10 Şubat 2016 Çarşamba

şecaat arz ederken sirkatini söyleme



Bu bir “şecaat arz ederken sirkatini söyleme” vakası tespitinin tarihe not düşümüdür!
Evet, bu yani yaptığınız,bir “şecaat arz ederken sirkatini söyleme” vakasıdır ve bu saptamayı bir saplama misli tarihin hep açık duran sayfalarına derinlemesine saplayarak yeni kuşaklara borcumu düşüyorum!
Bir vakit,“Erdoğan’a diktatör diyemezsiniz” demiş Öcalan ve şimdi lüzum hâsıl olmuş, bunu itiraf etmiş bir eş başkan ki artık sadece kendisi mi, yoksa Öcalan mı ya da yoksa ikisi de mi siz karar verin, şecaat arz ederken sirkatin söylediklerinin hiç farkında görünmüyor bu garipler!
Aynısı, Gezi’de de olmuştu: Yani aynı “şecaat arz ederken sirkatini söyleme” vakası, o zaman da vuku bulmuştu!
Önderiniz Apo, Emine Ayna’nın deyişiyle, yani “mealen” ,“Taksim’i Ergenekoncu’lara bırakamazsınız…”  demişti de hepiniz olmasa da, Taksimde kendi bayraklarınızı da dalgalandırmıştınız “Ergenekoncu” lara inat!
Bunu da tüm farkındasızlıkları ile hatırlamıyorlardır kuvvetle muhtemel bilumum eş başkanlarınız ve biricik dahi bireyiniz!
Şimdi ne de güzel kıyas yaparak örtmeye çalışıyorsunuz gerçeklerin inatçı hışmının yarattığı deprem misli turnusollerin üzerini; zaten ya bunu yapıyorsunuz ya da gerçeklerin hışmına bigâne kalma kurnazlığını kucağınıza alarak tası tarağı da toplayıp, çil yavrusu gibi dağılarak, karanlığın kollarına atlıyorsunuz!
“Sosyal-Şovenler piyasaya çıkmış... “ mış; “Ölümler için, Cizre için tek cümle yok…”muş; “Kürt direnişini sırtından vurmak…” mış…!
Tamam, bunları sizin marifetiniz bizim de kabahatimiz sayalım da, ya sizin sirkatiniz? Ona ne olacak? Onu bu kıyaslarla örtebileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
Pardon bir de çoktandır “inanıyorum öyleyse doğrudur” doğması ile kilit altına aldığınız akılları ,“yere batasıca” Marxistlere karşılık Blanki’ nin, ya da Kropotkin’in veyahut da Weitling’in akıllarına, onlar yetmezse, en son geç gelmiş dahi birey Öcalan’ın “demokratik” güller açtıran yüce aklına ve elbette sessiz ve usulca açarak çiçeğe dönüşen goncaların, usulcacık öterek yalnızca çekirgeleri uyandıran çayırkuşları ve bülbüllerin yaşadığı yenidünyanıza taktırarak, gerçeklerin aynasından etrafı aydınlatan gerçekliklerin hışmını bertaraf etmeye yani, on yıllar önce olduğu gibi, şimdi de neredeyse bütün dünyada ama bu coğrafyada çok daha fazla kendini korkunç bir toplumsal altüst oluşun habercisi olarak duyuran gerçek toplumsal hareketi, tıpkı izinden ve hâlâ yürüdüğünüz kutsal şahsiyetlerin çook önceden yaptıkları gibi, dünyanın sahiplerinin ve egemenlerinin uykularını kaçırtmayacak, huzurlu ve sessiz bir inanç değişimine, bir natürmorta dönüştürmeye pek meraklısınız; daha doğrusu bugün buna daha çok mahkûmsunuz!
Fakat şimdi ne de müthiş cengâverlersiniz!
Tabii, siz arkasına karanlığın geriye doğru itilimini almış, gerçeklerin hışmına karşı hortlatmaya çalıştığınız gerici sosyalizmin kutsal vahiylerine sarılmış karanlığın muhipleri için, cengâverlik çok kolay; hatta kutsal bir kazanç bile sağlayabilir, o ümmet toplumu misli hem “demokratik”, hem “özerk” ve pek çok ilkel aşiret “komün”ünüz önündeki hem “demokratik” ve hem de “sivil” mi “sivil” secdenizde!
Bir kere şecaat arz edip sirkatinizi söylediniz ya!
Artık dünyanın iyi yürekli sahipleri ve egemenleri, huzurlu ve sessiz bir inanç değişimine, bir natürmorta dönüştürmeye çalıştığınız gerçek toplumsal hareketiniz karşısında en huzurlu sevgi ve selamlarını ve elbette “tez vakit çözüme dönerler inşallah” dualarını esirgemezler sizden!
Böylece, Türkiye’nin, “Kürt düşmanı” devrimcileri de, yere batasıca gerçeklere aldanarak uzak durdukları, hatta eleştirdikleri, Öcalan’ın yüce “demokratik” fikirleriyle vesile olduğu yüce sınıf kardeşliğinin, Kürtlerin kurtuluşuna da vesile olması karşısında “utançlarından yerin dibine girip”, “nedamet de getirerek”, çatılarınızın birinde yerini alarak dünyanın kurtarılması ve bin yıl sürecek bir huzur ve sükûnete yani kutsallar kutsalı bir Pax’ a kavuşması için üzerine düşeni yapma şansına kavuşmaktan duydukları sevinci yaşarlar!
En sonu dünya kurtulur ve her bir aile babası zengin birey, evliliğindeki artık ihtiyaç haline gelmiş modern geçimsizliğine dönerek, hayırsız evlatlarını nasıl tımar edeceği konusunda profesyonel yardım almaya; hatta hırsızlık meraklısı uşaklarının ahlaktan yoksun araklama huylarından duydukları iyi yürekli utançlarını kalbinde saklayarak, mallarının mülklerinin derlenip-toplanmasını, temizlenip-paklanmasını, rüzgâra karşı aşınmasından doğan değişikliklere önlem almasını mükâfatsız bırakmama düşünceliliğine dönerken; yine her bir aile babası ya da anası yoksul birey de, tüm farkındasızlığı içinde, evliliğindeki onu sefil hayatının yarattığından bihaber geçimsizliğine dönerek, “zenginlerin de tıpkı yoksullar gibi mutsuz olduklarına “ dair iyi yürekli, edilgen düşünceler eşliğinde, “zengin insanın da kaçıp kurtulamadığı” , örnek olsun “zührevi hastalıklar; gıcır gıcır arabasının başına gelen boydan boya çizilme fenalıkları; hatta arabasının çalınması nedeniyle yakalanan hırsızın pişkin pişkin arabasını çalmadığını, sadece anahtarını çaldığını söyleyerek beraatini talep etmesi; zengin aile babasının tepeden tırnağa borsaya ve ticari ilişkilere gömülmüş olması ve bu iflahını kesen koşuşturma içinde, paranın kölesi olması bir yana, çocuk yapmak için eyleme geçmeye bile zar-zor vakit bulması; zengin ebeveynlerin her ne kadar ailesini geçindirmek için katlandığı o yere batasıca ekmek parası kazanma uğraşısı nedeniyle bir de çocukları arasındaki bağının da kopması ve elbette hâlâ çare bulunmayan ölüm vb. gibi kötülükler olduğunu hatırlama düşünceliliğine döner ve zaten farkında olmadığı o yoksul, sefil, yabancılaşmanın dibini bulduğu halini büsbütün unutuverir; o saat ne sınıf farkı kalır, ne de çatışması; dünyaya tek egemen, sınıf kardeşliği olur ki, küçücük bir ailede bile zaman zaman kavga-dövüş ve hatta küslük olur da, bu koca ailede olmaz mı; elbette olur ama önemli olan sınıf kardeşliği ve elbette eninde sonunda dönülecek sınıf barışıdır!
“Bundan âlâ mutluluk, bundan âlâ bin yıllık pax’ mı olur?” diye soracak kimse kalır mı bilmem ama bütün istenilenin, elbirliğiyle gerçekleştirilmeye çalışılanın bu olduğunu görmemek, anlamamak, bilmemek için ya kör olmak, ya da ondan daha fazla körlük olan körlüğe yatma mahkûmiyetine hüküm giymiş olmak gerekir!
Bu ders de uyarınıza gelmeyecek biliyorum, çünkü bu ders de uyarınıza gelen müfredatlara a uygun değildir ama ne yapayım benim de elimden ancak bu geliyor ve inanın neden uyarınıza gelmediğini anlatırsanız sizin yaptığınız gibi bigâne kalıp, olur-olmaz karanlık köşelere kaçmam, dikkatle dinlerim ve gene emin olun ki illa haklı mıyım, haksız mıyım enine boyuna tartarak yaptığım durum tespiti ile yeni bir ders kurgulayıp, her ne ise hakkınızı teslim ederim; sizi bundan katiyen yoksun bırakmam!
Eş başkanınızın deyişiyle, anladınız mı, “şecaat arz ederken sirkatini söyleyip”, onu da örtmek için “cengâverliğe” soyunan “ şapşikler desem tam yeridir ama demeyeceğim ve bütün hallerinizi, modaya uyup, önünde selama durduğunuz “şanlı pax aşkına”, Allaha havale edeceğim!
Fikret Uzun
 09 Şubat-2016

Hiç yorum yok: