17 Ocak 2015 Cumartesi

MARXI AŞIYORUMCULUK



“Marx’ı aşıyorum” culuk’un otopsisini yapmayacağım; bunun yeteri kadar yapıldığına inanıyorum; ancak, Negrilerin de, kendileri reddetseler de, bu “aşıyorum” culukun içinde olduklarını net olarak ve tekraren vurgulamayı, Marx’ı anladığına inanan biri olarak, bir hak, bir görev ve sorumluluk olarak görüyorum.

Başka bir başlıkta, Negrilere dair görüşlerimi ki sizinkilerle taban taban zıt olduklarını anlamış olmalısınız, ifade etmiştim, şimdi bu başlıkta da Negrilere ve düşüncelerine, üstelik Marx’ı anlamanın önemine vurgu yapmış olmanıza rağmen, yüksek değer vermenizi pek anlaşılır ve kabul edilir bulmadığımı belirtmek istiyorum.

Antonio Negri’nin 21.yy başında söyledikleri, yani, ”Biz Marks’ı okuduk. Ancak onu aştık türü bir iddiada bulunmuyoruz. Zira yaşadığımız bu zamanda insanlığın ilerleyemediğini gördük ve bu anlamda ilerleyebilmek için kendimize bir yol aramaya çalıştık. Küçük de olsa kendimize bir yol bulduk. Ancak o bulduğumuz yolda Marks’ın ayak izlerini gördük; Marks bizim bugün bulduğumuz yolda daha önce yürümüş “ şeklindeki ifadeleri, son derece sinsi bir demagojiden öteye gitmeyen ifadelerdir.

Ancak bunu anlaşılır buluyorum, hangi Marxizm düşmanı delikanlı olmuştur ki?

Fakat bir kez daha vurgulayacağım ki Marx’ı anlamanın önemi ve gerekliğine vurgu yapmanıza rağmen, bu ifadeleri ve genel olarak Negrileri yüksek tutmaktan vazgeçmediğinizi göstermenizi anlaşılır bulmuyorum; Yani bu ifadeler, Marxizm düşmanlığını gizleyerek ve üstüne üstlük bu düşmanlığın yansıması olan demogojileri, Marxist göstererek akıl karıştırmayı kolaylaştırmak içindir!


Israrlı ve kararlı bir şekilde böyle düşünüyorum!

Tekrar etmek zorundayım ki bu edebiyat ve felsefe alanında profesörlük kariyerine sahip aktörleri bu yönde motive eden, Marx’ı anlamayacak denli ahmaklık içinde olmalarından ziyade, mevcut düzenden kopmak istememenin getirdiği bir savunma mekanizmasının gereklerini yerine getirme istek ve telaşı olmalıdır!

Bunları hep söylüyorum ama pek dinlenmediği açıktır; yani Marx’ı anlayıp, Negrilerinin bu demogojilerine prim vermek mümkün değildir; peki öyleyse prim verenlere ne diyeceğiz?

Negrileri tarif ederek, Marx’ın yolunun içine soktukları yolların çıkmaz sokak olduğunu, dolayısıyla Marx’ın yolunu genişletmeye yaramayacağını ve zaten böyle bir amaçları olmadığını, aksine tam da Marx’ın yolunu daraltmak, içine girilmesini zorlaştırmak ve giderek Marx’ın yolundan uzaklaştırmak ve çıkmaz sokaklara sokmak için, Marxist yol görünümdeki yolları parlatmak olduğunu göstereceğiz!
Bunu görmemekte ısrar edenlerin ise Marxizmi anladıklarına inanmalarının bir yanılsama ya da koca bir yalan olduğunu yüzlerine vuracağız!

İnsanlığın ilerleyememesinin nedeni Marxizm ya da Marksizm’in eksikleri değildir; tam tersine, başka ve nesnel nedenler bir yana, bu yolun kapatılması, bu yoldan uzaklaştırılması, başka yollarla akılların bozulması çabalarıdır ve bu çabalar, tümüyle insanlığın ilerleyememesinin asıl nedeni olan insanlık düşmanı, kan emici sömürgenlerin ideolojik saldırısı ve hegemonya çabaları içindedir!

Diğer yandan bu nesnel durum, yani insanlığın içinde bulunduğu durumun maddi yansıması, nesnel –maddesel bir olguya veya bu yöndeki kaçınılmaz bir müdahaleye dayalı olarak vuku bulmuş değildir!

Üretim sürecinin maddi karakterinin yabancılaştırıcı etkisinin, insanlığı bu etkiye tahammül edemeyeceği bir çizgiye doğru sürüklemesiyle orantılı olarak, bu tahammülsüzlüğü fark edici ve buna tepki verici bir noktada olunmaması, tümüyle olmasa da, tümüne yakın oranda maddeden özerk, öznel müdahalelerin değiştirici, dönüştürücü, geriletici yöndeki etkileri iledir!

Öyleyse son tahlilde bu en edilgen görünümü altında bile insanlığın ilerlemediğini söylemek pek de doğru bir ifade olmayacaktır!

Kaldı ki bunun örneğini ortaçağın, sonunda zembereğinden boşanmışçasına fışkıran insanı vermiştir! Binyıl bir ölüm sessizliğinde yaşayan ortaçağ insanı, sonunda bütün biriktirdiklerini etrafa saçarak, bir çağı tarihten silecek denli bir güçle yepyeni bir çağa fışkırmıştır!

Bu yeniçağı, bu fışkırmanın başlattığını da söyleyebiliriz!

Demek ki insanlığın en edilgen, kendine ve kendisi ile ilişkili ve kendisini belirleyen maddi yaşama en yabancı olduğu bir zamanda bile bu yabancılığa isyanının nüvelerini taşıdığını söylemek işkembeden atmak değildir!

Negrilerin yaptığı ise, söz uygunsa, “insanlık ilerleyemiyorsa, insanlık gerilemiştir, o halde insan üzerinde çalışıp, insanlığı ilerletmek gerek” yaklaşımıdır ve bu aslında bir kılıftır ve insanlığın kendi içinde biriktirdiği isyanının fışkırmasının önlenmesi ya da denetim altına alınmasını kolaylaştırmak içindir; oysa insan üzerinde çalışmak değil, bu insanın yaşadığı maddi dünyayı, yani tekellerin düzenini değiştirmektir, bunun için de, öncelikle tekellerin bu düzenlerini korumak ve sürdürmek için kurdukları ideolojik hegemonyayı kırmaktır insanı yabancılaşmaktan kurtarmanın çaresi!

İnsanın içinde yaşadığı ve kendine yabancılaşmış olan dünyanın maddi koşullarını değiştirmeden insanın yabancılaşmadan kurtulması mümkün değildir!

İşte bu işi, kendine ve kendisini belirleyen maddi koşullara yabancılaşmış insanı, tam da bu haliyle ancak bu yabancılaşmanın tahammül edilemez olduğunun farkına varmasını sağlayarak, bu değiştirme, dönüştürme faaliyetinin öznesi yaparak kotarmaktır aslolan!

Kategorize edersek, had safhada olan ve artık insanlığı ve çevrenini topyekün yıkıma uğratmanın eşiğini eşeleyen barbarlık, ancak bu barbarlığın anladığı dilden bir barbarlıkla ve söz uygunsa bu barbarlığın bizzat kendisinin yarattığı bir barbarlıkla yenmek mümkün olacaktır; insanlık ancak bundan sonra, yani tarihin tamamiyle evrensel-tarihe dönüşmesi ölçüsünde özgürleşerek ilerlemesini garanti altına alacaktır.

Demek ki, yabancılaşmış insandan söz ettiğimize göre, bu değişimin asıl öznesi insan değil, yabancılaşmış insandır! Öyleyse mesele bu yabancılaşmış insanı değiştirmekte değil, bu yabancılaşmış insanla, onu yabancılaştıran maddi dünyayı değiştirmektir.

Diğer yandan, Yabancılık, cehalet, vahşet, devlet ve sermaye’nin, maddeden ve tarihten bağımsız olmadığı, kendi başına, özerk yapılar ve güçler olmadıkları gerçeği yalın bir gerçektir; yani bunlar, hiçbir önceleyeni olmayan, tarihten ve maddeden bağımsız, öznel olarak oluşturulmuş şeyler değildir; tümüyle tarihsel-nesnel kategoriler olmanın ifadesidirler; bu anlamda üzerinde tartışmak totolojiktir ama ne yazık ki tartışma açmaktan, üzerinde tartışmaktan hâlâ kurtulamıyoruz; netleşmek için bunu yapmak zorunda kalıyoruz!

Yani bu olgularla tekil ya da hepsi ile birlikte, üstelik maddeden özerk bir yaklaşımla mücadele etmek değildir aslolan; tam tersine, bu olguları oluşturan, tarihsel-nesnel olarak ortaya çıkaran maddi koşulları değiştirmektir aslolan; demek ki mücadele, bu olgularla değil bu olguları yaratan koşullarla ve bu koşullara sebep olan maddi ilişkilere hükmeden etten –kemikten yapılmış olan ve maddi güç yanında, zihinsel güçlere de sahip olan güçlerle ve bu anlamda mekanizmaları ile olmalıdır!

Yani demek ki, bu maddeden özerk olmayan nesnel-tarihsel kategorileri, onları yaratan maddi koşulları ortadan kaldırmadan ortadan kaldırmak mümkün değildir; başka ifadeyle, bu nesnel-tarihsel kategorileri ortadan kaldırarak, onları doğuran koşulların ortadan kalkması mümkün değildir!

Öyleyse “devlet”i, onu yaratan maddi koşullara ve bu koşullara maddi ve zihinsel olarak hakim olan güçlere, ya da bu gücü oluşturan sisteme dokunmadan ortadan kaldırmak mümkün değildir!

Bu, Marxizmi anlamanın içindedir; dışındakiler ise Marxizmi anlamamak yanında, ondan uzaklaşmış olmanın yansımasıdır; işte Negri türü aktörlerin yapmak istedikleri de bu zihinsel kargaşayı yaratarak, Marxist görümümle, Marx’tan uzaklaştırmak içindir!

İşte sizin, Marx’ı anladığınızı ve buna önem verdiğinizi vurgulamanıza rağmen, şu tarihsel-nesnel bir kategori olduğu, maddeden ve tarihten bağımsız olmadığı apaçık belli olan “devlet” olgusuna tümüyle özerklik içeren bir yaklaşımla savaş açan bir haleti ruhiye taşımanız, Marxizm’in dışındadır ve Negriler, işte bu haleti ruhiyeleri güçlendirmenin “Marxist” gömlekle dolaşan cahil vaizleridir!

Marx’ı gerçekten anladı iseniz ve bunu gerçekten yüksek tutuyorsanız, bu dediklerimi de anlıyor olmanız ve haliyle sizi yanlış anladı isem, ya da kendinizi ifade edemediğinizi düşünüyorsanız ve elbette buna dayalı olarak, doğru olmayan ifadeler kullandı isem beni düzeltmeniz gerekmektedir; ilerletici olan budur ki burada ve bu çerçevede kurguladığımız her ifadenin kaynağında Marxist bakış vardır!

En azından bizi motive eden bu bakıştır; ifadelerimiz eksikli veya yanlış ise, bunu sorumlusu Marx ya da Marxizm değildir, Marx ya da Marxizm’i anlamamış olmaktır!

İşte Marx’ı anlamayı yüksek tutanların tartışmasındaki ana eksen, Marx’ı ve teorisini anlamayı netleştirmek olmalıdır; ilerletici olan budur!

Yoksa anti –marxist birine, hele ki bir düşmanlık içeriyorsa, Marx’ı ve Marxizm’i sevdirmek de, anlaması için çabalamak da karşılığı olmayan bir çabadır; nafiledir demek istiyorum!

Bu nedenle de ortada bir yanlış ya da eksik ifade varsa, ya da yanlış anlamaya mahal verecek vurgular varsa, buna itiraz etmek, eleştiri yöneltmek ve en sonu doğrusunu göstermek, Marx’ı anlamayı yüksek tutanların hem hakkı, hem görevi ve hem de sorumluluğudur; bence bundan kaçmak, Marx’tan kaçmaktır!

Ve inanmalısınız ki, bu ifadeler, Marx’ı anladığıma inandığım için kurguladığım ve aktardığım ifadelerdir; bu nedenle varsa bir yanılgım, düzeltilmesi şükranlarımı kazanacaktır!

Saygı ve sevgi ile kalın ama gerçekleri buna feda etmeyin, gerçeklere saygı ve sevgi hepsinden daha yüksektir ve bu sevgi ve saygı ile sahiplenme arasında diyalektik bir bağ vardır; insan sevdiğine inanır ve inandığını da sever.

Fikret Uzun

16-Ocak-2015

Hiç yorum yok: