Bu bir “şecaat arz ederken sirkatini
söyleme” vakası tespitinin tarihe not düşümüdür!
Evet, bu yani yaptığınız,bir “şecaat arz ederken
sirkatini söyleme” vakasıdır ve bu saptamayı bir saplama misli tarihin hep açık
duran sayfalarına derinlemesine saplayarak yeni kuşaklara borcumu düşüyorum!
Bir vakit,“Erdoğan’a diktatör diyemezsiniz” demiş Öcalan
ve şimdi lüzum hâsıl olmuş, bunu itiraf etmiş bir eş başkan ki artık sadece
kendisi mi, yoksa Öcalan mı ya da yoksa ikisi de mi siz karar verin, şecaat arz
ederken sirkatin söylediklerinin hiç farkında görünmüyor bu garipler!
Aynısı, Gezi’de de olmuştu: Yani aynı “şecaat arz
ederken sirkatini söyleme” vakası, o zaman da vuku bulmuştu!
Önderiniz Apo, Emine Ayna’nın deyişiyle, yani “mealen”
,“Taksim’i Ergenekoncu’lara bırakamazsınız…” demişti de hepiniz olmasa
da, Taksimde kendi bayraklarınızı da dalgalandırmıştınız “Ergenekoncu” lara
inat!
Bunu da tüm farkındasızlıkları ile hatırlamıyorlardır
kuvvetle muhtemel bilumum eş başkanlarınız ve biricik dahi bireyiniz!
Şimdi ne de güzel kıyas yaparak örtmeye çalışıyorsunuz
gerçeklerin inatçı hışmının yarattığı deprem misli turnusollerin üzerini; zaten
ya bunu yapıyorsunuz ya da gerçeklerin hışmına bigâne kalma kurnazlığını
kucağınıza alarak tası tarağı da toplayıp, çil yavrusu gibi dağılarak,
karanlığın kollarına atlıyorsunuz!
“Sosyal-Şovenler piyasaya çıkmış... “ mış; “Ölümler
için, Cizre için tek cümle yok…”muş; “Kürt direnişini sırtından vurmak…” mış…!
Tamam, bunları sizin marifetiniz bizim de kabahatimiz
sayalım da, ya sizin sirkatiniz? Ona ne olacak? Onu bu kıyaslarla
örtebileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
Pardon bir de çoktandır “inanıyorum öyleyse doğrudur”
doğması ile kilit altına aldığınız akılları ,“yere batasıca” Marxistlere
karşılık Blanki’ nin, ya da Kropotkin’in veyahut da Weitling’in akıllarına,
onlar yetmezse, en son geç gelmiş dahi birey Öcalan’ın “demokratik” güller
açtıran yüce aklına ve elbette sessiz ve usulca açarak çiçeğe dönüşen
goncaların, usulcacık öterek yalnızca çekirgeleri uyandıran çayırkuşları ve
bülbüllerin yaşadığı yenidünyanıza taktırarak, gerçeklerin aynasından etrafı aydınlatan
gerçekliklerin hışmını bertaraf etmeye yani, on yıllar önce olduğu gibi, şimdi
de neredeyse bütün dünyada ama bu coğrafyada çok daha fazla kendini korkunç bir
toplumsal altüst oluşun habercisi olarak duyuran gerçek toplumsal hareketi,
tıpkı izinden ve hâlâ yürüdüğünüz kutsal şahsiyetlerin çook önceden yaptıkları
gibi, dünyanın sahiplerinin ve egemenlerinin uykularını kaçırtmayacak, huzurlu
ve sessiz bir inanç değişimine, bir natürmorta dönüştürmeye pek meraklısınız;
daha doğrusu bugün buna daha çok mahkûmsunuz!
Fakat şimdi ne de müthiş cengâverlersiniz!
Tabii, siz arkasına karanlığın geriye doğru itilimini almış, gerçeklerin
hışmına karşı hortlatmaya çalıştığınız gerici sosyalizmin kutsal vahiylerine
sarılmış karanlığın muhipleri için, cengâverlik çok kolay; hatta kutsal bir
kazanç bile sağlayabilir, o ümmet toplumu misli hem “demokratik”, hem “özerk”
ve pek çok ilkel aşiret “komün”ünüz önündeki hem “demokratik” ve hem de “sivil”
mi “sivil” secdenizde!
Bir kere şecaat arz edip sirkatinizi söylediniz ya!
Artık dünyanın iyi yürekli sahipleri ve egemenleri,
huzurlu ve sessiz bir inanç değişimine, bir natürmorta dönüştürmeye
çalıştığınız gerçek toplumsal hareketiniz karşısında en huzurlu sevgi ve
selamlarını ve elbette “tez vakit çözüme dönerler inşallah” dualarını
esirgemezler sizden!
Böylece, Türkiye’nin, “Kürt düşmanı” devrimcileri de,
yere batasıca gerçeklere aldanarak uzak durdukları, hatta eleştirdikleri,
Öcalan’ın yüce “demokratik” fikirleriyle vesile olduğu yüce sınıf
kardeşliğinin, Kürtlerin kurtuluşuna da vesile olması karşısında “utançlarından
yerin dibine girip”, “nedamet de getirerek”, çatılarınızın birinde yerini
alarak dünyanın kurtarılması ve bin yıl sürecek bir huzur ve sükûnete yani
kutsallar kutsalı bir Pax’ a kavuşması için üzerine düşeni yapma şansına
kavuşmaktan duydukları sevinci yaşarlar!
En sonu dünya kurtulur ve her bir aile babası zengin
birey, evliliğindeki artık ihtiyaç haline gelmiş modern geçimsizliğine dönerek,
hayırsız evlatlarını nasıl tımar edeceği konusunda profesyonel yardım almaya;
hatta hırsızlık meraklısı uşaklarının ahlaktan yoksun araklama huylarından
duydukları iyi yürekli utançlarını kalbinde saklayarak, mallarının mülklerinin
derlenip-toplanmasını, temizlenip-paklanmasını, rüzgâra karşı aşınmasından
doğan değişikliklere önlem almasını mükâfatsız bırakmama düşünceliliğine
dönerken; yine her bir aile babası ya da anası yoksul birey de, tüm
farkındasızlığı içinde, evliliğindeki onu sefil hayatının yarattığından bihaber
geçimsizliğine dönerek, “zenginlerin de tıpkı yoksullar gibi mutsuz olduklarına
“ dair iyi yürekli, edilgen düşünceler eşliğinde, “zengin insanın da kaçıp
kurtulamadığı” , örnek olsun “zührevi hastalıklar; gıcır gıcır arabasının
başına gelen boydan boya çizilme fenalıkları; hatta arabasının çalınması
nedeniyle yakalanan hırsızın pişkin pişkin arabasını çalmadığını, sadece
anahtarını çaldığını söyleyerek beraatini talep etmesi; zengin aile babasının
tepeden tırnağa borsaya ve ticari ilişkilere gömülmüş olması ve bu iflahını
kesen koşuşturma içinde, paranın kölesi olması bir yana, çocuk yapmak için
eyleme geçmeye bile zar-zor vakit bulması; zengin ebeveynlerin her ne kadar
ailesini geçindirmek için katlandığı o yere batasıca ekmek parası kazanma
uğraşısı nedeniyle bir de çocukları arasındaki bağının da kopması ve elbette hâlâ
çare bulunmayan ölüm vb. gibi kötülükler olduğunu hatırlama düşünceliliğine
döner ve zaten farkında olmadığı o yoksul, sefil, yabancılaşmanın dibini
bulduğu halini büsbütün unutuverir; o saat ne sınıf farkı kalır, ne de
çatışması; dünyaya tek egemen, sınıf kardeşliği olur ki, küçücük bir ailede
bile zaman zaman kavga-dövüş ve hatta küslük olur da, bu koca ailede olmaz mı;
elbette olur ama önemli olan sınıf kardeşliği ve elbette eninde sonunda
dönülecek sınıf barışıdır!
“Bundan âlâ mutluluk, bundan âlâ bin yıllık pax’ mı
olur?” diye soracak kimse kalır mı bilmem ama bütün istenilenin, elbirliğiyle
gerçekleştirilmeye çalışılanın bu olduğunu görmemek, anlamamak, bilmemek için
ya kör olmak, ya da ondan daha fazla körlük olan körlüğe yatma mahkûmiyetine
hüküm giymiş olmak gerekir!
Bu ders de uyarınıza gelmeyecek biliyorum, çünkü bu
ders de uyarınıza gelen müfredatlara a uygun değildir ama ne yapayım benim de
elimden ancak bu geliyor ve inanın neden uyarınıza gelmediğini anlatırsanız
sizin yaptığınız gibi bigâne kalıp, olur-olmaz karanlık köşelere kaçmam, dikkatle
dinlerim ve gene emin olun ki illa haklı mıyım, haksız mıyım enine boyuna
tartarak yaptığım durum tespiti ile yeni bir ders kurgulayıp, her ne ise
hakkınızı teslim ederim; sizi bundan katiyen yoksun bırakmam!
Eş başkanınızın deyişiyle, anladınız mı, “şecaat arz
ederken sirkatini söyleyip”, onu da örtmek için “cengâverliğe” soyunan “ şapşikler
desem tam yeridir ama demeyeceğim ve bütün hallerinizi, modaya uyup, önünde
selama durduğunuz “şanlı pax aşkına”, Allaha havale edeceğim!
Fikret Uzun
09 Şubat-2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder