18 Kasım 2015 Çarşamba

EMPERYALİST KAPİTALİZMİN KUŞATMASI ALTINDAKİ DÜNYAMIZ 3



2- OSMANİZASYON İLE İSLAMİZASYON VE ELBETTE BOP-BİP-YDD SARMALINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ

A- OSMANİZASYONUN KÖKLERİ SİYONİZM KEMALİZM VE MOİZ KOHEN

Bugün yaşadıklarımızın kökü, tarihimizin yalnızca bir anını oluşturan 15-16 Haziran’da büyük zenginlerin yaşadığı korkuya dayanmaktadır; 15-16 Haziran, egemen sınıfa fabrikalara sulh getirme andı içirmiştir ve antlarına bütün dünyada bir pax-Americana peşinde koşan ABD emperyalizmi sahip çıkmış ve 12 Eylül faşist darbesine kol kanat germiştir ve o zamandan beri bu sulh için elinden geleni yapmaktadırlar!
Sulh’un ise, islamlaştırma olduğu artık çok daha netlikle görülmektedir!
Fabrikadan işçileri çıkarıp, sürüleri yerleştirdiler; sınıf bilincini atıp, ümmet bilincini yerleştirdiler; şimdi hemen her kanalda “ümmetleştirmenin erdemleri” üzerine felsefi ya da dinsel vaazlar verilmektedir!
Bu vaazlara, TKP artığı Veysi Sarısözenlerin de katılması ve bununla karşıtlarının komünistliklerini ölçmeleri, ibretliktir!
İslamlaştırma, egemen sınıfların son çareleridir. M. Kemal ve Kemalizm düşmanlığı ile birlikte yerleştirilmiş ve yerleştirilmeye devam edilmektedir!
AKP’yi bunun için icad ettiler ve AKP ile bugünlere geldiler; ama artık, İsrail ve yüksek komutanlar ile birlikte icat edilen AKP ve daha çok RTE, çok büyük zenginlere de “yetti artık” dedirtmektedir; şimdi ve hala plütokrasinin AKP eliyle dayattığı dinci-gerici diktatörlüğü yaşıyoruz ve günde üç doz AKP’yi ve plütokrasiyi ayrı ve hatta pir-ü pak tutup, M. Kemal ile Kemalizme vurmadan duramıyoruz!
Abartmada ve köylü kurnazlığı ile ahmaklığı bir potada taşımada üstümüze yokmuş; bu çok net görülüyor!
Türkiye’de kemalizmi aşmaya çalışanlarla yok etmeye çalışanların mücadelesini, Kemalizmi çökerterek ortadan kaldırmış bulunmaktadırlar; en azından minimize ettiklerini söyleyebiliriz. Bu mücadele sırasında, kemalizmi aşmaya çalışanların büyük çoğunluğu, Kemalizmi kodifiye ederek Kemalizme bulaşmışlar veya sığınmışlar, gücünü ve kadrolarını abartarak, yanı başımızda büyüyen global çöküşü görememişlerdir ve şimdi hemen hemen hepsi, bu çöküşün muhipliğini seçmişler ve en fanatik Kemalizm düşmanı olmuşlardır; bu bir gerçekliktir ve devrimci sosyalistler bu gerçekliği göz ardı etmiyorlar!
Bu gerçekliği örtmek için Kemalizm düşmanlığı yaymak biçilmiş kaftandır!
Bugün bu coğrafyada yapılmak istenenler yeni ve merkezinde İsrail olan bir Osmanlı İmparatorluğu kurmaktır. Bu, ulus-devlet sistemini, burjuva cumhuriyetini yıkmak yerine devletsiz, modernitesiz bir etnik ve/ya da dinsel cemaat türü bir ümmet devleti koymak demektir. Bu ise, bölgedeki devletleri istikrarsız ve güçsüz hale getirmek ve öyle tutmak demektir. Bu, Chomsky tarafından da ve daha çok Siyonist belgelerine dayanılarak açıklıkla ortaya konan bir tespittir. Yani yorum değildir. İsrail bölgede Osmanizasyon’ a mahkûmdur. Bölgede, ülke sınırlarının anlamını yitirmesi, ulus-devlet sisteminin çökmesi, etnisite ve dinsel cemaatlere Osmanist “millet” formunun verilmesi, Chomsky’ ye göre İsrail’in bir devlet politikasıdır.

Öyleyse anlaşılıyor, bu “Osmanlı İmparatorluğunun” merkezinde İsrail vardır ve öyleyse bu ameliyenin mutfağındaki baş aktörler siyonist kadrolardır!
Bu varsa ve yanında bir de Kemalizm düşmanlığı bir resmi politika olarak yayılıyorsa, ünlü Siyonist ve iktidardaki İttihat-Terakkinin adamıdır ve Cumhuriyet döneminin Kemalist ideolojisini yazanların başında gelen Türkiye’ de adı Munis Tekinalp olan Moiz Cohen’i hatırlamamak olmaz!
Bazı yayınlarda, onun için,”Türklerin tarih boyunca yuttukları en büyük zoka” olarak ve Türk Milliyetçiliğinin kurucularından olan, Ziya Gökalp gibi diğerTürkçü ideolojinin önde gelen isimlerini de etkileyen bir Yahudi olarak söz edilir.
Moiz Cohen, Osmanlı döneminde Jön-Türk ve de Yahudi bir aktivist idi, Cumhuriyetle birlikte, Munis Tekinalp ve Kemalizm’in ideologu olmuştur. 26 -31 Aralık 1909’da Almanya’nın Hamburg kentinde gerçekleştirilen 9.Dünya Siyonist kongresinde Osmanlı delegesidir ve Osmanlı Yahudilerini ve tabii iktidardaki İttihat-Terakkiyi temsil ediyordu. En çok anti-Kemalizm yapanlar dahi Tekinalp’in Kemalistliğini ve Kohen’in Siyonistliğini hatırlamak istemez.
Tekinalp, 9. Dünya Siyonist Kongresinde,”Anti-Siyonist düşüncelerden uzak kalmış tek ülke Türkiye’yi bizler zamanımızın Kenan Ülkesi, İsrailoğulları’ nın kutsal toprakları olarak değerlendiriyor ve kardeşlerimizin modern ülkelerin zulmünden ve kentlerin uşaklık ve ezikliğinden kurtulmaları için tek çözüm olarak görüyorduk” derken, sanki Kenan Evren Paşa’nın misyonu veya bu misyonu yüklenmesi gereği, Genel Kurmay başkanlığına getirilmesinin, tam da onlarca yıl önce işaret ettiği “Kenan Ülkesini” Türkiye’de kurmak için olduğunu müjdeliyordu!
Tekinalp’in bir Kemalizm kurucusu olduğunu unutmazsak, ortada duran Kemalizmin Evrimi’ni görebiliriz; ya da,Tekinalp’ in kongrede dile getirdiklerinin, eninde sonunda böyle bir evrimi de içerdiğini kabul etmemiz gerekmektedir; yani bu evrim, Judaizmin Kemalist kalıptan sıyrılıp, yeni ve belki de kendi kalıbına dönmesi olarak nitelenebilir.
Tekinalp’in kongrede dile getirdiği şu sözler bunu doğrular mahiyettedir; “ Ayrıca bizde kendilerini asimile edecek daha yüksek bir kültür olmadığı için, göç eden Yahudiler kültürel kimliklerini koruyabileceklerdir.” (J.M.Landau,Tekinalp Bir Türk Yurtseveri 1883-1961-İletişim Yayınları )
Dün Kemalizmin ideologu olanların, bugün Kemalizmden başka deccal tanımaması bundan olsa gerektir.

Profesör İ.Friedman ,”Germany Turkey Zionism -1897-1918” adlı çalışmasında şöyle yazıyor; “Osmanizasyon, ne kadar itici ya da tiksindirici olursa olsun, Yişuv’un devamlılığını garantileyebilmek için geriye kalan tek yoldur.”
Bu politika, Siyonistler için de tek yol olarak görülüyor ve İttihat-Terakki ile pazarlıklar artıyor. Tabii İttihat Terakki şeflerinin de projeye sempati duyduğu açıktır.
Bir “İmmigration Kompani” kuruluyor. Ve İttihat-Terakkinin önde gelen yöneticilerinden ve Jön-Türk devriminin yapıcılarından olduğu söylenen ve İzmir Suikasti bahanesi ile Mustafa Kemal’in astırdığını bildiğimiz Dr. Nazım, bu birliğin veya şirketin yönetim kurulunda olmayı kabul ediyor ve Türkiye’ye 8 milyona kadar Yahudi almaya hazır olduğunu bildiriyor.(Bunları da Prof. İ.Friedman haber vermektedir.)
İmmigration Kompani, Osmanizasyon politikasının içindedir ve birinci savaşın başlama ihtimali bu projeyi hızlandırmıştır. Hem şimdi öyle olduğu daha net anlaşılıyor, hem de bunu haber veren kaynaklar var. Ancak birinci savaş, beklenenin aksine bu projeyi başarısızlığa uğratıyor ve 12 Eylül darbesi ile yeniden bu proje ısıtılıyor. Şimdi en sıcak noktasındadır. Bu projenin ilk olarak, Jön-Türk devrimi ile harekete geçtiğini Munis Tekinalp’ ten biliyoruz.
Tekinalp’in kongredeki ifadelerine göre, Jön-Türk devrimi ,“Osmanizasyon” kapısını (Türkleşmek, İslamlaşmak, Batılılaşmak, kapısı olarak da anlayabiliriz) açıyor. Böylece Yahudiler’ de, Türkiye topraklarını “yurt” sayma kararlılığı artıyordu.
Bu, TKP’nin son genel sekreteri Nabi Yağcı’nın ve türevlerinin Batılılaşma aşığı olmasının ve aynı zamanda mürteciliğinin tavan yapmasının kökü belki biraz olsun açıklayabiliyordur.

“Osmanizasyon” politikası ise, Yahudilere Osmanlı tebaasına girmeyi şart koşuyordu.
Bu küçük hatırlatma ile Kemalist Cumhuriyet –Osmanist Cumhuriyet dizilişini kurmuş oluyorum ve böylece “Osmanizasyon “politikasının yeni olmadığına dikkat çekmiş oluyorum; aslında ben kurmuyorum, böyle ve tarihsel-nesnel olmayan, aksine Judaik bir öznellik içeren bir dizilişin varlığına dikkat çekiyorum, artık bunun saklanmadığını da gözlemleyebildiğimizi hatırlatıyorum!


Diğer yandan Kürt coğrafyalarındaki hareketlenmeyi de bu ”Osmanizasyon” politikasının içinde saymanın eğilim olmaktan çıktığını ve koca bir çıplak gerçek olarak karşımızda durduğunu hatırlatmış oluyorum.

Burada bir hatırlatma daha eklemek istiyorum, Emperyalizm teorisini kuranlardan biri olan J.A.Hobson, Judaizm ile emperyalizmi bir arada görmektedir. Teoreminin dayanağı ise oldukça ilginçtir.
J.A. Hobson’un,“emperyalizm” teorisini kuran Hobson’un Yohannesburg telefon rehberini, Boer Savaşı’nı analiz ederken kullanması oldukça öğreticidir; böylece, Yohannesburg’ta, Judaizm ile emperyalizmi bir arada görme imkânına kavuşmuştu; telefon rehberi vesiledir.
Londra’da, anti-emperyalistlerin, Boer savaşına çok itiraz ettikleri biliniyor, itirazlarının odağında, Britanya’nın bir “Yahudi” savaşı başlattığı tezi yer alıyordu, sanki Yahudilere bir “yurt” sağlamak için İngiliz ordusu harekete geçmişti. Hobson da bu görüşteydi ve üstelik tezini, ”Yohannesburg, esas itibarıyla, bir yahudi şehridir” iddiasına dayandırıyordu. Telefon rehberini incelemiş ve pek çok Yahudinin isimlerini gentile (İsrailoğullarından olmayan) adlara çevirdiklerini önceden kaydetmişti; incelemesinin sonucunda da, Johannesburg telefon rehberinde 21 Jones’a karşılık, 68 Cohen bulmuştu. O tarihte telefonlara, iş adamları ve zenginlerin sahip olduklarını düşünürsek, ticaret, madencilik ve sanayiin çok büyük ölçüde Yahudiler’in elinde olduğu sonucuna varıyoruz. Hobson, asimile isim sahiplerinin bir kısmının da Yahudi oldukları ihtimalini ihmal etmemektedir.
Devam edecek. Kasım 2015 F.U.

Hiç yorum yok: