25 Haziran 2010 Cuma

STALİN ELEŞTİRİLERİ ÜZERİNE

Evet, Stalin savunulmadan komünist olunmaz sözü iddialı ve mutlaklaştırmaması gereken bir söylem olduğu kadar nesnelliği en doğru anlatan bir söylemdir de. Stalin’i, ne denli yiğit, akıllı, filozof, en kral lider vesaire modunda savunmuyoruz, Stalin’i, onun üzerinden sosyalizmin kalbine indirilen darbeler bağlamında savunuyoruz ve nesnellikle bağlı olarak, tespitler bütünlüğünde savunuyoruz ve bu bir putlaştırma değildir. Benim liderim senin liderinden daha liderdir yaklaşımını içermemektedir. Pratikte kimi söylemlerin böyle olması, bunu değiştirmez. Ve elbette sosyalistlerin, komünistlerin gözlerindeki ışık Stalin’den akmıyor ama Stalin üzerinden yayılan karanlığın, bu ışığı karartma özelliğini de teslim etmek gerekmektedir.
Stalin eleştirisi Türkiye’de Kemal Tahir’le de yükseliyor ve Stalinistlerin bile, Kemal Tahir’i Stalin tadında yüceltmesi ilginçtir. Stalin’in yaptığı eninde sonunda bir sosyalizm kurmaktır. Ve batı için, batıya özleminden vazgeçmeyenler için, önemli olan burasıdır ama hepsi Gorbaçov türüdür. Komünizmden nefret eder ama komünizme değil, Stalin’in anti-demokratik olmasına saldırır. İşte antikomünistlerin, oportünistlerin, emperyalist burjuvazinin Stalin saldırılarının asıl nedeni ve kaynağı burasıdır ve bugünün Marksizmine yönelmede, sosyalist iktidar mücadelesinin ileri seviyeden başlatılabilmedeki mihenk noktası burasıdır. Stalin'e, kapitalist toplumdan komünist topluma geçişin ifadesi olan, devrimci dönüşüm dönemini ve ona tekabül eden siyasi geçiş dönemini, (ki bu dönem tüm bir tarihsel dönemi kapsar; bu dönem kapanmadığı müddetçe, kendisine egemenliğini yeniden kurmak için özgürlük hakkı verilmeyen eski sınıfın restorasyon umudu hiç bitmez) yapılabilecek en iyi şekilde yönetmiş bir lider olduğu için saldırılmaktadır ve bu saldırının asıl sivri ucu, bu geçiş dönemine tekabül eden işçi sınıfının devrimci iktidarıdırr.
İşte Stalin'in anti demokratik olduğundan hareketle, Stalin üzerinden proletaryanın iktidarına yönelik saldırıların özü budur. bu gün bu saldırıların hâlâ devam etmesi, bu noktanın yani proletaryanın devrimci iktidarının, sosyalist devrimin temel sorunu olmaya eskisinden de fazla devam ettiğini gösterir. Ve daha da önemlisi, bu devrimci ikitdarın mekanizmasının işletilmesinden bir milim dahi sapmanın, restorasyon özlemi içinde olan eski sınıfın, sermayenin iktidarını kurmasına olanak vermek demek olduğunu gösterir. Stalin eleştirilerine bakınca görülmesi gerekenler ve alınması gereken ders tümüyle bu noktadadır.
Bu ders, proletaryanın iktidarının, daha önce burjuvazinin elinde olan iktidarla aynı olmadığı yanında, bu iktidara, iktidarı elinden alınan sınıfın ortak edilmemesi gerektiği noktasındadır. İşte bu günkü, anti-Stalinist demokrasi severlerin, Stalin'e antidemokratiklik yüklerken kastettikleri demokratiklik budur. Yani burjuvaziyi, işçi sınıfının ikitdarına ortak etmek. İktidar hedefi olmadan,sosyalizm türküsü söyleyenlerin hepsinin ortak noktası buradadır. Burjuvazinin en çok korktuğu nokta da hâlâ burasıdır. Paylaşımınıza katkım olacağı umuduyla aktardığım bu düşüncelerimi, Stalin üzerine yapılan bu çalışmadaki emeğe ve paylaşımınıza teşekkür borcumun ödemesi olarak kabul etmenizi dilerim. Saygılarımla.


İkinci not:
Stalin'e saldırıların ne anlama geldiğini ifade ederken, sizin de aynı saldırı içinde olduğunuzu kastetmemiştim, çünkü sizin yorumunuzu okumamıştım bile. Ama şu da bir gerçek ki, sizin hâlâ ille de Stalin katildir, korku yaymıştır yollu diretmeniz bu saldırıları hem saldırı olmaktan çıkarmaya çalıştığınız ve hem de ısrarla ANTİSTALİNİZMİ başat bir dinamik yapmaya çalıştığınızı göstermektedir. Siz iyi niyetli ve hümanist yaklaşıyor olabilirsiniz ama bu ısrarınız, Stalin üzerinden sosyalizme ama onun iktidar perspektifine ve bu perspektifi olabilecek en doğru biçimde hayata geçiren Stalin'in pratik sorunlarla ve proletaryanın iktidarına yönelik sinsi saldırılarla baş etme politikalarına insan hakları adı altında saldıran emperyalist burjuvazinin ve sovyet sosyalizminin düşmanlarının hâlâ süren saldırılarını haklı göstermekten başka bir işe yaramaz.
Ayrıca, Stalin, Lenin'den devraldığı sosyalist devrimi ilerletme ve sosyalizm kuruculuğunu gerçekleştirme görevini, Lenin'den bile Leninci bir yaklaşımla dolayısıyla Lenin'in ama ondan da önce, Marksizmin kurucularının öngördüğü, bu aşamadaki, yani kapitalizmden sosyalizme geçerken, gerekli olan, proletaryanın devrimci diktatörlüğünü en iyi biçimde işleterek yerine getirmiş bir kişidir. Ve Stalin'i yargılamadan önce, dünyadaki ve özellikle de Sovyetlerdeki bütün günahları ona yüklemeden önce, iktdarları elinden alınan burjuvazinin, alınmadan önce ve o zamandan beri ve hatta şimdi insanlığa karşı hangi suçları işlediklerini hatırlamalısınız; burjuvaziden tümüyle kurtulmadan, insanlığın kurtulamayacağı gerçeğini hatırlayarak, Stalin'in de, proletaryanın itidar mekanizmasını işleterek, bu insanlık düşmanı sömürücü sınıfın, yine yeniden, genç Sovyet devletine sinsice saldırmalarını ve restorasyon çabalarını önlemek için en özverili biçimde çaba gösterdiğini dikkate alarak eleştiri yöneltmelisiniz. Eleştiri küfür ve mahkûm etme boyutunda olunca, ister istemez ideolojik yaklaşım göstermiş olunduğu sırıtmaktadır. Ben de ideolojik yaklaşıyorum ve ben de Stalin'i eleştirebilirim ama benimki, proletaryanın çıkarları ile bağlı bir ideolojik bakıştır ve Stalin'in bu anlamdaki eksiklerini eleştiririm. Bunu da bu güne ders taşımak için yaparım. Örnek olsun, Stalin'in eşitlikçilik politkasını yeri geldikçe eleştirdiğimi hatırlatmak isterim ama bu bana Stalin'i mahkum etme hakkı vermez. Küfretmek, ona katil vesaire yaftaları asmak ise, gösterilmesi gereken kinin adresini şaşırmak ve şaşırtmak demektir.
Siz biliyor musunuz ki, Saharov Gorbaçov tarafından, hem de Sovyet Bilimler Akademisinde, zamanın ABD'nin kovboy ve artist başkanı olan Reagan ile görüştürülmüş ve bunu insan hakları adı altında yapmıştır ki, bunun anlamı, emperyalist burjuvazi, Sovyetleri insan hakları ve barış dinamikleri ile hem dışardan ve hem de içerden kuşatmak için çaba içindeydi ve Soljenitsin de, Saharov da onun gibi nicesi de, hep emperyalist kapitalizmin dediklerini referans alarak hareket eden bir aydın kitlesi oluşmasında başat rol oynamışalrdır. Bu rolün en son basamağı ise, Gorbaçov'un bastığı ve kapitlaist restorasyonun son fitilini ateşlediği nokta olmuştur.
Ayrıca, Sovyetler Birliği dağıldı ve arşivler açıldı, ama hâlâ Soljenitsin'in ballandıra ballandıra anlattığı Culag olayının Soljenitsin'in dediği boyutta olduğu ortaya konulmadı. Dahası var, anti Stalinizm'in azılı taraftarları, Stalin'in Türkiye'den toprak istediğini de propaganda ediyor ve bunun üzerinden sovyetleri karalamaya çalışıyordu ama onun da açılan arşivlerde doğru olmadığı ortaya çıktı.
O nedenle, evet eleştirelim ama eleştirirken, doğru olanı da koyalım. Ve bir konuyu daha hatırlatmak isterim ki, anti Stalinizm, Sovyet sosyalizmine düşman olan, kapitalizm özlemindeki Sovyet entelijansiyası ile, parti içindeki iki inançlı sahtekârların batıya kapı açma anahtarıdır. Ve proleterya diktatörlüğü olgusundan ve tarihsel zorunluluğundan kaçış da bu anahtarın öne sürülmesi ile eş zamanlıdır. Ama tarih gösterdi ki, bu olgudan ve tarihsel zorunluluktan kaçış mümkün olmamakla birlikte, kaçanlar sosyalizmden de uzaklaşmışlar ve savunma mekanizması olarak da anti Stalinizm'i miras bırakmışlardır. Eğer aklı başında olanlar, Stalin'le uğraşana kadar, Stalin'e proletarya diktatörlüğünü uygulama rolü veren tarihsel koşulların asıl müsebbibinin, proletarya karşısında yenilen ve hükümdarlıklarını kaybeden burjuvazinin kaybettiklerini geri almak için sinsi çabalar içine girmeleri olduğunu görmeye çalışırlarsa daha yol alıcı olunacaktır. Ama eğer görmemekte direniyorlarsa, emperyalist burjuvazinin Stalin üzerinden sosyalist iktidar olgusuna saldırmasını haklı çıkarmaya çalışmaktan öteye gidemezler. Bu anlamda Stalin'le bağlı çirkin tartışmalar eleştiri değil, tam bir emperyalist saldırı dinamiği olarak kalacaktır. Buna bilerek ya da bilmeyerek su taşıyanlar ise, tarih önünde emperyalist burjuvazinin bastığı yere basmaktan kurtulamaz.

Sonuç olarak, bu günkü, bu daha Ekim Devrimi öncesi, Lenin'i mahkûm etmek için öne sürülen bir gerçekliktir ve Lenin bunu hiçbir zaman yadsımamıştır.
Tarihsel zorunluluk olarak insanlığın, insan olarak fışkırmasının garantisini sağlayacak olan proletaryanın iktidar mekanizması, Stalin'e yazılan mekanizmadan bile daha keskin olmak, Ekim Devrimi öncesi Lenin'e yazıldığı gibi Jakoben olmak durumundadır. Ancak o zaman, sosyalizm kuruculuğu önündeki engeller tümüyle temizlenebilir, yeni insan yaratılımasının koşulları yaratılabilir. Ve ancak o zaman ve bu meknizma ile, hem sınıflar dolayısıyla sınıf karşıtlığı ortadan kalkabilecek hem de bu mekanzimanın şiddeti sayesinde bu mekanizmanın gerekliliği ortadan kalkacaktır. Stalin'e saldırının hâlâ devam etmesi, bu tarihsel zorunluğun nesnel olarak kendini göstermiş olmasının ifadesidir. Dolayısıyla bu olgunun emperyalist burjuvazinin en çok korktuğu nokta olduğu apaçık görülmektedir. Diğer yandan, oportünistlerin, bir taraftan sosyalizm demeleri ama öte yandan sosyalist iktidardan yani işçi sınıfının iktidarından söz etmemek için özel çaba göstermeleri, bu olgunun, tarihsel zorunluluk olarak, sosyalizmin temel sorunu olduğunun somut göstergesidir. Bunu da emperyalist burjuvazi çok net olarak görmektedir. Ama ne yazık ki, sosyalist olmanın gereği sayarak, Stalin'i mahkum edenler, bu gerçeği görmemek için özel çaba sarfetmekten vazgeçmemektedirler. Biraz uzun oldu ama özdeyişi hatırlatıyor, anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az...



Not 3:

Sizi okudum da, çok iyi anladım da. Bundan kuşkunuz olmasın. Bu son ifadeleriniz bile, sizi okuyarak, anlayarak gereken ifadeleri kullandığımı teyit etmektedir. Diğer yandan, sizin ne demek istediğinizin, ya da istemediğinizin tercümanlığını yapmak yükümlülüğüm yoktur herhalde. Düşündüklerimi, bildiklerimle, gördüklerimle uyumlu olarak ve sizin bile anlamak zorunda kalacağınız cümleleri kurarak yansıttım. "Demek istemiştim, öyle demek istemedim" yaklaşımı benden uzaktır. O nedenledir ki, çoğu kez eleştiri konusu olan, uzun ifadelerle ne düşündüğümü anlatmaya çalışmayı tercih ediyorum. Ve hep aynı tavır ile karşılaşıyorum, siz de kendi söylemleriniz gereği ortaya koyduğum ifadelerimde dediklerimi yok sayıp, dediklerinizi ki, emperyalist burjuvazinin bayram havasında olduğu halde korkularını yansıtmaktan kurtulamadığı bir süreçte, üstelik yeryzündeki o merkeze koyduğunuz insan için tehlikelerden tehlike, zulümlerden zulüm, çaresizliklerden çaresizlik bekle misli çalan çanlara rağmen, bu çanları duymazdan gelip, tek derdimiz, insanlığın tek derdi ve bu çanların çalmasının tek müsebbibi Stalin imiş gibi, Stalin'in günahları imiş gibi, ille de Stalin'in ne kötü bir tarihsel kişilik olduğu konusunda, hem de Soljenitsin gibi, emperyalist burjuvazinin maşası olan, kapitalizm özlemi içindeki bazı kişileri ki, bu Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra tümüyle tescillenmiştir, kartlarını açık oynamaya başlamışlardır, hatta örnek olsun, Gorbaçov şimdilerde, hem de ABD nin caddelerinde kurulan kürsülerde, komünizmden hep nefret ettiğini söylemektedir.
Nazım'a gelince, Nazım şairdir ve bu niteliği ile onun için önce insan gelmekle birlikte, bizzat kendisi, şiir yoluyla "şiirden kan damlatmak"tan söz edebilmektedir. Ama o da bir insandır ve gördükleri ile çıkardığı sonuçları şiirine yansıtması, onun Stalin'i, şu anda antiStalinizm yapmadığınızı iddia ettiğiniz halde, sizin gibi mahkûm ettiğini göstermemektedir. Ve benim üzerinde durduğum da bu değildir.
Üzerinde durduğum, Stalin'in pratiğin önüne çıkardığı sorunları çözmek için ve bu çözümde tarihsel bir zorunluk olan proletaryanın devrimci iktidar mekanzimasının gereklerini yerine getirmekte direndiği için Stalin olduğudur. Elbette hataları olabilir, ama bu hatalar, onun kişiliğinde bir katil, bir diktatör yaratmayı haklı kılmaz. Kaldı ki, ben daha ötesini savunduğumu belirtiyorum ki, bunu da duymazdan gelmişsiniz. Öte yandan, işkembe-i kübradan atmak diye bir deyim vardır, üzerinize alınmayın ama Soljenitsin'in de, sizin dayandığınız kaynakların da yaptığının tam da bu olduğunu ifade etmek istiyorum. Demek, Stalin döneminde 40 milyon kişi öldürüldü, kimse eceliyle ölmedi. Peki hadi onlar işkembeden atmaya memur kişiler, siz o dönemde sovyetler birliğinin nüfusunun kaç kişi olduğunu biliyor musunuz. Kaldı ki, politik hesaplaşmalar son tahlilde bir sınıf mücadelesi yansımasıdır ki, bu da işçi sınıfının iktidarını koruması için, buna karşı tehdit unsurlarını tasfiyeetmesi gayet doğal değilmidir. Ve Sovyetler Birliği'nde bu poltik arenada olanların tamamını toplasan Sovyetler Birliğinin nüfusunun ne kadarına tekabül eder biliyor musunuz. Öyleyse, en azından sayı verirken ve eceliyle ölen hiç olmadı derken, birilerinin ufak at deme hakkına sahipolduğunu düşünün. Ama mesele bu da değil, mesele, Stalin'in olması gerektiği şekilde hareket etmesini, hem de ölümünden sonra mahkûm etmek ve onun kişisel yapısına yüklemektir. Bu saldırı değilse nedir. Bu eleştiri değil, tam anlamıyla merkezinde ideolojik yönelimin yansıması olan bir karalama kampanyasıdır. Ayrıca, Sovyetler Birliği'nde de Stalin'in üzerinde kurumlar vardır ve bu kurumlar vasıtasıyla şu anda bile Stalin'in kişisel gücüne maledilen, idam gibi, sürgün gibi, zindan gibi kararlar alınmıştır. Hepsi bir yana, Sovyet sosyalizminin yıkılması, Stalin'e yüklenen bu günahlar nedeniyle değil, tam tersine, Stalin'e anti demokratiklik yükleyenlerin sinsice kapitalist restorasyonu örgütlemesiyle yıkılmıştır. Bu şimdi apaçık ortadadır. Öyleyse derdiniz nedir? Stalin'i mahkûm ederek nereye varacaksınız. Dahası Sovyetlere oligarşi diyerek ne değiştireceksiniz. Ama belki farkındasınız belki değilsiniz, bu emperyalist burjuvazinin ve sosyalist hareketinin yönünü şaşırtmak için görev peşinde koşan yaranmacı aydınların, sol görünümlü zebanilerin işini kolaylaştırmaktadır. Sosyalizm ama iktidarsız...sosyalizm ama burjuvazi ile ortak...sosyalizm ama sınıflar olmadığı halde sömürünün devam ettiği bir rejim...ne gam ama değil mi.
İşte Stalin karşıtlığınnı Stalin öleli yıllar olduğu, sosyalizm yıkılalı yıllar olduğu halde sürdürülmesi bunun içindir. Stalin nezdinde, proletaryanın devrimci iktidarını bir burjuva diktatörlüğü ile özdeş tutmak, tarihsel zorunluğu yanında, sınıfsız topluma geçişin motoru ve güvencesi olduğu gerçeğini yadsımak ve insanı insan yapabilecek yegane mekanizma olduğunun üzerinden atlanmasını sağlamak, bu günün emperyalist burjuvazisinin en önemli saldırı dinamiğidir.
İşte siz hiçbir nesnel dayanak göstermeden, uyduruk bilgileri referans göstererek bu dinamiğe su taşıyor, onu başat bir dinamik yapıyorsunuz. Bundan kaçış yok canım kardeşim, bu tarihsel zorunluluktan ne emperyalist burjuvazi kurtulabilecek, ne de işçi sınıfı bu tarihsel zorunluğun başat aktörü olmaktan uzaklaşabilecek, uzaklaştırabilecektir. Üstelik bu tarihsel zorunluluk, Stalin'i aratacak yeni Stalinleri ortaya çıkaracaktır. Ve insanlık en fazla Stalin'e ve yeni Stalinlere onların bilimsel olarak uyguladıkları tarihsel bir zorunluluk olan proletaryanın devrimci iktidarına dolayısıyla proletaryaya şükran duyacaktır.
İşte o zaman ancak her şeyin merkezinde insan olacaktır. Ama bunun için önce, insanı insanlıktan çıkaran, insan olmaktan çoktan uzaklaşmış olan insanlığın yegâne düşmanlarına anladıkları dilden insanlık gösterilmesini ifade eden tarihsel zorunluluğun yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunu da şimdiye kadar olabilecek en iyi hünerle Stalin göstermiştir. O kadar öyle ki, bu hüneri göstermemiş olsaydı, Sovyet sosyalizminin 70 yıl bile yaşayamaması bir yana, Lenin'e yazılan bir Ekim Devriminden söz edilmesi bile mümkün olmayacaktı.
Durum bu, ama eminim siz yine bildiğinizi zannetiğinizi okuyacaksınız. Başkasının bildiklerine itibar etmeyeceksizniz. Üstelik, iflah olmaz bir kapitalizm sever olduğu artık daha açıklıkla tescillenmiş bir Soljeninitsin'i referans göstermeyi aymazlık olarak bile görmeyeceksizniz. Öyle olsun, ama bırakın da, doğruları da birileri ortaya koyma hakkını kullansın.
Fikret Uzun
19.5.2010

Hiç yorum yok: