24 Ocak 2010 Pazar

TEKEL İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİNDEKİ KODLAR



TEKEL İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİNDEKİ KODLAR

Sınıftan kaçmanın teorisini üretenlerin hepsine, işçi sınıfı, tekel işçilerinin şimdiye kadar benzerlerinden farklı çıkışlarıyla, (bu tekel işçilerinin direnme geleneğine sahip çıktıklarının da göstergesi) tarihsel tokadını atmaya başladı. Şimdi hükümet geri adım atmanın yollarını arıyorken, uzlaşmacı sendikacılar, sendikaları holding gibi yönetenler de bu tokattan payını alarak, henüz abondene olmasalar da tekel işçilerinin kararlı tutumunu hissettikleri için genel greve gönülden olmasa da evet demek zorunda kalmışlardır.
Evet, tokat atmaya başladıklarını söyledim, henüz tokat tam yerini bulmadı ama bu tokatlar genel grevin yolunu açarsa asıl tokat o zaman yerini bulacaktır. Bunu da iktidar ve patronlar hissetmiştir. Bazı patronlar, huzurdan söz ederken, hükümet bu işten tam da anayasa değişikliğine, hazırlanırken, hatta baskın seçime hazırlanırken ve hatta "açılım" edebiyatına yeniden başlamışken bir sekte söz konusu olmaması için geri adım atmanın ama planlarından vazgeçmemenin manevralarını hazırlamanın yolunu aramaktadır. Öyle görülüyor. En azından ben öyle görüyorum. Bu daha önce alınan ve bu ay dolan kararlarını biraz daha erteleyerek bu işten sıyrılmak şeklinde gelişebilir.
Ama bütün bunlar, işçilerin sendikacılara rağmen, sınıf olmalarının ifadesi olan kendi gizil güçlerinden yükselen bilinçleri ile1 Mayısta sendika patronlarının uzlaşmacı tutumları nedeniyle uzaklaştırıldıkları genel grevin en önemli sınıfsal silahları olduğundan haberdar olduklarını ve bunu engelleyen uzlaşmacı sendikacıların da, tekellerin de ve onun iktidardaki yürütmesinin de korktuğunu göstermiştir. Hükümetin başının da, temsilcilerinin de tekel işçilerinin direnişinin ideolojik olduğunu söylemesi, Türk-İş yönetiminin savunmaya geçip, vallahi billahi ideolojik değil yollu ağlaması, ardından medyanın özellikle, ideolojik bir eylem içinde olmadığını, biz sadece özlük haklarımızı istiyoruz yollu ( yani başka sorunlar bizi ilgilendirmez biçiminde algılanacağı şeklinde) konuşan işçileri ön plana çıkarması ama buna rağmen, uzlaşmacı, patron sendikacıların genel grev kararı alacaklarından söz etmeleri, artık sınıftan kaçmanın mümkün olmadığını, emek sürecinin belirleyici olduğunu ve ahmak solculardan çok daha önce tekellerin bunun farkında olduğunu göstermiştir.
Diğer yandan, baştan beri uzlaşma içinde olan, tekellere yaranmaya çalışan, hâlâ komünist olduğundan hareketle komünistlerin tarihi ile uğraştığını haykıran ama çoktan tekellerin bahçesine masa atmış aydın, yazar, siyasetçilerin hepsi birden, bu tokat gibi nesnelliğe sırtını dönmüş, başka masallarla kitleleri uyutmaya, tekel işçilerinin attığı tokadın yansımasıyla kitlelerin ama özellikle de ortada duran, bu sözünü ettiklerimle hâlâ bulaşık yaşayan ama bazı gelişmelerin de farkına varmaya başlayan sosyalistlerin, komünistlerin ahmaklık içindekilerinden ayrılan kitlesinin demokrasi illuzyonundan, akıl tutsaklığından kurtulmasının önüne geçmek için, kampanya üstüne kampanya üretmeye, tekel işçilerinin direnişini yok saymaya çalışmaktadırlar. Bu ayrıdır ve ben tekel işçilerinin direnişine güzelleme yapmak istemiyorum ama bu direnişin açığa çıkardığı nesnelliğe de dikkat çekmeden olmaz diye düşünüyorum. Şimdi tekel işçilerinin direnişi üzerinden ortaya konulacak gerçeklikler, kimi kavramlarda zorlama uydurmalar içine girmeden yansıtılmalıdır. Özellikle neoliberallerin uydurduğu "ulusalcı komünist" kavramı ki, bu kavram, var olan bir olguyu ifade etmemektedir, zorlama bir kavramdır ve zorlama olduğu kadar Dühringvari zırvaları çağrıştırmaktadır. Bu anlamda, başka içi boş ve gerçek olguyu yansıtmayan birçok kavram yanında, böyle bir kavramı nasıl üretebiliyoruz, üretenlerin tuzağına nasıl düşebiliyoruz hepimizin enine boyuna düşünmesi gerekmektedir. Komünistin ulusalcısı, özgürlük yanlısı, demokratik olanı vesairesi yoktur. Komüniste ön ek yakışmaz da, yakıştırılamaz da.
Bu güne kadar ve hâlâ, devrimden vazgeçenlerin hepsinin ortak görüşü, kapitalizmin değiştiği noktasında idi. Onlar, işçi sınıfının devrimci rolünü yitirdiğini ve teknolojinin öne geçtiğini söylüyorlardı. Dolayısıyla onlara göre sosyalizm artık bütün sınıfların sorunu haline gelmişti.
Sosyalizmin eninde sonunda ama mutlaka geleceğini söylemek kimseyi sıkıntıya sokmuyor ve üzmüyor ve de kimse böylece elini taşın altına koymamış oluyordu. Ama diğer yandan solculuk oyunu da rahatça oynanmış oluyordu. Şimdi bu oyun, kenarından köşesinden bozulmaya başladı ve tekel işçilerinin direnişi bu oyunu iyiden iyiye bozacak gibidir.
İşçi sınıfı devrimci rolünü yitirdiyse ama sosyalizm buna rağmen eninde sonunda ve mutlaka gelecekse, o kadar da acele etmeye ve yeni devrimci rol üstlenecek aktörler aramaya gerek yoktur yaklaşımında olanlar, şimdi, işçi sınıfının varlığını hem fark etmeye, hem de fark ettirmeye başladığının görülmesiyle telaşa düşmüşlerdir.
O nedenle bu tür ucube kavramların tuzağının etrafında dolaşmadan, yani lafı dolaştırmadan, bu direnişin ne anlama geldiğini somut olarak, bütün nesnelliği ile ortaya koymak gerekmektedir.
Diğer yandan, şimdi yani emek sürecinin belirleyiciliğinin öne çıktığı bu süreçte, sorunu işçi sınıfına yol gösterecek öncü partinin olmamasına bağlayan yaklaşımların yükselmesi konusunda net olmak gerekmektedir. Bu, yaklaşımdaki hassasiyet, bir yanıyla doğrudur ama eksiktir. Yani işçi sınıfının öncü partisinin olmaması ve sınıf hareketinin cılız kalmasındaki etkenlerden biri olarak, bu yokluk bir olgudur, üzerinde önemle durulmalıdır. Ama sorunu buna bağlamak, işçi sınıfı partisinin var olabilme koşullarının üzerinden atlamayı getirmektedir. Bu koşullardan en önemlisinin, bu öncülüğü yürütecek partinin içini dolduracak komünistlerin olmadığı gibi, bu kavramın da yeterince yerli yerine oturmuş olmamasıdır. İçinde komünist olmayan bir işçi sınıfı partisinin de bu sorunu çözmesini beklemek ham hayalden öteye gitmez. Somutlamak gerekirse, işçi sınıfı partisi tam da, bu tür yani tekel işçilerinin tabandan yükselen ve kendi gizil gücünü yansıtan ve de bu yansımayla pratiksel olarak bilinç taşıyan eylemler gibi eylemlerin üzerinde kendini oluşturacaktır. İşte bu nedenle hem kavramlar üzerinde daha dikkatli olmak gerekmektedir, hem de işçi sınıfı partisini var edebilmek için önünde ek olmayan komünistlere ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekmektedir. Ama daha önemlisi, komünistlerin önüne ek koyanların kimler olduğunun ve bunu ne için yaptığının bilincinden uzak olmamak gerekmektedir.
Ayrıca, bu, tekel direnişinde yansıyan olgunun, genel olarak emperyalist kapitalizmin ölümcül hastalığına kendisinin de ona yaranma yarışında olanların ürettiği kocakarı ilaçlarının da fayda etmemesinin, 40 yıldır şekillendirmeye ve dünyaya dayatmaya çalıştıkları yeni düzenlerinin de iflas etmesinin açığa çıkardığı bir nesnellik olduğunu görmek gerekmektedir. Bu da, sorunun, sosyalist iktidar mücadelesi ile Marksizm-Leninizm’den uzak olmakla bağlı olduğunu görmemizi gerektirmektedir.
Böylece, hem ucube kavramların tuzaklarına takılmaktan, hem de bu tuzakları hazırlayanlarla bulaşık yaşayarak, bilmeden tekellerin ekmeğine yağ sürmek demek olan, sınıf bakışına yapışan körlükten kurtulmuş olunacaktır.
Dahası, böylece, hem tekel işçileri üzerinden sınıf dalkavukluğuna düşülmeyecek, hem de bu dalkavukluktan kaçayım derken tekel işçilerinin direnişi küçümsenmemiş olacaktır. Daha da önemlisi, komünistlerin, işçi sınıfının kendiliğinden bilincinin, en fazla sendikalizm olacağının ve bunun da bir bilinç olduğunun ve işçileri kapitalistten ayırdığının ve de bundan yeni bir düzen özleminin ve bunun için mücadele isteğinin ortaya çıkmayacağının bilinciyle tekel işçilerinin direnişi değerlendirilecek ve bu sorunun salt tekel işçilerinin sorunu olmadığı yaklaşımıyla ve bu bilinçle tekel işçilerinin etrafına bir dayanışma ve mücadelelerini desteklemekten öte, tekelci düzenin çözümsüzlüğünün yansıması olarak gelişen sorunların faturasının ödetilmek istendiği bütün emekçilerin, bu mücadeleye katılmasını sağlamak için gösterilecek bağımsız politik yaklaşımlar şekillenerek, işçi sınıfının politik öncülüğüne doğru hareket eden kadrolar ortaya çıkıp, bu nesnelliği politik öncünün öncülüğü ile bağlayacak iradeyi geliştirecektir.
Bu anlamda, sorun politik öncünün olmamasında değil, onu şekillendirecek olan ideolojik, politik donanımı tamamlanmış kadroların eksik ve olanların da, bu bilgi kirliliği ortamında her anlamda dağınıklık içinde ve birbirine güvensiz durumda olmasıdır. Öncelikle bu sorunu aşmak gerekmektedir. Bu sorunu aşmadan politik öncüye geçmek hem mümkün olmayacaktır, hem de önümüzdeki süreç bunun mümkün olmasının önünü açacak nesnel koşullarını önümüze koyacaktır. Dolayısıyla, bu sorunu aşamazsak, önümüze çıkan bu nesnelliği en iyi şekilde değerlendirmek mümkün olmayacaktır. Bu arada, tekeller ve tekellerin düzeninin yürütücüleri de boş durmayacaktır. Dolayısıyla, sınıf savaşı da keskinleşecek, bu keskinlik, başka sorunların peşine takılarak yumuşatılmak istenirken, ideolojik politik donanımlı kadroların sınıf çelişkisinin keskinliğinin artacağı bu süreçte, diğer bütün sorunlardan yansıyan çelişkileri belirleyici olan sınıf çelişkisine bağlamakta hüner göstermesi gerekmektedir. Bunu başarabilmek için, soytarılık haline gelmiş olan o kadar çok ideolojik, politik ve komplocu saldırılar vardır ki, bu saldırıların tekellere yaranmak için, onların ideolojik silahı olmayı bir yaşam biçimi haline getiren sahtekâr solcular tarafından türetildiğinin deşifre olması ve uydurdukları kavramların tekeller için kocakarı ilacı niteliğinde olduğunun anlaşılması kolaylaşmaktadır. Buradan hareketle, komünistlerin komünist olduğunu anlatan ya da komünist olmadığını anlatan ön eklerin tuzak olduğunun, öneksiz komünistlerce, enine boyuna düşünülerek bilince çıkartılması gerekmektedir.
Tekel işçilerinin direnişine böyle bir pencereden bakmak ve bu direnişin etrafında dolaşıp görmezden gelerek, çeşitli kampanyaların ardına düşenleri ve düşürmeye çalışanları iyi bellemek gerekmektedir. Bu, önümüzdeki süreçte, tuzaklardan kurtulmanın, tekellerin ideolojik silahlarını püskürtmenin ve işçi sınıfının dostunu, düşmanını ayırt etmesinin ve elbette bağlaşıklık politikalarının yerli yerine oturmasının eksenini kalın bir çizgi halinde önümüze koyacaktır. Bu yönde tarihin hızının arkasında kalmayan donanımlı kadrolar, işçi sınıfının öncüsünün kendini göstermesini de bu hızın önünde bir hızla ortaya çıkaracaktır.
Söylenecekler bu kadar mı, elbette değil ama başlangıç olarak ve on yıllardır yaratılan illüzyonu yırtmak için önemli bir adım anlamında dile getirdiklerimiz âlim olanın anlamasına yeter de artar.
Bitirirken, tekel direnişinde kararlılıklarını gösteren tekel işçilerinin ve elbette diğer bütün haklı mücadelesindeki kararlılığını gösteren emekçilerin öncelikle fiziksel olarak yanında olan, bu mücadeleye şöyle ya da böyle omuz veren bütün değerli insanlara şükranlarımı ve saygılarımı borç bildiğimi belirtmek isterim.
Saygı ve sevgilerimle
Fikret Uzun

Hiç yorum yok: