16 Ekim 2014 Perşembe

KOBANE ve ÇARESİZ EMPERYALİZMİN SON OYUNLARI 1



BORGA kardeş,
Artık eminim, ne dediğimi, ne için dediğimi çok net ve açıklıkla anlıyorsun ve ama işine geldiği gibi anlıyor görünüyorsun ve bu işine gelenin üzerinden üfürüp-üfürüp ipe asıyorsun!

Ne, dediklerinin asıl konu ile ilgisi var, ne de dediklerinle anlatmak istediğin arasında bir paralellik var; ama herhalde bu şekilde, dediklerimi çarpıtmak, gerçeklerin üzerini örtmek ve artık yalan hali sırıtan lafebeliklerinize kılıf bulmak kolaylaşır sanıyorsun!
Bununla da, sana ne anlatılırsa anlatılsın kesinkes gerçeklerin cellâdı olmaktan vazgeçmeyeceğini ve yalan ile gerçek arasındaki bulanıklıktan kurtulmak istemediğini görmemiz kolaylaşıyor!
Diğer yandan, senin bu bulanıklığa aşkla bağlı oluşunu gördükçe hep nafile çaba içinde olduğunu düşünüyorum ama gene de seninle polemik yapmaktan kurtulamıyorum; çünkü o kadar öyle temelsiz laflar ediyorsun ki, ister istemez ninem aklıma geliyor ve bu kadar darlık olur mu, bu kadar darlığa rağmen bu kadar üfürülüp ipe asılır mı diye diye kendimi tutamayıp, bu ipe astıklarının, tam da ninemin dediği misli olduğunu göstermekten kendimi alamıyorum!
BORGA kardeşim,“Farz edelim ki, sırf bir Amerikan reçetesi olan Kürt “kurtuluşu”nu Kürt halkına dayatmak ve buradan hareketle dört parçayı birleştirip Kürtleri bu bölgenin hükümranı yapmayı hesap ederek, yani ABD’yi ters köşeye yatırmayı planlayarak, ABD emperyalizminin politikaları ile senkronize olduğunuzu ve bunun açıkça anlatılabilecek bir politika olmadığını ama Kürt “kurtuluşu” için buna mecbur olduğunuzu anlayışla karşıladık ve bütün “demokratik” ön ekli parolalarınızı iyi niyetle değerlendirdik ama gene de ters giden bir şeyler olduğu apaçık ortadadır ve en önemlisi de, dünyanın en azgın ve sicili en bozuk canavarı olan ABD emperyalizminin en zayıf ve çaresiz olduğu bir zamanda, ona ilaç gibi bir çare olacak olan “Büyük Kürdistan” politikaları ile senkronize olmayı, sırf “kurtuluş” için sineye çekilecek bir politika sayıyorsanız, pekâlâ, ABD emperyalizminin, bu tek dişi kalmış canavarın kalan dişini de sökmeye kararlı olan ve dertlerinin sizin de hayalini kurduğunuz bir “kurtuluş” olduğu açıkça görülen bu birikmiş ve öfkeden dişlerinin üzerinde de diş çıkmaya başlamış güçlerin güçlerini de yanınıza alarak ABD emperyalizmini bu bölgeden defedip, ABD emperyalizminin pax’ı yerine, halkçı-devrimci ve sosyalizme açılan bir kapıdan içeri giren mazlum halklarla ve onların en devrimci unsurları ile birlikte ve bu gücün devrimcileştirici, değiştirici, dönüştürücü gücünün garantisi ile birlikte kurulacak bir barış için harekete geçmeyi de politika saymanızda bir sakınca olmamalıdır ki, birincisinin çıkmaz sokağa götürdüğü apaçık ortadadır ve ikincisinin ise tarihin mantığına pek yakın olduğu fazla zekâ gerektirmeyecek denli kolay görülmektedir!” demiştim ve:

“Öyleyse neden lafları dolandırıp duruyorsunuz; iplere neden un serip, un yoksa ninemin dediği gibi o***p –o***p, ipe asıyorsunuz?” eklemiştim ve sonra da aşağıdaki bir dizi cümleyi kurarak sorular sormuştum!

“Acilen tarihin mantığı ile senkronize politikalar üretmek ve bu politikaları kuyumcu ustası gibi işleyerek Kürt halkını daha bir devrimcileştirmek ve vazgeçilmez tarihsel çıkarları etrafında ama ABD emperyalizmine ve kapıda ve de içinde olduğunuz 12 Eylül rejiminin şeriata dayalı osmanik-islamik faşist diktatörlüğünün karanlığına karşı mücadele kararlığına uyandırmak için, yüzünüzü Türkiye’nin asıl devrimci ruhuna, asıl kararlı kitlesine dönerek, tarihe altın harflerle yazılacak ve belki de Vietnam devrimcilerinin kahramanlıkları yanında, politikadaki sanatkârlıklarını da sollamış bir ulus olarak geçecek şekilde, Türkiye’nin ve bölgenin devrimini açığa çıkarmak için öne çıkmanız daha akıllıca değil mi? “

“Hani Kürt halkının makûs talihini değiştirecektiniz? Hani ağalık, derebeylik, aşiret mülkiyetinin kalıntılarını ortadan kaldıracaktınız? Hani mazlumun mutluluğu ve kurtuluşu için hep zalimin karşısında olacaktınız? Hani Kürtleri tasfiye etme planlarına prim vermeyecektiniz? Hani Kürtleri ki feodal kalıntılardan temizlemekle bağlı olduğu açıktır, kadın özgürlüğünden başlayıp, her anlamda devrimci bir yapıda değiştirip, dönüştürecektiniz?”

“Hani bir elinizde Ho-Şi-Min, diğer elinizde Türkiye’nin devrimci gençliğinin şanlı geleneği vardı? Hani yüzünüzü son tahlilde sosyalizme ve Marxizm-Leninizm’e çevirmiştiniz? Hani sizi bundan ABD emperyalizminin ince ve nazik davetleri de kaba-saba saldırıları da vazgeçiremezdi?”

“Öyleyse neden daha “bilimsel” ve daha “demokratik” bir “sosyalizm”den dem vuruyorsunuz ve bunu ille de “demokratik” vurgusu ile öne çıkardığınız bir ortaklık düzenine, “komün”e sığdırmaya çalışıyorsunuz da; daha önce dediklerinizi neden artık dilinize bile yakıştıramıyorsunuz?”
“Öncekilerden vazgeçtiğiniz için olmasın? “demokratik” ekleri bunun tescili için olmasın?“

“Yoksa niye hem bir taraftan “KÖH”ün sosyalist hareket olmadığını öne çıkarıp, diğer yandan KCK’ sözleşmesine, tepeden, yasalarla verilen “demokratik” ön ekli “özerkliği” hem “bilimsel” hem “demokratik” hem de “sosyalist” bir düzen olarak kaydedesiniz ki?”

“ABD emperyalizminin politikaları ile senkronize olmakta kararlı olduğunuzu göstermek için olmasın?”

“Marxizm-Leninizm’den de, sosyalizmden de çoktan vazgeçtiğiniz için olmasın?”

“Velhasıl söylemeye dilim varmıyor ama ABD emperyalizminin gücüne teslim olmakta ikbal gördüğünüz için olmasın?”
Bu ifadelerimin hiçbirisine, varsa itirazın, cevap vermedin, yanlış olduğunu ya da eğer öyleyse, neden ölmüş, çürümüş mevzular olduğunu ortaya koyarak bizi aydınlatmadın; dahası, sorduğum soruların birini bile cevaplamadın.
Ve şimdi, kalkmış, “Köle ruhlu ideolojiler, düzene payanda olmanın ötesine geçemezler” diyorsun ki aslında çok doğru söylüyorsun ama belli ki bunu bana mal ediyorsun!
Neden bana mal ediyorsun bunu anlamak zor ve kuvvetle muhtemel ki baskın çıkmak istiyorsun; oysa öteden beri tam da bunu anlatarak size ayna tutuyorum ve işte geldiğiniz nokta burasıdır ama gel gör ki aynadaki suretini görmüyorsun, onun yerine karabasan gibi benim suretimi görüyorsun!
Neymiş? “Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğu” cümleciğim benim bu köle ruhumu ele vermişmiş!
Peki dediklerim sadece bu cümlecikten mi ibarettir ve diğer dediklerimi neden görmezden geliyorsun?
Çünkü hepsini bir bütün olarak ele alsan, aynadaki suretini görmemezlik edemeyeceksin ve bu aynada gördüklerini baskın çıkmak için bana mal edemeyeceksin!
Çünkü o zaman, bu sözcüğün gerçek içeriği kabak gibi ortaya çıkacak ve hiç de senin kuruntularına neden olacak bir içeriğe sahip olmadığı görülecek!
Çünkü ben, hiç kimsenin, en azından Türkiye’nin gerçek devrimcilerinden hiç kimsenin, Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğunu onlardan esirgemek için çalışmadığını; aksine onların hak ettikleri mutluluğa gerçek anlamda erişmeleri için ellerinden geleni yaptığını ve “KÖH” e ve de bu çerçevede sürdürülen yanlış ve hatta egemen sınıfların işine yarayan, onların ellerini kuvvetlendiren, politikaları ile senkronize olan politikalarına yönelttikleri eleştirileri ve uyarılarının da bu temelde olduğunu; yani bu eleştirilerin onları kandıranlara karşı, Kürt halkının çıkarlarını korumak için olduğunu söylüyorum.
İşte sen, dediklerime itirazın varsa, bunu dile getireceğine, yani eğer inandığın Türkiye’nin gerçek devrimcilerinin, Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğunu onlardan esirgemek için çalıştığı ise; onların hak ettikleri mutluluğa gerçek anlamda erişmeleri için ellerinden geleni yapmadığı ise, bunu kanıtlayan itirazlarını ortaya koyacağına, diline doladığın tek bir cümlecik ile benim niyetimi okumaya veya kendi istediğin şekilde okutmaya çalışıyorsun!
Devamında dediklerim de var ve şöyledir:
“Diğer yandan “KÖH”ün icraatları çerçevesinde sürdürülen bu politikaların, aynı zamanda, Kürt halkının devrimcisizleştirilmesi, hatta gericileştirilmesi ve itaatkâr bir dinamiğe kavuşturulması yönünde de etkili olduğunu gözlemlediklerini, Türkiye’nin devrimcileri ısrarla vurguluyor ve ısrarla eleştirel bir şekilde Kürt halkını ve gerçek devrimcilerini, devrimci-demokratlarını uyarıyorlar.”

“Buna karşın, önümüze aniden koyarak dayattığınız “Demokratik” komün'ünüzün veya özerkliğinizin ilkel bir aşiret komünü rengi verdiğini ve ısrarla daha “bilimsel” ve daha “demokratik” ve de daha “sosyalist” bir renk vermeye çalıştığınız bu özerkliğin, aslında kâr’a ve mülkiyete dokunmadığını gördüklerini de gösteriyorlar ki bu nedenle bu dayattığınız “demokratik” ön ekli özerkliğinizin, gerçekte “KÖH” ün egemen sınıfların politikaları ile senkronize olan politikalarının “sosyalist” renk ile kaplayarak, Kürt halkını gericileştiren ve devrimcisizleştiren ve de itaatkâr bir dinamiğe sürükleyen karakterini gizlemek için olduğunu, devrimciliklerinin yüklediği sorumlulukla açık olarak ifade ediyor ve eleştirerek, bunun yanlış bir yol ve yöntem olduğunu vurguluyorlar!”

“Siz ise hâlâ, aşiret toplumunun, sosyalist toplumdan ve daha çok da Sovyet sosyalizminden daha üstün olduğunu, sırf önüne “demokratik” eki koyarak ve daha “bilimsel” olduğunu iddia ederek, komün-özerklik üzerinden kanıtlamaya çalışıyorsunuz ki bir TKP artığı olan ve sanki TKP yönetiminde iken “başarılı” ve “doğru” icraatlar gerçekleştirmiş gibi, şimdi Kürt hareketinin teorisyenliğine ama daha çok da Öcalan’ın tilmizi olma rolüne soyunmuş olan Veysi Sarısözen bunu Öcalan’dan aldığı feyz ile veya işaretle bir doz daha ileri götürerek, “sosyalist toplumun ümmet toplumu ile özdeş olduğunu” da vaaz etmiştir ve hiç yüzü kızarmamaktadır!”

“Ve işte, hâlâ buradayız ve ben ne anlatıyorum, sen neyi ıspat etmeye çalışıyorsun!”
Peki, bu dediklerime bir itirazın var mı, ya da yok mu? İşte bunu göremiyoruz!
Sadece, “Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğu “ cümleciğini diline dolayarak, buradan benim “düzene payanda olmaktan öteye gitmeyen köle ruhlu bir ideolojiye sahip olduğumu” ve bu cümleciğin de bu “köle ruhumun bir yansıması “ olduğunu iddia ediyorsun!
Bunun, tribünlere oynamaktan başka bir anlamı var mı? Elbette ki yok! Ama tribünlerde “inanıyorum, öyleyse BORGA doğru söylüyor” doğmasına tutsak olanlar varsa işte o zaman anlamı oluyor ve akılda kalan da “düzene payanda olan köle ruhlu bir ideoloji sahibi “ oluyor! Ama atladığın bir şey var ve o da tribünleri sadece o doğmaya tutsak olmuş bireyler doldurmuyor! Dolayısıyla akıl taşıyan bireylerde var ve senin bu kurnazlıklarını çok net görüyorlar!
BORGA kardeşim, neden dobra olmuyorsun, buna delikanlılık, yiğitlik de der halkımız, dediklerim net değil mi, bunların neresi ölmüş ya da çürümüş, her yerde bu dediklerim konuşuluyor, tartışılıyor ve bu nedenle manevralarınızın bini bir para!
Çok mu zor, eğer bu dediklerime itirazın varsa, şu şu nedenlerden ötürü dediklerin yanlıştır demek ve doğrusunu dayanakları ile göstermek?
Bunu gösteremediğin için türlü bahanelerle hem dediklerimin ve hem de dediklerimle işaret ettiğim gerçeklerin üzerini örtmek daha yüce bir görev senin için öyle değil mi?
Peki, sorun çözüldü mü; dediklerim yanlış mı doğru mu; neden yanlış, doğrusu nedir? Görebildik mi?
Tabii ki hayır!
Ama BORGA’ya göre daha önemli sorunlar var ve dediklerimin uzunluğunun “biçimsel” olması bu sorunların en önemlisidir; çünkü sürekli aynı şeyleri yazıyormuşum ve üstelik bu da beni Troçki’nin kötü kopyası yapıyormuş!
Dediklerime ne için itiraz ettiğini, neresinin yanlış olduğunu, doğrusunun nasıl olduğunu gösteren tek bir kelime sarf etmeyen BORGA, beni Troçki’nin kötü bir kopyası yaparak tribündekileri coşturuyor ve “yaşa BORGA abi!” yollu haykırtıyor!
Peki, bununla bir yere varılır mı? Takdiri, akıl taşıyanların dikkatlerine bırakıyorum, BORGA’nın alkışçıları ise ilgi alanımda değildir; çünkü onlar belli ki, dediklerimin içeriğine değil, BORGA ağabeylerinin, muhtemelen hiç anlamadıkları, ipe astığı üfürüklerine alkış tutuyorlar!
Öyleyse, bir küçük özetin özeti ile toparlayıp, aslında ne dediğimin apaçık ortada olduğunu ve aslında gerçekten iyi niyetli ve gerçekten Kürtlerin kurtuluşu için kendini paralayan herkes için bu dediklerimin çok açık ve net olduğunu ve Kürt halkı için daha da net ve anlamlı olduğunu vurgulayarak, BORGA’nın bu konudaki kuruntusunu yüzüne vurarak devam edelim:
Evet, gerçekten, kuruntu mu yapıyorsun, bir algı sorunun mu var, yoksa lafebeliğinde sınır tanımama denemesi mi yapıyorsun? Bunu bilmiyorum ama bu “cümlecik”, yani “Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğu “ cümleciği, “bir dizi halkın mutluluğu ise gecikmemiştir, yani daha çok zamanı vardır.” Anlamını vermez!
Tam tersine “bir dizi halkın, sonrasında gene mutsuzlukla yüz yüze olmalarından bağımsız olarak, bu mutluluğu elde ettikleri” anlamını verebilir; ama konumuz bu değildir!
Ve bu cümleciği bunun için kurmadığım açıktır!
Bu cümleciği, Kürt halkının haklı ve gecikmiş mutluluğunu (kurtuluşunu),Türkiye’nin gerçek devrimcilerinden hiç kimsenin, onlardan esirgemek için çalışmadığını; aksine onların hak ettikleri mutluluğa gerçek anlamda erişmeleri için ellerinden geleni yaptıklarını ve bu nedenle de “KÖH”ün yanlış ve ABD emperyalizminin ve 12 Eylül rejiminin dinci-gerici-faşist diktatörlüğünün politikaları ile senkronize olan, dolayısıyla ellerini güçlendiren politikalarını eleştirdiklerini vurgulamak için kurduğum açıktır!
Yani Türkiye'nin devrimcilerinin, Kürtleri yanlış politikaların peşine takanlara karşı, Kürt halkının çıkarlarını korumak için, Kürtlerin yanında olduklarını vurgulamak için kurduğum açıktır!
Bunun “kapitalist moderniteyi dayatma” ile ilgisi olmadığı da apaçık ortadadır ve hâlâ ısrar ediyorum, bu sadece gerçeklerin üzerini örtme konusunda çaresizliğinizin daha da arttığını gösteriyor!
Ve siz modernite’nin “demokratik” olunca kapitalist olmaktan kurtulamayacağını; aynı anlama gelmek üzere “demokratik” devletin de bir devletten öte olmadığını bildiğiniz halde, bir taraftan devlet’e cenk açmışsınız, diğer taraftan “demokratik ve hukuki olursa devleti bağrımıza basarız” diyorsunuz ama öte yandan ne demokratikliği ne de hukuku olan bir dinci-faşist rejimi kutsayarak, “otuzundan sonra görürsünüz”, olmadı “15 Ekim’e kadar sabrederiz aman çözüm süreci zarar görmesin” tiyatrosunu oynuyorsunuz!
Daha açığı eski adı Ayn el Arap, taze adı Kobane olan coğrafyada ABD emperyalizminin bu bölgedeki işbirlikçilerine doğurttuğu IŞİD canavarı ile yani bir İslam devletinin kafa kesen örgütü ile kavgada yetersiz kalıp, ABD'den ve Türkiye Cumhuriyetinden yardım ve hatta silah istiyorsunuz; Amerika seyahatleriniz ise cabasıdır; Türkiye’de dinci-gerici-faşist bir rejim ile ABD emperyalizminin “Büyük Kürdistan” projesi çerçevesinde ittifak halindesiniz; Kobane’ de ABD ve işbirlikçileri adına hareket eden bir maşa, bir çete olan IŞİD ile savaşıyorsunuz ve hâlâ daha ABD emperyalizminin politikalarından da 12 Eylül rejiminin dinci-gerici-faşist diktatörlüğünün “çözüm”ünden de medet bekliyorsunuz; ayrıca ümmet toplumuna methiye düzmeyi, ümmeti sosyalist toplumla bir ve aynı göstermeyi, sarıklıları otorite kabul etmeyi, Saidi Nursi’nin heykeline yeşil ışık yakıp, mezarı için seferber olmayı da ihmal etmiyorsunuz!

Demek ki,”kapitalist modernite”ye cenk açıp, yerine “demokratik modernite” koymak bu oluyor!

Ama emin ol artık çok daha fazla Kürt, “siz kimi kandırıyorsunuz?” diye soru soruyor!

Ve sonra da utanmadan, sıkılmadan, bu gerçeklere dikkat çekenleri, sırf devletin tarihsel bir kategori olduğunu söyledikleri, bu nedenle de bir dahi birey’in ve tilmizlerinin “ol” demesi ile devletin buhar olup ortadan kalkmayacağını ve işte pratik olarak burnunuzu gıdıklayan gerçeklerle bunun apaçık görüldüğünü gösterdikleri için, TC’ye yani dinci-gerici-faşist 12 Eylül rejiminin diktatörlüğüne arka çıktıklarını ve hatta ölçüyü daha da çok kaçırıp, IŞİD’i desteklediklerini bile üfürüp – üfürüp ipe asarak, Kürt halkını ve yüzünü Kürt kurtuluş hareketine çevirmiş gençleri kandırmaya çalışıyorsunuz!

Yani Ayn el Arap veya Kobane’de Kürtler, gerçekte ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri ile savaştıklarını bilmeden, kendilerini IŞİD’in zulmünden korumaya çalışıyorlar; bilselerdi herhalde Müslim’in Amerika’da veya Türkiye’de ne işi olduğunu sorgularlardı!
ABD nin de, işbirlikçilerinin de derdinin, petrol rafinerileri, boru hatları olduğu ve dahi bu vesile ile “Esad’ı nasıl deviririz?”in derdinde oldukları; yani bu savaşın bir emperyalist savaş olduğu apaçık ortada iken; bu savaşta arkanızı ABD emperyalizminin ve işbirlikçilerinin politikalarına dayayıp, asker kaputu giydirdiğiniz Kürt emekçilerinin çocuklarını IŞİD’e kalkan ederek başarı elde edemeyeceğinizi bir türlü idrak edemiyorsunuz!

Ama boşuna kuruntu yapmaya, nafile çabalarınızla ölçüyü kaçırmaya devam ediyorsunuz; aklı olanlar, bu tutumlarınızın kime neye hizmet ettiğini çok iyi görüyorlar; “cila nerde”, “kimin elinde”, “nereye sürülüyor” çok net olarak anlıyorlar; bu nedenle artık ne dersen de, kendi kuruntularını açıklamış oluyorsun ve inan ki önemli açıklıkları bizzat kendin sağlıyorsun ve ben bu polemikler vesilesi ile bu açıklıkların da tarihe kaydedilmesine aracılık etmiş oluyorum!
BORGA birader, ben senin bu kadar dar ve sığ baktığına inanmıyorum, bu yarım doğrularla çiftleştirdiğin bilmecelerinle doğurttuğun ucube ifadeleri kurgulamak bu darlıkta ve sığlıkta birisi için mümkün görünmüyor; hep dediğim gibi dediklerimi taşa söyleseydim taş dile gelir, taş gibi sözler fırlatırdı üzerinize; ayrıca beş yaşında çocuklar bile anladı ve bu dediklerimizin en az sekiz- on yıllık geçmişi olduğunu hatırlarsak, şimdi karşınıza bu dediklerimizden daha çok çıkıyor ve sizi çaresiz bırakıyorsa bu, o beş yaşındaki çocukların büyüdüklerini gösteriyor ve o halde Kürt halkının çocukları da, Türkiye’nin emekçilerinin çocukları da büyümüş demektir; artık doğurttuğunuz ucube ifadelerle kandırabildiklerinizin çeperi daralırken, karşınıza dikilenlerin çeperi genişliyor!
Ve sen artık bu kuruntularınla sadece kendini ve “inanıyorum öyleyse doğru söylüyor” doğmasına teslim olmuş taraftarlarını teselli ve teskin ediyorsun!
Sınıflı toplumda yaşadığımızı unutup, bir taraftan “deccal devlet, seni allah kahretsin” deyip, diğer taraftan bu sınıflı toplumu kutsamakla kalmayıp, bu toplumu ortaçağa götürüp, adı sanı bilinmeyen, yersiz-yurtsuz ve hatta şekilsiz sürülere döndürmeye çalışan ve bunu sahip oldukları devlet mekanizmasının imkânları ile yapan egemen sınıflar önünde, yani emperyalist tekeller önünde, 12 Eylül rejiminin büyük büyük zenginleri önünde eğilirseniz, sizin bu tutumunuzun bir kandırmacadan ibaret olduğunu Kürt halkı ve aklı olan herkes görür!
İkincisi, Kürt halkını kandırarak, en çok Kürtleri ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen bu egemen sınıfların ittifakının bu temeldeki politikalarının peşine takmak için çırpındığınızı ve bu nedenle de bütün gerçeklerin üzerini kapatmak istediğinizi yüzünüze vuranları, bu egemen sınıfların, yani işbirliği içinde olduğunuz apaçık görülen, en azından zenginliklerinden, güçlerinden medet umduğunuz bu TÜSİAD zenginlerinin ve hem de dinci-gerici-faşist diktatörlüğünün ve bu rejimin en acımasız zor aracı olan devletin yandaşları olarak gösteren yalanınız ile kendi işbirlikçiliğinizi örtmeye çalıştığınız da görülür ve görülüyor!
Üçüncü olarak, hem de hâlihazırda bu egemen sınıfların dinci-gerici-faşist diktatörlüğü ile müzakere halinde iken, “çözüm” sürecinin yüzü suyu hürmetine ki bu aynı zamanda bu “çözüm” sürecinin asıl patronuna, yani dinci-gerici-faşist diktatörlüğe duyduğunuz hürmettir, velhasıl artık bunun “köprüden geçene kadar” bahanesi de kalmamıştır, takvimlerinizi sürekli ileri atarken, üstelik “çözüm” süreci adı altında çözümsüzlüğe sürüklendiğiniz apaçık görülürken, bunu Kobane’de bile görmezden gelip, böyle bir atmosferde, müzakerelerle, tepeden yasalar yoluyla verilecek bir “kurtuluş” kurtuluş olabilirmiş gibi, Kürtleri kandırdığınızı gizleyebileceğinizi sanarak, bu çıplak gerçeklik karşısında bile suçu bunları açıklıkla yüzünüze vuranlara fırlatıp, onların, bu zenginlerin devletine kalkan olduğu, size karşı koruduğu, hatta bu dinci-gerici-faşist diktatörlük ile birlikte Kürtlere karşı savaştığı yalanını, Kürt halkına inandırmaya çalıştığınız da ayan beyan görülmektedir.
Diğer yandan, “Aşireti red etmek ve görmezden gelip, silinmesine eşlik etmek” ten söz ediyorsun ki, ya çok cahilsin, ya aşiret’i iflah olmaz bir şekilde fetişleştirmişsin, ya da ne diyeceğini bilemediğin için, aklına geleni üfürüyorsun ki, Aşiret bir tarihsel kategori ve bu anlamda tarihsel-toplumsal bir olgudur ki, tarihten henüz silinmemiş olduğunu ve hali hazırda hem Kürt coğrafyasında ve hatta Batı’da bile yaşadığını hiç kimse yadsımamaktadır!
Bu ayrıdır ve bugün ABD-AB emperyalizmi dünyayı ortaçağ karanlığına sürüklerken, Ortadoğu’yu tam bir köy, bir aşiret denizi haline getirmek ve birbirlerine kırdırarak egemenliğine egemenlik katmak, zenginliklerini sekize katlamak ve dünyaya hükümdarlığını ilan etmek için, bu bölgedeki üniter devletleri, ulus-devletleri tam da bunun için parçalamaya çalışması ile sizin Kürtleri ilkel bir aşiret komünü içersine hapsetmeye çalışmanız arasında kıl kadar fark yoktur; ABD emperyalizmi, Afganistan’ı işgal etti, mevcut geriliğini ve gericiliğini çok daha geriye itti; Irak’ı işgal etti aynı şeyi orada yaptı; Kaddafi’ yi tepeledi, Libya’yı yüz yıl geriye götürdü; Suriye’yi işgal etmeye çalıştı, olmadı, çeteleri donattı, Esad rejiminin başına dert yaptı, Suriyeli Kürtler bir nebze doğru politika izledi ve ortaya Rojava çıktı, ama ardından IŞİD peydahlandı ve Amerika, Suriye’yi işgal edip parçalamaktan ve burayı da tarihinin gerisine sürüklemekten vazgeçmediğini açıkça gösterdi!
Kobane’de süren insanlık dramı işte bunun içindir; Suriye’de yarım kalan bu işi tamamlamak içindir ve daha çok da bu işi tamamladıktan sonra “Büyük Kürdistan” projesini sonuca ulaştırmak için, İran’ın başına aynı çorapları örmek içindir!
Ve işte bu nedenle istese bir gecede yarattığı gibi yok edebileceği IŞİD’in yularını, Suriyeli Kürtlerin istediği kıvama, yani devrimcisi kıt, gericisi bol, en önemlisi de itaatkâr bir kıvama gelmesi için, yani Barzanist bir çizgiye biat etmesi için, gevşek tutmaktadır!
İşte bu nedenle sesimize kulak vermek işinize gelmiyor; bu ilkel komünal komediden vazgeçmek, ABD emperyalizminin politikaları ile senkronize olduğunuz için o kadar kolay olmuyor ve tarihin mantığının bu bölgede Kürtleri de içine alan ve belki de esas çocuk yapacak olan halkçı temelde bir sosyalist devrimi işaret ettiğini görmek istemiyorsunuz; ama işte fotoğrafta görüldüğü gibi, tarihin mantığının da gösterdiği gibi, geriye giderek değil, ileriye giderek kurtulmak mümkündür!
Ve bu olup bitenler, çok net olarak Halepçe’yi, Mahabad Cumhuriyeti’ni yani buradaki trajik sonları hatırlatmasına rağmen, gözleriniz kör olmuş, hâlâ ABD emperyalizminin, dinci-gerici-faşist 12 Eylül rejiminin sopasından medet bekleyerek, sözde ABD’ye ve 12 Eylül rejiminin hükümetine celalleniyorsunuz; ama aynı zamanda bir taraftan süreç bitmiştir nutukları atıyor, diğer taraftan müzakerelere devam diyorsunuz! Bakalım göreceğiz, 15 Ekimden sonra hangi tiyatroyu oynayacaksınız! Yani bakalım AKP ye koltuk değnekliği yapmaktan vazgeçecek misiniz! Evet, bunlar da ayrıdır ve son derece zihin açıcıdır ama sağıra yatmaya devam edeceğiniz kuvvetle muhtemeldir, bu nedenle bu gerçekliklere de değinip, senin açtığın güzergâhta kuruntularının gerçeklerden ne denli uzak olduğunu göstermeye devam edelim. Aşiret mi demiştin, bir olgudur, tarihsel bir kategoridir ve artık tarihin gerisindedir, buna dönmek, tarihin gerisine dönmektir ve insanlığın kurtuluşu derken kastettiğimiz bu ilkel komün değildir; bunun yadsınması olan komünizme açılan komündür ve bu ilkel komün ile bir arpa boyu ilerlenmez; hele komünizme adım bile atılamaz! Aksine komünizmden fersah fersah geriye dönülür! Demek ki artık kendinize gelmenizin tam zamanıdır; beş yaşındaki çocukları bile kandıramıyorsunuz, bari akıl taşıyan yetişkin insanların zekâları ile dalga geçerek, kendinizi kandırmayın!
Fikret Uzun 10 - Ekim -2014

Hiç yorum yok: