1 Ocak 2015 Perşembe

BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ HENÜZ EMBRİYONDUR



Akseymen efendi huzurun kaçacak ama gene benim...

Çok doğru, sizden başka kimse sizin gibi anlamıyor; çünkü siz tersten anlıyorsunuz; daha doğrusu, pekâlâ anlıyorsunuz ama anlamamaya mahkûm olduğunuz için, anlamazlığa yatıyorsunuz; aslında sorular çok basit ve net ve bu sorulardan kaçmak mümkün değil; öyleyse topu taca atmak tek çareniz oluyor! Peki, sorulardan kaçmak çözüm ve çare mi? Elbette değil ama siz belli ki zaman kazanmaya çalışıyorsunuz ki bu zamanın sonunda emelinize nail olacağınız mesajını almış gibisiniz!

Şu işe bak, işinize geldi mi Kobane ruhu ile Haziran ruhunu birleştirelim diyorsunuz, işinize gelmedi mi, BHH, tü- kakadır, devlet projesidir diyorsunuz ki kimin, neyin devlet projesi olduğu gerçeğinin örtüsü paramparça olduğundan, poposu açıkta kalmış, devekuşu misli hezeyan gösteriyorsunuz!

Yahu BHH henüz bir embriyonik hareket ve ardında ne ABD emperyalizmi, ne 12 Eylül dinci-gerici osmanik-islamik faşist rejim ne de gelip gelip hem ABD nin kozmopolitizminin ve hem de bu 12 Eylül faşizminin karanlığının içine giren "KÖH" var ve ne de söz konusu devlet politikası olunca, dördü bir yerde misli tek vücut olan CHP, MHP, HDP ve AKP var ve ne de Newruz ateşinde "KÖH" ile birlikte ip atlayan TÜSİAD patronları var ve elbette nasıl çengel atıp, nasıl bulaşırızı düşünüyor ve hesap ediyorlardır ama henüz böyle bir imkânları yoktur ve BHH ne Kürt ulusal kurtuluş hareketinin karşısındadır ve ne de Türkiye'nin ezilen ve sömürülen işçi ve emekçilerine karşıdır; yani ne UKKTH’nı reddediyor, ne de mollaları palazlandıracak, Kürt halkını uçurumun kenarına sürükleyecek ve ne de ABD emperyalizminin politikaları ile senkronize hareket ederek, devrimci renklerinden arınmış, itaatkâr ve karanlığı mekân bellemiş bir "Kürt ulusal hareketini", dahası ne de ABD emperyalizminin BOP projesinin ateşteki kestanelerini almak için maşa olacak bir "Kürt ulusal hareketini" kabul ediyorlar ki bu itiraz, tarihsel-nesnel akışın taşıdığı ve açığa çıkardığı bir sonuçtur; tarihin mantığı, ulusal kurtuluş hareketlerinin, devrimci renklerden arınarak, itaatkârlığı politika sayarak, emperyalizmi "dost" belleyerek, emperyalizmin gücüne yaslanarak, en azından politikaları ile senkronize olarak kurtuluşu sağlayamayacağını apaçık gösteriyor ve adeta kafalara tokmakla kakıyor.


İşte buna rağmen bu mantıktan uzak durmak, bu mantık ile kavga etmek ve her sıkışmada topu taca atmak en hafifinden köylü kurnazlığıdır ama bir de en ağırı var ki, o da ezilen sömürülen halkın vazgeçilmez tarihsel çıkarlarını hiçe saymak ve emperyalizmin çıkarlarına eklemlemek demektir!

Peki, öz olarak neye karşıdır bu gökten zembille düşmeyen, tam tersine canlı yaşamın, içinden fışkıran embriyonik hareket? Elbette ki, dayatılan Tanzimat öncesi karanlığa karşıdır, dolayısıyla bu karanlığın savunucularına karşıdırlar; yani dayatılan çağdışı, tarih öncesi bir feodal karanlığa karşı, laik-demokratik-işçiden-emekçiden yana, halkçı temelde ve sosyalizmi de dışlamayan bir cumhuriyetten yanadırlar.

Ve işte sizi korkutan budur, karanlığın düşmanı sizin de düşmanınızdır; laikliğin yandaşı sizin de düşmanınızdır; öyleyse, en başat düşmanınızın karanlığa düşman olanların, laisizmi savunanların olması kaçınılmazdır!

Peki, bu ne demek?

Bu, bir tarafta, bu rejimin sahibi olan sınıfların, yani egemen sınıfların, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların düşmanı, aydınlığın, laisizmin düşmanı, gerici, dinci, kozmopolit, ulusal-nihilist ideoloji ve politikaların sahibi ve yandaşı olanların konuşlanması; diğer tarafta, Türkiye’nin ezilen ve sömürülen halklarını Tanzimat öncesi bir karanlığa sürüklemeye çalışan ve bu temelde konuşlanan dinci-gerici-osmanik-islamik –faşist 12 Eylül rejimine karşı olanların konuşlanmasıdır; dolayısıyla bu rejimin ve egemen sınıfların dayattığı biçimde yaşamak istemeyenlerin, ezgisiz, sömürüsüz, boyunduruk altında olmadan, insanca, eşitlikçi, ortakçı bir dünya için umutla ve iyimserlikle heyecanlananların konuşlanması demektir; yani sınıfsal güç dengesinin bu temelde, bu karşıtlıkta kurulması demektir.

Ve elbette bu, tarihin nesnel gelişmesine karşı direnen kan emici bezirgânların ve işbirlikçilerinin ayaklarının altından kayan toprağın derinliklerinden gelen bir tarihsel-nesnel harekettir; bu hareketin boğulması da muhtemeldir, setleri yıkarak ilerlemesi ve bu ilerleme içinde kendisini geliştirmesi ve en güzel güne yönelmesi de mümkündür; bu, bu süreçte birikecek ve birikmiş olan sınıfsal güçlerin kendi içinde ve karşılıklı olarak tasniflenmesi ve denge kurması, dolayısıyla saflaşması temelinde olacaktır!

Bu hareket, içinde gerçek insanların gerçek eylemlerinin, sınıfların mücadelesinin sahne alarak şekillendirdiği, ilerlettiği tarihin kendiliğinden ama tarihsel-nesnel ilerlemenin mantığını okuyarak, en doğru teorileri ve yaklaşımları gösteren gerçek insanların faaliyetlerinden bağımsız olmayan bir renkle bugünün canlı yaşamına taşıdığı saflaşmanın ve karşılıklı sınıfsal yer alımının güçler dengesine bağlı olarak şekillenecek ve ilerleyecektir!

Ve işte bu, tüm engellere rağmen ve bu engellere karşı zorunlu olarak güç biriktirerek ilerleyen tarihin, canlı yaşamın üzerine koyduğu, nesnel-tarihsel güç dengesinden, devrimci bir irade gösteren öncü güçlerin müdahalesi ile Türkiye’nin beklediği özgürlük fışkıracaktır; işte tarihin önümüze koyduğu alternatifin diyalektiği budur.

Sizinki ise kendi uydurduğunuz ve fetişleştirerek önünde eğildiğiniz ve bu diyalektiğe düşman bir yalana inanarak içine düştüğünüz bir kuruntunun ifadesidir!

Ama siz de biliyorsunuz ki, dünya kuruntularla dönmüyor; dünya gerçek insanların, gerçek faaliyetleri ile dönüyor ve zaman zaman dursa da, hatta geriye doğru dönse de, sonuçta hep ileriye doğru bir toplumsal gelişme grafiği çiziyor; ve siz bunu bile bile, hatta başka bir politik dünyanızda, bunu vaaz etseniz bile, bütün bunların, dünyaya geç gelmiş bir dahi bireyin “ol” deyip, oldurması ile olduğuna inanan bir profil sergiliyorsunuz!

Hepsi, dinci-gerici-osmanik-islamik-faşist 12 Eylül rejiminde kendinize bir yer edinmek içindir ama gittikçe daraldığını ve elinizden kaymaya başladığını hissedip, gördükçe korkularınız depreşiyor ve hıncınızı BHH’ ye yöneltiyorsunuz!

Ama hep dediğim gibi, nafile çabadır ve bunu sizin de görmeniz pek uzak değildir!

Yani AKSEYMEN Efendi, “madem BHH bir devlet projesidir, ÖDP de BHH’ nin kurucusu ve bileşeni ise, o da devlet projesidir, öyleyse ne yapacaksınız bir devlet projesi olan ÖDP’yi öyle değil mi?

Kim bilir, belki de tam da bu nedenle peşinde koşuyor olabilirsiniz ama şimdi buna da girip, mektubu uzatmayalım, malum siz, hiçbir şey bulamasanız, gerçeklerden kaçmak için, mektubun uzunluğunu da bahane ediyorsunuz!

Önemli not; kafan hâlâ basmıyor olabilir, bu nedenle anlattıklarım ile BHH'nin K. Okuyanlardan bağımsız bir hareket olduğunu ve hatta belki de onlara rağmen ortaya çıkmış olan bir hareket olduğunu anlamanı istiyorum; yani kayan toprağın derinliklerinden fışkıran bir halk hareketini sahiplenerek, ilerletmek isteyenlerin hareketidir; elbette yönünü değiştirmek için dahil olmak isteyen bileşenleri de olacaktır ve hatta sizin gibi, içini boşaltmak ve rengini çalmak için ittifak kurmak isteyenler de olacaktır ama dedim ya bunların hepsi mümkün ama henüz bu ihtimalleri düşünecek bir netlikte değildir.

Öyleyse neden bu kadar çok korktuğunuz anlaşılmaktadır ve sizin bu hezeyanlarınızı ve hıncınızı büyüten işte bu korkularınızdır.

Fikret Uzun

31 Aralık 2014

Hiç yorum yok: