7 Ekim 2015 Çarşamba

İLERİCİ, DEVRİMCİ, DEVRİMCİ-DEMOKRAT, SOL/SOSYALİST KÜRT GENÇLERİMİZE DOSTANE BİR TEMBİH VE MÜLAYİM BİR HİCVİYE



İLERİCİ, DEVRİMCİ, DEVRİMCİ-DEMOKRAT, SOL/SOSYALİST KÜRT GENÇLERİMİZE DOSTANE BİR TEMBİH VE MÜLAYİM BİR HİCVİYE

İlerici, devrimci, devrimci-demokrat ve sol/sosyalist genç Kürt kardeşlerim,

Türkiye’de, “çözüm” sever ve “İslam” sever bir “yeni sol” türemiştir; icad edilmiştir de doğrudur; en doğrusu projedir; bu “yeni sol” projesinin meselesi, ne laikliğe saldırı, ne gericileşme, ne dinselleşme, ne 12 Eylül faşist diktatörlüğü, ne karanlık, ne sömürü, ne sendikasızlık, ne örgütsüzlük, ne işçi haklarına saldırı, ne emekçi halka saldırı, ne de Kürt halkının vazgeçilmez tarihsel çıkarlarına saldırıdır; bir ilkel aşiret “komünü” ütopyası ile sinsice boğulmuş olan Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı ise umurlarında değildir!

“Yeni sol”un sadece iki temel meselesi vardır; “çözüm” ve “İslam”; bunun için partiler bölünmüş, ittifaklar çözülmüş, yeni partiler ve yeni ittifaklar ufka düşmüştür!

Bu iki temel mesele, aynı zamanda ABD emperyalizminin ve “yeni” 12 Eylül rejiminin de meselesidir; daha açıkçası, bu temel iki mesele, bunların meselesi olduğu içindir ki,”yeni sol” da bunu temel meselesi yapmıştır; öyleyse “yeni sol” derken ,”resmi sol”u anlamak gerekmektedir!

Yani, çoktandır sınıftan kaçan, sınıfı aşağılayan, devletçiliğe, hatta laikliğe bile “faşizm” diyen, halkın vazgeçilmez çıkarları yerine, şu ünlü dinden kurtarmayan ama din özgürlüğü veren, mülkiyetten kurtarmayan ama mülkiyet hakkı veren, çalışmaktan kurtarmayan ama girişim hakkı veren,“doğuştan gelen insan hakları” veren; cumhuriyet yerine, şu bir kültürler toplamına indirgenen, devletin biçimlerinden biri olduğu, sınıfların varlığında ortaya çıktığı unutulan “demokrasi” yi veren; sınıfsal kimlik yerine, etnik “kimlik” veren; “özgürlük” deyince, beş yaşında bebelerin ”kapatılma özgürlüğü” nü anlayan, aynı coğrafyada bir devlete deccal muamelesi yaparken, bir diğer devlet ile yönetişen “sivil” mi “sivil” toplum örgütlerini anlamak gerekmektedir!

HDP’nin önüne yerleştirilmeye çalışıldığı bu “yeni sol”un ki “yeni” dediğime bakmayın, en az 30 yıllık bir “sol”dur, şimdi sadece biraz daha "yeni"dir,hepsi budur,bu temel sorunlara verdiği cevap ise apaçık ortadadır:

“Kürt mücadelesinin ortaya çıkardığı dinamikleri, Batı’da cumhuriyetçi ve laik eksene kaydırmamak” ve “halkın ılımlı mı ılımlı İslamına” dokunmamak!

Bu cevap, ABD emperyalizminin, Türkiye’nin ve Kürt coğrafyasının egemen sınıflarının Büyük Ortadoğu Planları ile uyumlu ve hem Türkiye’nin işçi ve emekçilerinin ve hem de Kürt emekçi halkının tarihsel ve vazgeçilmez çıkarları ile uyumsuzdur; hatta eşyanın tabiatına uygun olarak, karşısındadır; başka türlüsü de mümkün değildir; çünkü ortada, ne Türkiye’nin işçi ve emekçilerinin cephesinde, ne de Kürt emekçi halkının cephesinde, elde edilmiş, elde edilmesi muhtemel bir kurtuluş vardır!

Devrime ise hem bacalar ve hem de kapılar sımsıkı kapalıdır!

“Devrim”i ve “devrimciliği” telaffuz edenlerle,”çözüm” ve “İslam” hususunda tereddüt edenlere ise “bacadan girmiş” muamelesi yapılmakta ve “kapıdan kovulmaktadır”.

Ey Kürt gençliği!

Biz biliyor ve görüyoruz ki, bu ”yeni sol” gençliğin, birinci vazifesi, Amerikan himayesinde, amerikan Paxı’nın selametinin yüzü suyu hürmetine, bir amerikan mandası misli ilkel bir aşiret komünü uğruna, Kürtlerin kendi kaderlerini kendilerinin özgürce tayin haklarından vazgeçmeyi, ABD emperyalizminin, Türk ve Kürt egemen sınıflarının ve bilumum işbirlikçilerinin sorunlarının “çözümünü”,  “seküler vitrinli İslamlaştırmayı” sevmektir.

Mevcudiyetinin yegâne temeli budur ve yine biliyor ve görüyoruz ki, bu temel,ABD emperyalizmi ve Kürt Türk egemenleri için en kıymetli hazinedir!

Peki, senin birinci vazifen ve vazgeçilmez vazifen nedir, bunu düşünmeyi hiç düşündün mü?

Asıl mesele budur!

Düşünmeyi unutmadıysan, düşünmeyi düşünmeye başladı isen, şu gerçeği hatırlamalısın;

Egemen sınıflar, ideolojilerine sadık değillerdir; bu nedenle Kemalizmden vazgeçmekte zorluk çekmediler; dinci ideolojiyi benimsemekte ise hiç zorlanmadılar; ayrıca ABD emperyalizmi ve bağlaşıkları, son tahlilde, sınıfsal doğaları gereği, onurlu, emekçiden yana, devrimci ve özgürlükçü hiçbir Kürdü kabul edemez; sadakatleri burada katıdır ve Kürt gericiliği ile Türk gericiliğini kaynaştırmak hala temel politikalarıdır; ne var ki, Suriye’de Esad rejimini düşürememiş olmalarının ve bu çerçevede besledikleri ve büyüttükleri adamlarını istedikleri gibi kontrol edememiş olmalarının getirdiği sıkışmışlık içinde, Barzani’nin gücüne ve Erdoğan’a güvenemeyeceğini de anlamış olmalarının güvensizliğinde kendilerine yeni ve modern vasaller aramaktadırlar; imkânlar da imkânsızlıklar da bir yumak misli buradadır ve en tercih edilebilir vasallerinin PKK’nin genç potansiyel muhipleri olduğu bir sır değildir; buna, Türkiye’nin büyük büyük zenginlerinin ve Kürtlerin ağalarının, beylerinin, aşiret reislerinin, tarikat şeyhlerinin ve elbette daha da zenginleşmek isteyen burjuvalarının yanında, HDP’nin de, KÖH’ün de ve elbette bir önde giden “önder” olarak Öcalan’ın da hem taraf olduğu aşikârdır!

Tarihin, maddi yaşamın gerçekleri üzerinden şekillenen mantığının işaret ettiği bu gerçekliği unutma!

Unutma ki, nerede duracağına, nerede durmayacağına, yani, resmi ideoloji ve politikalara boğazına kadar batmış, anti-laik, halktan uzaklaşmış, sınıftan uzaklaşmış, resmi politikalara ve yeni mürteciliğe sonuna kadar açık, “yeni sol”un durduğu yerde mi, yoksa laik, ilerici Kürt devrimcileri ile laik, ilerici Türk devrimcilerinin birlikteliğinin durduğu yerde ve ezilen ve sömürülen Kürt ve Türk emekçilerinin vazgeçilmez tarihsel hakları için mücadele ve Kürt ve Türk emekçilerinin laiklik, halkçılık, ilericilik, devrimcilik, eşitlikçilik, özgürlükçülük ve kardeşlik ve elbette ortakçılık ekseninde konuşlanarak kuracakları, sosyalizme açık emekçi cumhuriyeti için, Türk devrimcileri ile birlikte mihmandarlık ekseninde mi duracağına, devrimci bir özne olarak kendi insiyatifinde, kendi bağımsız iradenle karar verebilesin!

Böylece de, tarihe ve Kürt, Türk ezilen ve sömürülen bütün halkların işçi ve emekçilerine mahcup olmayasın!

İlerici, devrimci, devrimci-demokrat ve sol/sosyalist genç kardeşlerim, dinci siyasal akımlar, ülkeyi burjuva dönemin de gerisine çekmek içindir; sosyalizm ise kendisini burjuva dönemin sonrası olarak tanıtıyor; öyleyse bu ikisi yan yana getirilemez!

Elbette Türkiye’de insanlar, okullara, sokakta yasak olmayan her kıyafetle girebilmelidirler; isteyen sakalla ve isteyen türban ile okullara, üniversitelere girebilmelidirler.

Bu ayrıdır, ancak Türkiye’de bir laisizm sorunu vardır ve türban, dinci politikayı yoğunlaştırmak amacıyla bir kampanyaya dönüştürülmüştür; dinci siyasal akımlar, türban özgürlüğünü, türbanla üniversiteye girebilme özgürlüğünü, özgürlüklere inandıkları için değil, dinci politikayı yoğunlaştırmak amacıyla bir kampanyaya dönüştürmüş ve önemli oranda başarılı olmuşlardır; bu anlamda, sosyalistlerin buna karşı çıkmış olması normaldir ve hem hakkı, hem de görevidir ve bu da ayrıdır ve daha önemlidir.

Bugün bir erkeğin ya da bir bayanın kısa şort ile camiye girmesi mümkün değildir; hatta ayakkabı ile girmek de yasaktır; camiye girerken giysi ve abdest koşulları aranırken, üniversitelere girerken, üniversite yönetiminin koyduğu kuralları “zulüm” saymak, bunun için ayaklanmak, çifte standarttır; hatta daha ötesidir; bu ancak faşistlere ve yobazlara yakışır!

Gezi direnişi sırasında, yaralananların tedavi amaçlı camilere sığınmaları sırasında “ayakkabılarla girildi” gerekçesiyle az vaveyla koparılmamıştır!

Bu anlamda ilerici, devrimci gençlerin, sosyalistlerin, “türban özgürlüğü” gerekçesiyle, yobazlarla ve faşistlerle ortak eylemlere girişmeleri, dinci akımlarla empati kurmaları, tarihe pek de hoş harflerle kaydedilmemiştir.

Hiçbir gerekçe, ilerici – devrimci gençlerimizi, sosyalistlerimizi yobazlarla ve faşistlerle bir eylem birliği içinde olmasını haklı göstermez!

Solculuk ve devrimcilik, tutarlılık ve süreklilik isteyen bir yaşam biçimidir; evlerinde ve pek çok üniversitede, hatta İstanbul hapishanelerinde, Diyarbakır hapishanelerinde, devrimci gençlerimizi katledenler faşistlerdir, yobazlardır; önderiniz Öcalan’ın sık sık model olarak gösterdiği devrimci gençlik ABD emperyalizmine karşı yürüyüşe geçtiğinde, üzerlerine palalarla, silahlarla saldıranlar, yobazlardı; daha dün tarihe “Gezi Direnişi” olarak kaydedilen halk hareketinde gençlere palalarla saldıran, kurşun ve biber gazı sıkan, gençlerin yaralanmalarına ve ölmelerine sebep olan, yobazlığın dürtüsüyle hareket eden siviller ve polislerdi!

“Türbana özgürlük” gibi, ”darbelere dur de” gibi kampanyaların arkasındakiler de, geçmişte devlet denetimli “komünizmle mücadele derneklerinin” içinde örgütlenmiş, şimdi devletin kilit noktalarında kadrolaşmış oldukları resmi olarak tescillenmiş, dinci-gerici, yobaz kadrolardır, onların izleyicileridir.

Bunları unutup, ABD emperyalizminin fetvasıyla, yobazların türbanlarını savunmak, “Demokratik İslam Açılım”larıyla sarıklı yobazlara alan açmak, tarikat şeyhlerini meşrulaştırmak, devrimcilerimize, sosyalistlerimize düşmez!

Sosyalizme, sınıfsız bir dünyaya, onun insanına vurgu ile dolaşırken, Türkiye’ye karanlığın, “Komünizmle Mücadele Dernekleri “ içindeki yobazlarla geldiğini unutmak, bu yobazlarla kol kola omuz omuza,“ yobazlığa özgürlük” demek olan eylemlerde bir araya gelmek, yobazların kestanelerini ateşten almak gafletinde bulunmak, devrimcilere, sosyalistlere hiç yakışmaz, yakışmamıştır, yakışmıyor!

İlerici-devrimci, devrimci-demokrat gençlerimiz, sosyalistlerimiz, kendi mücadelesini kendileri vermek zorundadır; mücadelelerinde yobazlara ve faşistlere ihtiyaçları yoktur, buralardan taban yapmaya çalışmak beyhude çabadır; daha kötüsü ahmaklıktır!

Elbette bu alanda izlenen sinsi politikaların, bu yobaz kampanyaların yobazlığa alan açmasında önemi büyüktür; bu aşırı yasakçı politikalar da, bu politikaların tuzaklarına gelmek de sosyalistlerden bağımsızdır, onlara uzaktır ve bu aşırı yasakçı politikalar, TC’nin yönetimini çoktan dinci akımlara teslim etmiş olan, laisizmden de Kemalizmden de çoktan uzaklaşmış olan “Kemalist” yüksek kadrolar eliyle uygulanmıştır!

İnsanlık tarihi aynı zamanda bir ilericilik - gericilik tarihidir; dünyanın hiçbir yerinde ilericilik-gericilik ayrımını ve tartışmasını ortadan kaldırmak mümkün olmamıştır; ancak ilerici ya da gerici olarak nitelenen kişiler yer değiştirebilir.

İlerleme yönündeki gelişmenin merkezinde ise sınıf savaşı vardır. O nedenle gericiliğe karşı mücadele kendiliğinden ileri ve ilericidir ve de sınıf mücadelesinin içindedir.

Aydınlık, eşitlikçi, ortakçı geleceğimizde, yobazlığın, yobazların yeri yoktur; katkısı da olamaz; olsa olsa köstek olurlar ve olmuşlardır; aydınlık ve ortakçı geleceğimizin gecikmesinde en büyük pay onlarındır!

Yobazlıklarının özgürlüğünden, bu toplumu ilerletecek herhangi bir şey çıkmaz, çıkmamıştır; aksine, toplumsal gelişmenin, ilerlemenin, hatta aklın önündeki en büyük engel olmuşlar, olmaktadırlar!

Öyleyse, bir kez daha vurgulamalıyım ki, yobazların türbanlarını savunmak, ilerici, devrimci, devrimci-demokrat gençlerimize, sosyalistlerimize düşmez; onlara aydınlık, eşitlikçi, ortakçı geleceğimiz için kendi şanlı mücadeleleri yeter!

Tüm ilerici, devrimci, devrimci-demokrat, sol/sosyalist Kürt gençlerimize, Türk devrimci gençliği ile omuz omuza, karanlığa karşı, zulme ve sömürüye karşı, üretimde özgürlüğün önündeki engellere karşı, bilimin, bilinçlenmenin önündeki engellere karşı, aydınlık ve ortakçı düzenimiz için yürüttükleri, yürütecekleri şanlı ve onurlu mücadelelerinde zaferler diliyorum.

Kurtuluş Türk –Kürt tüm emekçilerin birlikteliğinden doğacaktır!

Kurtuluş, tüm ilerici-devrimci Kürtlerle, Tüm ilerici –devrimci Türklerin kardeşçe birlikteliği üzerinden yükselecektir!

Kurtuluş, hem Kürtlerin, hem Türklerindir ve bu geniş coğrafyanın tüm ezilen, sömürülen halklarının, sınıflarınındır!

Kürt ilerici-devrimcileri ile Türk ilerici-devrimcilerinin birlikteliği, Kürt gericiliği ile Türk gericiliğin ittifakı önündeki en nesnel engeldir!

Yaşasın Kürt ve Türk emekçilerinin birlikte ve kendi elleri ile kuracakları laik, halkçı, eşitlikçi, ortakçı, emekçi cumhuriyeti!

Yaşasın insana en çok yakışan sosyalizm!

Fikret Uzun

02-Ekim-2015

Hiç yorum yok: