2 Mart 2015 Pazartesi

ÖZGÜR MECLİSÇİLERE…

ÖZGÜR MECLİSÇİLERE…

Gençliğimden hatırlıyorum, herhalde şimdi de aynıdır, büyük şirketlerin pazarlama birimlerinde, en tepedeki yöneticilerin duvarında, “burada demokrasi vardır, herkes düşüncesini söyler, ama şirket ne derse onu yapar” sözü çerçevelenmiş olarak asılı
dururdu!
Şimdi hepimiz beynimize kakılmış olan bu çerçeve ile dolaşıp, demokrasicilik oynuyoruz!
Haliyle, parlamentoda oynanan “muhalefetçilik” oyununu da göremiyoruz! 
İktidarın bir tamamlayıcı bloğu olduğu apaçık belli olan “muhalefet” gömlekli sacayakları “direniyorum”culuk oynarken, biz de, “muhalif vekillerimiz direniyor”culuk oynayarak, “demokrasicilik” oyunumuzun içini dolduruyoruz!
Tabii hal böyle olunca, “demokrasiden çok satranç ve mahalle kavgası karışımı bir etkinliği andıran”… olmayan, ya da bir kültürler toplamına indirilerek, pamuk prenses ve yedi cüceler piyesine döndürülen demokrasinin daha çok canına okumak, daha çok Ali İsmail’i, daha çok Ethem’i, daha çok Berkin’i, daha çok Ceylan’ı, daha çok Nihat’ı öldürmek için yasal kılıf hazırlayan, dolayısıyla Berkin'lerin yaşamasından korkanları korkularından kurtarmak için, devlet zorunun hareketine daha büyük bir hız vermek için çıkartılmak istenen “iç güvenlik yasası”nın halka sunulmasında ve sessiz sedasız kabul ettirilmesinde bir “demokrasi” illüzyonu yaratmak üzere herkesin rolünü oynadığı bu tiyatral görüşmelerden iktidarın sacayağı oldukları apaçık görünen “MUHALEFET” gömlekli chp-mhp-hdp den oluşan “muhalefet” bloğunu ayrı tutmak kurnazlığını da göremiyoruz!
“Direniyorlar”mış!
Hayır! Kesinlikle direnmiyorlar ve direnmedikleri gibi, halkın direnme potansiyelini parlamentodaki tiyatral sahnelerle sönümlendirmeye çalışıyorlar!
Kürtlerin pek sevmediği ve neden sevmediği de anlaşılan M. Alınak‘ın dediği gibi, “Oradaki gürültü patırtı halkın gözünü boyama kavgasıdır.”
MHP’li Oktay Vurallar, “Bize günlerdir bu eziyeti yaşatanların, darbecilerin Allah belasını versin” diye beddualar eşliğinde Allah’ı arkalarına alıp, “bu işi evelallah engelleriz” cilik oynuyorlar!
CHP bula bula, “Bu yasaya karşı bütün vatandaşlarımızı desteğe ve duyarlılığa çağırıyoruz…”culuk oyununu bulmuştur!
HDP milletvekilleri ise, sloganlar eşliğinde, meclis kürsüsünün önünde oturarak “devlet istemiyoruz”culuktan, halk ile hiçbir bağı kalmamış olan, devletin hızlandırılması oyunlarında “demokrasi” dekoru olarak kullanılan parlamentoda “Direne direne kazanacağız”cılığa, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”cılığa geçtiklerini ilan etmektedirler!
Bu kolektif tiyatronun halka “ evelallah keriziz”cilik rolü biçtiği apaçık ortadadır ve artık belleklerden silinmiş görünen öncekilerden pek farkı yoktur, daha önce SSGS yasası için de “asarız keseriz”cilik ,“meclisten geçirmeyiz”cilik oyunu oynanmıştı ve bir sabah kahvaltı ederken bu yasanın “geçtiğini” , “geçirmeyiz”cilerle birlikte hepimiz sabah haberlerinden öğrenivermiştik; “geçirmeyiz” ciler, gafil, yani kahvaltıda avlanmışlardı, yoksa neler yaparlardı neler ve sonra bir sabah gördük ki, ”geçirmeyiz”cilerin başını halkımız başına milletvekili yapmıştır ve şimdi “ kahrolsun faşizm” sloganını kırk kez tekrarlarsa kabul olacağını zannetmekte, bağıra bağıra parlamentoyu inletmektedir; “Taksime gireriz”cilik oyunlarına ise hiç girmiyorum!
Bütün bunların, “muhalefet” gömlekli sacayağı bloğunun ,“geçirmeyiz”, ”direniriz”cilik tiyatroları ile halkın muhalefetinin, tepkilerini de, direnmelerini de, öfkelerini de ve elbette hayır dualarını da yanına alıp hep birlikte meclise hapsolma mücadelesine ve desteğine kalkışmalarını sağlamak için olduğu apaçık ortadadır! 
Evrenin çocuklarının, kendilerine 12 Eylül’cülerden miras kalan “bir daha asla” sözüne sadakatlerinin ifadesidir!
En yeni oyunumuz ki bu, parlamentoda cengâverler gibi “direniyorum”culuk, “geçirmeyiz”cilik tiyatrosu oynayan “muhalefet “ gömlekli sacayaklarına dışarıdan desteğin aynı tür bir ifadesidir,” Yurttaşlar olarak, mecliste olan bitene seyirci kalmamak için Özgür bir Meclis topluyoruz! “culuktur!
Yurttaş çağrısı imiş!
“Yetmez ama evet”çiliğin içinde olan ve “yetmezse özgür meclisimiz var, yettiririz”ciliğin dik alası olan bir çağrıdır bu!
Parlamentoda iktidar “muhalefet” bloğunun birlikte oynadıkları tiyatroya konu olan “iç güvenlik yasası”, insanların insanlara saldırdığı bir durumu önlemek için de, artırmak için de değildir; çünkü Berkin'ler, insanların insanlara saldırısı ile değil, henüz dejure konuşlanmasını tamamlamamış olan dinci-gerici 12 Eylül faşist diktatörlüğünün, yasal olmayan, meşru olmayan zorunun kullanıma sokulması ile halka, gençlere sıkılan kurşunlarla katledilmişlerdir ve şimdi, bu zorun kullanımı ile sıkılacak kurşunlara hem daha yüksek bir hız ve daha fazla cüretkârlık ve hem de dejure bir güvence sağlamak içindir “iç güvenlik” adı konulan bu yasal düzenleme çırpınışı; bu düzenleme, parlamento dışından yükselecek devrimci bir halk muhalefetini, bu muhalefete dâhil olan insanları “bastırmak yetmez, yok etmek gerek” yaklaşımı ile devlet zoruna daha hızlı ve daha acımasız hareket etme olanağını ve yasal güvencesini vermek içindir!
Öyleyse, bu gerçeklere gözlerini kapalı tutup, bunu model yapmak istediği aşikar olan “özgür meclis”, insanların insanlara saldırısını önlemeyi, saldıran insanlarla, saldırılan insanları “müşterek”en kavgasız –patırtısız, çalgılı - coşkulu, mum ışığının romantikliğinde, özgür ve eşit olarak hiçbir zaman bulunamayacak olan “demokrasi”yi, yani “u-demokrasi”yi, yani “yok-demokrasi”yi ya da aynı anlama gelmek üzere bir kültürler toplamına indirilen bir hava, bir ambiance haline getirilen “demokrasi”yi arama ayininin mabedi olmaktadır!
Bu mabet, bir yok-demokrasi arayan, kültürler toplamına indirilen bir “demokrasi” önünde secde ile hayır dualar eden herkese açıktır!
Bu mabette toplanma çağrısı, sokakta gençler katledilmesin, daha fazla canımız alınmasın diye, Gezinin direniş ruhundan uzak, forum ruhuna yakın olanların, öfkeyi sokakta bırakarak, yani muhalefeti parlamentodaki “gürültüsüz-patırtısız “ tiyatrolara bırakarak, hayır duadan öteye geçmeyecek sözlerini yanında getirenlerin bir araya gelip bir muhalefetsizliğe teslim olma ayinine katılmaları çağrısıdır!
Oysa ortada bir iç savaş hazırlığı ve bunun için hazırlanan bir acımasız saldırı yasası varsa ve sivri ucu devrimci bir halk muhalefetine karşı ise; bu öfkeli ve tepkili olan, bu şekilde yönetilmek ve zapt-ı rapta alınmak istemeyen, yani buna itiraz eden, muhalefet eden halka karşı bir meydan okumadır!
“iç güvenlik yasası” ise, bu meydan okumaya hem bir yasal statü vermekte ve hem de elini kuvvetlendirmektedir! 
Öyleyse, bir kez daha, bu çağrı, bir top yekun teslimiyete davetiye olmakla birlikte, bu teslimiyeti model yapma ayinine davetiyedir diyerek altını çiziyoruz!
Bu yasanın iç savaşa hazırlık yasası olduğunu bilip de, bunu engellemek için, iç savaşın şartlarına teslim olmanın provalarını yapmak, nasıl bir kurnazlıktır bilmem ama bu kurnazlığın, iç savaş hazırlığını güçlendirmek için olduğunu bilmemek ve görmemek için, ya son derece ahmak, ya da son derece kör olmak gerektiğini biliyorum; değilse, ortada çok sinsi bir halk düşmanlığının olduğunu düşünmek ve kabul etmek zorundayız!
Şuraya bakın, daha fazla Berkin'leri katletmek için yapılan hazırlığa karşı, parlamentoda “cengâverler “ gibi oturma eylemi yaparak ve poşulara sarınarak “direniş” tiyatroları oynanırken, ” özgür meclis”lerde toplanıp, gürültüsüz-patırtısız mum ışığı romantizminde, hayır dualar eşliğinde coşkulu ayinler yapmaya davet edilirken ve şimdi aniden “silahlara veda” sesleri eşliğinde, “barışa çok yakınız” müjdelerinin verilmesi ve medya kanalı ile bu yönde bir seferberlik fırtınası estirilmesi, ortada bu iç savaş hazırlığına karşı bir direnme eğilimi olduğunun göstergesi olabilir mi? 
Yoksa bu hazırlığa destek olma seferberliğinin Kürtçe yansıması olarak mı bakmalıyız bu çok acemice oynanan tiyatrolara? 
Ya da hatta daha açığı, bütün bunların, Kürtlerin, yükselmesi olası bir devrimci halk muhalefetine karşı ilan edilen ve daha fazla Berkin'lerin öldürülmesine yönelik bir savaşın tarafı olduğunun göstergesi olduğunu mu düşünmeliyiz.
Ya da yoksa top yekun bir teslimiyet için önde gitmenin ifadesi midir acaba?
Peki, “proleter devrim perspektifi” diye diye kafamızı şişirenler, yoksa bu bir "yurttaş"ın teslimiyet kokan “özgür meclis” çağrısını da mı “proleter devrim perspektifi” içinde sayacaklar?
BHH’yi reformizmle, düzen için olmakla suçlayanlar, hiçbir iyi tarafını görmeyenler, “proleter devrim perspektifi” ne kesinkes sokmayanlar, bu “özgür meclis” oyununda hiçbir kötülük görmemeyi ve sadece “proleter devrim perspektifi” görmeyi mi politika sayacaklar?
Yoksa bütün bunların, “barajı aşıyorumculuk” oyunundan ayrı olmadığını ve üstelik barajı aşıyorumculuk” oyununun kıymet-i harbiyesini ortaya çıkarmaya başlayan olgular olduğunu görüp, gözlerindeki bütün at gözlüklerinden kurtularak, işçi sınıfına ve perspektifine “kurtarıcımız” yollu methiyeler düzmekle sorunun çözülmediğini, gerçek anlamda sınıfa dönerek, sınıfsal perspektife sarılarak çözülebileceğini kavrayarak mı hareket edecekler?
Çok sürmez, bunu da göreceğiz! 
Yani savaşa kalmaz ve savaştan önce kimin dost, kimin düşman olduğunu, Kürt ve Türk emekçileri, yoksul Kürt halkı, Türkiye'nin öfkesinin patlaması eli kulağında olan işçi sınıfı, ilerici-devrimci çizgide konuşlanmaktan vazgeçmeyen, laiklikten korkup bir karanlığa teslim olmayan ve cumhuriyetçi yaftasından korkup, TC'nin kucağında, dinci-gerici 12 Eylül faşist diktatörlüğünün kucağında ikbal aramayan Kürt ve Türk devrimci-demokratları çok net olarak göreceklerdir!
Demek ki bu savaşı dayatanların da, bunda ikbal arayanların da işi zordur ve son tahlilde zorun oyununu bozan da gene zordur! 

Fikret Uzun
28-Şubat-2015



Hiç yorum yok: