3 Haziran 2014 Salı

BU COĞRAFYAYA KAPİTALİZMDEN UMUDUNU KESMEMİŞ OLANLARIN TÜRKÜSÜ DEĞİL SOSYALİZME NİYETİ OLANLARIN TÜRKÜSÜ YAKIŞIYOR



BU COĞRAFYAYA KAPİTALİZMDEN UMUDUNU KESMEMİŞ OLANLARIN TÜRKÜSÜ DEĞİL SOSYALİZME NİYETİ OLANLARIN TÜRKÜSÜ YAKIŞIYOR

Yahu el insaf, ne eleştiriye tahammülünüz var, ne gerçeklere kucak açıyorsunuz, ne de ne dediğinizi biliyorsunuz!

Devlet deccaldir, canavardır, bütün kötülüklerin anasıdır vesaire vesaire ...

Peki sonra, Cumhurbaşkanlığına aday gösteriyorsunuz! Hem de bir kişinin dudaklarının ucundan çıkacak bir ismi!

Bu yetmedi mi?

Peki, her tarafınızdan "demokratik" şurubu akıyor, en sonu sosyalizme de demokratik şurubunu sıvadınız, ama hem cahilsiniz ve hem de dediğinize kendiniz uymuyorsunuz; görüntüyü de "bizce de uygundur"la kapatıyorsunuz!

İşte şimdi de HDP'nin başına Demirtaş geçsinmiş, sizce de uygunmuş!

Bir başkası da, eminim kimse okumamıştır, okudu ise, bu sessizlik niye, KCK sistemi baştan aşağı bir tek adam sistemidir, bunda da "Önderlik" ki bu sistemi kuran Öcalan doğal ve değişmez önderdir ve bütün yetkiler onda toplanmış, o ne derse o olur, son kararlar da hep onundur!

Ama siz hem devlet deccaldir, bütün kötülükler onun yüzündendir diyorsunuz, hem de her şeyi "demokratik" şurubu ile yıkıyorsunuz ki bir nevi zemzem suyudur ve en kötüsü de, demokrasinin bir devlet durumu olduğunu bile bile, bilmiyorsanız, cehaletiniz tavan yapmış demektir, demokrasiyi sosyalizmin önüne koşuyorsunuz!

Ne diyeyim, Allah maddeye bakarak düşünmenizi ve hareket etmenizi ihsan eylesin! Yoksa siz yakında maddeden bağımsız düşüncelerinizle, maddeye can bile vermeye kalkarsınız!

Sevgili CHE, burada alıntılayacağın bir şey çıkmayacaktır ama merak etme o da olacak, fakat neyi alıntılarsanız alıntılayın nafile çaba içindesiniz, değişmiyor yani!

Sizdeki bu fetişizm, bu örgüt şovenizmi olduğu sürece daha neler görürüz bilinmez ama şunu tekrar hatırlatmak istiyorum, aslolan ittifaktır; çatı mantığı da ittifaktır ve siz çatıyı TDHyi, Öcalan'ın vesayetine sokmak için bir araç olarak düşünüyorsunuz ki en sonu kendin de itiraf ettin,"ya bizdensiniz ya da..." diyerek!

Fikret Uzun

27 Mayıs 2014
Sevgili Che, ah benim dar pencereden bakmaya mahkûm olmuş forum arkadaşım, kusura bakma cevap vermekte geciktim, seni beklediğin cevaptan mahrum bırakmak istemezdim ama ne yaparsın bazen zorunluluklar özgürlüklerin önünü kesiyor!

Evet CHE, her şey ortada, kısacık cümlelerle söylediklerimi çok iyi anladığını görebiliyorum; ama bir şey daha görebiliyorum, her şeyin farkındasın ve buna rağmen, madde ile yakından uzaktan bağı olmayan, boş beleş laflarla zevahiri kurtarmaya çalışıyorsun!

Dün, alıntıladığını, bu gün ise alıntılamaya gerek olmadığını ve tam üstüne basıyorsun dedirtircesine, ikimizin ayrı dilden konuştuğunu söylüyorsun!

Bunlar hep gerçeklerden kaçmanın işaretleri!

Artık internetlerde bile dolaşıyor, her şeyi bildiğini düşünerek "akademi"nize gidip, Marx’ı aşma onurundan uzak duruyor olsan bile bundan uzak durmanın mümkün olmadığı açıktır; KCK ve KONGRA-GEL sisteminden söz ediyorum ve bunlar, "önderliğe" ve "Öcalan" a açık çek vermiş olmayı anlatıyorlar; daha doğrusu, bu konuda Kürt halkından ve devrimcilerinden açık çek istendiğini anlatıyor!

Sanki bir sanal ülke var, tıpkı Morus’un ütopyası gibi, bu sanal ülke üzerinde devletçilik oynuyorsunuz ve oyunu “demokratik” şurubu ile şurup gölüne çevirmişsiniz ve oynayacak bir milim şurupsuz yer kalmamış ama siz hâlâ oynamak için inat ediyorsunuz!

Ve bunlara, dağdaki, ovadaki hemen bütün Kürtlerin biat ettiği ama Kürt halkının beklenenden fazla bir kesimi henüz bunlardan ne anlaması gerektiğine karar vermediği anlaşılıyor!

Bunu senin de pekâlâ anlamış olduğun anlaşılıyor ki kendi ifadelerinle bunu açık ediyorsun; üstelik bunu zorunlu hissettiğin de anlaşılıyor!

Öte yandan, ister kırdan, ister şehirden olsun, çığrılan türkünün, dün de bu gün de kapitalist düzen içinde hâlâ istikbal olduğunu anlattığı açıktır! Ve bu canavar, bir taraftan canavar olduğu için yeriliyor, diğer taraftan Öcalan’ın öznel kurgularıyla sevimli hale getiriliyor!

Ne için CHE, Kürt halkının mutluluğu için mi? Yoksa Kürt halkını kolera ile korkutup, vebaya razı etmek için mi?

Ancak bu, sosyalizme niyeti olanların türküsü değildir! Bu, kapitalizmden umudunu kesmemiş olanların türküsüdür!

Sosyalizmin bu gün "bilimsel" ön ekli vurguya gerek olmayacak denli bir bilim olduğu ve dahi işçi sınıfının ideolojisi ve düzeni olduğu açık, net ve kuşkuya yer bırakmayacak denli pratik olarak kanıtlanmıştır!

Bunun, henüz sosyalizmin pratiğinin olmadığı bir zamanda, Marxizmin kurucuları tarafından teorik olarak formüle edildiğini aklımıza getirirsek, Marxizmin hâlâ ve artan ölçüde, en bilimsel ve en devrimci teori olmaya devam ettiğini yadsımamız pek kolay olmaz; ancak buna rağmen sizlerin Öcalan'ın emri ile kurulan "akademi"lerde Marxizmi aşma kuruntunuzu göz önüne alırsak, bunu çoktan ve Öcalan ile birlikte yadsıdığınızı anlamak zor değildir!

Yadsımasanız,”demokrasiyle birlikte var olabilen sosyalizm”den, “bilimsel-de*mok*ratik sosyalizm” den söz etmezdiniz, edene de kuşku ile bakardınız!

Öte yandan önderlik bunalımı benim sorunum değildir ki bu tür serzenişiniz abesle iştigal olduğu kadar, çaresizliğinizin yansıması olarak yarattığınız bir demagojik yaklaşımdır!

Ancak, önderlik bunalımınız, maddeye bakmadan, beyninizden maddeyi tarif etmeye kalkışmanızdandır! Benim sorunum olmaması bu anlamdadır ve önderlik -mönderlik her neyse, bir ütopyanın üzerine inşa edildiği müddetçe, pratiğin tokadını yemeye her zaman mahkûmdur!

Pratiğin en büyük doğrulayıcı olduğunu sert bir cümle ile vurgulamaya çalışıyorum, belki aklınızda daha geniş bir yer kaplar!

Evet, iç savaşın o kokuşmuş nefesi ezilen ve sömürülen halkların ensesindedir; öyleyse bu kokuşmuş nefese nefes vermek yerine, nefesini kesmek ve ezilen, sömürülen halkların makûs kaderini değiştirmek için iç savaşın kuralını devrimci yönde belirlemek gerekmektedir!

Bunun ise temelinde ilerici-devrimci Kürtler ile ilerici –devrimci Türklerin birlikte ve gerici Kürt-Türk ittifakına karşı mücadele etmesi vardır!

Evet, Kürtler burjuva demokratik isteklerini önemli oranda elde ettiler, ama hangi Kürtler?

Kürtlerin ezici çoğunluğu olan Kürt halkı mı, yoksa Türkiye’nin bu kokuşmuş atmosferinde zenginliklerine zenginlik katan büyük zenginlerle bu pislik akıtan atmosferde birlikte olmak ve zenginliklerine zenginlik katmak isteyen Kürt ağa, bey, şeyh ve burjuva takımı mı?

Öyle olduğunu siz de biliyorsunuz; biliyorsunuz ki, ben sırf Kürt oldukları için bu, Türkiye’nin kokuşmuş düzeninde zenginliklerinden ne yapacaklarını bilemeyen büyük zenginlerle birlikte daha çok zengin olmanın planlarını yapan Kürt zenginlerini sevmek zorunda değiliz dediğimde, anında tepki veriyorsunuz!

Hani sen bir taktik filan diyordun ya, bu taş atan çocuklardan söz ediyordun ya; doğru, ortada bir taktik var ve ortada pek de çocuğunun kaçırılmasından yüreği yanan bir ananın profilini vermediği anlaşılan rol kesen kadınlar da var; bunların bu taktik içinde olup olmadığını bilmiyorum; ama şu açık ki, her maddeden kopuk taktikte sapmalar kaçınılmazdır; analardan biri çıkıp, Demirtaş’ın çocuklarının Amerika'da okuduğunu ve dağa çocuk lazımsa kendi çocuklarını neden dağa değil de Amerika’ya gönderdiğini bağıra bağıra haykırabilir! Tabii KCK sistemi o denli “demokratik” ki, KCK’nin “milis” kadroları, bu, Demirtaş’a feryat figan eleştiri taşları atan kadının "provakatör" olduğunu bildikleri halde sert bir önlem almamakta direnebiliyorlar!

Ne diyelim, böyle “demokratikliğe” de böyle "köylü kurnazlığına" da şapka çıkarılır ama kazın ayağı böyle ise; öyle değil mi CHE?

İşte burjuva demokratik hakların varabildiği durak ancak burasıdır ve üstelik Kürt halkını daha çok fakirleştirme pahasınadır ki buna her zaman sahiptiler ama şimdi artık meşru hale getirilmiştir; ucu daha çok zenginlik için özgürlüğe açılmak istenmektedir ve hep dediğimiz gibi, Kürt ulusu yekvücut değildir, arada sınıf farkı var ve uçurum mislidir; işte bir Demirtaş bile bunu net olarak açığa vurmaktadır!

Ama ortada “biat” dinamiği olduğu için, bu açığa düşen turnusoller pek çok şeyin görülmesine olanak verirken, tam tersi olmaktadır!

Ve evet, ben de bunu diyorum, Apo bu nedenle “ben rolümü iyi oynayamıyorum” diyor! Çünkü karşısındaki engeller, bir zaman önceki kendi eli mahsulüdür! Ve ellerinde, Öcalan’ın çoktan bıraktığı anlaşılan, Devrimci Gençliğin mücadele geleneği ve Ho amca var; Ne denli Kürt halkı devrimcisizleştirilmek ve bir ne idüğü belirsiz “demokratik” şurubu ile başları döndürülmek istense de, Kürt halkı ve Kürt ilerici-devrimcileri, istenilen kıvama getirilemiyor!

Ama Öcalan’ın maddeye küsmüş söylemlerini ezberleyerek silah elde beyanat vermeyi sadakatinin nişanesi olarak borç bilen de az değildir!

İşte bu yüzden ne Kürt halkını ne Türk halkını kandırabilirsiniz; Kürt ve Türk devrimcilerini ise hiç kandıramazsınız; işte bu yüzden HDP bir çıkmaz sokaktır ve bu çıkmaz sokak, devrim kaçkını azap zebanilerini bu çatının altına toplamakla aşılamaz! Gerçek devrimciler ise bu çatının altına hiçbir zaman girmez; çünkü bu çatının, ille de karanlık ve ütopya diye tutturan Öcalan’ın ve Öcalanistlerin çaresizliğinin çaresi olduğunu biliyorlar; HDP, sola yüzünü dönmüş olan dürüst, sıradan insanları tavlamak için gönderilen bir Kürt Truva Atı mislidir!

Öcalan'ın bir süredir tutturduğu popülist yolun içindedir! Ve popülizmin devrimciliğin önündeki en sinsi engel olduğunu biz biliyoruz!

Bu yolun içinde ve daha çok tepesinde çok Demirtaşların olduğu ve ellerinde kılınçlar, ya da senin ifadenle tüfengler, devrimden kaçmak istemeyenleri kılıçtan geçirmek, süngüyle şişlemek istedikleri apaçık belli oluyor!

Ama sizler bunu görmek istemediğiniz için gözlerinizi yumuyorsunuz ve o yumuk gözlerinizle “geldiler geldiler bir karanlığın içine girdiler” sözümüzde sadece hakaret ve/veya küfür görebiliyorsunuz!

Halbuki, durduğunuz yeri görmeniz o kadar kolay ki, sadece yüreklice ve akıllıca ama ikisi de kendinize ait olarak bakmanız gerekiyor; böyle bakarsanız, düşündüklerinizin de, orta yere yuvarladığınız söylemlerinizin de sosyalizme değil, sosyalizm düşmanlarına ait öğretilmiş düşünce ve söylemler olduğunu görmeniz zor olmayacaktır!

Siz ise kör olmadığınızı ama görmek istemediğinizi yüzünüze vurduğumuz için kızmayı tercih ediyorsunuz ve sosyalistlerden, bu karanlık yoldaki gidişata dur demelerini değil, aynı karanlığa girmelerini istiyorsunuz; girmeyince de hain ya da Kürt düşmanı ilan ediveriyorsunuz!

Nereye kadar CHE? Nereye kadar gözlerinizi sımsıkı yumacaksınız; gerçeklere sahip çıkacağınıza, gerçeklerden ne zamana kadar kaçacaksınız?

Ne zamana kadar Kürt sorununun, insan hakları sorununa indirgenemeyecek bir sorun olduğunu idrak etmekten kaçacaksınız?

Sap döner keser döner, bir gün olur devran döner özdeyişini de mi aklınıza getirmiyorsunuz?

Dost acı söyler CHE! Ve hep öyle olmadı mı ki, dostları başka yerde, en olmayacak yerde, yeryüzünün en kara ünvanlı emperyalizminde aramadılar mı ve hep doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovulmadı mı? Şimdi neden sizi değil de, sizi eleştirenleri dokuz köyden kovuyorlar? Sizi eleştirenlerin eleştirilerini değil de, neden sizin maddeden özerk söylemlerinizi altın yaldızlı çerçeveler içinde kitlelere taşıyorlar? Neden bu gün yanınızda daha çok, dün Kürtlerden en uzağa kaçanlar veya "verip kurtulalım" diyenler, hatta her türlü kötülükle anlaşma yapabilecek olanlar var da, düne vurgu ile bugününüzü yerenler neden yanınızda değil?

"Geldiler geldiler bir karanlığın içine girdiler" sözümüz laf olsun torba dolsun diye midir?
Fikret Uzun
01 Haziran 2014

Hiç yorum yok: