9 Ocak 2011 Pazar

WELETA ROJDA’YA VE İGD YÖNETİMİNDEKİ GENÇLERE İKİ AÇIK MEKTUP

WELETA ROJDA’YA VE İGD YÖNETİMİNDEKİ GENÇLERE İKİ AÇIK MEKTUP

Weleta Rojda,
İGD’nin özünü, ‘bizim İGD daha iyidir’ güzellemesi ile gençliği yanlış yöne sürükleyenlere karşı mücadele edemezsin. Bu ancak, ideolojik mücadele ile ve İGD’nin özünü özümseterek olur. Ve İGD’nin kuruluş yıldönümlerinden, İGD isminden medet umarak gençlere ilerici gençliğin ruhunu yansıtamazsınız. Size İGD tabelası değil, ilerici gençliğin özü gerekiyor. Bu öz de, ideolojik formasyonla ve teorik hünerle ortaya çıkar. Bu hüneri göstermeyenlerin elinden tabela da alınır, tabelanın taşıdığı özün içi de boşaltılır. Bunun için biraz birbirinize nitelik içermenin yollarını arayın. Okuyun, tartışın ve “biz en iyi İGD’yiz” modundan ayrılın.

İGD’nin özünü sürdürmek istiyorsanız bu konuda hem eleştirilere açık olun, hem bu eleştirileri kendi özgür iradenizle karşılayın ve hem de eleştirileri küçümsemeyin ki, özden uzaklaşmayasınız. Ve bir dost yaklaşımı ile öneriyorum ki, önce,"kimliklerinizi yakın, insan olarak dünyaya bakın" diyen tekellerin ideolojik silahı olmaya aday kişiliklere inat, şu Weleta Rojda suretinin altındaki sureti gençlerin görmesine izin ver, senin kim olduğunu gençler bilmezse, ne dediğini de görmez. Ama uzunca ve bir şeylerin kalbine kalbine saplanan bir hançer misli şeyler yazacaksan, burada değil, başka yerde mesela bir fabrikanın kapısında, bir grev çadırında, bir üniversitenin dışa açılan kapısında, düşüncelerini gençlere hitap eden broşürlere aktar ve o zaman bu surete de gerek yok, kendi suretine de gerek yok. Ama burada, dediklerinin arkasında olduğuna inanılmasını istiyorsan, bu suretle bunu başaramazsın. Üstelik bu suret sadece kafanı saklar, diğer yerlerini kapatamaz. Ve mücadele edecekseniz, İGD’nin özünü boşaltmaya ve ilerici gençleri tekellerin ideolojik silahı olarak yönlendirmeye çalışanlara, onların ideolojik şaşırtmalarını bertaraf edecek ideolojik mücadele geliştirerek yapın. Yoksa atı alan Üsküdarı geçecek ve ilerici gençlik, kör kuyulara sürüklenecektir. Siz de anlatacak kimse bulamadığınız için, kendi kendinize anlatmaktan yorulup, anlatmaktan da vazgeçeceksiniz. Vazgeçmemenin temel koşulu, ideolojik mücadelenin şiddetini artırmak, ideolojik netliği sağlayıp, net olmayanlardan ayrılmaktır.
İdeolojik formasyonu olmayanlar, yalnız kalamaz, aidiyetsiz yaşayamaz. Bu da onları en kötü alanlara sürükler ki, örnekleri çok fazla. Burada bile filizlerini büyütmeye çalışıyorlar. Siz ilerici gençliğe mihmandarlık yapmayı kafanıza koydu iseniz, önce okuyun ve tartışın. Ve kimlerden ayrılacağınızı, ayrılmanızın ölçütünün ne olduğunu ve nereden başlayacağınızı enine boyuna tartışın. Acele etmenize, telaş anlamında hızlı davranmanıza gerek yok, Kapitalizm yıkılana kadar gençliğin sorunları da, diğer sorunlar gibi bitmez. Sorun varsa çözüm de vardır ve siz bu çözümü göstermeye adaysanız, önce kendiniz doğru çözüm hangisidir, onu görmelisiniz. Görmeden gösteremezsiniz. Bilmeden öğretemezsiniz. Ve başkasının aklı ile de hiçbir yere varamazsınız.
Bakın Türkiye en kötü karanlıkların kıskacına sürükleniyor. Kutsal ittifakın çeperi genişlerken, ilerlemeden yana olanlar, tarihin ilerleme çizgisinin ne anlama geldiğinden bi haber bir birini hançerliyor. Bunu manipıule eden, kutsal ittifakın, içimizdeki ideolojik silahlarıdır. Burada modelleri var. Ve burada ilerici gençlerin mücadelesini kayıkçı kavgasına döndürmeye çalışıyorlar. Böyle olunca size kim inanır da, peşinizden gelir, kapınızı çalar, beni üye yapın der. Sizin üye adaylarınız burada değil. Gençliğin diğer alanlarında.

O alanlar daha saftır. O alanlar daha bakirdir. Ama sorunların asıl olanı oradadır. Burada ideolojik formasyonu sağlam olan bir tek kişi yeter ve o bütün ideolojik şaşırtmaları karşılayacak sertlikte ideolojik kavgayı sürdürmelidir. Ama sizin asıl alanınız başka yerdedir. Bırakın diğerleri kendilerini deşifre etsinler. Sahtekârlığı beğenmiyorlarsa, ahmak kalsınlar. Siz sadece bunu ortaya çıkarın. Gerisi diğer alanlarda.
Bana da kızmayın, İGD nin eski bir yöneticisi olarak bunları söylemek zorundayım, size borçluyum ama siz de bana kızmadan kulak vermeyi borçlusunuz, sahiplendiğiniz benim kuşağımın ve benim yöneticisi olduğum bir çizgisidir. İGD çerçevesinde yürüyen başka tartışma sayfalarında da bu konuda gerekenleri ifade etmeye çalıştım. Bunları dikkatle değerlendirmelisiniz. Varsa eleştirileriniz ortaya koymalısınız. Tekke mantığı ile ilerici gençler açığa çıkarılmaz. Olsa olsa edilgen gençlerin ilericilik oynamasını sağlarsınız. O nedenle sesime kulak verirseniz ilerici gençliğe daha yararlı olacağınızı düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle kendi iradesi ve aklı ile ilerici gençliğin, tarihin ilerleme çizgisinden kaydırılmış olduğumuz bu gün sürdürdüğü mücadelesine önem verdiğimin unutulmamasını diliyorum. Ama bu ağır bir sorumluluktur ve tarihin ilerleme çizgisinin ne anlama geldiğini bilmeyi gerektirir. Bu bilinçle de, bu çizgiyi nesnel rotasından döndürenlerin sürüklediği uçurumun eşiğinde olduğumuzu da görmeyi gerektirir. Bunu görüyorsak, o noktada başka sürüklenenler de olduğunu görmek gerekir.

İşte bu sürüklenilen yer, sorunların yumak olduğu ama çözümünün de gözlerimizin içine baktığı yerdir. Bunun için, devrimci olmak, genel olarak işçi sınıfının yolundan yürüyor olmak yetmez. Bir hüner gerekiyor. Bu hüner, zincirin bütün halkalarını elinde tutarak, diğer halkalara sağlam biçimde geçebilmek ve bütünü tamamlamak için, bu sürüklendiğimiz noktadaki hangi halkanın özel önem taşıdığını görüp, o halkayı bulup çıkarmak ve sımsıkı kavramak gerektiğini de bilince çıkartmak ve bunu uygulamak gerekir.

Hem genç olmak, hem işçi sınıfının yolundan yürümek bunu ziyadesiyle gerektirmektedir. Beni anlayacağınızı umarak yürekten başarılar diliyorum. Unutmayın, ideolojik formasyon olmazsa, en güzel tabelayı da assanız, tabelanın ihtiva ettiği örgütün, düşmanının eline geçmesi kaçınılmazdır. Bütün işleri tatil etmeden, ideolojik ve teorik formasyona özel önem vermelisiniz. O olmadan, ne kadar hareketli olsa da, diğer işlerin bir ayağı topal olacaktır.

Birinci mektubum burada bitiyor ve Weleta Rojda’ya ulaşmıştır.
Şimdi de, bu mektubumda ifade ettiklerimi tamamlayan ifadelerimi yansıttığım mektubumu, Weleta Rojda’ya ve ilerici, yurtsever, devrimci gençlerin dikkatine sunuyorum.

Weleta Rojda,

Önceki mektubumda, eski bir İGD yöneticisi olarak, gençliğin yükselen mücadelesine, hareketliliğine ve İGD ruhunu sımsıkı tutmaya çalışan iyi niyetli gençlere, seninle konuşarak kimi önemli noktalarda mesajlar verdim.
Ancak mesajlarımın üzerine yatmanız yetmiyormuş gibi, üstelik de söylediklerime, “tekerimize çomak sokma” der misli,“ işimize karışma” , “senden akıl alacak değiliz “ yollu hiddet gösterisi içinde cevap gelince (bu cevabın senden gelmemiş olması önemli değildir. Cevabın bundan farklı olsa idi, ya da verecek cevabın olsa idi ondan önce verirdin.) ve daha önemlisi, cevapta İGD’nin de TKP’nin de (bu şu anda yolundan yürüdüğünüz TKP olsa gerek) içinin dolu olduğu iddia edildiği halde, son derece sığ ve İlerici Yurtsever Gençliğin ruhuna ters olan Referandumda “BOYKOT” a çağıran ama ilericilikten, yurtseverlikten söz etmeyi de ihmal etmeyen, dahası, ileri demokratik bir düzenle (yani bir burjuva demokratik düzenle) sosyalizme açılmaktan söz eden bir bildiriyi, İGD’nin ve yolundan yürüdüğü TKP’nin içinin ne denli boş olduğunu göstermek de yine bana düştü.
Beni tanıyanlar da tanımayanlar da artık iyice tanımıştır. O halde boş konuşmadığımı da, dediklerimin arkasında olduğumu da, tarihe not düşerek yazdığımı da artık öğrenmişlerdir. Yanıldığım bir konu olursa kabul edeceğimi ve bunu bana gösterenlere şükran duyacağımı o anlamda, eleştiriye özel önem verdiğimi de herkes öğrenmiştir.
Ama ne yazık ki, şimdiye kadar söylediklerimi, tespit ettiklerimi, çözümlediklerimi enine boyuna eleştirip, yanlış olduğunu gösteren olmamıştır. Ama bana kin besleyen, söylediklerimi sessizlikle öldürmeyi seçen ve sıkça küfür niyetine boynuma çeşitli yaftalar asmaya çalışan çok olmuştur. Hâlâ da böyle devam ediyor. O nedenle ifade ettiklerime iyi niyetle yaklaşanlar ile farklı yaklaşanları ayırt etmem artık çok daha kolay olmaktadır. Ve yine o nedenle dostça ama sert bir ifadeyle eleştirilerimi sakınmadan seslendiklerimle, tümüyle tiksinerek ve sınıf kinimi yükselterek, emperyalist burjuvazinin ideolojik saldırısı ile mücadele edercesine ideolojik mücadele içine girdiklerim, bu temelde söz sarf ettiklerimin ayrı olduğunu sesimin tonuna mutlaka yansıtırım.
Bununla birlikte, onca söylediğime, tek bir karşı cevap, eleştirel yaklaşarak yanlış noktalarımı düzeltmek söz konusu olmadığı halde, ya da eleştirilsem bile eleştirilerde ulusalcı yapılmam, milliyetçi kılığa sokulmam dışında başka bir açıklama olmadığı halde, aynı çizgide olduğumuzun görüntüsünü de bozmadan tümüyle düşmanın değirmenine su taşımakta diretenlerin ya ahmak, ya da sahtekâr olduğunu ve en son olarak da ikisi arasında bir ayrım kalmadığını da hiç çekinmeden ve arkasında durarak ifade ettim.
Bu ne demekti, bir taraftan faşizmden söz etmek, antifaşist, antiemperyalist mücadeleden söz etmek, diğer taraftan ilericilikten, yurtseverlikten söz etmek ve hepsi ile birlikte sosyalizmden söz etmek, ama diğer yandan, bu söz edilenlerin arkasında durmamak, bunlara temelden zıt yaklaşımlar içine girmek, söz uygunsa diğerleri gibi konuşmak, yani emperyalist burjuvazinin, tekellerin ve elbette gericilerin ve tabii ki, onların ideolojik silahları olan devşirme solcuların ideolojik saldırılarına yerleştirdikleri ifadeleri kullanmak, en azından bu ifadelerin dışında konuşmaktan korkmak, hem bir çelişki, hem de bu çelişkinin görülemeyeceğini ve gösterilemeyeceğini düşünerek akıl taşıyanların zekâsına hakaret ama en önemlisi bunların farkına varılamıyorsa ahmaklık, farkında olarak yapılıyorsa sahtekârlıktı.
Oysa ortada, her ne kadar tekeller ve devşirmeleri bunu dayatsa da, bir çelik çomak oyunu yoktur, ortada, boylu boyunca yatan ve bu toprakların hareketini artıran bir sınıf savaşı var. Bu sınıf savaşının keskinliğini hissetmeden, tüm çaresizlikleri içinde taşısa da, çözümünü de hızla yükselttiğini duyumsamadan, görmeye çalışmadan gençliğe mihmandar olmak mümkün değildir. İlerici, yurtsever gençleri İGD çatısı altında toplamanız ise hiç mümkün değildir. Gençliği işçi sınıfının yoluna ilerletmeniz ise imkânsızdır. Çünkü henüz siz kendiniz, bu formasyondan çok uzaksınız. Bunu kendi ifadelerinizle açıkça ortaya koyuyorsunuz.
İşte bu nedenle önce ayırarak ahmaklıkla, sahtekârılığa işaret ettim ama değişen bir şey olmayınca, ikisi arasında bir sınırın kalmadığı tespitini yaparak ilanen akıl taşıyan insanlara duyurdum.
Şimdi bu noktadayız ve bu noktayı ben ilerletmeye çalışırken, siz İGD den ve İlerici, Yurtsever Gençlikten söz ederken, İGD ruhuna sahip çıkmaktan, hatta en güzel sahip çıkmaktan söz ederken, benim ilerletmeye çalışma çabamı, “işimize karışma” ( bana göre, tekerimize çomak sokma anlamındadır) diyerek hem küçümsüyor ve hem de gerçekte İlerici, Yurtsever gençlikle değil, İGD tabelası ile ilgilendiğinizi, sahip olmaya çalıştığınızın İGD tabelası olduğunu göstermiş oluyorsunuz. En azından ben öyle görüyorum ve siz bu görüntüyü sileceğinize, “işimize karışma” , “bizim içimiz dolu, senin dolduracağın bir şey yok” diyorsunuz. Ve ben gerçekleri yüzünüze vurunca, ders çıkartmayıp, sadece hâlâ biz daha içi doluyuz yollu konuşmayı teorik-politik hüner sayıyorsunuz.
12 Eylül öncesi, işçi sınıfı diye diye, TKP diye diye, DİSK diye diye, İGD-İKD diye diye, işçi sınıfı bir tanedir, kurtarıcımız odur, çok yaşasın diye diye, TKP yi kapatıp, TBKP ile daha güçlüsünü, daha yığınsalını yaratacağız diye diye, birleşmek için toplanıp, parça pinçik olarak, gençliğin de, kadınların da, işçilerin de, burjuvaziye teslim edilmesinin kapıları açıldı.
Şimdi yine aynısı, her 12 Eylül öncesinden kalan örgüt parçalarında öne çıkartılmaya, ideolojik –politik formasyondan ziyade, en güzeli biziz, en hakikisi biziz, en doğru yolda olanı biziz modunda mahalle kavgasını andıran sataşmalarla politika yapılmaktadır.
Bakın, etrafınıza bakalım, siz diğerinin sahte olduğunu söyleyerek, kendinizin hakiki olduğunuzu kanıtlamaya çalışırken, ben, size, eski bir İGD yöneticisi hatta TKP üyesi olarak borcum gereği, kimi noktalarda, eleştirilerimi de ihmal etmeden, uyarılarda bulunurken, diğer tarafta sizin sadece sizin isminizi çaldığını (sizin isminiz olduğunu da nereden çıkarttınız o ayrıdır) söylediğiniz kişiler, “KİMLİKLERİNİZİ YAKIN, DÜNYAYA İNSAN GÖZÜYLE BAKIN” diyerek, çizgilerinin sınıf barışına yönelik olduğunu ve gençliğe bunu perspektif olarak açtıklarını bütün çıplaklığı ile gösteriyorum. Madem, onlar sahtedir, isminizi çalmıştır, öyleyse onların bu şaşırtmacasını ortaya çıkartmak benim görevim midir?
Uyarılarım ve eleştirilerim, dostluk ve eski bir İGDli, TKP li olarak ilerici, yurtsever gençliğe, işçi sınıfının yolundan yürüyen gençliğe borç ödeme temelinde bu ikinci mektubumda da devam etmektedir.
Takip ettiğiniz işçi sınıfının yolu olarak öne çıkardığınız yerden üretilmiş olduğu anlaşılan bildiride, “12 Eylül faşizminin artıkları…” diye başlanmış söze, oysa 12 Eylül faşizminin artıkları yoktur, tümüyle kendisi olan 12 Eylül rejimi vardır. Ayrıca, devamında dediğiniz gibi değildir gerçeklik; Kürt coğrafyasında yükseltilenler, Kürtlere özgürlük getirecek, Kürt halkını kurtuluşa götürecek ve Kürt ulusunun topyekûn katıldığı bir hareket değildir.
Kürt ve Türk halklarının birlikte ve ortak düşmana karşı mücadeledir esas olan. Ve ortada böyle biçimlenen bir mücadele yoktur.
Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkının omuz vermesi gereken, böyle bir mücadeledir. Buna, Kürt halkının da omuz vermesi gerekmektedir. Ortada, Kürt coğrafyasında, Gerici Barzan Aşiretine nur topu gibi, emperyalizmle ve ezen ulusun en zenginleri ile işbirliğini en baştan kurmuş olan bir uydu devlet hediye edilmektedir.
Ne zamandır, tepeden, yasalar yoluyla ezilen ulusa kendi kaderini tayin hakkı konusunda verilen özgürlük, özgürlük olmuştur? Bunları biraz düşünün de ondan sonra cümle kurun bu konuda. Türk ve Kürt halkı, gençliği neye destek verecek somutlayın önce. Bunları öne çıkardım diye, Kürt halkının yüzyıllardır süren haklı davasını inkâr ediyor olduğum sonucu çıkartmadan düşünün dediklerimi.
Bölgede, tümüyle ABD-AB nin YDD sinin çerçevesinde oynanan ve bölgesel göbek adı BOP olan, asıl adı ise BİP olan bir senaryoyu, Kürt halkının özgürlük mücadelesi olarak kime niye yutturmaya çalışanlara alet oluyorsunuz?
Bu coğrafyada manipüle edilenler tümüyle emperyalizmin çıkarları doğrultusundadır. Bu manipülasyonlara, özgürlük mücadelesi adı altında, Kürt halkı eklenmeye çalışılmaktadır. Asıl olan, Kürt halkına değil, topyekûn Kürt ulusuna kendi kaderini kendisinin tayin etmesi özgürlüğü değil, yalnızca, Kürt ağa ve beylerine, aşiret reislerine, burjuvazisine ve en önemlisi de, gerici, dinci şıhlarına, Kürt halkını, emperyalist ABD-AB nin gözetimi ve garantörlüğü altında ve onların çıkarları doğrultusunda, inim inim inletme hakkı verilmektedir.
Neyin karşılığında? Bu coğrafyadaki, özellikle petrol zenginliğinden akacakların emperyalist tekellerin cebine gitmesi için alınacak kırıntıların karşılığında. Kırıntılar, ancak ağaların beylerin ve gerici din tacirlerinin kursağına yetecektir ve onlar, bu kırıntıları daha da artırmak için, Kürt halkını çok daha katmerli bir ezginin ve sömürünün içine sokacaklar, iyiden iyiye köleleştireceklerdir.
Bunun için, Kürt halkının, Türk halkının ve işçi sınıfının tepesine binecek, gerici, dinci bir faşist diktatörlüğe göz yumması istenmektedir. Bu diktatörlüğün can yakıcı etkileri Kürt halkının kaderini de etkileyecek, Kürt coğrafyasındaki ağaların, beylerin ve gerici, din bezirgânlarının hükümdarlığını da pekiştirecektir. Kürt halkının kaderi, Türk halkının ve işçi sınıfının kaderi ile aynıdır ve aynı tonda bunun için kardeşlik gösterilmesi gerekmektedir. Bu kardeşlik, tepeden, yasalar yoluyla ve Emperyalizmin gözetiminde verilen özgürlük üzerinden kurulamaz.
İlerici, yurtsever gençlikten söz ediyorsunuz, bunun neresi ilericilik, neresi yurtseverlik. Üstelik bir de antiemperyalistlikten, antifaşistlikten dem vuruyorsunuz. Bu cepheyi böyle mi öreceksiniz, antiemperyalizmi, antifaşizmi ve ilericiliği, yurtseverliği, Kürt halkının haklı mücadelesini, emperyalistlerle işbirliği halindeki, gerici dinci, Türk tekelleri ile işbirliği içindeki bir tırnak içinde özgürlük mücadelesinin peşine takmak için mi göstereceksiniz.
Siz yurtseverliğin ne olduğunu, ilericiliğin ne olduğunu biliyor musunuz? Bence bilmiyorsunuz ama İGD’nin mirasını sürdüreceksiniz ya, en iyi siz sürdürürsünüz ya, ille de İGD ya, o nedenle yurtseverlikten, ilericilikten yüksek sesle söz ediyorsunuz ama gerçekte ne olduğundan bihabersiniz. Ve gerçekte ne olduğunu anlamak için, çaba da sarf etmiyorsunuz.
ABD-AB nin emperyalist tekellerinin yağması burada ne ise, Kürt coğrafyasında da aynısıdır. Üstelik bunun örneği Irak’ta çok net görülüyor. Ama siz göremiyorsunuz ve ezbere konuşuyorsunuz. Ayrıca da, yolumuz işçi sınıfının yoludur derken, bu yolda yürüyor gibi davranmıyorsunuz.
İlerici, Yurtsever gençliği çekmek için vitrininize koyduğunuz “BOYKOT” sizin işçi sınıfının yolunda yürüyor olduğunuzun kanıtı değildir. Aksine, bu yaklaşımınızla takip ettiğiniz o yolun da doğru yol olmadığını gösteriyorsunuz ama bu gerçeği bir tek siz görmüyorsunuz.
Bölgedeki referandumu boykot etmek, Kürt halkının özgür iradesi de değildir, işçi sınıfının yolunda yürümenin kapsamında da değildir. Bunları daha önce anlattım, tekrarına girmeyeceğim. Ama buradan şu anlaşılıyor ki bunu, işçi sınıfının partisi olarak kendini öne çıkartıp, işçi sınıfına ve bu yolda yürümekte kararlı olanlara dayatanların yolu işçi sınıfının yolu olmayınca, bu yolu işçi sınıfının yolu bellemiş olan gençliğin yolu da elbette yoldan çıkmış bir yol olur.
Boykot, Kürt halkının çıkarına olmadığı gibi, Türkiye’nin tüm emekçi sınıflarının, halklarının aleyhine sonuç doğuracaktı, bunu bas bas bağırarak dile getirdik. Diğer yandan bu Boykot, Kürt ağa ve beyleri için, gerici din tüccarları için ve işbirlikçi Kürt burjuvazisi için, emperyalist burjuvazinin çok önceden projelendirdiği şirket misli devletin bir an önce hayata geçmesine yönelik olarak, Kürt egemen sınıflarının elini kuvvetlendirmeye ve Kürt halkını da buna alet etmeye yaramış ama Türkiye’nin emekçi halklarını son derece tehlikeli bir noktaya sürüklemiştir.
Bu nokta, şu anda çok açık olarak görülmekte iken bile, bu BOYKOTu hâlâ savunuyor olmanız, sizin işçi sınıfının yolunda değil, işçi sınıfını yoldan çıkarmaya, Kürt milliyetçiliğinin ve gericiliğinin peşine takmaya çalışanların yolunda yürüdüğünüzü gösteriyor.
Türkiye işçi sınıfının tek derdi Kürt ağa ve beylerinin, aşiret reislerinin, Barzan aşiretinin ve Kürt burjuvazisinin Emperyalist ABD ve AB ile dolaysız işbirliğine girmeleri, daha çok zenginleşmeleri için, Kürt halkını daha çok sömürmeleri ve Kürt coğrafyasından emperyalist tekellerin cebine girecek olanlardan pay almaları için, ille de bir devlet sahibi olması mıdır?
Türkiye işçi sınıfı, emekçi halkları, işsizlikle, yoksullukla, sendikasızlıkla, örgütsüzlükle ama daha önemlisi köle olmamak için direnme ile ve elbette din tabanlı bir faşist diktatörlükle karşı karşıyadır. Kürt egemenlerine yasalar yoluyla zaten devlet verilmeye çalışılıyor. Bunda işçi sınıfına bir şey soran da yok zaten. Ve işçi sınıfı, emekçiler, Kürt egemenlerine verilen devlette Kürt halkı için, ilericileri, aydınları için ve özellikle gençleri, kadınları için herhangi bir iyi yan görmemektedirler.
Türkiye ilerici ve yurtsever gençliği imiş, Kürt halkı ile dayanışma içinde imişmiş; nasıl bir dayanışma verdiğiniz belli, BDP nin boykotu, Kürt halkının iradesi değildir. Ortada Boykotu haklı çıkaracak hiçbir nesnel koşul yokken ve üstelik de, AKP nin yeni 12 Eylül anayasasına Kürt halkının “HAYIR” iradesini yükseltse idiler ki nabız yakalamak budur, politika budur, o zaman hem Türk hükümeti karşısında çok daha ileri bir mevzi kazanabilirlerdi ama daha önemlisi, Türkiye emekçi halkının üzerine 12 Eylül faşist darbesini aratacak denli azgınca saldıracak bir dinci faşist diktatörlüğün konumlanmasına omuz vermemiş olacaklardı.
Bu mu işçi sınıfının yolunda yürümek, bu mu işçi sınıfının yolu.
Siz İGD olarak, İGD nin ruhunu canlandırmaya çalışırken, ilerici ve yurtsever gençliğin nabzını tutmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa pragmatik davranıp, Kürt milliyetçiliğinin peşine takılmış gençleri Boykot üzerinden tavlamaya mı çalışıyorsunuz.
Siz İGD iseniz, öncelikle gençliği ilerici ve yurtsever bir çizgide ve önce kendi sorunları çerçevesinde var olan saldırılara karşı olabilecek en örgütlü hale getirmek için çaba sarf etmelisiniz.
Nereden, hangi karanlık güçlerden perspektif aldıkları bilinmeyen ve kendilerini TKP nin mirasının sahibi gibi belletmeye çalışanların verdiği direktifleri gençliğin önüne ilerici gençliğin duruşu gibi koyamazsınız.
Durumunuza bakarsanız ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Eğer nesnellikle uyuşmayan bir çizgiyi, hem de kendinize ilericiliği ve yurtseverliği mihenk noktası olarak almışken, gençliğe dayatırsanız, gençlik sizin peşinizden gelmez. Gelmiyor da zaten.
Hele ilerici, yurtsever gençliğin temel derdinin, Kürt halkının, Bölge’de, 12 Eylül rejiminin yeni anayasına “ EVET” demeyi dayatanlara karşı, onlara “BOYKOT’u dayatanların peşine takılmasının en doğru ve en geçerli seçenek olduğunu kabul ettirmek olduğunu düşünmeniz çok manidardır.
Ayrıca, Kürt gençliği belki “BOYKOT” eyleminde kendini bulabilir, bu ayrıdır, ama siz bunun peşine gençliği takmaya çalıştığınızda, sadece ve sadece tekellerin değirmenine su taşımış olursunuz. Size ilerici ve yurtsever gençler kazanmanızda hiçbir faydası da olmaz. Olmamıştır da.
Kürt halkının savaşımı ne imiş, buna karşı takınılması gereken turnusol tavır ne imiş, sözünü ediyorsunuz ama ne olduğunu açıklayamıyorsunuz. Bunun ne olduğunu bir anlatsanız da, biz de bilsek.
Siz ekonomi politik de, bilmiyorsunuz, anladık, ama size “yolunuz bizim yolumuz” diye dayatanlar da mı bilmiyor. Yoksa biliyor da, “siz daha çocuksunuz” diye anlatmıyorlar mı? Bugün, biraz siyaset ekonomisi bilenler, bilir ki, Türkiye’yi küçülterek, Kürt halkına da, Türk halkına da bir şey kazandıramazsınız. Ya büyüyecek ama büyürken Kürtlerin her anlamda imkânlarını da büyüteceksiniz, ya da büyütemiyorsanız, küçülmeyi önleyerek Kürtlerin imkânlarını genişleteceksiniz. Ancak böyle o pek çok tekrarladığınız ilerici ve yurtsever çizgide hareket etmiş olursunuz.
Diğer yandan, hem ilericilik ve yurtseverlikten dem vuruyorsunuz, hem de bu çizginin yükseldiği alanları boş bırakıyorsunuz ve üstüne üstlük bu alanı dolduranları ve hem de çok güzel dolduranları lanetliyorsunuz, hep olduğu gibi sahtecilikle, isim çalmakla suçluyorsunuz. Bu ayrıdır, ortada böyle bir gerçeklik varsa, bu gerçeklikle eninde sonunda onlar da yüz yüze gelecektir. Ama bunun için, bu gerçekliği gösterecek bir ideolojik-politik formasyonun taşıyıcılığı gerekiyor. Yani burada da, siz sahtesiniz ve isim çaldınız demekle olmuyor. Ama son tahlilde, sahtedir ya da, isim çalmıştır o ayrı, bu günün nesnelliğini iyi yakalıyorlar ve boş bıraktığınız noktaları dolduruyorlar. Dolayısıyla siz kızacaksanız kendinize kızın ve bu boşlukların daha çok dolması için katkınızı koyun. Baş düşman olmadıklarını görüp, sizin boş bıraktığınız ama onların doldurduğu noktaları daha çok doldurmak için omuz verip baş düşmanın karşısında birikecek gücü artırmaya çalışın. Ama eleştirilerinizden, varsa duruşunuzdan vazgeçmeyin. Sahtesin yaklaşımı bir duruşun ifadesi değildir. Ayrıca, onlara sahte derken kustuğunuz kin, onların doldurduğu boşluğa temel olarak neden olanlara, sadece likidatör yollu eleştiri yapıyorsunuz ama onlar da bu tarihin özneleridir diyorsunuz, demiyorsanız da, onlara ve bunu diyerek onlara kalkan olanlara karşı, hiçbir kin belirtisi göstermiyorsunuz. Bu tarihsel bir yanılgı olarak sizin hanenize yazılmıştır.
Hangi biriniz, toplanıp da, diğer grup da dâhil, sabah akşam Nabi Yağcıları Likidatör diye lanetlerken, lanetlemeyi buna indirgemeniz bir yana, onların artık yeni mürteciler olduğunu, tekellerin ideolojik silahları olduğunu göz ardı etmeden, karşılarına dikilip, protesto edebildiniz.
Siz ne dediniz yıllarca ve hâlâ, “biz onların ne mal olduklarını biliyoruz, bizim işimiz onlarla uğraşmak değil.” Neymiş sizin işiniz, İlerici, yurtsever gençleri örgütlemek mi? Peki Bu azap zebanileri gençliğin kafasını karıştırırken, karşılarına dikilmezseniz, gençliğe bunları deşifre etmezseniz, gençlik sizi mi ciddiye alır, yoksa o şarlatanları mı?
Gençlik, Nabi Yağcıların TKP’yi likide etmesi ile ilgilenmiyor, yaklaşan karabasan ile ilgileniyor. Gericilikle, dincilikle ilgileniyor. İşçi sınıfının, emekçi halkların geleceği olan bu toprakların yer altı ve yer üstü kaynaklarının uluslar arası tekellere, küresel emperyalizmin en büyük zenginlerine ucuz ucuz satılması ile ilgileniyor. Ve daha birçok yakıcı sorunla hem boğuşuyor ve hem de kaygı ile ilgileniyor.
Ve Nabi Yağcılar, onlar gibi, tekellerin şaşırtma uzmanları, akıl bozma uzmanları, gençliğin karşısına kürsü koyup, en akil ve aydın adamlar edası ile sizin Türkiye işçi sınıfını, ilerici yurtsever gençliğini, Kürt sorunu üzerinden peşine takmak istediğiniz emperyalist burjuvazinin BOP projesini ve bunun için gerekli olan “demokratik” 12 Eylül yeni anayasasını, ballandıra ballandıra anlatıyorlar, gençlere benimsetmeye çalışıyorlar. Onların karşısına dikilen gençleri ise, polis coplamazsa, müritleri yafta yağmuruna tutuyor. İçinizden bazıları ise, İGD üzerinden ilerici, yurtsever gençliğe güzelleme yaparken, sizin deyiminizle sahte TKP çatısı altında toplanarak, Nabi Yağcılara protesto yağdıran ilerici, yurtsever gençleri ulusalcı, faşist olarak yaftalayıp, Nabi Yağcıların cephesinde imza kuyruğuna giriyor.
Siz nasıl İGD siniz ve nasıl işçi sınıfının yolunda yürüyorsunuz ki, bunu yani Nabi gibilerin karşısına dikilmeyi tali iş sayıyor, en önemli işlerden biri olduğunu göz ardı ederek, BOP çerçevesinde Kürt coğrafyasında oynanan oyunların peşine takılmayı asıl iş imiş gibi gösteriyorsunuz. Üstelik de, tıpkı Nabilerin ve onların değişik versiyonlarının ağzından konuşuyorsunuz.
Yani hem ilericiliğin ve yurtseverliğin, işçi sınıfının yolunun Kürt halkının hangi tür savaşımına karşı, nasıl bir tavır takınması gerektiğini anlatmıyorsunuz, hem de aksi davranılırsa Kemalizmin etkisi ile milliyetçi bir duruş sergilenmesinden söz ediyorsunuz. Yetmiyor, sizin sadece sahte olmakla suçladığınız, ideolojik olarak hiçbir eleştiri getirmediğiniz, politik olarak ise, onların rolünü çaldığınız, SİP-TKP çatısı altında toplanan yurtsever gençlerin bu etki ile milliyetçiliğe savrulduklarını kanıtlamaya çalışıyorsunuz. Yani aslında, siz de ilerici yurtsever gençliğe davetiye çıkartıyorsunuz, onlar da. Ama onlar bu nesnelliğin üzerinden politika üretiyor, siz ise, bu nesnelliğe gözünüzü kapatırken, bu nesnelliğin içindeki ilerici yurtsever gençleri İGD çatısına toplamaya çalışıyorsunuz.
Neden?
Yurtseverlere, faşist dedirtmek için mi? İlerici yurtsever gençliğin kafasını karıştırmak ve birbirine düşürmek için mi?
Ve siz, bunları dediğim için, eminim beni SİP-TKP li olarak yaftalamaktan geri durmayacaksınız. Ulusalcı Fikret, şimdi SİP-TKP li Ulusalcı olmuş diyeceksiniz. Çünkü dağarcığınıza yerleştirilenler bunlar, ileri, yurtseverleri mücadeleye ve kendi çatınıza çağırırken bile bundan geri durmayacaksınız.
Soruyorum size, Kemalist mi kaldı ki, etkileri olsun? Kemalizm mi kaldı ki, ilerici ve yurtsever gençlik etkilensin? Kemalizm, Kemalist yüksek kadroların ve daha çok da yüksek komutanların, en son 12 Eylül faşist darbesini yapmaları ve böylece din alanını genişleterek, Kemalizm’in köküne kibrit çakmaları ile uçurumun kenarına kadar sürüklenmişlerdir. İlerici, yurtsever gençliğin sürüklendiği yer de orasıdır. İşçi sınıfı, emekçi halklar, ilerlemeden yana olanlar, emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana olanlar, ama daha çok da, faşizme karşı sosyalist iktidardan yana olanlar bu uçurumun kenarına sürüklenmiştir. Bu anlamda Kemalizm de, Kemalistler de kalmamıştır. Tasfiye edilmiştir. Hatırlayın bakalım başka kimler, hangi güçler tasfiye olmuştur.
Ve siz, sürüklendiğiniz aynı yerde, birbirinden bağımsız olarak yer alan ve Emperyalist burjuvazinin, tekellerin ve de dinci akımların şiddetli saldırısı karşısında iki ateş arasında kalan ve komünistlerle irtibatı ısrarla kesilmek istenen bu güçleri baş düşman ilan ediyor, buradan yani bu uçurumun kenarından bir etkileri olacağından hareketle, emperyalizme, gericiliğe karşı mücadele için hareket halindeki güçleri milliyetçilikle suçlamayı bir politika sayıyorsunuz. Oysa baş düşman başka yerde ve tümüyle tabansız kalmış vaziyettedir, ona bu yaklaşımlarınızla taban yaratmaya alet oluyorsunuz.
Dahası, bu yüksek Kemalist kadrolar, sosyalist hareketi toptan bitirmek için, TC nin yönetimini dinci akımlara devretmişler ve epeydir de asistanlık yapmaktadırlar. Öyleyse ortada Kemalizm’in etkisi ile körüklenen bir milliyetçilik yok. Bir tarafında gericilik ve milliyetçilik olan diğer tarafında kozmopolitizm ve ulusal nihilizm olan emperyalist burjuvazinin YDD çerçevesinde sımsıkı sarıldığı din temelli, hem Kürtlerin, hem Türklerin milliyetçiliğini kabartan bir burjuva milliyetçiliği var.
Peki, buna karşı siz ne yapıyorsunuz? Küresel emperyalizmin oyunları içindeki bu milliyetçiliğin peşine takılıyor ama adınızda ilericilik ve yurtseverlik olduğu halde, hem ilericilikten, hem de yurtseverlikten kaçıyorsunuz, korkuyorsunuz demek daha doğrudur.
İlerici ve yurtsever gençliğe, bu gün küresel emperyalizmle mücadele etmeyi işaret etmeyeceksiniz de ne zaman edeceksiniz? Uçurumun kenarına sürüklenmiş emperyalizmin ve gericiliğin karşısındaki nesnel güçlerin şimdi yanında olmayacaksınız da ne zaman olacaksınız!!!
Yurtseverlik, ilericilik, Kürtlere gelince milliyetçiliği savunup, Türk halkına gelince kozmopolitizmi savunmak mıdır?
Yurtseverlik, Fransa’da, Alman faşistlerinin işgalini kırmak, püskürtmek için, Fransız halkı ile birlikte Fransa’nın ulusal değerlerinin, Alman faşistlerinin çizmeleri altındaki halkın ulusal çıkarlarını hiçe sayarak, Fransız büyük burjuvazisinin çıkarları doğrultusunda ve işbirliğinde Alman tekellerinin eline teslim edilmesine karşı mücadele etmektir.
Yurtseverlik, Fransız ve Japon sömürgecilerine karşı direnen Vietnam halkının, Amerikan emperyalizminin, CIA denetimindeki işgaline karşı yanında olmak ve her ne pahasına olursa olsun ABD’nin Vietnam üzerinde oynadığı oyunları bozup, işbirlikçi Vietnam burjuvazisini yenmek ve özgür bir Vietnam kurmak için canla başla ulusal kurtuluş mücadelesi vermektir.
Aynı şekilde, Küba’da, Kore de, Latin Amerikanın birçok ülkesinde bağımsızlık ve ulusal kurtuluş mücadelesi sürdüren yurtseverlerle dayanışmaktır yurtseverlik.
Ve elbette bu gün Küresel emperyalizmin bölgedeki oyunlarına, Türkiye üzerindeki oyunlarına karşı emekçi halkların yanında olmak, onların antiemperyalist mücadelesinin önünde yürümektir yurtseverlik.
Dün hepsinin, en önünde komünistler yurtsever güçlerle birlikte mücadeleye katılmıştır. Bu gün de, yurtseverlerle birlikte en önde olmak yine komünistlerin tarihsel görevidir.
Ve antiemperyalist mücadele, işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesinden, sınıf mücadelesinden ayrılmazsa başarı kazanabilir, yurtseverliğin önemi buradadır, emperyalizme karşı bağımsızlığı savunarak mücadele ederken, aynı zamanda emperyalizmle işbirliğindeki, entegrasyonundaki yerli tekellere karşı da mücadele etmektir. Yani kendi burjuvazisine karşı mücadele ederken, bütün ulusu temsil eden işçi sınıfı, bütün yurtseverlerin de öncüsü konumuna geçmek zorundadır.
İşte bu anlamda yurtseverlik, enternasyonallikten ayrılmaz.
Eğer Küba’da, Latin Amerika’da, Kore’de, Vietnam’da ve daha birçok bağımsızlığını kazanmış sömürge ya da uluslaşma yolundaki coğrafyada, emperyalizme karşı mücadele, kesin zaferle sonuçlandı ise, emperyalizme karşı olduğu kadar, kendi büyük burjuvazisine karşı da, mücadeleyi sürdürdükleri içindir.
Ama Fransa’da, dünyanın en geniş ve kararlı antifaşist cephesinin örülmesine ve Faşizme karşı kesin zafer elde etmelerine karşın, sayısız yurtseverlik örnekleri, kahramanlık örnekleri bırakılmış olmasına rağmen, FRANSIZ BÜYÜK BURJUVAZİSİ İLE MÜCADELE EKSİK KALDIĞI İÇİN, ANTİFAŞİST MÜCADELEYİ, ANTİEMPERYALİST MÜCADELE OLARAK VE KENDİ BÜYÜK BURJUVAZİSİNE KARŞI DA SÜRDÜRMEYİ İHMAL ETTİKLERİ İÇİN, savaş sonrası Fransa’nın Amerikan emperyalizminin hegemonyasına girmesinin önüne geçememişlerdir.
Fransız komünistlerinin, sosyalistlerle ortak olarak iktidara gelmelerine karşın ve programlarında tekelleri kuşatarak ortadan kaldırıp, barışçıl yolla sosyalizme geçileceği yazılı iken, ne sosyalizme geçebilmişler, ne de tekellerin egemenliğini kırabilmişlerdir. Bu gerçeklik ve Alman işgali sırasında, Fransız büyük burjuvazisinin Faşizme karşı halk cephesi yerine Hitler’i tercih ettiğini açıkça ilan etmesi ve “Fransa Fransızlarındır” palavraları altında Fransız madenlerini Alman Tröstlerine peşkeş çekmeleri son derece öğreticidir.
Bu gün, hâlâ kör ve sağır olmakta direnenlere ahmaklık ile sahtekârlık sınırından söz etmem bundandır.
Bu gün, ilerici, yurtsever, devrimci gençliğin mücadele alanı, bu topraklardır ve küresel emperyalizmin bu toprakları küçültme, parçalama ve ulusal değerlerini yağmalama çabalarına karşı, emperyalizme, tekellere ve gericiliğe karşı mücadeleyi, ilericiliği, yurtseverliği öne çıkartarak, devrimci bir coşku ile sürdürmesi gerekmektedir.
İlerici, yurtsever, devrimci gençliğin mücadelesi, ABD-AB emperyalizminin çıkarları için ve onların denetim, gözetim ve garantörlüğünde ve de anayasal yolla tepeden (üstelik de, gözümüzün içine baka baka, Burjuva parlamentosunu lanetleyip, boykot denildiği halde) Kürt egemenlerine, gerici işbirlikçilerine, Türkiye’nin parçalarından birinin ya da bir kaçının hediye edilmesi için olmamalıdır.
Ve siz, ilerici, yurtsever gençliğin önüne koymak için böyle yollar icad etmek üzere, yoldan çıkmış bir işçi sınıfı yolunu dayatanların hegemonyasında devam ettikçe, ilerici, yurtsever gençliğe ivme kazandıracak bir politik örgütü zor bulursunuz. Bulamayınca, yani işçi sınıfının politik örgütlülüğü sağlanamazsa, ilerici, yurtsever gençlik ne yapacak? Kürt milliyetçiliğinin kuyruğuna takılmakla mı ilericilik, yurtseverlik yapacak, devrimciliği bununla mı sınırlayacak? Baş düşman olarak Kemalizm’i mi işaret edecek, ilericiliği, Çingenelerin haklarını savunmada mı, sosyalizme açılan bir “ileri demokrasi”aramada mı gösterecek?
AKP zaten bunu yapıyor, “yetmez ama EVET” çilerle, “AKP ye hayır, referanduma EVET”çilerle, “Referandum burjuvazi arasındaki bilek güreşidir, işçi sınıfını ve emekçi halkı ilgilendirmez” diyerek ve iktidarla pazarlık aracı olarak kullanmak üzere ortaya attıkları apaçık belli olan “BOYKOT”çularla birlikte, Türkiye’yi dinci bir faşizmin kıskacına sokup, ileri demokrasi diye halka benimsetmeye çalışıyor zaten, size bir iş kalmadı ki, sizin yürüdüğünüz işçi sınıfının yoluna bir iş kalmadı ki.
Siz hâlâ, 12 Eylül öncesi Atılım yılları olarak önümüze konulan ama gerçekte sosyalist hareketin geriletildiği, hareketsizleştirildiği, Kemalizm’in kuyruğuna takılmaya çalışıldığı ve birleşmek için diye diye, daha fazla güçlenmek için diye diye parça pinçik edildiği dönemden kalan sloganları, dondurucudan çıkarır misli, ısıtıp, ısıtıp gençliğin önüne koyuyorsunuz ve buna hem işçi sınıfının yolu diyorsunuz ve hem de bu rolü kaptırmamaya çalışıyorsunuz.
Bu şekilde siz gençliği İGD li yapabileceğinize inanıyor musunuz?
Marksizm-Leninizm’e gelince, bence bundan hiç söz etmeseniz daha iyi. Çünkü Marksizm-Leninizm sizin bu yaptıklarınızla hiç uyuşmadığı gibi, yaptıklarınızı Marksizm-Leninizm’le açıklamanız da, suçu onun üzerine atmanız da mümkün değildir.
Hem BOYKOT şiarını Marksist-Leninizm’e sığınarak yapacaksınız, hem de Demokratik yani burjuva demokratik bir anayasaya güzelleme yapacaksınız ve ardına da Demokratik yani burjuva demokratik Türkiye sloganını ekleyince sorunu çözmüş olacaksınız. Bu mu sizin Marksist-Leninist duruşunuz. Bu, duruş bile değil, düpedüz iki yüzlülük. Ama eminim siz bunun bile farkında değilsiniz.
Bence siz, bu duruşunuzda diretecekseniz, yanlış bir işçi sınıfı yolunu kimselere kaptırmamak için yarış edecekseniz, bu duruşunuz sizin olsun, ayrıca takip ettiğiniz yolunuzdan İGD nin açılımındaki ilericilikten de, yurtseverlikten de vazgeçin. Çünkü iki zıtlığın aynı karede durması sadece ve sadece ilerici yurtsever gençliğin duruşunu bozar.
İGD, uzun bir geçmişe dayanan, gençlik hareketinin işçi sınıfına bağlanan devrimci gelenekleri üzerinde kurulmuştur. Bu topraklardaki sınıf savaşımının, bu toprakların üzerindeki öznel ve nesnel koşulların bir ürünüdür. Gençliğin örgütsel perspektifidir. Dün olduğu gibi, bu gün de, sağlıklı bir gençlik örgütlenmesine ulaşmak, ancak işçi sınıfının bilimine, Marksizm-Leninizme bağlanmak, onun gençliğe bakış açısını doğru kavramak ve yaratıcı bir biçimde hayata geçirmekle mümkündür. İGD, sadece ve soyut anlamda, antiemperyalist, antifaşist gençliğin örgütü değildir. Kendilerine işçi sınıfının partisi olarak isim veren politik bir örgütün, gençlik kanadı da değildir. Bu anlamda Marksist-Leninist yapıda bir örgüt de değildir. İGD, ilerici gençliği, emperyalizme, faşizme, gericiliğe, dinciliğe ve sömürüye karşı mücadelede birleştirecek bir örgüttür. Ancak ondan sonra, ona işçi sınıfının bilimi doğrultusunda nitelik içerecek ve yaşamsal çıkarlarını ardıcıl biçimde savunacak gerçek anlamda bir kitle örgütlenmesi için, buna giden yolları, çalışma biçimini ve yöntemlerini bulup ortaya çıkarmak için kurulan bir örgüttür. İGD gençliğin bu nitelikteki ve doğrudan politik savaşım içinde olmayan bir demokratik kitle örgütüdür. Kitleselleşmesine yönelik en önemli yaklaşımı, gençliğin bu günkü ve gelecekteki çıkarlarını ardıcıl biçimde savunmak, onları işçi sınıfı hareketine doğru yönlendirmektir. Böylece, hem gençliğin demokratik kitle örgütü olarak, gençleri somut ve belirleyici bir çizgide birleştirir, hem de çatısı altına gençliğin en ilerici, en devrimci, en bilinçli ve öncü unsurlarını toplayabilir. Disiplin ve özverinin birleştiği, sıcak dayanışma ve dostluk bağları ile herkesin birbirine bağlandığı direnç taşıyan bir örgüt olarak İGD, tarihsel ve nesnel bir olgudur ve onu böyle yapan ismindeki ahenk değil, ismini tarihe kazıyan sahip olduğu ve gençliğe içerdiği nitelikleridir.
İGD, gönüllü birliğe dayalı, demokratik merkeziyetçi bir yapıda biçimlendirilmiş bir kitle örgütüdür. Kolektif çalışma, eleştiri-özeleştiri mekanizması, demokratik merkeziyetçilik ilkesini tamamlayan ve işleyişini hızlandıran en önemli ilkedir. Demokratik merkeziyetçi yapının demokratik bir kitle örgütlenmesinde uygulanmasının en önemli etkeni, bu yapının, en tepesindeki ile en uzak mesafedeki unsurlarının arasındaki nitelik farkının minimum seviyede olmasıdır. Bu da, bu sağlanana kadar, böyle bir kitle örgütünün en tepesindekilerin, bu en uç mesafedeki unsurlara bu farkı minimuma indirecek olan niteliği içermek için, özverili bir şekilde önce kendisine nitelik içermesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan da, işçi sınıfının bilimi yani Marksizm-Leninizmdir.
İlerici gençlere, ilerici gençliğin deneyimlerini taşıyan İGD geleneğine sahip çıkmaya ve onu örnek almaya çalışan özverili gençlere, uzun uzun İGD yi anlatmam gerektiğini düşünmedim ama bu kadar hatırlatmaya da ihtiyaç olduğu açıktır diye düşünüyorum.
İGD nin, ilk büyük kongresi,15–17 Mayıs 1976 yılında toplanmıştır. Aldığı bir dizi karar yanında, gençliğin önüne önemli perspektifler koymuştur. En önemlisi de nesnelliğin ve tarihselliğin üzerinden yükselen bir gençlik hareketini kucakladığını ve öncülüğüne aday olduğunu göstermiştir.
Kongrede alınan kararların birincisi, ulusal bağımsızlık için, ilerici, yurtsever gençliği, işçi sınıfının mücadelesinden ayrılmadan en önde mücadeleye çağırmaktır.
Ulusal sorun ikinci sırayı almıştır. Ve egemen sınıfların, gerici-faşist güçlerin yıllarca izledikleri ulusal ayrımcı politikalarına, şovenizme, ırkçılığa karşı savaşımın gençliğin vazgeçilmez görevi olduğu, bir yurtseverlik borcu olduğu belirtilmiştir. Bunun, aynı zamanda, emperyalizme, faşizme ve militarizme karşı direnen gençliğin birliğini daha da güçlendireceği, ona geniş açılımlar getireceği belirtilmiştir.
Gençliğin birçok temel sorunlarının çözümü yönünde alınan kararlar yanında, İGD nin merkezi bir yayın organı olan İlerici Yurtsever Gençlik gazetesinin yetkinleştirilip, güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması kararı alınmıştır.
Gençliğin sanat ve kültür gereksinimleri üzerine alınan kararla kongre çalışmasını tamamlamıştır.
Şimdi yani bugün, gençliğin kalbi toplumun kalbinin atışını da aynı noktaya çekerek, Yüksek öğrenim gençliğinin içinde atmaktadır. Bir taraftan üniversitelerin içindeki özerklik ve özgürlük kırıntıları da ortadan kaldırılırken, üniversiteler bir bilim yuvası olmaktan çıkarılırken, içine karakollar kurulurken, diğer taraftan, hükümet “ileri demokrasi”den söz edip durmakta, ama bu gidişata karşı seslerini yükselten gençler polis çemberine alınıp, coplanmakta, gözaltına alınmakta, protestoları nedeniyle onlarca yıllık mahkûmiyet talepleri ile yargılanmaktadır.
Bununla birlikte, yapılan tüm anti demokratik uygulamalara, faşizmi yerleştirme çabalarına rağmen artık AKP nin tümüyle dümen suyuna girmiş olan, daha doğru deyimle bunu gizlemeyen devşirme aydınlar, sahte solcular yani Nabi Yağcı gibiler, üniversitelerde, emekçi kitlelerin oturdukları semtlerde AKP nin “ileri demokrasisinin” nimetlerini ve daha çok “ileri demokrasi” için yani 12 Eylül faşizminin son konumlanışını tamamlamaya yönelik olarak “demokratik anayasa” konferans turları düzenlemektedirler.
İGD, taşikardi misli hareketli olan üniversite gençliğinin yanında olmasının gereği olarak, öncelikle bu sahte sol gömlekli, devşirme aydınların ideolojik şaşırtmalarına ve üniversite gençliğinin, emekçi gençliğin aklını karıştırma çabalarına karşı uyanık ve müdahil olmalıdır.
Sahte olarak nitelenen, var olan İGD den koparak, tıpkı otobüs firmalarının iç rekabetinden türeyen aynı isimde ama daha sahici imiş gibi adlandırılan yeni firma misli kurulan TÜM-İGD nin İGD nin ve İşçi sınıfının yolundan yürümediği gösterilmek isteniyorsa, bu doğruysa, bu, sahtecilik, hakikicilik yaklaşımları üzerinden değil, ideolojik tartışmayı saf ve keskin bir biçimde sürdürerek mümkün olabilir.
Ama bütün bunlar için öncelikle İGD’nin ve İGD’yi hakiki İGD olarak sahiplenen Yönetici kadrosunun, kendilerinin İGD’nin çizgisinde yürüdüğünü, İGD nin çizgisinin bir politik sınıf örgütünün gençlik örgütü olmadığının bilincinde olduğunu ve takip ettiği işçi sınıfının yolunun, bir politik örgütün yolu değil, işçi sınıfının bilimi yani Marksizm-Leninizm olduğunu ilerici, yurtsever gençliğe kanıtlaması gerekmektedir.
Ancak bundan sonra, saflarına hem ilerici, yurtsever gençliğin en bilinçli, en kararlı unsurları katılabilir ve ancak bundan sonra ilerici, yurtsever gençliğe, gençliği kitlesel olarak kucaklatacak bir nitelik içerebilir.
Bütün bunları yapacak olan İGD tabelası değildir, İGD ye güzelleme yaparak da olmaz, ben daha eskiyim, aslı benim demekle de olmaz. Bu ancak ve ancak, İGD’nin en savaşkan, en özverili ama ille de ideolojik, teorik bilinçle donanmış kadrolarının hünerli kitle çalışması ile olur.
Bunun için de, gençliğin bütün sorunlarına bütünsel olarak vakıf olan, ama bu sorunlar içinde en fazla özellik taşıyan sorunların varlığını ve belirleyiciliğini tespit edip, diğer sorunlara bağlamak ya da diğer sorunları bu soruna bağlamak üzere sımsıkı kavramak gerekmektedir.
Bu gün bu özellikteki sorun halkaları, hem iç içe geçmiştir, hem de birbirinin görece önünde hareket halindedir. Öyleyse, bir yanıyla üniversite gençliğinin nabzını sımsıkı tutmak, diğer yanıyla emekçi gençliğin nabzını, birbirlerine eylemli bilinç aktaracak şekilde yakalamak gerekmektedir.
Demek ki ilerici, yurtsever devrimci gençliğe tabela değil, bilinçli ve yetenekli kadrolar, kararlı öncüler ve onların eylemli bilinç taşıyan kitle çalışması gerekmektedir.
İlerici yurtsever devrimci gençliğin birliğini ve dostça ve gönüllü dayanışmasını sağlayacak teorik hüner gerekmektedir. İşte bu da bir yanıyla, işçi sınıfının biliminin açtığı yoldan yürümek, diğer yanıyla ilerici, yurtsever gençliğin dinamik gücünü işçi sınıfının hareketine bağlamaktır. Bunun anlamı da, “siz küçüksünüz, sizin yeriniz, abileriniz olan işçi sınıfının siyasal örgütündeki öncülerin bir adım gerisidir” demek değildir.
Fikret Uzun
8 Ocak 2011

Hiç yorum yok: