15 Ocak 2010 Cuma

KÜRT MESELESİ İÇİN SOSYAL ŞOVENİSTLERİN KOCAKARI İLACINDAN MEDET UMMAK

Daha önceki yazılarımda: “sosyal-şovenist olabilmek için oportünist olmak gerekiyor, onun için de, emperyalizmin, tekellerin zenginliğinden dökülen kırıntıların peşinden koşmak gerekiyor,” diyor ve yine devam ederek, ”milliyetçilik, şovenistlik, gericilik, ırkçılık, hepsi topyekûn emperyalist ideolojidir ” diyordum. Ve elbette bitiremiyordum, konu ağırdı. Şöyle devam ediyordum; “kozmopolitizm de, yani ulusal nihilizm de, yani bir taraftan milliyetçilik, gericilik, şovenistlik pompalayıp, diğer yandan ‘ ulus devlet bitti benim vatanım dünyadır’ ı pompalamak da, bir emperyalist ideolojidir,” diyordum.
Şunu da söylüyordum “Kimimiz aynada, Lenin siluetinde canavar görürken, kimimizin de, çok yazık ki, hâlâ 1900’lerdeyiz ve Lenin’e muhtacız dediğini görüyoruz. İkisinin ortası yoktur. Lenin ya zalimdir ya da dün olduğu gibi, bu gün de Marksizm’i daha iyi anlamamızı ve baktığımız yerdeki derinliği görmemizi sağlayan bir pratiktir. Bir bilimdir, bir hülyalı bakıştır. Ve Lenin’i öcü görürken, Marksist olduğunu söyleyenler, Marksizm’i Lenin’den kurtarmak isteyenler, asıl Marksizm’den kurtulmak isteyenlerdir.” Evet böyle diyordum ve önemli bir şey daha söylüyordum, “Suriye, İran ve Irak yönetimlerine yaklaşan’ın, AKP olduğunu, Ufuk Uras’ın elleri şişene kadar alkış tuttuğu ve Marksizm’den çoktan uzaklaşmış olduğu halde hâlâ övünülen, Marksist maskeli (sol duyusu kalmamış) sağduyulu kişilerden birinin, pek bir övdüğü, hatta Gorbaçovlaştırdığı, başka bir ifadeyle hünerini zikrederken, yakında işleyeceği suçunu da açık ettiği Obama,dır” diyordum ve cümleyi, “biz yaklaşsak, yaklaşsak, onların halklarının emperyalizme karşı, Siyonizm’e karşı kardeşliğine yaklaşırız, birlikte mücadelesine yaklaşırız,” diyerek bitiriyordum.
Daha önce de hatırlattığım gibi, Lenin, 100 yıl önce şöyle diyordu ve ben hâlâ o dediğinin yanındayım.
"AVRUPA VE AMERİKAN EMPERYALİZMİNE KARŞI KURTULUŞ HAREKETLERİNİ, HANLARIN, TOPRAK AĞALARININ, MOLLALARIN VE BENZERLERİNİN DURUMLARINI SAĞLAMLAŞTIRMAK GİRİŞİMLERİYLE BİRLEŞTİRMEYE ÇALIŞAN PANİSLAMİZM VE BENZERİ EĞİLİMLERLE MÜCADELE ZORUNLULUĞU VARDIR."
Lenin başka önemli bir şey daha söylüyordu, yine özetini vereceğim, özeti şudur;
“Sömürgelerde ulusal kurtuluş hareketi, burjuva- demokrat milliyetçiliğin dar kalıplarının içine sıkıştırılamaz.” .
Şimdi, daha o zaman dikkat çekilmiş bir milliyetçi eğilimi hâlâ savunanlar, buna karşı çıkanlara, ulusların kaderini tayin hakkını savunmayı, bu kaderi her şeye rağmen ayrılma hakkı olarak teşvik etmekle özdeşleştirmenin yanlışlığını dillendirenlere, milliyetçilik yükleyerek, gerçek yüzlerini gizlemeye çalışıyorlar. Bu hakkı sonuna kadar savunmak ile bu savunmadan teşvik etmek sonucunu çıkarmak arasındaki farkı bile ayırt edemiyorlar.
Diğer yandan, Emperyalizmin Irak’taki işgalini demokrasi getiren bir müdahale olarak görenler, bunun bir ilhak olduğunu ve emperyalist bir kavga olduğunu söyleyenleri Baasçı yaparken, güneyi, kuzeye birleştirerek, emperyalizme peşkeş çekmenin neresinin ‘ulusal kaderi tayin hakkının’ özgürce kullanılması olduğunu anlatamamaktadırlar. Ama bu Emperyalist oyunların gerçek yüzünü deşifre edenleri milliyetçilikle ve Kürt halkının kaderinin önündeki engel olarak suçlamaktan geri durmamaktadırlar.
Dersimden söz edenlere ve bugün bu konuda en keskin lafları edenlere sesleniyorum, şu anda babayani laflar eden hangi Kürt, çok değil, bundan 30 yıl önce, ben Kürdüm diyordu, Dersim’de yaşananlarla ilgili tek kelime ediyordu? En son Behice Boran’ın bu topraklarda Kürt vardır dediği için 15 yıl yemesinden sonra, hangi Kürt şair, Kürt romancı mesela Yaşar Kemal ve başka Kürt şair, romancı vesaire hangisi, ben Kürdüm diyordu. Hangisi kendi ulusunun, kendi topraklarında yaşanan mezalimin hikâyesini, başkaldırılarını yükseltecek şekilde kitaplara, şiirlere döküyordu.
Şimdi TRT ŞEŞ’te şarkı okumak, şiir okumak, tekellerin çizdiği çerçevede konuşmalar yapmak mıdır Kürt halkının haklı mücadelesinin yanında olmak? Bu mudur kazanım ve bu kazanımsa, siz mi kazandınız, sözünü ettiğimiz Kürt ama Türk gibi şiir yazanlar mı, roman yazanlar mı kazandı?
Lenin’in söyledikleri 100 yıl önce de olsa, Marks’ın söyledikleri 150 yıl önce de olsa, ölü bilgiler, modası geçmiş bilgiler değildir. Üzerlerine yeni tuğlalar konmadıkça da, bin yıl geçse canlılığını koruyacak bilgilerdir.
Lenin, “proletaryanın bağımsızlığını koruyarak ve sosyalizmin çıkarları doğrultusunda, sosyal -demokrasi ile ittifak kurabilirsiniz” demiştir komünistlere. Ama onunla bütünleşmemek kaydıyla… Şimdi Davos * imzalı metinler hatırlatılırken, Türkiye sosyalist hareketinin, Mustafa Suphiler katledildiğinden beri sosyal demokrasinin kuyruğuna takılı kaldığı görmezden gelinmektedir. Şevket Süreyya Aydemirleri, Vedat Nedim Törleri, Kemalizmin cengâverliğini yaptıklarını unutturup, peygamberleştirerek, tarih dersi vermeye çalışılıyor ama öte yandan, Kürt sorunu üzerinden bu tarih inkâr ediliyor. Biz Dersimi de, Mahabatı da biliyoruz. Dün, Kemalizm’le geçici, sosyalizmin çıkarları için, onunla bütünleşmeden ittifak kurulmasını öneren Lenin’i dinleyerek Türkiye’ye gelen M. Suphilerin Lenin tarafından öldürtüldüğünü söyleyebilecek kadar sığ düşünce eğilimlerinin ağzıyla tarih dersi vermeye çalışmak abesle iştigaldir.
Kimseden daha fazla Kürt olmak zorunda değiliz, ama herkesten daha fazla ve gerçekten Kürtlerin ulus olarak da, halk olarak da, haklarını özgürce tayin etmelerinden yana olduğumuza eminiz.
Ayrıca dün, Kürt yok diyenlerin, neden şimdi ısrarla Kürt aşağı, Kürt yukarı, Ermeni aşağı, Ermeni yukarı konuştuğu da görülememektedir. Bunun Türk aşağı, Türk yukarıyı da, yükselteceği, hatta yükselttiği bile görülmüyor. Ve elbette böylece, parça pinçik, küçük devletlerin, emperyalizmden başka, tekellerden başka, kime ne faydası olacağı düşünülmüyor bile. Dahası, dün sosyalist hareketi Kemalizm’in kuyruğuna yapıştırıp götürenlerin, bu gün o kuyruğa yapıştırdıklarını Kemalist ilan ederek, iki yüzlülük yaptıkları bile görülmüyor.
Kuzey Irak’ın Barzani’ye hediye edildiğine bakmayın, orası bir ABD toprağıdır. Henüz ABD’nin işgali bitmedi. Bittiğinde bu toprakları Barzanilerin koruyamayacağını da biliyor ve kıyameti-alametin nedeni budur. Emperyalizm kimseye kara gözü, kara kaşı için bir şey vermez. Buna o topraklarda halk dilinde “gütmeyeceği eşeğe ot vermez” denir.
Daha önce de dile getirdiğim gibi, Ulusal sorun konusundaki burjuva eğilimin en uç noktası ırkçılıktır. Bu, tüm halkların temel çıkarlarına düşman olan gerici toplumsal güçlerin bir ideolojisidir. Irkçılık ile şovenizmin oluşturduğu birliğin en tipik örneği, dünya gericiliğinin başlıca silahlarından biri olan, antikomünizmin vurucu gücü, Arap halklarının ulusal kurtuluş hareketlerinin ve dünya üzerindeki tüm emekçi Yahudilerin baş düşmanı olan Siyonizm’dir. Bunu ilk söyleyenin ben olmadığımı da söylemiştim, bize tarih dersi vermek isteyerek tarihi çarpıtmak, inkâr etmek girişimlerini örtmek isteyenlerin, buna Lenin’in de dikkat çektiğini bilmesi, öğrenmesi gerektiğini de söylemiştim.
Lenin’in işaret ettiği gibi, sırf “HANLARIN, TOPRAK AĞALARININ, MOLLALARIN VE BENZERLERİNİN DURUMLARINI SAĞLAMLAŞTIRMAK” için, emperyalizmi barışçı gösterip, emperyalizm eliyle Barzanilere ve elbette Büyük İsrail’e, Türkiye’yi parça pinçik yaparak, hediye edilmeye çalışılan bir devletin peşine Kürt halkını da, Türk halkını da, Ermeni halkını da takmaya çalışılmaması gerektiği, buna sol ton verilmemesi gerektiği yönündeki uyarımı tarih önünde yapmayı bir kez daha borç bildiğimi tekrarlamak istiyorum.
Şimdi moda, Marksist-Leninist kılığında olanların tekellerin köşelerinde inci dökme yarışı içinde olmasıdır. Yaranmacılık bunu gerektiriyor. Darbelerden neyi anladıklarını ya da darbelerden ne için korktuklarını, daha da açık ifadesiyle, darbelerin işçi sınıfına, sosyalist harekete karşı yapılanından korkmadıklarını ele veriyorlar. İncileri tekeller düzeninin ömrüne ömür katmak için nazara gelenlere dökülen kurşun mislidir. Kocakarı ilacıdır demek istiyorum.
Son inci şudur: Darbeler sivil ya da askeri olsun halkın seçtiği iktidara ve meclise karşı yapılır. Evet öyle diyor sahtekâr Marksist, şimdilerde içimizdeki Amerika nitelemesi ile anılan Taraftaki köşesinde. Darbeler işçi sınıfına ve emekçi kitlelere karşı ve sosyalist hareketin gelişmesini durdurmaya karşı yapılmazmış ve sözü edilen iktidar tekellerin iktidarıdır.12 Eylül rejiminin iktidarıdır. Sabah akşam darbe edebiyatı yaptığı halde, Kenan Evrenlerin yargılanması için verilen önergeye, karşı çıkan iktidardır. Bu kurşun dökücü sahte Marksist’e göre, Evrenlerin ABD gözetiminde yaptığı darbe de Demirel iktidarına idi yani halkın seçtiği burjuva iktidara ve tabii içinde sosyalistlerin kuyruğundan düşmediği Ecevit’in partisi de vardı. İşçi sınıfına 24 Ocak katmerli sömürü kararlarını dayatmak için, sosyalist hareketin kökünü kazımak için yapılmamıştı.
İşte bu incide, tekellerin köşelerinde kocakarı ilacı üretenlerin bu ifadesinde, tekelleri nazardan korumak için döktüğü kurşun misli incide, Marksizm-Leninizm’i kendilerine maske yaparak tekellere danışmanlık yapıyor olmanın itirafı vardır.
Darbeleri sınıfsal özünden ayırmanın sonu budur. Ne yazık ki, bunun peşinden aklı başında olan çok fazla insan hâlâ gitmektedir. Belki de artık sürecin sonuna gelindiğini düşünmenin rahatlığı içinde saçmaladıklarını, kendilerini ele verdiklerini düşünemiyorlar…
Emperyalizm, artık gerici karakterini tümüyle açığa çıkarmıştır ve bugün Türkiye’de tam da bu karakterine uygun bir yönetim vardır. Bu dediklerime onlarca yıl önce Lenin de, hatta 150 yıl önce Marks da, Emperyalizme ve Yahudi sorununa değinirken dikkat çekmişti.
Marksizm-Leninizm’in tarihe karıştığından emin görünen oportünistleri, Kürtlerin Barzanicisi, aydınların da anti-Siyonist olmayanı ve uzlaşmacı olanı ilgilendiriyor. Ve tabii özgürlüklerin her çeşidi yani, türbanından tut, gerici olma özgürlüğü, burjuva olma özgürlüğü, sömürme özgürlüğü vesaire hepsi onları ilgilendiriyor. Ama sosyalizm, işçi sınıfının demokrasisi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Ve bunları örtmek için bir tek milliyetçiliğe tahammülleri yokmuş gibi gösteriyorlar. Bunun paradoks olduğunun da farkındalar. Ulusal bir sınır olmazsa burjuva demokrasisini kuracak bir sınır bulamayacaklarını da, faşizmin de, gericiliğin de ve milliyetçiliğin de bu burjuva demokrasisinin öteki yüzü olduğunu da pekâlâ biliyorlar. Kürtler üzerinden oynanan oyunun bir Siyonist oyun olduğunu da çok iyi biliyorlar. Her şeyin farkındalar ve sonuca geldiğini zannederek zil takıp oynamak isterken, cızırtı seslere tahammül gösteremiyorlar. O nedenle iyi ki Kürtler var derken,“iyi ki, Barzani Kürtleri var” demek istiyorlar.
Ama bu işler o kadar kolay değil, Lenin, en geri topraklarda patlak veren şubat devriminden 3 ay sonra Rusya’ya döndüğünde, bu geri topraklarda ekim devriminin yaklaştığını, eli kulağında olduğunu hissettiğinde ve Nisan tezlerini nerdeyse kapı kapı dolaşarak anlattığında, ortada fol yok, yumurta yoktu ve o zaman da maskeli balolarda Marksistçilik oynanıyordu ve de bunların hepsi Lenin’e deli maskesini uygun görmüştü. Her şey Rusya emperyalizminin lehine görünürken, sosyal-demokratların da ( Menşevikler) yanında olduğundan emin olan çarın keyfine diyecek yokken, işler birdenbire tersine döndü. Emperyalist savaş iç savaşa döndü ve çar inisiyatifi elinden kaçırıverdi. Diğer Marksist maskeliler de inisiyatifi elden kaçırdı. İnisiyatif Lenin’in ve arkadaşlarının eline geçmişti ve tabii ki, o zaman da Rusya’da en azınlıkta olan işçi sınıfının, emekçilerin eline geçmişti. Ufukta esamesi bile okunmayan Ekim Devrimi işte böyle doğdu. Şimdi eğilim Ekim Devrimini de reddetme noktasındadır. Lenin’e demagoji ile çamur atılması bunu gösteriyor. Ama o devrim bir kere olmuştur ve fiziksel olarak sosyalizmi dünyaya tanıtmıştır. Bütün sosyalizm düşmanları, bütün hainler bir araya gelse, bütün kocakarı ilaçları tekellerin köşelerindeki vitrinleri süslese, yine de bu gerçek değiştirilemeyecek ve hiç umulmayan topraklarda ama görebilenlerin gördüğü topraklarda, kendini gösterecek; bir kelebek misli başka topraklara uçacaktır.
ABD-İsrail eliyle Barzani’ye bir devlet hediye edildiğini söylemek, nesnel olan bir durumu anlatıyor. Şimdi de gelişmeler o yöndedir. Emperyalizme uşaklık ettiği, İsrail’in güdümünde ve ezilen ulusun egemenlerinden olduğu, hatta Türk egemenleri ile işbirliği halinde trilyonlarına trilyon kattığı sağır sultan tarafından bilinen Barzani’yi Kürt ulusal hareketinin anlı şanlı temsilcisi görmek, hem tarih bilgisi zayıflığını gösterir hem de Kürt ulusal hareketinin gerçekliğinden bihaberliği…
Ezen ulusun milliyetçisi olmak için bir teşvik unsuru gerekmektedir. Yani şovenizmi besleyen oportünizmdir. Oportünizm ise, işçi sınıfı içindeki kendini burjuva zanneden unsurlardan yükselir. Kıvılcımlı, Kemalizm’e meyletmeden önce, bunlara işçi sınıfı içindeki, burjuvazinin kuyruk yalayıcıları diyordu zamanında. İşte şovenizm bu noktalardan fışkırıyor. Şimdi bu noktalardan, Barzaniler ile ilişki alanında bolca var.
Öyleyse ezen ulusun milliyetçiliği ile ezilen ulusun milliyetçiliği kardeştir ve aynı türden egemenlerce pompalanmaktadır. Yani ezen ulusun ve ezilen ulusun egemenleri tarafından. Neden mi, elbette çıkar için, ama öyle böyle değil, büyük çıkarlar için. Kimisi için politik çıkarlar da söz konusudur ama son tahlilde bu da ekonomik çıkara ulaşmanın bir aracıdır. Hani Amerikan filmlerinde hep doğrudan yana tavır alan ve suçlulara aman vermeyen polisler, filmin sonunda suçlularla işbirliği içindeki polis şefini yakaladığında sorduğu "neden?" sorusuna, "tabii ki para için ama çok para için" şeklinde aldığı cevap misli, çok büyük çıkarlardır söz konusu olan.
Kürt halkı için öne koyduklarıyla Kürtlere ne vermiş oldukları, Barzanilere verilenlerden Kürt halkına düşecek olanın ne olduğu, bayrağın altına dizilip, Barzanilere ekmek duası yaparak mı bayraklarını kutlayacakları sorulduğunda cevap yerine tekrarladıkları nakarat,”sizi gidinin milliyetçi Marksistleri” olmaktadır. Üstelik Kürt halkının Barzanileri istemediklerini de görmezden gelmektedirler.
Kürt halkı köle olmuş, ezilmeye devam etmiş, geri kalmaya devam etmiş, Kürt burjuvazisi semirmiş de semirmiş, Kürt aşiret reisleri hükümdarlıklarını artırmış da, artırmış olsun, kimin umurunda? Yeter ki, bütün bunlar, ABD nezaretinde ve İsrail’e büyük bir devlet oluşturmak üzere yapılsın, Barzanilerin ve onunla işbirliğindeki ezen ulusun egemen tekellerinin ve emperyalist tekellerin kasaları dolarla dolsun ve bunun için Kürt parçalarının üzerinde özgür bir bayrak dalgalansın. Özgürlük sadece bayrağa verilmiş kimin umurunda. Başka düşünceleri yoktur egemenlerin… İşte Marksizm’den uzaklaştıklarını gizlemek için maske takanların, bunu başaramadıkları için, bu maskelerinin de üzerine ulusal soruna Marksist-Leninist temelde yaklaşanları milliyetçilikle yaftalayarak yeniden maske örtmeye çalışmalarının ifadesi budur. Ama mızrak çok büyük ve çok sivridir, çuvala sığdıramıyorlar.
Şimdi anlaşılmasa da, burada tarih üzerine konuşuyoruz ve asılan her bilgi, bu sayfalarda geleceğe mektuptur. Gelecek kuşaklar karar versin ama daha önce kendini gösteren gerçeklikleri gördüğümüzde de, gerçek çözümler peşinde koşanlarla, konserve çözümlerin peşine takılanlar netlikle ayırt edilmektedir.
Barzani’ye kutsal ton ya da Kürt ulusal hareketinin şanlı liderliği payesini verenlerin, ezen ulus ve ezilen ulus derken neyi anladıklarını da öğrenmeli yeni kuşaklar. Hatta Kürtlerle Türklerin ilerici olanlarının kardeşliğinden mi söz ediliyor, yoksa gittikçe iç içe geçen Kürt gericiliği ile Türk gericiliğinin kardeşliğinden mi söz ediliyor yeni kuşaklar da öğrensin, biz de anlayalım. Kim bilir, belki de hiç ayırt etmeden Kürt gericileri de, Kürt ilericileri, devrimci- demokratları da, hem de Kürt halkının ensesinde boza pişiren, sömürünün katmerlisini tattıran ezen ulusun egemenleriyle, hatta ve hatta emperyalizmle de işbirliği içinde olan ezilen ulusun egemenleri de aynı kaba konulabiliyordur.
Bu topraklar yangın yerine dönmüşken, işçilerin, emekçi halkın üzerine her türlü şiddet kusulurken işçilerin, emekçilerin açlık sınırından da aşağıda, köle düzeyinde sömürülme koşullarına gösterdikleri direnci kimse görmeye çalışmıyor. Ama konserve çözümlerin peşine takılmak ise kolay geliyor. O işçilerin emekçilerin içinde Kürt de, Türk de var. Onları birleştiren emek sürecidir. Kürt -Türk diye birbirlerini arkadan hançerlemiyorlar. Kardeşliği bozmuyorlar. Kardeşliğe vurulan hançerler, her ne görünümde olursa olsun konserve görüşlerin açılımlarından geliyor.
Polise tank, top tüfek hatta belki de lazer silahı, füze filan alınmasının yolları açılıyor. Kürt halkının yoğun olduğu sınır bölgelerine bunlardan edindirilen polis birliklerinin yerleştirilmesinin açılımlarını açıkça dillendiriyorlar ama kimsenin ilgisini çekmiyor. Varsa yoksa Barzani’yi kral yapacak Kürt çözümü peşinde koşmak, koşturmak, koşmayanları şovenist ilan etmek. Bu ahmaklık değilse nedir? Bunu kim yutar? Birileri buna da kılıf bulmuş, bu gidişatta sivil darbenin izlerini bulanlara, yukarda dikkat çektim, "darbe halkın seçtiği iktidarlara ve meclise karşı yapılana denir" deyiveriyor. Öyle görüyor, daha önce de öyle görmüş. Yani 12 Eylül faşist darbesinin o zaman iktidarda olan ve halkın seçtiği hükümete ve elbette hepsi birbirini tamamlayan burjuva partileri taşıyan meclise karşı olduğunu söylemiş oluyor. Bu darbeler sivil ya da askersel olsun, halka karşı yapılamaz, işçilere karşı hatta sosyalist harekete karşı yapılamaz oluyor. Sapla saman böyle karıştırılıyor. Şovenizmin maddi koşulları var ve bu koşullara en yakın olanlar, işte o sapla samanı karıştırmaya çalışanlardır. Bunlar geçmişte sosyalist hareketin içine ve tepesine hasbelkader girmiş olmalarının kazandırdığı etiketle, Marksizm-Leninizm’i çarpıttıklarını eskiden kazandıkları bu etiketin yüzü suyu hürmetine kimsenin fark etmeyeceğini ve onların ne söylerlerse doğru kabul edileceğini sanıyorlar. Yanılıyorlar. Çünkü Kautsky de, Plehanov da ve hatta Troçky de Marksist kökenli idiler ama çok geçmeden Marksizm’den uzaklaşıp, burjuva ideolojilerinin sağdan veya soldan peşine takılmışlardır. Daha böyle kökenli olup, kökenlerinden milyonlarca kilometre uzaklaşanlar tarihte çoktur.
Diğer yandan, ulusal sorun konusunda Lenin’in söylediklerini bütünsel olarak örnek gösterenleri milliyetçi göstermek için, onları Lenin’e milliyetçilik yüklemekle suçlamaktadırlar. Lenin milliyetçi değildir, hatta Stalin de değildi, ikisi de pratiğin yani tek ülkede sosyalizmin dayattığı zorlamalarla en akılcı yönden mücadele eden kişilerdir. Hatta Stalin kraldan çok kralcı olarak bu akılcılığına devam etmiştir, bu ayrıdır. Lenin’in ulusal sorunda öne koydukları parçalı ve birbirinden kopukmuş gibi gösterilse de, bir bütünlük taşımakta ve çağdaşlarından ayrılan en ilerici çizgiyi yansıtmaktadır. Ulusların kaderini tayin hakkını savunmak, hem de ayrılma hakkı ile beraber savunmak ayrı bir şeydir, bu hakkı teşvik etmek ayrı bir şeydir onun için.
Bunlara ilaveten, bu hakkın savunulmasının, burjuva milliyetçilerinin, gericilerin, irticaın palazlanması için kullanılması yönündeki tehlikelere de, sanki bu günleri 100 yıl öncesinden görmüşçesine önemle dikkat çekmiştir. Ama Barzani’ye ille de bir anonim şirket misli devlet hediye edilmesini devrimcilik sayanlar, bu bütünselliği parçalamaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, birçok aklı başında arkadaşımız da, bu nedenle kafalarının karışmasından kendini alamamaktadır. Kimse Kürtlerden çok Kürt olacak değildir, ama Kürtler ille de Barzani’nin kuyruğuna takılıp, emperyalizmin toprakları sayılacak bir ayrılmanın peşine takılacaksa onların bileceği iştir yani Kürtlerin inandığı doğruya rağmen, onlara doğruyu göstermek ve zorlamak kimsenin harcı değildir. Öyleyse, Barzani’ye hediye edilmek istenen devlet için kullanılmak istemeyen bir Kürt halkı vardır ve yeniden açılım için imza kampanyası başlatanlar da, hatta onlarca köyü dolayısıyla yüzlerce evi olan Ahmet Türk’e evlerini açan imzacılar da bu gerçeğin üstünü örtemeyecekler. Kürtlerin iyisi ile kötüsünü ayıklama operasyonlarının sessiz sedasız gerçekleşmesindeki ortaklıklarını bilerek ya da bilmeden gizleyemeyeceklerdir.
Marksist ama Leninistlikle beraber düşünmek, bize yüzeyde görünenin altında saklı olan görünmeyeni yani asıl nesnelliği göstermeye yarıyor. Ve işte telaş bundandır. Artık Marksizm Leninizm geçmişin eksikli kalıplarından, prangaya vurulmuş yapısından kurtulmaktadır. bu yapı, aklı zincirli olmayanlarca, gün be gün 21. yüzyılın Marksizm’ine doğru ilerlemektedir.

* R.Davos; TKP genel sekreteri İ.Bilen'in müstear isimlerinden birisi.
Fikret Uzun

Hiç yorum yok: