27 Şubat 2016 Cumartesi

TAK MI PKK'NİN DIŞINDA PKK Mİ TAK'IN İÇİNDE...?




TAK MI PKK'NİN DIŞINDA PKK Mİ TAK'IN İÇİNDE...?

Ne oldu BORGA birader, “İNTİKAMCI TERÖRÜN İPİNİ TUTMAK MI KOLAY UMUDA SARILIP GERÇEKLERE SAHİP ÇIKMAK MI ZOR?” diye sorduğum mektubumda dediklerime bigâne kalmış, “dışardan, düşenden, yılandan, yorulandan akan İRİN “ diyemediği için ya da yalnızca “İRİN” diyemediği için, “geveleme” demekten başka bir söz bulamayan, gıcır gıcır taze ya da tazelenmiş bir üyenin, “Dostum uzun bir yazı yazmışsın ama gevelenmeleri çıkartırsak ortada yazı kalmıyor” sözleri ile pek bir mutlu olmuş ve bunu da göstererek sessize yatmıştın!

Fakat şimdi sessiz kalamamışsın!

Peki, öyleyse “ortada gevelemelerden başka bir şey bırakmayan” mektuplara bigâne kaldığına göre, bu eski ve muhtemelen atılmış PKK muhibbi olan kişinin sözlerine bigâne kalamayıp, “dışardan, düşenden, yılandan, yorulandan akan İRİN “ tekerlemesiyle cevap vermenden, bu kişinin sözlerinde bir geveleme olmadığını mı anlamalıyız?

Neyse sen düşüne dur ben devam ediyorum.

Evet, doğrudur, hatta 1989’un da öncesine dayanır, “dışardan, düşenden, yılandan, yorulandan” “İRİN” misli eleştiriler hep akıtılmıştır ve zannımca, bu yazının konularından biri olması bir yana, bu “İRİN” akıtanların akıbetleri de bellidir; ancak mesele bu değildir!

Mesele mi?

Evet, bu “PKK ye dair, bu güne dek, dışardan, düşenden, yılandan, yorulandan... akanlara”, dün “İRİN” diyordunuz ve haklıydınız; ama dün o “İRİN” dediklerinizi, bugün tatlı bir şerbet misli bizzat kendiniz , “içerden-içinizden” akıtarak, başta Kürt halkına ve TDH’ye, birlikte hepimize içirmeye çalışmaktasınız; içmek istemeyenleri ise Kürt düşmanı ilan etmektesiniz!

Çünkü biz dün “İRİN” dediklerinize, “İRİN” demiyorduk belki ama doğru da bulmuyorduk, daha doğrusu, Kürt halkının vazgeçilmez tarihsel çıkarları açısından kesinkes yanlış buluyorduk; bugün de doğru bulmuyoruz ve siz şimdi, dün “İRİN” dediklerinizi, hem de hâlâ, bugün de (şekilde görüldüğü gibi-yani tekerlemende olduğu gibi) “İRİN” dediğiniz halde, bize “tatlı bir şerbet” misli içirmeye çalışıyorsunuz; içmeyince de etmediğiniz küfür, akıtmadığınız “irin” bırakmıyorsunuz!

İşte mesele budur BORGA Bey kardeşim!

Yani kimse mal bulmuş magribi gibi, her lakırdıya sarılmıyor!

Bir de TAK meselesi var ki, ben de tam bunu diyorum; 10 yıllık meseledir ve bugüne kadar gündeme oturmamış ve oturmadığından ötürü mesele olmamış bir meseledir; bugün gündemdedir ve PKK’den ayrılanların kurduğu bir örgüt olarak anlaşılmasının tercih edildiği gözlemlenmektedir!

Ve buradaki mesele, kendisi PKK’nin dışında olan bu örgütün, PKK neresinde olduğudur? Yani kendisinin dışında olan bu örgütün, içinde midir, yoksa dışında mıdır?

Meseledir, çünkü biz sözümüzü 10 sene önce de değil, onlarca yıl önce söylemiştik; şimdi söylediklerimiz ise o söylenenlerin şimdi de geçerli olduğunu hatırlatmaktan ibarettir!

Ne mi söylemiştik?

Mektubumda da “gevelediğim” gibi (yoksa “akıttığım” gibi mi demeliyim?):

“Ekonomistler ile bugünün teröristleri arasında ortak bir kök bulunmaktadır ve bu, kendiliğindenliğe kölece boyun eğiştir… Ekonomistlerle teröristler, kendiliğindenliğin yalnızca farklı uçlarına boyun eğmektedirler; ekonomistler "salt işçi hareketi" önünde boyun eğmektedirler, teröristler ise devrimci mücadele ile işçi sınıfı hareketini birbirini tamamlayan bir bütün içinde birleştirme yeteneğinden ya da olanağından yoksun olan aydınların tutkulu öfkesinin kendiliğindenliği önünde boyun eğmektedirler… İnançlarını yitirmiş olanların ya da bunun mümkün olduğuna hiçbir zaman inanmamış olanların öfkeleri ve devrimci enerjileri için, terör dışında bir çıkış yolu bulmaları gerçekten zordur… Siyasal eylemin, en iyi niyetlerle ya terör çağrısında bulunanların, ya da iktisadi mücadelenin kendisine bir siyasal nitelik kazandırmaktan söz edenlerin bilincinden çok ayrı olan bir mantığı vardır. Cehenneme giden yol, iyi niyetle döşenmiştir ve bu durumda, iyi niyet, kişiyi "en az direnme çizgisine", katıksız burjuva Credo çizgisine kendiliğinden sürüklenmekten kurtaramaz… Hükümetin terörle "yıldırılamayacağı" nı ve bu yüzden de yıkılamayacağını teslim etmek, terörü, bir mücadele sistemi olarak programın öngördüğü bir eylem alanı olarak tümüyle mahkûm etmek demektir…” sözünü çok ama çok önce söylemiştik ve biz hep hatırlatıyoruz, siz hep "geveleme" diyorsunuz!

Ve hem “komünist” parti muhibbi, hem de KÖH muhibbi mi desem, HDP muhibbi mi desem bazı “bilgiç” vaizler, TAK’ ın, PKK’den ayrılan, bağımsız bir örgüt olduğunu söylemektedirler ve biz de netleştirmek istiyoruz; bunun için de bu netleştirmeye ve üstelik bazı kıssalara da vesile olması için azıcık zülfiyareye dokunmuş olabiliriz!

Hepsi budur!

Yani BORGA birader, TAK’ ın “intikamcı terörist” bir örgüt olduğunu biliyoruz ve Ankara’ya düşen bomba ile daha net gördük ama bilmediğimiz, TAK,PKK’nin içinde midir,dışında mıdır? Ve dahası, o PKK’nin dışında iken, PKK onun içinde midir, yoksa PKK de onun dışında mıdır?

Yani, tam da ben bu mektubu yazarken TV’lerde “ TAK’ ın canlı bomba eylemlerini kınıyoruz” diyen bu devletin cumhurbaşkanlığına da aday olmuş olan ve HDP’yi Türkiyelileştirmeye çalışan Demirtaş’ınıza mı, yoksa TAK’ a sahip çıkan, en azından dışında olmadıklarının sinyalini veren Kandildeki komutanlarınıza mı inanalım?

Ya da yoksa senin şu “dışardan, düşenden, yılandan, yorulandan akan İRİN “ nakaratına inanıp, biz de sessize mi yatalım?

Bu anlatılanlara gelince, anlaşıldığı kadarıyla PKK'den atılan bir eski PKK muhibbinin samimi ya da samimi olmayan beyanlarıdır; bunu en iyi bu konu ile ilgileri olan PKK üst kadroları bilir; bu ayrı, ama PKK'nin içinden biridir ve beyanları, burada hiç bir bilgi sahibi olmadıkları halde işkembe-i kübradan atanlarla, kulaktan dolma bilgilerle sırf tarafgirlik için kalkanımsı vaazlar verenlerin beyanlarından çok daha dikkate değerdir.

"Külliyen yalan" diyerek ya da "yok deve" diyerek yalanlamak da ve " Peki ne yapsaydık, intikamımızı almasa mıydık?" diyerek doğrulamak da mümkün; ama bu konuda, her ne kadar, olan bitenlere ve komiklik düzeyindeki beyanatlara bakarak elde etmekte zorluk çekmediğimiz bir çıkarsamamız olsa da, bunun doğruluğu ya da yalanlığı konusunda bir iddiada bulunmak bize düşmez, biz sadece gerçeğin peşindeyiz ve en az onun kadar ezilen ve sömürülen Kürt halkının tarihsel vazgeçilmez çıkarlarının ve halkların kardeşliğinin savunucusuyuz ve bunun "intikamcı terör"le mümkün olmadığına inanıyoruz; öyleyse bu, artık filozof düzeyinde, hem de bin yıl sonra gelen bir dahi birey edası ile bütün dünyayı ve bütün halkları "demokratize" ederek katastrof finali gerçekleştireceğini vaaz edenler ve bu dahi bireyin ağzından başka yere bakmamaya mahkûm olanlar ile bize göre, “kurtuluş” diye diye ,”özgürlük” diye diye,”özerklik” diye diye bir Tanzimat öncesi karanlığın içine sürükledikleri Kürt halkını, “vazgeçilmez tarihsel çıkarları doğrultusundaki bir kurtuluş için seferber etmeye çalıştıklarını” iddia edenlere düşmektedir!

Ve elbette bu konuya, ya da soruna dair, bir de, Kürt ve Türk emekçilerinin ne düşündüklerini ve belki de en çok bunu, hesaba katmak gerekmektedir!

Yani “ateş düştüğü yeri yakar deyişi” doğru ise ve ateşin şiddeti yüksek ise, Diyarbakır’ın bodrumlarına düşen ateşe karşı Kürtler bu ateşin, düştüğü yerden fazlasını yaktığını göstermek istercesine Türkiyenin emekçilerini duyarlılığa çağırıyorlarsa, Türklerin de kendi bağrına düştüğüne inandığı bu ateşin düştüğü yerden fazlasını yaktığını göstermek istercesine Kürt halkını duyarlılığa çağırma hakkları vardır!

Yanlış mı düşünüyoruz? Yoksa Kürtler, “kardeşlik, barış, özgürlük” derken, yalnızca kendilerine mi müslümandırlar? Yani herkes onların kardeşi olsun ama onlar kimsenin kardeşi olmasın; herkes onlarla barışık olsun ama onlar intikamlarını içlerinde büyütsün; kendileri özgür olsun ama Türk halkı dinci-gerici, İslamik-Osmanik 12 Eylül faşist diktatörlüğünün kölesi olsun, öyle mi?

Ve Kürtlerin, en azından KÖH ve muhiplerinin, hâlâ gericiliğe kalkan olduklarına göre, tam da böyle bir kendine Müslümanlık içinde olduklarını düşünmek yerinde değil midir?

O halde halkların kardeşliğine ve “demokratik” siyasete ne olacak; yoksa bütün bunlar, Dinci-gerici, Osmanik- İslamik 12 Eylül faşist diktatörlüğünü “demokratik” siyaset için masaya, müzakereye dönmeye zorlamak için midir?

Fikret Uzun

26-Şubat 2016

Hiç yorum yok: