15 Ekim 2015 Perşembe

EKİM DEVRİMİnin 95. YILDÖNÜMÜNDE YAKLAŞAN KATASTROF




EKİM DEVRİMİnin 95. YILDÖNÜMÜNDE YAKLAŞAN KATASTROF

Tarihe karşı sorumluluğumuzu bu şartlarda bile yerine getirdik, getiriyoruz. Türkiye hızla bir katastrof finale doğru yuvarlanıyor ve genel renk kendiliğindenliğin tonlarını taşıyor. Bütün çelişkiler dipte keskinleşiyor. Ve kimse tam olarak çözemediği için tedirgin. Kitleler kabız olmuş da dışarı çıkmak için çareler arar gibi. Kimi bir şey olmaz modunda kendi haline bırakmış, arada bir gaz çıkartarak idare ediyor; kimi kimyasal ilaçlarla hemen rahatlamak istiyor, kimi ise doğal şifalarla zamana yayarak dışarı çıkmanın yollarını arıyor. Hiçbiri çare olmazsa ya düğüm olacak, ya da bir yerden patlayacaktır. Ama rahatsızlık her yeri sarmış o bir gerçek. İşte bunu tam olarak çözemeyen bütün kesimler, emin adımlar atmak istiyorlar. Hani ateşe ille de dokunmak gerekirse, ya da ateşin sıcaklığını anlamak için, dokunup dokunup geri çekilinir ya, işte o misli bir hamle yapılıyor, bakılıyor sıcaklık gelmedi, devam ediliyor. Yani son tahlilde kaçınılmaz olarak kendiliğinden renk ağır basıyor. Bu aşamada hâlâ bir insiyatifimiz yok.
Yine de umutsuz olacak bir durum yok. Varsa da umutsuzluğu değil, akıl yürütmeyi ve sabrı gerektiriyor. Ne yazık ki çeşitli nedenlerden ve daha çok uzaylı dinamiklerin yoğun olmasından dilimizi anlayan yok. Ayrıca bir yere biat etmiş olmamak da, olumsuz etkiliyor ama böyle iyi. Hep örnek veririm ve bu örnekten hep kaçıldığını görüyorum. Daha doğrusu öteden beri bu tür örneklerden kaçınılmış. Lenin işaret ediyor, isimsiz kahramanlardan, partisiz kalmış kadrolardan söz ediyor. Ve partili kalmış olanları tortu olarak niteliyor. Ve yine kendisi bas bas bağırıyor, kendisini ne Menşeviklere yüzünü dönenler anladığı, ne de Bolşevikler anladığı zaman; gerekirse tek başıma kitlelere giderim, kapı kapı dolaşıp tezlerimi anlatırım diyor. Anlamadıkları için kızıyor ama sırf kalabalık olunsun, birlik olunsun diye de onların suyundan gitmiyor. Ve tarih Lenin'i haklı çıkarıyor. Çıkarıyor ama sonuçta yine de dünyayı sarsan ve toplumun DNAlarını değiştirecek denli güçlü bir dönüşüm gerçekleşmiş olsa da, Lenin'e karşı çıkanlar, onların torunları, ardılları geçici olduğundan biz eminiz, ama galip çıkıyor. DEMEK Kİ, BİR TEK LENİN YETMİYOR, BİR TEK STALİN DE YETMİYOR. ÖYLEYSE YENİ VE DAHA YAYGIN VE HATTA BİR DOZ İLERİ DÜŞÜNEN LENİNLERE VE STALİNLERE İHTİYAÇ VAR. HATTA STALİN’İN ÇOK DAHA SERT OLANLARI MAKBULÜMÜZDÜR. DÜĞÜM VE BİR UR GİBİ HER YERİ SARMIŞ UZAYLI VİRÜSLERİ TEMİZLEMEK İÇİN, NEŞTER DAHA DERİNE VE DAHA GENİŞ ALANA SAPLANMASI GEREKİYOR. Bir kuşak çok çabuk tüketilmeli ve sadece yeni kuşaklara köprü olabilecekler ve çoğaltılarak serin ve nemsiz yerlerde biriktirilmelidir. Tıpkı hep taze kalan sebzelerin saklandığı gibi… Yenileri her zaman ürüyor ve zaman zaman tatsız tutsuz bir hasat yaşatıyor ama eski ve seçilmiş sebze ve meyveler serin ve nemsiz ortamda hem taze kalıyor ve hem de ömrü uzun oluyor.

Lenin ölmeseydi, en azından erken ölmeseydi, belki Stalin yine tarihteki rolünü alacaktı ama Lenin'in yanında daha çok pişecekti ve Stalin’e yüklenen günahların Lenin’e paylaştırılması güç olacağından Stalin daha fazla model olacaktı ve uzaylılar daha az hareket alanı bulacaktı. Troçki ise daha fazla pısacak ve belki şimdi Buharin’den öte gidemeyen bir ölçüde hatırlanacaktı.

Ancak şimdi, bu anlamda, insanlık daha büyük şansların karşısındadır. Bunca deneyim ve bunca yenilgi, hepsi ama hepsi ve her iki kampta da katastrof finalden başka bir son göstermiyor ve her iki kamp da son derece deneyimli ve burada hırs kazanacak. Öfke ve kin kazanacak. Ama yeni bu anlamda da şanslı, çünkü bilimsel ve birikmiş, sıkışmış, sancısına dayanılır halde büyümüş bir sıkıntının üzerindedir öfke ve kin ve hırs bununla büyümektedir.

Diğer kamp ise, umutsuz bir çırpınış ile bir kaç kez düğümden kurtulmak için, kestirip, biçtirmiş ama artık kestirip, biçtirecek organı da kalmamış, artık torbasını belinde taşıyan fani mislidir. Ama yine de yaşamak için, canavarlaşmak pahasına, herkesin kanını emerek tüketmeyi çare bellemiştir.

Öyleyse şans ne Allaha kalmıştır, ne de tesadüfe, şans herkesin kendi ellerindedir ve bunu görmeye her geçen gün ve hızla yakınlaşılmaktadır.

Mutluluk mu, aşk mı, sevgi mi, heyecan mı, coşku mu, duygu seli mi işte hepsi bu gerçekliktedir ve yakınımıza geliyor, gümbür gümbür geliyor ve göğüsleyemezsek, başka ifadeyle bizden önce göğüsleyen kitlelere doğru yol gösteremezsek, katastrof final gerçekten katastrof final olacak ve hepimizi yutacak. Ancak, böyle bir seçenek tarihin ilerleme çizgisinin çizdiği eğrilerde ve doğrularda görülmüyor. Bu çizginin eğrileri de, doğruları da tükenmiştir ve tek hamlede tarihin bu çizgisinin biriktirdikleri ile bu eğriler ve doğrular toptan tersine bükülecek veya toptan bir yerinden koparılıp, kalan çizgiden giden çizgiye dosdoğru bir ek yapılarak, tarihin ilerlemesi normal akışına sıçramalı olarak oturacak. İşte kendiliğinden birikimin macerası budur ve her halükarda bu maceraya bir esas çocuk gerekmektedir. Tarih de esas çocuklar olmadan düzgün bir çizgide ilerleyemiyor. Ve tarihin eğrilerini ve doğrularını önceden belirleyip, tersine bükmek mümkün olmazsa, tıpkı kızını dövmeyen dizini döver misli, tarihin nesnel eksenine oturması, çok güç olacaktır. Öyleyse kendiliğinden hareket tarihin ilerleme çizgisi üzerinde oldukça yoğundur ve önemli olan bu yoğunluğa bir dizgin takabilmektir. Hüner burada gerekiyor. Hüner ise korkudan uzak büyüyecektir. Korku ise hem inançla, hem de bilgi ile ilişkilidir. Bilgi varsa korku disipline edilebilir demektir, bilgi yoksa korkusuzluk bir anlam taşımaz, buna rağmen korku ise aklı daha çok bozar. Öyleyse bilgi olmazsa olmaz ama bu hünerin asıl harcı inançtır ve inancı da bilgiden ayıramayız. O ise, insanlık düşmanlarının yaklaşan katastrof finalinin ortasından, eğer hüner de aynı yere konuşlanmış ise, insanoğlunu dizginsiz bir ilerleme eksenine kavuşturmak üzere fışkıracak olandadır.

Tümüyle gerçeklik yüklü bir ütopyanın umudumuza, sabrımıza, korkusuzluğumuza ve hünerimize içerilmiş bilgisi bu değilse nedir ki!
Fikret Uzun

11 Ekim 2012

Hiç yorum yok: