13 Mart 2015 Cuma

KÜRT SİYASAL HAREKETİNİ, PROLETER VE DEVRİMCİ UNSURLARA KOŞULSUZ DESTEKLETMEK İÇİN BÖYLE BİR “KÖYLÜ KURNAZLIĞI” ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZDİ



KÜRT SİYASAL HAREKETİNİ, PROLETER VE DEVRİMCİ UNSURLARA KOŞULSUZ DESTEKLETMEK İÇİN BÖYLE BİR “KÖYLÜ KURNAZLIĞI” ŞEYTANIN BİLE AKLINA GELMEZDİ
AKSEYMEN Bey, AKSEYMEN BEY! Geldiğimiz noktada, boylu boyunca önümüzde duran gerçekler karşısında, yarım-doğrulara dolanmış yalan ve demagojilerin hiçbir hükmü yoktur; işe yaramaz demek istiyorum.
Ama bu ne azim, bu ne inat!
Ben deşifre etmekten yoruldum, sen yalan ve demogoji üretme konusundaki başarısız hamlelerinden bıkmıyorsun!
Bravo,”köylü kurnazlığı”ndaki şampiyonluğu Kürtlerden alırsın bu gidişle!
Sonunda yalan ve demogojilerinize, tıpkı “Ekim Devrimi devrimciliğinden”, artık “burjuva istekleri olan ezilen ulus devrimciliğine” terfi eden Kürtlerin, Marxizm-Leninizm üzerinden yüksek atlama yaptırılarak, kestirmeden 12 Eylül faşist diktatörlüğünün Tanzimat öncesi karanlığının içine savrulması misli, Stalin’in başka bir gerçekliği anlatan sözlerini, bu sözlerinin bulunduğu ve bu sözle yakinen bağlı olan diğer bütün sözlerinin üzerinden yüksek atlama yaparak, bir gösterişli çerçeve içinde forum ahalisinin önüne fırlatıp, aynı işi yapmak için ne kadar da istekli ve gönüllü olduğunu göstermişsin!
İlgili yazıyı okumadığın, hatta belki de nerede ne zaman yazıldığından bile haberdar olmadığın ne kadar da belli oluyor! Yazık, pek yazık!
Bir ulusal hareketin ki, “artık her türlü kötülükle ittifak kurmakta beis görmediği apaçık ortadadır, kuyrukçuluğundan, muhipliğine terfi etmek için, yarım-doğrular sayesinde kuyruklu yalanlar üretmek, hainlikten de ötedir” diyeceğim ama dilim varmıyor ve kendimi tutuyorum; ama tarih, ne görürse onu kaydediyor; yani olan biteni kayıt altına alırken, benim gibi kendini tutmuyor!
Stalin’in, “Leninizmin Sorunları” adlı çalışmasında yer alan “Leninizmin Temelleri Üzerine (Sverdlov Üniversitesinde Verilen Konferanslar. Nisan 1924)” başlığı ve “Ulusal Sorun” alt başlığında yazdıkları,“Emperyalist baskı koşullan altında ulusal hareketlerin devrimci karakteri, harekette mutlaka proleter öğelerin yer alması gerektiğini; hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi bir programa, demokratik bir temele sahip olması gerektiğini ön şart koşmaz. “ ifadesinden ibaret değildir!
Keşke okumuş olsaydın da, bu başarısız ve aynı ölçüde traji-komik çarpıtmaya yeltenmese idin!
Bu ifadeye gelene kadar şu ifadeler yer almaktadır:
“….Eskiden ulusal sorun, reformist bir bakış açısıyla, ayrı, bağımsız bir sorun olarak; sermayenin iktidarı, emperyalizmin devrilmesi, proleter devrim genel sorunuyla bağlantısız bir sorun olarak ele alınırdı.
Sömürgelerdeki kurtuluş hareketiyle doğrudan ittifak olmaksızın Avrupa'da proletaryanın zaferinin mümkün olduğu, ulusal sorunun ve sömürgeler sorununun sessizce, "kendiliğinden", proleter devrimin ana yolunun dışında, emperyalizme karşı devrimci mücadele olmaksızın çözülebileceği sessizce varsaydırdı.
Şimdi bu devrim karşıtı görüşün maskesi düşürülmüş olarak görülmelidir.
Leninizm tanıtlamış ve emperyalist savaş ile Rusya'daki devrim doğrulamıştır ki, ulusal sorun ancak proleter devrim ile bağlantı içinde ve proleter devrimin zemini üzerinde çözülebilir; Batı'daki devrimin zafer yolu, sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin emperyalizme karşı kurtuluş hareketiyle devrimci ittifaktan geçer.
Ulusal sorun, proleter devrimin genel sorunun bir parçası, proletarya diktatörlüğü sorununun bir parçasıdır.

Sorun şudur: Ezilen ülkelerin devrimci kurtuluş hareketlerinin bağrında var olan devrimci olanaklar artık tükenmiş midir, tükenmemiş midir ve eğer tükenmemişse, bu olanaklardan proleter devrim için yararlanmak, bağımlı ve sömürge ülkeleri emperyalist burjuvazinin bir yedek gücü olmaktan çıkarıp devrimci proletaryanın bir yedek gücü, onun müttefiki yapabilmek için gerekçeli bir umut var mıdır?

Leninizm bu soruya olumlu yanıt verir, yani ezilen ülkelerin ulusal kurtuluş hareketlerinin bağrında devrimci potansiyelin var olduğu görüşünü savunur ve bunlardan, ortak düşmanın devrilmesi için, emperyalizmin devrilmesi için yararlanmanın mümkün olduğu görüşündedir.
Emperyalizmin gelişme mekaniği, emperyalist savaş ve Rusya'daki devrim, Leninizmin bu konuda vardığı sonuçları tamamıyla doğrular.

"Egemen" ulusların proletaryasının, ezilen ve bağımlı halkların ulusal kurtuluş hareketlerini destekleme, kararlılıkla ve aktif bir şekilde destekleme zorunluluğu buradan çıkar.

Bu elbette ki, proletaryanın her ulusal hareketi her zaman ve her yerde, tek tek bütün somut durumlarda desteklemek zorunda olduğu anlamına gelmez.
Burada söz konusu olan, emperyalizmi sağlamlaştırmaya ve sürdürmeye yönelik hareketler değil, onu zayıflatmaya, devirmeye yönelik ulusal hareketlerin desteklenmesidir.
Tek tek ezilen ülkelerin ulusal hareketlerinin, proletarya hareketinin gelişmesinin çıkarlarıyla çatıştığı durumlar vardır.
Kendiliğinden anlaşılır ki, böyle durumlarda bir destek söz konusu olamaz.
Ulusların hakları sorunu, soyut, kendi içine kapalı bir sorun değil, tam tersine proleter devrimin genel sorununun bir parçası, bütüne tabi ve bütünün bakış açısından görülmek zorunda olan bir sorundur.
Geçen yüzyılın kırklı yıllarında Marx, Polonyalıların ve Macarların ulusal hareketinden yana, Çeklerin ve Güney Slavların ulusal hareketine ise karşıydı.
Neden?
Çünkü Çekler ve Güney Slavları o sıralar "gerici halklar" dı, Avrupa'daki "Rus ön karakolları" idi, oysa Polonyalılar ve Macarlar mutlakıyete karşı mücadele eden "devrimci halklar" idi. Çünkü o sıralar Çeklerin ve Güney Slavlarının ulusal hareketinin desteklenmesi, Çarlığın, (yani) Avrupa'daki devrimci hareketin en tehlikeli düşmanının dolaylı desteklenmesi demekti.

"Demokrasinin tek tek talepleri", diyor Lenin, "bunlardan biri olarak kendi kaderini tayin hakkı, mutlak bir şey değildir, tam tersine, genel-demokratik (şimdi: genel-sosyalist) dünya hareketinin küçük bir parçasıdır. Tek tek somut durumlarda parçanın bütünle çelişmesi mümkündür, o zaman parça atılmalıdır." (Bkz. Lenin, Bütün Eserler, C. 19, s. 319, Rusça.)

İşte tek tek ulusal hareketler sorununda, bu hareketlerin mümkün olan gerici karakteri sorununda durum budur; elbette ki yalnızca, biçimsel bakış açısından, soyut haklar bakış açısından değil, somut olarak, devrimci hareketin çıkarları bakış açısından bakıldığında.

Aynı şeyi, genelde ulusal hareketlerin devrimci karakteri için de söylemek gerekir.
Ulusal hareketlerin muazzam çoğunluğunun kuşku götürmez devrimci karakteri, tıpkı tek tek bazı ulusal hareketlerin mümkün gerici karakterinin göreli ve kendine özgü olması gibi, göreli ve kendine özgüdür. “
Bu ifadelerle yeterince açıklık sağladıktan sonra “Emperyalist baskı koşullan altında ulusal hareketlerin devrimci karakteri, harekette mutlaka proleter öğelerin yer alması gerektiğini; hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi bir programa, demokratik bir temele sahip olması gerektiğini ön şart koşmaz. “ İfadesini kullanır ve şöyle devam eder!
“Afganistan Emiri' nin Afganistan'ın bağımsızlığı için mücadelesi, Emir'in ve mücadele arkadaşlarının monarşisi görüşlerine rağmen, nesnel olarak devrimci bir mücadeledir; çünkü bu mücadele emperyalizmi zayıflatmakta, parçalamakta ve onun altını oymaktadır; oysa örneğin Kerenski ve Tsereteli, Renaudel ve Scheidemann, Çernov ve Dan, Henderson ve Clynes gibi "çaresiz" demokratların ve "sosyalistlerin", "devrimcilerin" ve cumhuriyetçilerin emperyalist savaş sırasındaki mücadelesi gerici bir mücadele idi; çünkü emperyalizmi şirin gösteriyor, sağlamlaştırıyor ve zafere götürmek istiyordu.
Aynı nedenlerle Mısırlı tüccarların ve burjuva aydınların Mısır'ın bağımsızlığı için mücadelesi, Mısır ulusal hareketinin önderlerinin burjuva kökenine ve burjuva toplumsal konumuna rağmen, nesnel olarak devrimci bir mücadele iken; İngiliz "İşçi" hükümetinin Mısır'ın bağımlı konumunu sürdürmek için mücadelesi, bu hükümetin üyelerinin proleter kökeni ve proleter toplumsal konumuna rağmen, bunların sosyalizmden "yana" olmalarına rağmen, aynı nedenlerden ötürü gerici bir mücadeledir.
Hindistan ve Çin gibi, kurtuluş yolunda her adımları biçimsel demokrasinin taleplerine pek uymasa bile, emperyalizme indirilen güçlü bir balyoz darbesi olan, yani hiç kuşkusuz devrimci bir adım olan daha başka, daha büyük sömürge ve bağımlı ülkelerin ulusal hareketinden söz bile etmiyorum.”
Ve böylece, vitrin yapıp, gerçeklerin üzerine salvo atışı yapmak için kullanmak üzere kullandığın ve kullandığın soyut haliyle, bir yarım-doğru haline getirdiğin ifadenin, hiç de senin yansıtmaya çalıştığın bir ifade olmadığı kendiliğinden anlaşılmaktadır!
Kim bilir ne kadar çok sevinmiştin, insanların aklını Stalin’in sözleri ile karıştıracağını düşünüp; ne de çok böbürlenirdin bu işe Stalini de alet ederek emeline nail olsa idin; ama yağma yok ve meydan boş değildir AKSEYMEN beyefendi!
Hâlbuki kafada beyin taşıyan ve elbette yanlış anlamaya bile –isteye teşne olmayan herkes, Stalin’in bu bütününden soyutlanmış ifadesinde bile, gerçekte neyi anlattığını anlardı!
Burada söz konusu edilen, emperyalizmin baskı koşulları altında, anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı bir karakter taşıyan dolayısıyla da bir devrimci karakter taşıyan ve elbette haliyle devrimci bir ulusal burjuvazinin varlığının söz konusu olduğu bir ulusal harekettir!
Dikkatli bir okur, dediğim gibi kafasında beyin olan bir okur, yanlış anlamaya bile –isteye teşne olmayan bir okur, buradaki asıl vurgunun, tam da bunlar olduğu, proleter unsurları ıskartaya çıkarmak, devrimci ya da cumhuriyetçi bir programı ve demokratik bir temeli yadsımak olmadığını, çok net olarak anlar!
Bugün, anti-emperyalist bir karakter taşımaktan özenle kaçan, aksine emperyalizm ile dostluğu ya da ittifakı yüksek tutan ve proleter unsurları biat düzeyinde, gerici unsurları yönetici unsur düzeyinde ele alan, devrimci karakteri olmadığı gibi, temel politikası devrimcisizleştirme ve emperyalist politikalara biat etme düzeyinde olan ve bir ulusal burjuvazisi de olmayan bir Kürt siyasal hareketini, proleter ve devrimci unsurlara koşulsuz destekletmek için böyle bir “köylü kurnazlığı” şeytanın bile aklına gelmezdi ama AKSEYMEN beyefendinin aklına gelmiştir ve son derece manidardır!
Boşuna heveslenmemelisin AKSEYMEN beyefendi, bu yeltendiğiniz taktikleriniz, yarım-doğrulara dolanmış yalan ve demogojileriniz, gerçeklerin karşısında acz içinde olduğunuzun çok açık kanıtıdır sadece ve bu tür “köylü kurnazlıkları “ ile kimsenin aklını karıştıramazsınız!
Ama belki bin kez anlatsak dank ettiremeyeceğimiz gerçekleri, kralın çıplaklığında gözler önüne sermiş olursunuz; ama dediğim gibi, kafada beyin varsa ve yanlış anlamaya bile –isteye teşne olma durumu yoksa!
Yani kafada beyin taşıyan ve yanlış anlamaya bile –isteye teşne olmayan hiç kimse, bu bütününden koparılmış ifadeye bakarak, Ulusal sorunun, proleter devrimin genel sorununun ve proletarya diktatörlüğü sorununun bir parçası olduğu gerçeğini unutmak veya göz ardı etmek gerektiğini düşünmez!
Yani AKSEYMEN beyefendi bu çaresizliğinizi yansıtan kurnazlıklarla gerçeklerin üzerini örtemezsiniz; gerçeklere çelme takıp, gerçekliğinden bir şey kaybettiremezsiniz; aksine gerçeklerin daha çok üzerinize gelmesine ve gelirken kendisine daha çok sahip çıkanları biriktirmesine neden olursunuz ki, bu eminim sizi daha çok üzer!
Bu nedenle sol memenizin altındaki cevahiri yoklayarak, gerçeklerin mi, yoksa gerçeklerin düşmanlarının safında mı duracağınıza net olarak karar vermelisiniz; yoksa görünen o ki, “şu yetmez ama evet”çi mahlûkatlar gibi, ”kandırıldık ey halkım” yollu ağlasanız da, tarih sizi affetmeyecektir!
Fikret Uzun
13-Mart-2015

Hiç yorum yok: