25 Haziran 2010 Cuma

192.DOĞUMGÜNÜNDE MARKS'A MEKTUP

Değerli arkadaşlar,
Marks’ı dudak ucuyla anmayanlar,
Marks’a tapmadan onda kalanlar,
Marks’ı aşındırmadan onu aşmaya çalışanlar,
Marks’ı insanlık adına sevenler, insanlık adına anlamaya çalışanlar ve Marksın kapitalistler için korku yüklü bir hayalet, insanlık içinse bütün ışıkları üzerinde toplayan bir ışık kümesi gibi üzerimizde dolaştığına inananlar...
Bugün Karl Marks'ın doğumunun 192’nci yıldönümü.
İzninizle kendisine önceki yıllarda yazdığım bir mektubu paylaşmak istiyorum.

İyi ki doğdunuz Marks. Sağlığınızda da bir komünizm hayaleti korkusu yaşıyordu bundan ölümüne korkanlar… Dönülmeze gittiniz, yine korkar durumdalar… Bu korkaklar, hem de şimdi binlerce, yüz binlerce Marksı görünce, ıslıklarına Marks adını asar oldular. İnanır mısınız, sermayenin en has adamlarından, üstelik uluslararası ünlü ve etkili İsak Alaton bile "ah Marks nerdesin" diyor.
Siz bilmiyorsunuz tabii, bir süredir kapitalizm, eskilerinden çok katmerli bir buhran içinde. Sizden sonra kapitalizmin ekonomi politiğini yazan olmadı. Okuyanlar da yüzüne gözüne bulaştırdı. Kimi anlamıyor, kimi sırf siz yazdınız diye öcü sanıyor, kimi de hâlâ tersini anlattığı için yok sayıyor. Hem de koca koca profesörler hâlâ kâlubeladan kalma mantıkla kapitalizmi kurtarmaya çalışıyor.
Ama yine de onlar bile yokluğunuzun ve gerekliliğinizin farkında. Kim bilir belki de öyleymiş gibi yapıp, sizin üzerinizden prim yapmaya çalışıyorlardır.
Biliyor musunuz, sizin daha 150 yıl önce söylediklerinizi anlayamayanlar, bazen "Marks çağının düşünürü idi", "şimdi artık ihtiyacımız yok" bile diyebiliyor. Ne gam ama değil mi? Sonra da "ah Marks nerdesin" diye iç çekiyorlar.
Siz merak etmeyin üstat, siz tarihsel görevinizi fazlasıyla yaptınız. Anlamayan ahmaklar utansın. Engels de tabii, ama bugün sizin doğum gününüz, o nedenle sizi konuşuyoruz. Sizden sonra, dünyanın bir bölümü bir süre sosyalizmi doya doya ve hakkıyla yaşayamasa da, kapitalistlere canlı canlı korku yaşatarak, Owenlerin hayalinden, dünyanın 1/3 coğrafyasında pratiğe dökerek yaşadı.
Avrupa’da beklenen devrim gerçekleşmedi ama Lenin sosyalist devrimi kimsenin beklemediği bir zamanda, hatta kendisinin bile beklemediği bir zamanda gerçekleştirdi.
Az uğraşmadı adam. Sizi ondan önce takip eden bütün Rus Marksistleriyle ters düştü hem de.
Hiçbiri Lenin’e inanmadı, delirmiş diyenler bile oldu. Ve Lenin devrimi başarıya götürdüğü halde çoğu karşısına dikildi. Üstelik biz daha çok Marksistiz dediler bunu yaparken. Hepsi ama hepsi Marks adına Marksizmin karikatürleriyle milleti şaşırtmaya çalıştı. Kimisi de bilinçli yaptı bunu. Değişen bir durum yoktu aslında. Siz nasıl ki, Kutsal Aile’de lafazan eleştirel eleştiricileri ve Engels nasıl ki Anti-Dühring’te Dühring’i paçavraya çevirdiniz, hatta bir programın kenarına ayaküstü yazdığınız notlarla Gotha programının nemenem bir şey olduğunu hemen ortaya koyuverdiniz; Lenin de, sizin adınıza, sizi tahrif edenlerle az uğraşmadı. Ama sonunda hepsi tarih önünde mahkûm oldu. Sizin söylediğiniz, tuğla gibi yapıtlara ancak sığan sözlerinizden ne çıkardı biliyor musunuz? Devrimin patlak vermesinden aylar sonra Rusya’ya döndüğünde, yaprak kımıldamayan bir zamanda patlayan Şubat Devriminin, Çarlığı da yıkacağını burjuva demokratik devrimi de gerçekleştireceğini ve sosyalist devrim olarak sosyalist iktidarı işçi sınıfının eline vereceğini çıkardı. Herkes, sizin sadık bir takipçiniz olan Plehanov bile, ona deli diye bakmaya başladı. Ama o bu patlayan devrimin sosyalist devrime dönmesi için, iç savaşı öne koydu. Hemen Rusya’ya gelen trenden iner inmez Ne Yapmalıyı, İki Taktik’i ve daha nice söylediği şeyi hatırlatanlara cevap bile vermeden kitleleri, başka emperyalistlere karşı, kendi ülkesinin otokrasisi için, emperyalist kan emicileri için kanını döken askerleri, silahlarını Çara çevirmeye çağırdı. Kendi devletinin yenilmesi gerektiğini ortaya koydu ve sonunda cephede askerler, şehirlerde yoksul kitleler Lenin’i anladı. Sosyalist devrimin adını bile telaffuz etmeyen, Çarı hâlâ tanrı sanan, hâlâ ondan iyilik bekleyen kitleler Lenin’in birkaç sloganlaşan sözü ile sosyalist devrim yürüyüşüne bağlanmıştı.
Siz bilmiyorsunuz elbet ama dünyada asıl sizden sonra çok şey oldu. Belki kızacaksınız, belki üzüleceksiniz, kim bilir belki de bunu bekliyordum diyeceksiniz ama Lenin’in gerçekleştirdiği ve içinden nice hainlerin, döneklerin çıktığı Ekim Devrimiyle açılan ve genişleyen sosyalist iktidar yürüyüşü sadece Rusya ile kalmadı. Bu yürüyüş devam ederken, bir kapitalizm buhranı daha yaşayan dünyanın, birçok yerinde daha, sosyalist devrimler, halk devrimleri patlak verdi ve sosyalist sistem kuruldu. Bu arada kapitalistler, Hitler eliyle kudurmuş gibi sosyalizm topraklarına saldırdı. Çok acılar bıraktı geride ama sosyalizmi yıkamadı, aksine daha çok sosyalist toprak oluşurken, Hitler faşizmi emperyalizmin elini güçlendirerek dünyaya kalıcı ve sinsi faşist diktatörlükler yerleştirdi. Emperyalizm bütün karakterini yüklendi ve açığa vurdu. Lenin emperyalizme çok vurgu yaptı, kapitalizmin son aşamasıdır dedi, can çekişen kapitalizm dedi, sosyalizmin ön arifesidir dedi, gericidir dedi durdu ama dinleyenler sanırım tam anlamadı. Çoğu da, şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, anlamazdan geldi.
Şimdi artık bütün dünyada emperyalizm, bütün karakteri ve sinsiliğiyle hâkim. Ama biliyor musunuz Marksizm bitti, tarihin sonu, sınıflar ve savaşları bitti demelerine rağmen, komünizm hayaletinden ve tabii sizden hâlâ korkuyor. Bir de savaşlardan da korkuyorlar artık, cephaneleri mi bitti, dünya mı küçüldü nedir, savaşları kendilerinden çok uzak yerlerde yürütüyorlar. Hatta çok ilginç burnunun dibindeki ve çok küçücük bir coğrafyadaki sosyalist Küba’ya bile tahammül gösteremiyorken, sosyalizmin çökmesinde büyük payı olan, kapitalizmle barışık yaşama edebiyatı yapıyorlar. Önemli olan insanmış. Hatta din hürriyetini, insan haklarını da hiç dilinden düşürmüyor ama bir Küba’ya tahammülü yok. Küba’dakileri insan saymıyor.
Hatırlarsınız, Engels’le beraber kaleme aldığınız Eleştirel Eleştirinin Eleştirisinde, bu insan haklarının, din hürriyetinin ne demek olduğunu anlatmış, mülkiyet hürriyetinden, teşebbüs hürriyetinden söz etmiştiniz. İnsan haklarının evrenselliğine vurgu yapanların aslında, emeğin çıkara dönük köleliğini örtmekte olduklarını göstermiştiniz.
Belki hayret edeceksiniz ama bu eleştirel eleştiriciler hâlâ kafa karıştırmaya devam ediyorlar.
İnsan haklarının doğuştan gelmediğini, tarihsel kökleri olduğunu daha o zaman Hegel bile göstermişken, şimdi sizi okuyup hatim ettiğini söyleyenler, her şeyin merkezine insanı ve haklarını koyuyorlar. Hem de sizin söylediklerinize hâlâ inananları hem aşağılıyorlar, hem de söz hakkı vermemek için bin dereden su getiriyorlar.
Ne mi diyorlar, ya da ne deyince mi kızıyorlar, ah Marks bir bilseniz, hani siz diyordunuz ya, mülk sahipleri zenginlikleri için karşıtını yaratırken, aynı zamanda kendinin cellâdını da yaratmış olur ve zenginlik, zenginler oldukça, bu zenginliği yaratanların da bizzat zenginler tarafından varlığı korunur diyordunuz ya; bunlar hiçbir şey anlamamış. Sosyalizm yıkıldığında sınıflar ortadan kalktı diyorlardı, şimdi de artık işçi sınıfı bitti ve sosyalizm gerçekleşecekse yine zenginler tarafından gerçekleşecektir diyorlar. Kapitalistler var oldukça sınıfların ve özel mülkiyetin, o oldukça da sömürünün devam edeceğini hep yok saymaya başladılar.
Dolayısıyla, "zenginler ve fakirler var ama zenginler eninde sonunda zenginliklerini fakirliği ortadan kaldırarak devam ettirebileceklerini anlayacaklar" diyorlar.
Anlatsam şaşarsınız, öyle ahmakça düşünceler pompalıyorlar ki, üstelik bunları sizin adınıza yapıyor çoğu…
Dünün Marksistlerinin büyük çoğunluğu, kopya çekerek Marksist diploması almış ve asıl öğrenip adapte olmak istediklerinin kapitalizmde bir gölgelik kazanmaya yönelik olduğunu gizlemişler.
Bir zamanlar siz ve Engels ve tabii Lenin çok popülerdiniz ve herkes sizden yana esen rüzgârı kollayıp üstüne binmeye çalışıyordu. Ve o rüzgârın en tepesine binenler, orada sosyalizm rüzgârının kanatlarını yoluyormuş da haberimiz yokmuş.
Şimdi topyekün, kapitalistlere ideologluk yapıyorlar, kapitalistlerin yapamadığını onlar yapıyor. Ve hepsi de, bir zamanlar mahsusçuktan da binse, sol rüzgârın tepesine binmekten ne kadar utanç duyduklarını gösteriyorlar ama aslında hiç de utanma arlanma taşımadıklarını hâlâ sizin isminiz yazılı, işaret ettikleriniz yazılı tişörtleri giymeden duramamaları ile gösteriyorlar.
Düşünün yani, insanlığı ne hale getirdiler, dediklerinden bir şey anlamayan kitleler, giydikleri tişörtlerinin yüzü suyu hürmetine hem tahammül gösteriyorlar, hem de bak sırtında Marks yazıyor, sosyalizm yazıyor diyerek doğru söyleyeceklerini düşünüyorlar. Ama nereye kadar...
Artık eskiden felsefe yapan, diyalektiği de, maddeciliği de baş aşağı yapan, evirip çeviren tarihe geçmiş filozoflar kadar bile düşünce üretemiyorlar. Düşünce dağarcıkları o denli körelmiş durumda.
Şimdikiler, kapitalizmde elde edeceği küçücük bir gölgelik için abuk subuk söylemlerle şaklabanlıktan başka bir şey yapmıyor. Ama dedim ya, vitrinleri sizsiniz, tişörtlerinde sizin adınız olmasa belki kapitalistler onlara o gölgelikleri de vermeyecek.
Ha bir de, şimdi hep bir ağızdan, insaniyet namına, proletaryanın diktatörlüğü bir yana, proletaryanın hegemonyasını bile rahatsız edici buluyorlar. Lenin’e az beddua etmiyorlar bunun için. Hâlbuki ben biliyorum, bu Lenin’in keşfi değil. Lenin sizi okuyarak bu sonuca varmış. Ama amaç Lenin’i sizden ayırmak olunca bunu görmezden geliyorlar işte.
Neymiş, şimdi emek-sermaye çelişkisi kalmamış, daha doğrusu gelişen bilgi toplumunda artık öne çıkan düşünce gücüymüş. Tıpkı sizin yerden yere vurduğunuz, hatta anlatabilmek için sizin bile onlar gibi karmaşık konuştuğunuz, eleştirel eleştiriciler gibi konuşuyorlar.
Hatta Prudon’u bile dilinden düşürmüyorlar ama eleştirel eleştiricilerin Prudon’u bu dilden düşürmedikleri.
Bunu bile sizin adınıza yapmaları gerçekten çaresizliklerini net olarak gösteriyor.
Onlara kızdığımı sanmayın sakın, onlarla kişisel olarak da uğraşmıyorum. Onlar zavallı geliyor bana ve onların dile getirdiklerini çürütmek de ne yazık ki benim gibi, Marksizm’i onların bildiğini dahası inandığını sanıp da onların gölgesinde öğrenmek zorunda kalanlara düşüyor.
Ben asıl, sizin söylediklerinize hâlâ inananları, sizi ve hatta işçi sınıfını tanrı katına çıkardılar diye eleştiren (siz Engels’le bunun için de söz söylemiştiniz yani işçi sınıfının tanrı olmadığını, burjuvaziyi yok etmek için bizzat kapitalistlerin yarattığı bir tarihsel nesnellik olduğunu vurgulamıştınız) ama onların sizin adınıza söylediği şarlatanca ifadelere bakıp, onlara tanrı tonu yakıştıranlara kızıyorum.
Kapitalistlerden gölgelik kapmak için sıraya girmiş olanlarla, onları hâlâ solcu sayan bu ahmak solculara saygı duymayı hiç beceremiyorum.
Erken gittiniz diyeceğim ama doğa kanunu, o gün gitmeseydiniz, başka bir zaman nasılsa gidecektiniz ki, o zaman da erken olacaktı. O nedenle, size dizüstü yaşayan insanlık adına ne kadar şükran duysam, sizi takip etmekten vazgeçmezken, sizi aşmaktan da korkmayan binlerce, yüz binlerce hatta milyonlarca Marks’ın, Engels’in ortaya çıkmasının önünde engel olan, bu sizin adınıza Marksizm’i evirip çevirenlere de o kadar sınıf kini duyuyorum.
Ve biliyor musunuz, bu kine çok bozuluyorlar ve hep insanlık adına mahkûm ediyorlar.
Sevgili Karl Marks, size daha çok anlatacak konu var ve inanın ki sizin yazdığınız kitapların boyutlarını bile aşar ve gerçekten akıl taşıyanlar bunlara şaşar ama bu kısa anlattıklarım bile bir fikir vermiştir size. Belki bir gün size ilk kez yazılacak ve belki bir daha hiç yazılmayacak olan ve elbette sizin gittiğiniz yere ulaşamayacak olan, dev hacimli ve bütün dünyanın yeni tip insanını bile hayretlere düşürecek denli kapsamlı bir mektubu yazmak da bana düşer, bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum ki, bu mektubum dahi, bulunduğunuz yere ulaşamayacak olsa da, siz buna rağmen ve bu kadarcık anlatımla bile, bize "öff be ne kadar da ahmakmışsınız!" diyeceksiniz.
Biliyorum dediklerinizin üzerinden 150 yıldan fazla geçti, biz üzerine bir tek söz bile ekleyemedik. Ama bize kızmayın ve üzülmeyin bunun için. Biz daha yeni yeni ayıyoruz. Başlangıçta size peygamber ya da tanrı tonu verdiler, öyle inanmamızı istediler. Sonra siz tanrı iseniz, söyledikleriniz buyruktu bizim için ve üstüne söz söylemek haddimiz değildi öğretilenlere göre.
Tanrıya inanmayan bizlerin kafasına, tanrı yerine sizlerin varlığınızı yerleştirdiler. O nedenle sözünüzün üstüne söz söylemedik şimdiye kadar. Ama asıl önemli olan, sizi tanrı katına çıkartıp, sözünüzün üstüne söz söyletmeyenlerin, aslında söylediklerinin ki, sizin söylemediklerinizin, üstüne söz söyletmemek uğraşısı içinde oldukları ortaya çıktı. Şimdi sizin adınız yazan gömleklerle dolaşarak kendilerini tanrı gibi göstermeye devam ederken bir taraftan da sizin tanrı olmadığınızdan dem vurarak akılları tutsak etmeye ve kendilerine, ne söylerlerse söylesinler, tapındırmaya çalışıyorlar.
Ama artık merak etmeyin ki, dünyada dizüstü yaşayanlar, ayağa kalkmak gerektiğini sadece düşüncesine hapsetmiş değiller.
Ve hatta Ekim devrimiyle, ayağa dikilmek, pratiğe de geçmiştir. Şimdi dizüstü yaşayanlar, ayağa dikilmek ve bir daha dizüstü düşmemek için güç biriktiriyorlar. Ve ister kızın ister kızmayın ki, ben kızacağınızı sanmıyorum ve bizimle gurur duyacağınızı biliyorum, artık sizi aşacağız.
Hatta Lenin’i de aşacağız. Belki buna kendimiz bile şaşacağız ama artık çok uzadı ve son kez ayağa dikilip dizüstü düşürecek kimseyi bırakmamacasına akıl geliştirmek için, sizin söylediklerinizin üzerine söz söyleme zamanı gelmiştir. Bunu en çok da, bizi dizüstü tutmak isteyenler görüyor. Ama bizden zenginliklerinin yaratıcısı olarak vazgeçemedikleri için hem korkuyorlar, hem de bizim ayağa dikilmemizi geciktirmek için türlü entrikalar çeviriyorlar.
Son olarak, daha bin sekiz yüzlü yılların ilk yarısında dile getirdiğiniz:"gerçek laik Judaizmin ve dolayısıyla doğrudan doğruya dinsel Judaizmin burjuva hayatı tarafından sürekli yaratıldığına ve en yüksek bütünleme noktasına parasal sistemde ulaştığına" yaptığınız vurgu da, ve bu anlamda,"Yahudi özünü yok etme işinin, aslında doruk noktasına parasal sistemde ulaşan burjuva toplumunun Judaizmini, bu çağdaş pratiğin insan dışılığını yok etmekten başka bir şey olmadığına" yaptığınız vurgu da, ve dahi,"eğer devlet, sivil toplum çerçevesi içinde dini kendi terk etmek suretiyle, devlet dininden kurtularak dinden kurtulmuş oluyorsa, birey de siyasal bakımdan dinden bir kamu sorununa karşı davranır gibi dine karşı davranarak değil, dini kendi özel işi gibi göz önüne alarak kurtulur." şeklindeki vurgunuz da, şimdi çok daha iyi anlaşılırken, maalesef bu vurguda anlaşılanlar, bugün, sizin zamanınızdan çok daha kaba biçimde gözlerden uzaklaştırılmaktadır.
Rahat uyuyun sevgili Karl Marks, söyledikleriniz boşa gitmedi ama şu bir gerçek ki, sizin yüz elli yıl önce görebildiklerinizi ne yazık ki insanlık daha yeni yeni, sizin gözlerinize başvurmasa da, kendi gözleriyle görebilecek noktaya gelmiş durumda.
Ve yine ne yazık ki, neden buna rağmen göremiyorlar diye soruyorsunuz değil mi? Elbette haklısınız ama bakacakları yerleri karanlık örtülerle kapatanlarla, başka yerlere fener tutanlar, insanlık görebilecek noktaya gelse de, görmelerini engelleyebiliyorlar.
Şimdi benim gibi, bir süredir baktığı yerdekilerin derinini sizin söylediklerinizden elde ettiği teorilerle görebilenler, onlara bütün karanlık örtüleri açacaklar ve yanlış yere fener tutanların ipliğini pazara çıkaracaklar, fenerlerini hak ettikleri yerlerine tutmalarını sağlayacaklardır.
Ve görme noktasında olup da göremeyenler bu illuzyonu bizlerin de yardımı ile yararak, sıçramalı olarak sizin 150 yıl önce işaret ettiklerinizi göreceklerdir. Ve işte o noktadan sonra sizi aşmış olacağız ve ama yine de hâlâ sizi aşamamış kalacağız.
Çünkü biz sizin gibi yüz elli yıl önce en derinlere fener tutan teorilerin kılavuzluğunu daha yeni yeni kavramış durumdayız. Bunu engelleyenlerin kimler olduğunu da artık biliyoruz.
Ve inanın, sizi aşındırmadan aşabilecek Marksist damarların var olduğuna hep inandık ve bu inanç artık kuvvetle ve hızla ve de sıçramalı olarak gelişmektedir.
Ve bizler, Marksizm-Leninizm’e inanan, kelimenin tam anlamıyla Marksist-Leninist olan, yeni Markslar, yeni Engelsler ve yeni Leninler olmayı başarırken sizi de, sizleri aşındırmadan aşacağımıza inanıyoruz.
Her ne kadar Marksizmi bize miras bıraktığınız halde, ben Marksist değilim deseniz de, biz bıraktığınız yerden devam edip, sizi de aşıp, sizin rolünüzü, Lenin’in rolünü üstlenerek, Marksist olmanın, Leninist olmanın gerçek anlamını yeryüzünün yeni tip insanı olmaya aday olan insanlarına göstereceğiz.
İyi ki doğdunuz Karl Marks, iyi ki hâlâ varsınız hayatımızda; hayatımızdaki tüm ahmaklıkların panzehiri gibi hâlâ elimizden tutmanız, hâlâ bir hayalet gibi kapitalistlere korku salmanız, hâlâ ne kadar hain Marksist, sahtekâr solcu varsa, onların ensesinde dolaşmanız bizim için çok anlamlı ve merak etmeyin ki, insanlık bunu hiç unutmayacaktır.
Sizin de, Engels’in de, Lenin’in de ve daha nice, sizin hâlâ yaşamanızı sağlayan isimsiz kahramanların ölümsüz olduğunu ve hep üzerimizde bir ışık kümesi gibi dolaştığını, tek bir insanlık düşmanı kalmayana kadar, dosta da, düşmana da göstereceğiz.
Yeni insan o zaman fışkıracak ve daha yenisini, bütün insanlığı ölümsüz yapana kadar yaratmaya devam edecek.
Biraz hayal, biraz akıl, biraz inanç, biraz yürekle ve biraz insana yükselmeye çalışarak bunun mümkün olacağını insanlık, -kim ne derse desin hâlâ zenginlikleri yaratan, kaybedecek zinciri bile kalmamış olan ,- bizim gibi sefillerden öğrenecek ve onların kendilerini de yok etmesiyle gerçek insana dönüşecek.
Sonsuz şükranlarımla.

Fikret Uzun

Hiç yorum yok: