21 Mayıs 2015 Perşembe

KENAN EVRENİN ARDINDA KALAN BURNUMUZU GIDIKLAYAN GERÇEKLER



KENAN EVRENİN ARDINDA KALAN BURNUMUZU GIDIKLAYAN GERÇEKLER; MEDİNE SÖZLEŞMESİ, ÜMMET TOPLUMU, İLKEL AŞİRET KOMÜNÜ GERİCİ KÜRT-TÜRK İTTİFAKINA: YERE DÜŞEN SOSYALİZM BAYRAĞINI YÜKSEĞE KALDIRIP SOSYALİZME ALAN AÇMAK VE LAİK HALKÇI DEVRİMCİ BİR EMEKÇİ CUMHURİYETİ KURMAK SOSYALİSTLERİ DIŞLAMAYAN İLERİCİ KÜRT –TÜRK KARDEŞLİĞİNE TEKABÜL EDER

Barış Zeren, geçen yıl, bu ay içinde, Öcalan’ın çağrısıyla, toplanan “Demokratik İslam Kongresi” bağlamında Öcalan’ın yaklaşımını eleştiren bir mektup yayınlanmıştı.

B.Zeren’ in aktarımıyla hatırlatmak istiyorum ki, Öcalan’ın çağrısıyla toplanan “Demokratik İslam Kongresi”nin, çağrıya icabet eden, Şeyh Saidçi” likten ve küçük cemaat temsilcilerine dek çeşitli akımlardan 349 Ortadoğulu ve Türkiyeli delegenin katılımıyla gerçekleştirdiği toplantıda, Kürt kimliği ile İslam’ın hangi noktada buluşacağını tartışmıştı.

Kongrede, Türklerle Kürtlerin İslam bayrağı altındaki “kardeşlik ve dayanışma” hukuku, Öcalan’ın “Medine Sözleşmesi” gibi temelsiz sloganlarıyla sürdürülmüştü.

İlginçtir ki Barış Zeren’ in de dikkatinden kaçmamış, Kürt yayınlarında, Medine Sözleşmesi’nin çağdaş anayasalardan daha ileri olduğunu söyleyen örnek olsun TKP artığı şimdi HDP muhibbi Veysi Sarısözen gibi hık deyiciler, bu sloganlara balıklama atladılar ve “Medine Sözleşmesi” sloganı, kongrenin ana konusu olarak benimsendi, benimsetilmeye çalışıldı!

Böylece, bu topraklarda en karanlık ideolojilerin bir numaralı besin maddesi olan bir argüman, Kürt siyasetinin dağarcığına sokulmuş oldu!

Kongre’ye, Öcalan, her zaman olduğu gibi, Kürt siyasetinin içine yönelik olarak ve ideolojik bir çerçeve çizmeye çalıştığı açıkça belli olan ve de MİT eliyle bir mektup göndermişti!

Bu mektupta kültürel bir İslam öneriyor. “Ümmet”i ulustan üstün ve daha “insani” bir birlik olarak gösteriyor AKP ideologlarını kıskandıracak bir netlikle “otoriter laikçiliği” yerden yere vuruyordu ki, hık deyicilikte sınır tanımayan Veysi bey, sınırlarını zorlayarak,”ümmet toplumu” nu, sosyalist toplum ile özdeşleştirmiş ve bazıları Veysi’ yi de aşarak, “ümmet toplumu” nun, daha doğrusu “demokratik komün” de cisimleşen ümmet toplumunun sosyalizmden de ileri olduğunu vaaz etmeye başlamıştı; Öcalan’ın öteden beri dikkat çektiği ve yakındığı kraldan çok kralcı eğilimler harekete geçmiş ve Öcalan’ın pek bir itirazı olmadığı anlaşılıyordu.

Barış Zeren’ in vurgusuyla, biz de Öcalan’ın sözlerinin uzun ideolojik eleştirisini yapmayı anlamlı bulmamıştık ama bu kongrenin ve Öcalan’ın düşüncelerinin ve politikasının özüne dair eleştirel düşüncelerimizi aktarmıştık.

Öcalan, bu mektubuyla, Kemalizmin İslam’a biçim verme çabalarını mahkûm edip aynı kulvara dalma tutarsızlığını göstermiş ve bu, söylediklerinde pek bir “teorik özen” olmadığını yeterince gösteriyordu.

Zaten, bu söylemlerin, kongre dinleyicilerinin beklentisine yönelik ve dinleyicilere göre gericilik bahçesinden derlenmiş bir demet olduğu sır değildi; ancak bunları savunan bir kimsenin ileri toplumsal güçlerle, hedeflerle ilgisi olmadığı da belliydi.

Dolayısıyla Tam da B.Zeren’ in vurguladığı gibi, bu tarih ve bilim dışı fikirlerle pek fazla oyalanmadık ve bunu Öcalan’ın her hareketini sol adına aklamaya çalışacaklara bıraktık; bunun yerine, gene B. Zeren’ in vurgusunu ciddiye alarak, biz Öcalan’ın Gezi’ye göstermediği teveccühü İslamcılığa gösterme nedeni ne olabilir? Sorusunu sorduk, sorulmasını istedik!

Diğer yandan, B.Zeren’ in dikkat çektiği bir konu da, son müzakerelerin ana metninin, Cengiz Çandar raporu olduğuydu; Çandar raporunun özü de Kandil’in by-pass edilmesi ve İmralı ile BDP üzerinden Kürt siyasetinin rejime payanda edilmesiydi. (sonrasında buna uygun olarak ve şimdi apaçık bellidir, şimdilerde TC’nin yönetimine ortak olma yolunda ve Türkiye’nin “sol” renkli bir düzen partisi olma yolunda canhıraş bir çaba gösteren HDP, BDP’den klonlandı))

B.Zeren’ e göre, bu programda, Çandar’ ın bir uyarısı ilginçti ki buna biz de dikkat çekmiştik, Rapor, PKK içinde sol ve Alevi kökenli kadroların varlığını, “barış” önünde engel görüyordu. Pürüz çıkaranlara ise Paris konseptinin uygulandığına tanık olmuştuk!

Öcalan, MİT-AKP ve dün BDP, bugün HDP milletvekillerinden oluşan dünyasında İslam açılımını bugün de pek zekice buluyor olabilir. Ama Türkiye’nin de, bölgenin de kritik bir eşikte bulunduğu günümüzde, “pragmatizm” artık bir güvence olmaktan çıkmıştır; nitekim BDP içinde, seçimlerde Kürt aşiretlerinin katılmasını, “göstermelik” sol vitrin kurmaktan daha önemli görenler seslerini hiç olmadığı kadar yükseltmişlerdi ve sonuçlarını şimdi HDP’de görebiliyoruz!

Bu sonuca göre HDP, “sol” görünümle ve “muhalefet” cephesi ve “iktidar” cephesi birlikte bütün iktidar bloğunun el ve ağız birliğiyle bütün Türkiye’ye pazarlandıkça, aynı oranda, Kürt milliyetçiliğinin dar doğasının, artık solun etiketine bile açıkça itiraz ettiğini ki bunu Altan Tan’ın çıkışlarında çok sık gördük, Başka deyişle Çandar raporunun işlediğini ve MİT-AKP açısından hareket içinde Kürt sağı pekişip sivrilirken sol, Aleviler ve hatta kadın hareketi giderek “fuzuli” ya da “süs” hale gelmesi isteğinin işlerliğini koruduğunu görebiliyoruz.

Herkesin bildiği sır misli, Öcalan’ın ağzından yayılan “İslamcılığın”, ne tarihsel mezhepleri “aştığını” ne de kuşaklarca bunlara bağlı bir tabanı cezbettiğini, gören ve daha çok da görmek isteyen gözler görmektedir; ama aynı gözler, bu programla Kürt siyasetinin, artık solu vitrin olarak kullanarak da dengelenemeyecek bir sonuca ,“ Kürt gericiliğine” yürümekte olduğunu da görmektedirler!

Kürt siyasal hareketinin Türk gericiliği ile sarmaş-dolaş olması, yani Kürt gericiliği ile Türk gericiliğinin ittifakına yürümesi kaçınılmazdır ve diyalektiktir; bu varsa, karşısında ilerici Kürtler ile İlerici Türklerin sarmaş dolaş birlikteliğinin yükselmesi de kaçınılmazdır!

Nerden nereye diye soracak olursak, cevabı “Medine Sözleşmesi” sloganında ve öteden beri vurguladığımız “gelip gelip bir karanlığın içine girdiler” sözündedir!

Gören gözler, duyan kulaklar ve kendine mukayyet olan akıllar, yani “öğretilmiş düşüncelerin” kıskacında olmayan, başka ifadeyle “yitik olmayan” akıllar, bütün bunları ve ayan beyan görmektedirler!

Biz de görüyor ve göstermekten kaçınmıyoruz ki herhalde burada, bu burunları gıdıklayan gerçekleri, Turgut arkadaşla birlikte sadece Ulak göstermektedir; görenler mi çoktur, yoksa görmemeyi politika sayanlar mı çoktur bilmiyoruz ama görüp de sessizliği tercih edenlerin daha çok olduğunu görüyor ve anlıyoruz; en azından ben öyle düşünüyorum!

Burası, adı ve iddiası “sosyalist”,“sosyalizm okulu” olan bir forum olduğuna göre, bütün bu gerçekler, burayı izleyen ve hatta yüksek tutan ve elbette yüzü öyle ya da böyle sosyalizme dönük olan bütün sosyalistler için, hele ki, güncel olarak, sosyalistlik adına Kenan Evren’i mahkûm etme konusunda, arkasından beddualar ederek “devrimciliği” keskinleştirme yarışına girilip, Kenan Evrenlerin büyük büyük zenginlere hediyesi olan 12 Eylül faşist rejiminin, dinci-gerici bir diktatörlük biçiminde devam ettiği ve tam da büyük zenginlerin Kenan Evrenlerden uygulamasını istediği programı harfi harfine izlediği gerçeği konusunda kör ve sağırı oynadıkları bir zamanda, artık pratiğe düşmüş, tarih tarafından doğrulanmış, burunları gıdıklayacak denli fiziksel bir gerçek olmuş bir gerçekliğin ifadesidir; en azından öyle olmalıdır ve öyle görünmüyorsa, gören gözlerin, duyan kulakların ve kendine mukayyet olan akılların, it izlerinin at izleri ile örtülmesi yarışı karşısında sessizlikten başka sığınak bulamadıklarını düşünmek gerekmektedir!

Öyleyse demek ki Ulak’ın, böyle uzun ve hem de zaman zaman bıktırıcı bir şekilde, bu gerçekleri tekraren hatırlatması, üzerindeki örtüleri kaldırması, örtmeye çalışanları deşifre etmesi, bir zorunluluğun ifadesidir; bu forumdaki gerçeklere sahip çıkma katsayısı düştükçe, yerlerde süründükçe, Ulak’ın yerden kaldırması, kendi nezdinde katsayısını yükseltmesi kaçınılmaz olmaktadır!

İşte tam buradayız ve tarihe bir kez daha not düşmek için, “sen Lenin’den ya da Marx ve Engels’ten daha mı iyi bileceksin” diye düşünüp de bunu, kıt dağarcıkları, dar pencereleri ve sığ düşünce yapıları nedeniyle söze dökemeyenlerin feveranlarına aldırış etmeden, buraya kadar hatırlattıklarımı bütünlemek üzere, ilave olarak, sosyalistlerin din olgusu ve sorununa nasıl baktıkları konusundaki hatırlatmalarımı da aktarmak istiyorum; bu isteğimi, bu sözümü, siz Sosyalist Forumdaki, yere düşen ve başkalarının, yani sosyalizm düşmanlarının göz diktiği ve üzerinde tepinmek için türlü çeşit bahane uydurdukları yetmiyormuş gibi, bu tepinmeye “sol”-“sosyalist” bir kılıf bulmaya çalıştıkları sosyalizm bayrağını yükseğe kaldırma konusunda hassas olan forumdaşların, buraya kadar aktardıklarımı eleştirel bir gözle irdeleyene kadar yerine getireceğimden kuşkuları olmamalıdır!

Barış Zeren'e şükranlarımla...

Fikret Uzun

13-Mayıs-2015

Hiç yorum yok: