Devrim ile darbe
Engels,
ölümünden bir yıl önce, Marx’ın “Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1850”
kitabına yazdığı “Giriş”te, 19. yüzyılda hemen her yerde kabul edilmiş,
halkların “devrim hakkı”ndan söz eder. Egemen sınıflar bile, iktidarı ele
geçirmek için giriştikleri komploları bu meşru “devrim hakkı”na dayandırmaya
çalışırlar. 20 yüzyılda “devrim hakkı”nı emperyalist Avrupa ülkelerinin işçi
sınıfları değil, başta Rusya işçi sınıfı olmak üzere, Türkiye, İran, Çin, Kore,
Vietnam, Meksika, Küba benzeri emperyalizmin saldırısı ve sömürüsü altında
yaşayan halklar kullanır. İkinci Paylaşım Savaşının içinden doğan Doğu Avrupa
“halk demokrasileri”ni de bu halkaya ekleyebiliriz. Emperyalist kapitalist sistemin
temel politikası insanlığı devrimsizleştirmek için savaş, işkence, eğitim, edebiyat,
hukuk, kilise ve cami, seçim ve parlamento vb. her türlü aracı seferber etmek
olmuştur. İnsanlığın kapitalist üretim ilişkileri dışında bir toplumsal yaşam
oluşturabileceği düşüncesi ve iradesini kırmak için dev bir silah sanayiinin
yanıbaşında ondan daha büyük bir ideolojik araçlar sanayii yükselir. Artık
meşru olan emekçilerin “devrim hakkı” değil, sermayenin “karşı-devrim hakkı”dır.
Göz kırpan devrimin peşinde
Engels,
Marx’ın 1848’i çözümleyen eserini, “çağdaş tarihin bir parçasını, verili ekonomik
temeli üzerinde kendi materyalist anlayışıyla ilk açıklama girişimi” olarak
değerlendirir. Marx, 1848 Devriminin Fransa’daki gelişimini, devrimde etkin
sınıfların ve partilerin her dönemeçte aldıkları tutumu, ayrıntılı biçimde
inceler. Cumhuriyeti yeniden kurmak isterken, Louis Napolyon’un diktatörlüğüyle
sonuçlanan devrim, proletaryanın ilk kez bağımsız politik varlığıyla sahneye
çıkmasını sağlamıştır, ancak bu sınıf deneyimsiz ve yeterince örgütlü olmadığı
için, devrimin kazananı burjuva sınıfı olmuştur.
Marx, politik
söz ve taleplerin ardında yatan çıkarları araştırır; söylenen, yapılan ve
ideolojik yanılsama içinde algılanan arasındaki bağları somut olayların gelişimi
içinde ortaya koyar. Bugünün baştan aşağı yalan ve entrika üzerine kurulu
burjuva politikasını, bu kitapta, bir devrimin büyük olayları içinde ve henüz
başlangıç düzeyinde görüp tanımak mümkündür. Marx, burjuva toplumunun gerçek
işleyişini örten perdeleri yırtarak, tarihi ve toplumu belirleyen dinamikleri
gün ışığına çıkarır. Marx’ın eseri, büyük Haziran Ayaklanmasında bize “göz
kırpan devrim”in peşinden koşarken, “devrim hakkı”nı yeniden kazanma ve yaşama
geçirmede başvurulacak temel kaynaklardan biridir.
“Darbe” karşıtlığının anlamı
Devrimler sınıf
savaşımlarının en net ve keskin çizgileriyle ortaya çıktıkları zamanlardır. Böyle
olmakla birlikte, Marx’ın çözümlemesi, her şeyin ne kadar bulanık ve açıklıktan
uzak olduğunu göstermektedir. Her sınıf, isteklerini elde etmek isterken,
bambaşka sonuçlarla buluşmaktadır. Bugün “Arapa Baharı” diye kodlanan
ayaklanmaların, Arapların 1848’i olarak değerlendirilmeleri boşuna değildir; ortaya
çıkan İslami ve askeri rejimlerle, ayaklananlara karşı
hapishaneye dönüşen Arap ülkelerinde görüldüğü gibi, 1848’de, işçi sınıfının
burjuvalarca çalınmış devrimleridir.
“Devrim
hakkı”nı elimizden alanlar, “darbe hakkı”nı tepe tepe kullanıyorlar. Seçimleri darbeye,
darbeleri seçime çıkıyor; ama emekçi sınıfların sömürüsü ve toplumsal
kaynakların yağması üzerinde yükselen iktidarlarının temel niteliği değişmiyor.
1848’den beri ve Marksizmin bilinç açıcı katkısıyla onların ne denli
“demokrat”, ne denli “darbeci” ve “devrim düşmanı” olduklarını pek iyi
biliyoruz. Onların lafta “darbe karşıtlığı”, gerçekte duydukları devrim korkusunu
bastırma girişimidir.
8.9.2013
Fikret Uzun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder