18 Kasım 2011 Cuma

TÜRK HÜKÜMETİNİN SURİYE ÜSTÜNDEKİ PROVOKASYONLARI DURDURULSUN SLOGANINA CEVAP




Durdurulsun da bunu kim ya da kimler yapacak mesele burada. Şimdiye kadar bunu yapabilecek olanlar, hatta bu noktalara dahi getirtmeyecek olanlar sahte bir düşman yaratma manevrası ile bertaraf edildi. Kalan güçler ise henüz belli bir eksende, şimdi olan bitenlerin fazlasıyla farkına varmış olanları ama asıl düşman konusunda hâlâ tereddüt yaşayanları, öfkeyle yapıştığı çeperlerden merkeze çekmekte zorlanmaktadır. Çünkü belirleyici olan çelişkilerin biriktirdiği güçlerle hâlâ bir kontak kuramamaktadır, bunun temel nedeni öncelikle emek sürecinin belirleyiciliğinden çok uzaktan başlayarak güç biriktirmesi olmakla birlikte, azımsanmayacak bir ağırlıkta ise, emperyalist oyunların kafa karıştırıcı, edilgenliğe sürükleyici ve düşman başka yerde aratıcı çabalarıdır. Şimdi, bu oyunlara karşı, bu oyunların hedefindeki emellerin yarattığı sorunlarla karşı öfkeli ama pusulasız olarak çeperlerde biriken kitleler ile merkezde biriken, bu oyunları uzun zamandır teşhir etmeye çalışan, önünde duran, bozmaya çalışan ve yoğun ve de sinsi bir sadırı ve baskı altında tutulan güçler arasında emek sürecinin keskinleştirdiği çelişkilerin yaratacağı gücün harcında bir köprü oluşturma zamanıdır. Güçler hâlâ birbirine ikircimli yaklaşmakta ve asıl düşman konusunda olmasa da, onun yanındaki güçler konusunda tereddüt yaşamaya devam etmektedir. Öyleyse bu sorun çözülmeden Türk hükümetinin Suriye üzerindeki provokasyonları durdurulamaz. O nedenle dostum, slogan iyi niyetli olabilir, bir hassasiyeti öne çıkarabilir ama bu soyutlukla kimseyi peşine takamaz, bir güç olmaya ve elbette durdurmaya yöneltemez. Çünkü bu sloganın muhatabı belli değildir. Dediğim gibi bunu durdurabilecek güçler açık net ve acil olarak tasnif edilip, merkezde bir araya getirilmedikten sonra, bu provokasyonları durduracak güç yoktur. O nedenle hangi güce/güçlere sesleniyorsunuz onu net olarak ortaya koymak gerekir. CHP ye mi, MHP ye mi, BDP ye mi ve elbette tabanında biriktirdiği kitlesiyle birlikte; Cumhuriyetçilere mi? Ulusalcı tabir edilen İP e mi? ÖDP ye mi? TKP ye mi? EDP ye mi? EMEP e mi? Diğer irili ufaklı sol/sosyalist gruplara mı? Silivri’de yatanlara mı? TSK ya mı? Hükümetin kendi içindeki milletvekillerine mi? ABD ye mi? AB ye mi? yoksa DİSK'e mi? Türk-İş'e mi? Gençlere mi? Kadınlara mı? Veyahut da sadece İşçilere, emekçilere, emeklilere mi? Ya da ilk önce bütün bu güçlerin içinden aynı eksene toplanabilecek, asıl düşmanı çoktan bellemiş ve teşhir etmiş, akıl taşıyan insanlara mı? Onların önderliğinde emek sürecinin yükselttiği çelişki ile alanları dolduracak olan, fabrikalarda, işletmelerde, atölyelerde mağazalarda veya kendi dükkânında emeği ile çalışanlara mı? Kime arkadaşlar, kime? Kimden bekliyorsunuz bu provokasyonların durdurulmasını? Şöyle arkanıza bir yaslanın da tek tek gözden geçirin ve belirlediklerinizi tasnif edin, merkezde biriken akıl ile arasında nasıl köprü kurulur ve bunun için nasıl sloganlara ihtiyaç olur bunu düşünün. Diğer yandan şu anki yönetim, bu güne kadar olmadığı misli acz içindedir. Provokasyon mu diyorsunuz ? Mucidi ABD dir, Suriye’ye mi girilecek, İhtiyaç ABD nindir. Iran’a mı saldırılacak, İhtiyaç gene ABD nindir. Adlarını tarihe kazıdılar bir kere, ABD nin BOP projesinin ve aynı oyunun uzantısı KÜRESEL TERÖRİZMLE MÜCADELE için ABD ile EŞ-BAŞKANLIĞI yürütüyorlar, öyleyse BOPu iyi bilelim, EMPERYALİZMİN YDD sini iyi anlayalım. Kürt meselesinin çözümü niyetine oynanan oyunları iyi anlayalım. Kim milliyetçi, kim yurtsever, çözüm kime hizmet ediyor, kimi köleleştiriyor iyi anlayalım. O tarafa bir devlet verirken yükseltilen sloganlardaki cinlik ile Türkiye parçalanırken yükseltilen sloganlardaki cinlik ne anlatıyor iyi görelim. Büyük Türkiye mi, yani parçalanmamış Türkiye mi, yoksa parçalanmış, parçalanarak modern feodalleştirilmiş ve de kolay lokma olmuş Türkiye mi Kürt meselesini çözer iyi anlayalım. Ve hangisinde iki halkın kardeşliği tesis edilebilir bunu görelim. Bunlar hep asıl düşman ve hangi güçler sorusu ile bağlıdır ve bu soruya doğru cevap vererek çözülebilir. Diğer bir bağlantısı da, anayasa değişikliğidir. Ne istiyorlar? Demokrasi var diyorlar, varsa neden KHK lere hapsedildik. Parlamento ne işe yarıyor? Muhalefet ne işe yarıyor? Sidik yarışına mı, milleti akşamları ajansları dinlerken eğlendirmeye mi? gerçek muhalefet nerdedir buna bakalım? Anayasa değişikliği yönetici sınıfların ikna edilmesine yönelik bir anlaşma olacak. Bu antlaşma için halka emekçilere kimsenin bir şey sorduğu yok. Sorsa bile satılmış, patron olmuş sendika temsilcilerine, işçi liderlerine soracaklar onlar ise çoktandır hep "EVET" modundalar. Sonunda da Milletvekili oluyorlar. Öyleyse anayasa değişikliğine emekçiler için, halk için ihtiyaç yoktur. Demokrasiyi ise 12 Eylül rejimi ki, hâlâ devam ediyor, en dibe gömdü, bunca zamandır oradan çıkarılamayan demokrasiyi son maddeleri değiştirilmeye çalışılan 12 Eylül rejiminin anayasası mı çıkartacak? Demokrasi, ancak ve ancak gerçek demokrasi güçlerinin gerçek bir demokrasi için mücadelesi ile olur. Bu burjuva sınırda bile olsa işçilerin, emekçilerin, bütün halkın yani YÖNETİLEN SINIF VE KATMANLARIN kıyasıya mücadelesi ile dipten çıkartılıp yerine konulabilir. Henüz bunu dibe gönderenlerin ve onların devamı olanların ayırdında olmayan bu kitleler bunu yani demokrasiyi dipten çıkarmayı, nasıl yapacak? Bunu yapamamaları için önlerinde ne kadar sahte sol gömlekli var biliyor musunuz bunu da düşünün. Öyleyse hepsi bir oyunun parçalarıdır ve bu oyun ancak emek sürecinden yükselen çelişkilerin üzerindeki örtüleri parçalayarak, bütün çelişkileri bu çelişki ile birleştirerek bozulabilir ve bunun anlamı antiemperyalist, antikapitalist ama sosyalist iktidar hedefli bir halk devrimidir bunun için hangi güçler çeperlere birikti, hangi güçler merkezde çeperdekileri ikna edemiyor bunu çözmek elzemdir. Bu sorunu çözmek ve üzerindeki sis bulutunu tümüyle dağıtmak için şartlar hızla elverişli hale gelmektedir. Tek eksik var, o da emperyalizmin, tekellerin ve elbette devam eden 12 Eylül rejiminin kitleler üzerindeki ama daha çok onların önünde gibi duran sol tandanslı aydınlar, işçi liderleri, dürüst namuslu sendikacılar, kadınlar, emekliler, gençler velhasıl çeperdekilerle merkezde birikenler arasında köprü kurma tarihsel göreviyle yüz yüze olanlar üzerindeki ideolojik hegemonyayı şiddetli bir ideolojik mücadele ile kırmak gerekmektedir. Ondan sonra çeperdekiler hem daha kararlı ve hem de kaba öfkesini o denli sınıf kini ile değiştirerek, merkezdekiler ise daha bilinçli, daha hünerli bir hamle ile aynı eksende birleşebilirler. Sonrası provokasyonlar tuzla buz, oyunlar paçavra ve halkın iradesi, işçi ve emekçilerin ve onların öncülerinin, aydınların, gençlerin, kadınların, emeklilerin, işsiz işçilerin hünerli politik gücü ile asıl düşmanı tarihe gömecektir. Merak etmeyin ondan sonra sosyalist iktidar ile mesafe bir adım kalacaktır.
Evet, dostum, işte yukarıya asılan slogan veya bir parti üretiyorsa tarihe geçecek şiar, buraya kadar anlattıklarımı içermeli ve bir okuyuşta kitlelerin bilincine olmasa da dikkatine akıtabilmeli, kitleler bir kere haykırdıktan sonra ise, bütün bu dediklerime adım atmasını sağlayabilmelidir.
Fikret Uzun
18 Kasım 2011

Hiç yorum yok: