2 Mayıs 2011 Pazartesi

1 MAYISIN ARDINDAN


Sn. Dr. Sait Almış, iyimser olmak elbette güzeldir ve bir umudun yansıması olarak yerindedir ama nesnellikle örtüşmeyen iyimserlik, ya zorlamadır ya da gözlerini gerçeklere kapamaktır.
1Mayıs kutlamalarında elbette münferit ve birbirinden bağımsız olarak gerçeklikle ve 1 Mayısın özüne uygun olarak yaşanan ve yansıyan bir coşku ve mücadele ruhu, dayanışma ruhu vardır ama genel ve temel olarak Bu bir Mayıs, özellikle de Taksim’de, suni bir Taksim’i fethetmişlik üzerinden geliştirilen zafer yansıması ile gerçeklerden çok uzak bir ruhla ve tümüyle sermayenin ellerini ovuşturacak nitelikte tersine bir mücadele aracı olarak kendini göstermiştir.
Bir kere, 1Mayıs Emeğin bayramı değildir. 1Mayıs, işçi sınıfının, hani şu el birliği ile unutturulmak istenen sınıfın, kendinin sınıfsal özünden uzaklaştırılan işçi sınıfının enternasyonalist birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Bu özü, Taksim fethedildiği yanılsaması ile örtmeye çalışmak ve hem de, 1 Mayısa bu öze uygun olmayan bir nitelik içermek, belki sermayenin ve onun yardakçısı olan sahtekârların icraatlarına uygundur ve pek mutlu olurlar. Ama sosyalist geçinenler, bu duruşlarını koruduklarını lanse edenlerin 1Mayıs deyince boş hayalleri ve 1Mayısın özüne ait olmayan nitelikleri işçi sınıfına ve emekçilere ama daha çok da, sosyalistlere, komünistlere yutturamazlar. Öyleyse, 1 Mayıs deyince, emperyalizmin oyunlarının had safhada olduğu bu günlerde, sosyalistler, komünistler, bin kez düşünerek hareket etmeli ve işkembeden, coşku hayalleri üretmemelidir.
Evet, coşku vardı, halaylar çekildi, sloganlar birbiri ile çarpışmadan, birbirini teğet geçerek adeta sınıf birliği bahane, sınıf kardeşliği şahane der gibi idiler ve bu renk cümbüşü ile1 Mayıs Taksim’de, bahar çiçekleri açılmış oldu.
Dün 1 MAYIS’IN sermayeye tehdit olmasının ve işçi sınıfının birliğinin, sınıf bilincinin ve mücadele gücünün artmasında önemli bir savaş aracı olarak yükselmesinin önüne geçmek için, 1977 de onlarca insanı katledenler, bu gün, sinsi bir elbirliği içinde, 1Mayıs 1977 nin kanını da yıkayarak, 1Mayısı sınıfsal özünden uzaklaştırıp, sermayenin ideolojik hegemonyasını pekiştirmenin aracı haline getirmişlerdir. Bu anlamda 1 Mayıs Taksim 2011, öteden beri sermayenin bir bahar bayramı olarak kabul edilmesi çabalarının nihai hedefine vardığı bir nokta olmuştur.
Bu operasyonların yani 1977 deki katliamın da, bu gün 1 Mayısın özünden uzaklaştırılarak cilalanıp, sınıf kardeşliğinin bir aracı haline getirilmesi operasyonunun da arkasında genel olarak emperyalizm, özel olarak ABD emperyalizmi vardır. Ve dün de bu gün de kafaların değişmediği, 1977 katliamının da, bu gün bahar bayramı misli kutlanan 1 Mayısın da sınıfsal bakışla değerlendirilmediği arkasındaki asıl gücün varlığının, yani emperyalizmin, her zaman olduğu gibi, bir mezenfarmosyon tekniği ile hem de sahte bir mezenfarmosyon operasyonu ile gizlendiği görülmektedir.
Dün, katliamı değerlendiren Politika gazetesi ki TKP nin yayın organı olarak faaliyet gösteriyordu, başındakilerin ve bağlantılarının bu günkü durumlarına bakarsak pek de farklı yaklaşım beklenmemesi gerektiğini anlamak zor olmaz, saldırının, Maocu gruplar ve teröristler tarafından gerçekleştiğini yazmış, zaten yoğun bir dezenformasyon yaratan sermaye yanlısı gazetelere yardım etmişlerdi.
Şimdi de, sahte hayaller ile gerçekler örtülmekte, sınıf kardeşliği yönünde sermayenin elde ettiği kazanımlara alkış tutulmakta iken, işçi sınıfının sınıf bilinci konusundaki zafiyeti konusunda ağız birliği yapmışçasına fenerler başka yönlere tutulmaktadır.
Taksim’de bu yıl işçi sınıfı yoktu ki, işçi sınıfının mücadele ve enternasyonalist birlik ve dayanışma günü kutlanmış olsun. Sermaye karşısında işçi sınıfı hangi kazanımları elde etti ki, bu gün düğün dernek havasında, tek bir sınıfsal söz söylemeden, işçilerin bu günü ve gelecekteki köleliği hakkında tek kelime edilmeden kutlanan bir bayramdan zafer kazanılmış edasıyla söz etmek uygun olsun.
Artık net olarak anlaşılmıştır ki, 12 Eylül ile beraber, daha öncesinden gerçekleştirilen sinsi operasyonlarla, CHP üzerinden burjuvaziye teslim edilen DİSK, son 30 yılda artık Türk-İş’in ikiz kardeşi yapılmış, işçileri topyekûn sermayeye peşkeş çekmenin aracı olarak kullanılan bir sermaye teşekkülü haline getirilmiştir. Bu ağır kaçtı ise, kalpleri kırmayalım, en azından sorosvari rüzgârlarla beslenmesini ilerletmiş ve burjuva devletin yani 12 Eylül rejiminin, sacayakları halindeki sivil toplum örgütü haline getirilmiştir.
Bu konuda, 12 Eylül rejiminin yönetici sınıfları arasında, iktidarı ve muhalefeti ile sivil toplum dinamikleri ile yüksek komutanları, Kemalist yüksek kadroları ve dinci tarikatları ile uzun zamandır yürüyen konsensüsün bir sonucudur bu durum Yani DİSK in, değil sınıf sendikacılığı, işçi sınıfının ekonomik mücadelesinin aracı olmaktan bile uzaklaşan ve zaman zaman açıkça 12 Eylül rejiminin çıkarlarını güden bir araç haline getirilmiştir. 1 Mayıs 2011’in geldiği noktanın, bu durumun yansıması olduğunu anlamamak için kör olmak gerekmektedir. Şimdi ödül Çelebi’den başlayarak dağıtılacaktır ve dağıtılıyor.
Öyleyse, 1 Mayıs ve işçi sınıfının diğer bütün mücadele araçları, ne holdingleşen sendikaların, ne sınıf bakışından uzaklaşmış sendikacı ve işçi liderlerinin çabası ile yeniden ortaya çıkartılabilir, bu ancak, işçi sınıfının sınıf olma bilinci ile bağlı olan hafızasının, geriletildiği yerden açığa çıkartılıp, işçilerin hafızasına kavuşturulması ile ortaya çıkarılabilecektir ve sınıf mücadelesinin dinamiklerini hareketlendirebilecektir. Bunun için, işçiler kendi sınıfsal gücünün farkına varması, bu anlamda fabrikalardan tarikatların köreltici dinamiğini söküp atacak olan kendi sınıfsal konumundan aldığı gizil gücünü hafızasına çıkarması ve harekete geçirmesi gerekmektedir.
Bu şekilde, işçi sınıfı, onun bilinçli unsurları, bilinçli olduğu kadar namuslu, dürüst unsurları, işçileri edilgenleştiren bir dinamikle örgütsüz, örgütü varsa işlevsiz hale getiren, sermaye ile empati kurduran ama kendileri holding patronu misli TÜSİAD formuna giren sendikaları ve sendikacıları, işçi sınıfının mücadele zemininden söküp atacak, işçileri edilgenlikten kurtaracak, sınıf bilincini hafızasına geri getirecek ve böylece işçi sınıfının ekonomik mücadelesi de, politik mücadelesi de bu dinamik içersinden boy verecektir.
Kim ki, 1 Mayıs Taksim üzerinden işçilerin daha çok edilgenleştirilmesi, sermaye ile kardeşleştirilmesi ve 1 Mayısın bahar bayramı yapılması çabalarındaki sinsi oyunları ve arkasında emperyalist ABD gücünü örtülemeye çalışır, işçi sınıfına en büyük ihaneti yapıyor demektir.
İşçi sınıfı, kendisine ait olan bu mücadele ve dayanışma aracını, enternasyonalist birlik aracını, 1 Mayısı, özüne, gerçek işlevine kavuşturacak ve alanları tam sınıfsal bir yaklaşımla sermayeye meydan okumanın ifadesi olarak, işçilerle, emekçilerle doldurarak, bir daha ne 1977 lere, ne de 2011 lere izin vermeyecektir. Bunun için, işçi sınıfının, sınıf olduğunu ve bu anlamda kendi gizil gücünü hafızasına geri alması yeterlidir.
Bunun önündeki her türlü sis bulutunu ortadan kaldıracak, bu hafızayı işçilerin aklına geri döndürecek, Marksist damarların bu topraklarda olduğu da görülecektir.
Ve akıl taşıyanlar sormalıdır ki, 30 yıldan fazla bir zaman önce, sosyalist hareketin, işçi sınıfı hareketinin yükselişinden korkarak, bu yükselişi engellemek için, açık bir saldırı düzenlemekten çekinmeyen egemen sınıflar ve onların devlet aygıtı, bu gün neden 1 Mayısta Taksim’de horon tepilmesine izin veriyorlar?
Başka ifadeyle egemen sınıflar korkularından mı arınmışlardır da, işçilerin, emekçilerin horon teperek 1Mayısı kutlamalarına empati ile yaklaşıyorlar.
Ama asıl soru dün korkanlar ve en kanlı tertiplerle engel koyanlar, daha düne kadar bu devamlılığın içersinde bu engeli sürdürürken, aniden ne değişti de, kapılar açıldı ve Taksim’de işçilerin, emekçilerin horon tepmesine ve Sermaye karşısındaki, işçilerin, emekçilerin enternasyonalist birlik, dayanışma ve mücadele içinde toplanmasına izin verdiler?
Yoksa gerçekten "ileri demokrasi "geldi de, biz mi fark etmiyoruz.
Siz kimi kandırıyorsunuz Sn. Dr. Sait Almış, bu kadar mı, perspektifiniz, bakışınız körleşti? Yoksa siz de mi koroya katıldınız?
Kendiniz bile bu 1 Mayısta nitelikten söz edemiyorken, bu niceliğin yarattığı coşkuyu nasıl olur da, bir zafer edası ile öne çıkartırsınız. Evet, nicelik yüksektir, coşku da buna paralel olarak oldukça renklidir. Ama 1 Mayısın sınıfsal ve tarihsel özüne son derece uzaktır.
Ve işte, sermaye, 12 Eylül rejim, bu bölgede sorun çıkmasını istemeyen, en azından bu aşamada istemeyen ABD emperyalizmi, korkularını yenmek için, Taksim kapılarını açtı ve kendi ıslıklarını orada kümelenen renklere çaldırdı.
Yani, korkularını yenmek için, korkutmayı ve bunun için de katliamı seçen ABD emperyalizmi ve onun işbirlikçileri, bu gün korkularını yenmek için çaldıkları ıslıklarını, bir bayram havasında, bir sınıf kardeşliği havasında, sınıflar üstü bir coşku ile yarattığı renk cümbüşündeki kardeşliğe çaldırdı.
Buradan çıkan sonuç itibarı ile Emperyalizm, egemen sınıflar, hem son derece sınıfı bakmaya Devam ediyorlar ve hem de son derece temkinli olarak korkularını yenmeye devam ediyor. Korktukları sosyalist hareketin hortlamasıdır ve sınıf bakışları gereği, bunun mutlaka olacağının ve çok uzun bir zaman sonraya ötelenemeyeceğinin bilincindedirler ve bu bölgenin stratejik önemi gereği, korkularını şimdilik korkutarak değil, ama korktuğunu gizleyerek ve kendi ıslıklarını böyle bayram havasında, korktuklarına çaldırarak bu hayaletin canlanmasının önünü almaya çalışıyor.
Biraz felsefi yaklaşımın olsa idi, toprağın sesine yansıyan nesnel durumun fırlattığı işaret fişeklerinin, bunu gösterdiğini görürdün ve şimdi eksik olanın, hafıza olduğunu, bu anlamda ideolojik mücadelenin şiddetinin bin kat artırılması gerektiğini ve bunun için de önce kendimizin, işçi sınıfının varlığına inanmamız gerektiğini anlardın.
Bu 1 Mayıs da, tarihe geçecek turnusolların yaşandığı bir alan olmuştur.
Bu topraklarda işçi sınıfı hâlâ belirleyici bir güç olarak vardır. İşçilerin taşeronlaştırılması, işsizleştirilmesi, belleğinin silinmesi, aklının geriletilmesi, edilgenleştirilmesi, sahte sendikacılarla aldatılarak, sahte sendikalara hapsedilmesi, işçi sınıfının olmadığını değil, hâlâ sermayenin sınıfı baktığını ve bu bakış ile korkularından arınmak için işçi sınıfını köleleştirmeye çalışması gerçekliği öne çıkar.
Bunun için, fabrikalardan sınıf bilincini atıp, tarikat dinamiklerini yerleştirmeye çalışması, işçi sınıfını sınıf bilincinden uzaklaştırmanın, o kadar kolay olmadığının göstergesidir.
Ne yazık ki, sabah akşam sınıftan söz ederken, iş, işçi sınıfına geldiğinde, sınıfın lafzından bile uzaklaşıp, bu gerçekliğin, emek soyutluğuna hapsedilmeye çalışılması, sermayenin korkuları yenmesinde önemli bir yardımcı araç olmaktadır.
Bu araçlarla da, öteden beri varlığını kanıtlayan ve bir itici güç olmasa da, bu güce işaret eden dinamikleri açığa çıkarmaya başladığını gösteren Marksist damarlar, en bilimsel yaklaşımla, sınıfsal bakışla mücadele etmenin kodlarını, devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere ve elbette işçi sınıfına, dürüst, namuslu, bilinçli işçi liderlerine gösterecektir.
En önemli sorunun teori olduğu ve teorisiz devrimci dönüşümün olmayacağı, bunun için de ideolojik donanımlı insan faktörünün önemli olduğu ve bu sorunun üzerini örten, bunun çözümünden uzaklaştıran yegâne etmenin de, sınıf bakışından uzaklığı bilinçli bir dinamik halinde solun içine şırınga etmeye çalışan sahte solcular ya da onların kapsama alanından kurtulamayarak, gittikçe ahmaklaşan sol olduğu gerçekliği, bu Marksist damarlarca açığa hızla çıkarılacak ve kitlelerde de can bulmaya başlayacaktır. Hatta başlamıştır bile.
Emperyalist oyunlar ne kadar hızlanırsa, bu gerçekliği açığa çıkaracak etmenler de o denli yükselecektir.
Bunu hâlâ görmemekte direnenlerin ise işçi sınıfı adına konuşmalarının yersiz olduğu netlikle bu dinamiğin gerçekliğinin ortasına düşecektir.

Fikret Uzun
2 Mayıs 2011

Hiç yorum yok: