30 Aralık 2014 Salı

İKİBİNONBEŞE GİRERKEN ÇOCUKTAN ALDIĞIM HABERLER AKIL TAŞIYANLARIN AKILLARINA VE FİKİRLERİNE ARMAĞAN OLSUN



İKİBİNONBEŞE GİRERKEN ÇOCUKTAN ALDIĞIM HABERLER AKIL TAŞIYANLARIN AKILLARINA VE FİKİRLERİNE ARMAĞAN OLSUN

"Suç olduğunu biliyorum" ama “Türk milletine verdiğim sözü yerine getiriyorum” diyerek, TBMM’de "çözüm süreci" ile ilgili yapılan "Gizli Oturum" kayıtlarını açıklayan CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, eminim ki Kürt aktivistler hatırlamıyordur, 26 Ekim 2011'de TBMM Genel Kurulu'nda, AKP, CHP, MHP ve BDP'nin katılımıyla “terör” konulu bir kapalı, yani gizli oturumda, dönemin BDP Grup Başkanvekili'nin çözüm süreci ile ilgili taleplerini, 6 madde halinde açıkladığını iddia ederek, maddeleri şöyle sıralamış:

"1- Türkiye'nin 25 eyalete bölünmesi; 2- Öcalan'ın serbest bırakılması; 3- Özerklik koşullarının gündeme getirilmesi; 4- Eyalet başkanlarının TBMM'ye getirilmesi; 5- Özerklik hakkının saklı olması; 6- Her eyaletin kendi özerk güvenlik güçlerinin olması."

İsteyen haberin tamamına linkten ulaşabilir, CHP'li Özkoç: "PKK çözüm için 6 şart sundu" - ilerihaber.org

Bu oturum halka açık olmadığı için, bu vekilin dediklerinin doğru olup olmadığını bilmiyoruz ama yine de bir veridir ve dikkate almak gerekir ki, “Çözüm Süreci”ndeki gidişata da uygun görünmektedir!

Ve zaten vahim olan da budur, Kürt halkı ve Türkiye'nin işçi ve emekçilerine, onların kaderlerini daha çok ilgilendiren bu oturumlar neden kapalı ve gizlidir?

Peki, bu vekil beyin iddialarını doğru kabul edersek, bu neyi anlatıyor biliyor musunuz baylar? Hoş bilseniz de oralı olmazsınız ya, ben yine de hatırlatmak istiyorum; bu, kimin ağzından çıkarsa çıksın Perinçek’in ağzından çıkıyormuş gibi elinizin tersi ile ittiğiniz bir gerçekliğin dışa vurumudur ve “Demokratik özerk komün”ün de, tıpkı emperyalist bir proje olan “ BOP” gibi bir proje olduğunu anlatıyor; başka ifadeyle Öcalan’ın ve“KÖH”ün Kürt halkının vazgeçilmez tarihsel çıkarlarını hiçe sayarak, Kürt halkının kendi kaderini özgürce belirleme hakkı ilkesinden vaz cayarak, Kürt ağa ve beylerinin, aşiret reislerinin, tarikat şeyhlerinin ve Türkiye’nin zenginleri ile birlikte olup, Kürt ve Türk emekçilerini daha çok sömürmek isteyen Kürt burjuvalarının çıkarları için vazgeçtiği “demokratik cumhuriyet”in yerine, “Demokratik özerk komün” projesini koyarak, ABD emperyalizminin kırk yıldır hayalini kurduğu “Büyük Kürdistan” projesi ile senkronize olduğunu anlatıyor!

Dahası, ABD emperyalizminin projesi ile senkronize olan “KÖH” ün “demokratik özerk komün” projesinin, aynı zamanda, bir devlet projesinin içinde olduğunu anlatıyor!

Yani ortada ne bir kurtuluş mücadelesi var ne de Kürt halkının kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkını teslim etmek var!

İşte her şey apaçık ortada!

Türkiye Cumhuriyetinin Mecliste sandalyesi olan partileri ki, her gün AKP ile didişmekten, bu olmazsa, RTE ile babayani söz düelloları yapmaktan ve ayrıca birbirleri arasında ağız kavgaları yapmaktan başka bir icraatları olmadığını görüyoruz, AKP’nin ya da RTE’nin, “BOP’un Eşbaşkanlığını yürütmesini şiddetle eleştirmeleri ise cabasıdır, iş “BOP” projesine gelince, hepsi bir ve aynı oluyorlar, devletin selameti adına, sessiz ve sakin, büyük bir gizlilik içinde, Türkiye’nin ezilen ve sömürülen emekçi halklarının kaderlerini, Kürt ve Türk emekçi halklarından gizli, neler olup bittiğini anlatmadan, rızaları bir yana, fikirlerini dahi almadan yürütülen “terör” konulu bir gizli oturumda masaya yatırarak alınan kararlara ortak oluyorlar!

BOP nasıl ki bir emperyalist proje ise ve Ortadoğu’da bir “BÜYÜME” nin adı ise ve Ortadoğu’nun eni de boyu da belli ise, öyleyse bu “BÜYÜME” nin karşısında bir de “KÜÇÜLME” olacağını, küçülmenin bütün olumsuzluklarının elbette ki, ezilen ve sömürülen tarafa düşeceğini, akıl taşıyan herkes anlar; ve artık neresi küçültülmek, neresi büyütülmek isteniyor açıkça görülmektedir ve de BOP’un içinde ve merkezinde bir “BÜYÜK KÜRDİSTAN” projesi varsa ki, böyle bir projenin varlığından ABD emperyalizminin kalemşorları ve teorisyenleri kırk yıldır söz ederek, kafa ütülüyorlar, hatta bu projenin içinde Türkiye’nin İslamlaştırılması operasyonunun da olduğunu kitaplar yazarak müjdeliyorlar ki en ünlüleri Graham Fuller’dir ve bu bay’ın CIA’nin Ortadoğu masası şefi olduğunu herkes biliyor, ve işte artık emperyalizm tarafındakiler “hayaldi gerçek oldu” diyerek, işler pek de istedikleri gibi gitmiyor olsa da, bu müjdeyi pratik olarak bağırlarına basıyorlar!

O kadar öyle ki, “KÖH” ün hedefinin de bu müjdeli hedef ile senkronize olduğunu görmemek için kör olmak ya da kör numarası yapmak gerekmektedir.

Bu müjdeyi, ilk Sarısözen pirimizden duymuştuk; “demokratik özerk komün” ütopyasını “sosyalizm” ile ve “sosyalizmi” de ümmet toplumu ile özdeşleştiriyordu ve gene “ KÖH” ün ve HDP’nin, Öcalan’ın işaretiyle “Demokratik” İslam kongresi topladığını ve rengini açıkça ilan ettiğini de biliyor ve görüyoruz ve elbette Kürt ulusal hareketinin halkçı eksenden popülist eksene hızlı bir geçişle bütün devrimci renklerden arındığını, elinde ne Ho şi Min’i, ne de Türkiye devrimci gençliğinin geleneğini bıraktığını da görüyoruz; en sonu Marxizm-Leninizm’i de aşarak ondan kurtulması da herkesin gözü önünde cereyan etmiştir ve Öcalan ile “KÖH” artık ABD emperyalizminin öteden beri istediği kıvam içinde masada, ABD emperyalizminin “BOP”unun, dolayısıyla “Büyük Kürdistan Projesi”nin çözüm ortağı sıfatıyla engin fikir ve buyruklarını döktürmektedir; ancak Öcalan ile birlikte “KÖH”, arındıkları bütün devrimci renk ve tutumlarla birlikte, çark ettikleri halkçı yaklaşımın üzerine “demokratik özerk komün” şalı örterek zevahiri kurtaracaklarını ve hem Kürt halkı ile birlikte devrimci-demokratlarını, devrimcilerini, sosyalistlerini ve hem de Türkiye’nin devrimcilerini, devrimci-demokratlarını, ilerici-yurtseverlerini, sosyalistlerini ve elbette işçi ve emekçilerini kandırabileceklerini zannetmektedirler!

Ve şimdi bir tarafta Sarısözenler, Ağınları da ayırmıyorum, diğer tarafta Aydıntaşbaşlar ve bilumum benzerleri, Türkiye’nin Kürt-Türk emekçi halklarını gene aynı masalımsı deccal ile korkutmaya çalışmaktadırlar ki bu deccali yaratanın da, bu deccal üzerinden kurulan kumpasın da adresinin ABD emperyalizminin karasularında olduğu resmi olarak duyurulmuş ve hatta bu kumpas dinamiğine karşı resmi olarak hücum başlatılmıştır, öyleyse bu masalı ikinci kez emekçi halklara yutturmak pek o kadar kolay değildir!

Ama daha vahimi var ve öncekileri, bir ”köylü kurnazlığı”, bu beğenilmezse “cinlik” olarak tasvir edip, epeydir ortaya dökmüştüm; aslında en son “cinlik”lerini de haber vermiştim ve başka habercileri olduğunu da anlamıştık ama hâlâ duymazdan, görmezden, anlamazdan gelinmesi, sessiz bir konsensüs olduğunun işaretidir!


Aslında asıl haberci Sarısözenler ve Aydıntaşbaşlardır ve verdiğim haberler, onlardan aldığım haberlerdir ki, akıl taşıyan herkesin görebileceği, alabileceği haberlerdir!

Bakınız Aydıntaşbaş ne diyor ve çocuktan al haberi misli Sarısözen, nasıl tercüme ediyor:

Aslı Aydıntaşbaş diyor ki:

“Şu an Kürt çevreleri ve HDP’deki eğilim, seçime “bağımsız” değil “parti olarak” girme yönünde. Hayır, sandığınız gibi büyük risk almıyorlar! Çünkü zar, her durumda Kürtler için “düşeş” diyor. Bakın anlatayım: Kürtler ya Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 9,5’in üzerine çıkıp gümbür gümbür Meclis’e girecek ya da yüzde 8-9 gibi bir rakamla barajın altında kalacak.” Diyor ve şu soruyu soruyor:

“Peki, o zaman ne olur?”

O zaman “kaos” olacağına işaret eden Aydıntaşbaş, şöyle devam ediyor ki, sanki beş yaşındaki çocukları kandırmaya soyunmuştur:


“HDP’nin baraj altı kaldığı bir senaryo, Ak Parti’ye mi yarar sanıyorsunuz? O vekillikler seçim sistemindeki garabet yüzünden iktidar partisine geçse de, 2015 Türkiye’si bu haksızlığı kaldıramaz. Ak Partili vekiller bile bu “milli irade hırsızlığına” isyan eder.
İktidar partisi kaç oy alırsa alsın, Türkiye ansızın istikrarsız ve kaotik bir yere sürüklenir. Parlamento dışı kalan Kürtler, Rojava’da yaptıkları gibi “kendi yoluna gitme” kararı alır. Türkiye kendi eliyle Kürtleri itmiş olur. Kantonlardan, yerel parlamentolardan söz etmeye başlarız. Bir itiş kakıştır başlar. Özetle, iktidarı son derece ürküten 6-7 Ekim olayları, seçim sonrası 6-7 aya yayılır. Daha da önemlisi, dünya basını her gün “Kürtler dışarıda kaldı” diye bas bas bağırırken, seçimlerin meşruiyetine gölge düşer.”

Peki, Aydıntaşbaş kimin borazanı, Türkiye’nin Kürt ve Türk emekçilerinin mi? Beynelmilel halkçı mıdır yoksa? Elbette değildir ve Aydıntaşbaşlar, Türkiye’deki Amerikan düdüğüdür ve BOP muhibbi olduğu apaçık ortadadır; öyleyse bu öngörüler kimin öngörüleridir? Elbette BOP projesinin sahiplerinin, yani ABD emperyalizminin öngörüleridir!

Fakat hiç de ikna edici olmadığı apaçık ortadadır; hatta “siz kimi kandırıyorsunuz?” dedirtecek türden martavallardır!

Demek ki çözüm ortaklarından biri olan Öcalan, masada bunları konuşup, bu çerçevede engin fikirler ve buyruklar fırlatmaktadır ki, hemfikir olduğunu görebiliyoruz; ABD emperyalizminin Aydıntaşbaş borazanından çıkan seslere aşina olduğunu da görebiliyoruz ve belli ki “KÖH”ün en maharetli ve “sol” renkli borazanı da Sarısözen’dir ve işte “çocuktan al haberi” misli kendisinden aldığımız haberler ortadadır!

Yani ne Öcalan’ın, ne “KÖH” ün ve ne de HDP’nin bağımsız bir inisiyatifi ve bağımsız bir Kürt “kurtuluşu” çabası yoktur!

Öyleyse, “HDP”nin, HDP olarak seçime girme kararı ve “barajı aşmak”, ya da “aşmamak” konusunda bir kaygılarının olmaması, kendi inisiyatiflerine dayanmamaktadır; yani gene bir emperyalist proje ile karşı karşıyayız ve HDP’nin buradaki rolü sadece ve sadece politik “cinlik”tir!

Bunu görmemek için, fiziksel körlük de, politik körlük de yetmez; ama görmemek için körlüğe yatıldığı anlaşılmaktadır; çünkü “ kör ve sağır “ numarası yapandan daha körü ve sağırı yoktur; ama böyle bir körlük ve sağırlık, oportünizmin de ötesindeki bir ihanet dinamiğinin habercisidir!

Peki, Sarısözen’in müjdelediği haberi nedir?

“Darbe mekaniği’ işte böyle işler: Türk ‘Mursisine’ karşı bir Türk ‘Sisi’si mutlaka bulunur.” Diyordu Sarısözen!

Kaynağı ise, “BOP” muhibbi, ABD emperyalizminin borazanı Aydıntaşbaştır!

Yani Türkiye’nin, darbeciliği bir politik akım olarak gören ve bu “darbeci akım”a karşı “demokrasi” şampiyonluğu yapan ve böylece darbe mekaniğini ortadan kaldırarak “demokrasi” geleceğini vaaz eden bilumum “sol” a, Müslüman Kardeşler mekanizmasına karşı, Baas mekanizması devreye girebilir mesajı veriyor; daha doğrusu Baasizm ya da Kemalizm deccalının geri dönebileceği ihtimali ile korkutuyor.

Bununla Türkiye'nin gerçek devrimcilerini korkutamayacaklarını herhalde hatırlatmama gerek yoktur!

Ama bunu derken, bir taraftan da pek çok turnusol yaratmış oluyor; Kürt emekçi halkı da Türkiye’nin işçi ve emekçileri de, hani darbecilik birkaç kötü adamın dinamikliğinde yürütülen bir politik akım idi ve hani bu akımın defteri dürülürse, yani mesela 12 Eylül darbecileri yargılanıp ceza alırsa; bu mekaniğin başındaki politik akımın yani “Kemalist” yüksek kadroların defteri dürülürse, yani mesela Ergenekon, Balyoz vesaire kumpaslarıyla, ordunun tepesindeki Kemalist darbeciler, zindanlara doldurulursa; bu darbecilerin TSK’deki, yargıdaki, eğitimdeki velhasıl devletin bilumum kilit noktalarındaki kolları kesilirse ve elbette toplumdaki laik, halkçı, cumhuriyetçi, Kemalist eğilimin beli kırılırsa, yani toplum, laik burjuva cumhuriyet ekseninden uzaklaştırılıp, dinci-gerici İslamik-Osmanik ortaçağ cumhuriyeti ekseninde dönüştürülürse, hem darbe mekaniği işlemez hale gelecekti ve hem de Türkiye’ye nur gibi “demokrasi” yağacaktı? Diye soruyorlar.

Yoksa darbe mekaniği ve darbecilik sınıfsaldı da milleti mi kandırdınız ve ama demek ki kandıramamışsınız ki, gene aynı kandırıkçılıktan medet mi umuyorsunuz? Diye sormaya devam ediyor!

Ve Türkiye’nin emekçi halkları bu soruların cevabını, ne Öcalan’dan ne “KÖH” ten, ne KCK’den, ne Bayıktan, ne Kalkandan, ne HDP’den ve ne de AKP ve RTE’den alabiliyor ve elbette, devletin devşirmesi olduğu çoktan tescillenmiş bir TKP artığı bir TÖBEKAPE muhibbi Sarısözen gibi aktörlerin sahte “sol” renkli vaazlarında da aradıkları cevapları bulamıyorlar; böyle olunca da kendi önsezileri ile ve bir bir ortaya düşen turnusollerin yardımı ile ortada koca bir yalanın yumak olduğunu ve onca zaman bu yumak ile Türkiye’nin yoksul, ezilen, sömürülen emekçilerinin kandırıldığını, köşeye sıkıştırıldığını, ellerindeki bütün savunma mekanizma ve mevzilerini geri aldıklarını ve hâlâ da kandırılmaya, köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığını kendileri anlıyor ve görüyorlar.

Böylece, Türkiye’nin emekçi halkları, Aydıntaşbaşların BOP muhipliği ile Sarısözenlerin “KÖH” muhipliğinin aynı kapıya çıktığını ve aynı kapıları açmak için konuştuklarını da anlıyorlar!

Sarısözen’in haberi bu kadar değil ve daha çok turnusol yaratan haberlerdir!

Şöyle diyor:

HDP , demokrasi adına AKP’yi yol ağzına getirdi: Ya kaos ve darbe ya da barajın indirilmesi... Demokrasi adına hükümeti bu ikilemle karşı karşıya bırakmak HDP’nin anasının sütü gibi hakkıdır. Kimse buna itiraz edemez.

Bu kadar değil ve eski TKP kurmayı, şimdi gönüllü bir “KÖH” muhibbi olan köşe yazarı Sarısözen devamında şöyle diyor ki itiraf mı desem, çocuktan al haberi mi desem bilemiyorum:

HDP “Kürdistan’ı TBMM’de Türkiye Cumhuriyetine bağlıyor”, DBP Kürdistan’da halk iradesini Yerel Yönetimlerde temsil ediyor”, HPG “dağda ve ovada nöbette duruyor” ve KCK’ nin başında bulunan Öcalan, bu sayılanların ve aynı zamanda hepimizin adına “geleceğimizi Türk devletiyle müzakere ediyor.” Bunlardan birisini devreden çıkarabilir misiniz?

Pek güzel ama Türkiye’nin ezilen ve sömürülen kitlelerinin, bütün bunlar neden Kürt emekçi halkından da, Türkiye’nin işçi ve emekçilerinden de gizli, kapaklı müzakere ediliyor?” diye sormadıkları mı zannediliyor?

Türkiye’de sol siyaset yapan, sınıf mücadelesini iliklerine kadar hisseden ve ezilen, sömürülen sınıfların tarihsel vazgeçilmez çıkarları için mücadele eden devrimciler, devrimci –demokratlar, ilerici- yurtseverler, sosyalistler, bu “çözüm süreci”nde alınan kararlardan haberdar olmadıklarının nedenini bilmiyorlar mı zannediliyor?

Ve en sonu, HDP’nin dolayısıyla “KÖH”ün ve haliyle HDP’ye de “KÖH”e de ve elbette Öcalan’a da toz kondurmayan, fetiş yaklaşan Kürt aktivistlerin “baraj”ı yıkma “cinlikleri”nin bir “köylü kurnazlığı” olduğunu; her ne kadar, “baraj”ı aşmak, Marxizm-Leninizmi aşarak ümmet toplumuna ulaşmak kadar kolay olmasa da, HDP barajı aşsa da, aşmasa da, hatta kesin aşamayacakları net olarak belli olsa da ki bu sonucun kuvvetle muhtemel olduğu apaçık ortadadır, dolayısıyla parlamento dışı kalma ihtimalleri yüksek olsa da, ”barajı aşma “projesinden vazgeçmeyeceklerini görebiliyoruz!

Bunun nedeni ise, “BOP” projesi ile senkronize hareket etmeleri nedeniyle “barajı aşıp” yüksek bir sandalye sayısı elde etseler de, “barajı aşamayıp”, parlamento dışı kalsalar ve dolayısıyla bütün sandalyeleri AKP’ye kaptırmış olsalar da, elde edecekleri sonucun değişmeyecek olmasıdır, ki bunu Aydıntaşbaş’ın borazanına içerilmiş ABD emperyalizminin sesinden de anlayabiliyoruz çünkü, her iki sonuç da, CHP’li milletvekilinin ifşaatından da anlaşıldığı gibi, AKP’nin tek başına ya da HDP ile o sihirli parlamento çoğunluğunu sağlayıp, AKP’yi de, RTE’yi de ve elbette “demokratik özerk komün” ütopyacılarını da, yani devrimci renkleri budanmış, gerici renkleri katmerleşmiş, itaatkâr bir Kürt hareketi profili veren “KÖH”ü de ve elbette“demokratik” ilkel aşiret komünü’nün doğal önderi olma hayalleri kuran Öcalan’ı da ve emin olun ki ABD emperyalizmini de ve dahi, 12 Eylül dinci-gerici osmanik-islamik faşist rejimini de sevindirecektir; haliyle, CHP’nin yönetiminin de MHP’nin yönetiminin de bu sevinçlere ortak olmayacaklarını kimse zannetmemelidir!

Peki sevincin adresleri belli ise, üzülenler kimler olacaktır? Yani bu sevinçli durumdan kimler zararlı çıkacaktır? Demek ki, eğer sevincin adresi ABD emperyalizmini de işaret ediyorsa, üzülenler her halükarda ezilen ve sömürülen halklar ve onların tarihsel vazgeçilmez çıkarlarını gerçekten savunan Türkiye’nin gerçek devrimcileri, devrimci-demokratları, ilerici-yurtseverleri, sosyalistleri velhasıl akıl taşıyan herkes olacaktır!

Fikret Uzun

30- Aralık-2014

Hiç yorum yok: