlamlı
ve en hızlı ve en güvenli değiştirici, dönüştürücü bir kolektif derman olur!
Türkiye’nin işçi sınıfına, emekçilerine, onlar ile yürekten ve akılla,
bilimle bağlı yiğit, kararlı ve inançlı temsilcilerine, işçisınıfının yolunda
yürüyen gençlerine, kadınlarına, emeklilerine ve en büyük acının onların
yüreklerine düştüğüne inandığım, cinayete kurban giden, katliamın daniskası ile
katledilen, göz göre göre ölüme gönderilen Soma’lı maden işçilerinin yakınlarına,
çocuklarına, eşlerine sabırlar dilerken, öfkelerini ve acılarını yüreklerinde
büyütmelerini, bu cehennem çukurunda ölmeyi göze alarak ekmek paralarını
kazanmak için, birilerinin ceplerini doldurmaya ve bunun için bu kâr hırsını
yaratan canavarın dişlileri arasında ölüme mahkûm edilen maden işçilerine bunu
borçlu olduklarını, hepimizin borçlu olduğumuzu ve o cehennem çukurundan
kurtulan yaralı olan veya burnu bile kanamamış olsa da yürekleri yaralanmış
olan tüm işçi arkadaşlara acil şifalar ve sabırlar diliyor, neden diğerleri
gibi ölmedikleri için kendilerini kahretmemelerini, bunun için yüreklerini
karartmalarını, ama isyanlarını büyütmelerini dilediğimi belirterek, gözlerim
ağlamaya muhtaç, ağlamamaya and içmişçesine şişmiş, yüreğim kabarmış, öfkem
öncekilere hiç benzemez olmuş bir halde bitiriyorum!
Fikret Uzun
14-Mayıs 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder