15 Eylül 2014 Pazartesi

GERÇEKLERDEN BLANKİYİ ÇAĞIRARAK KURTULAMAZSINIZ





GERÇEKLERDEN BLANKİYİ ÇAĞIRARAK KURTULAMAZSINIZ
Ah benim dar kafalı gıcık kardeşim, sizin cephede işler böyle yürüyor demek ki? Blanki, 30 milyon Fransız insanının topunu birden proletarya yaptıktan sonra, bir de mahkemede tutanaklara geçirdikten sonra, imkânı yok, bir sayı bile aşağı inmez; çünkü Blanki buyurdu bir kere ve siz de Blankiye tapıyorsunuz ya, başka türlüsü olmaz, olur diyenlerin lafları masaldır.
Blankiyi öyle çok fetişleştirmişsiniz ki, “KÖH” fetişiniz için, Blanki fetişinizden yardım bekliyorsunuz! Ama Blanki ne yazık ki ölü be kardeşim ve sizin bu arzunuza cevap veremez ve veremiyor, bir de benim gibi, imalat hatası bir doğrucu Davut önüne dikilince, yani ne deseniz buna uyulmasına veya dediklerinizin uysal kabullenicisi olunmasına alışmış olduğunuzdan, bunun tersine hareket edenler olunca, fetişiniz kırılıveriyor ve o zaman da işte böyle saçmalayıp duruyorsunuz.
Yani, şu ilkel aşiret komünü arzunuz öylesine din haline gelmiş ki, bu arzunuzdan doğan hayallerinizi Blankiye onaylatmazsanız, bütün hayalleriniz tuzla buz olacak sanıyorsunuz!
Bütün bunlar, şu gerici sosyalizm peşinde koşan eski ve yeni hakiki sosyalistleri hatırlatıyor ve böylece bir kez daha beni teyit etmiş oluyorsun; ama canım kardeşim, gerçekliğin cephesinde işler böyle yürümüyor ve sen bunu Blankiyi hortlatarak yürütemezsin, gerçeklerin boyu seninkinden büyük maalesef!
Öte yandan, daha önce de hatırlattım, Kemalistleri, Kemal’e tapıyorlar diye kınıyorsunuz ama kendiniz de Blanki’ye tapıyorsunuz; peki, sizin cephede kötü olmayan, onların cephede neden kötü olsun, yani kendinizin de içinde olduğunuz bir durumu neden kınıyorsunuz? Demek ki önemli olan kimin fetiş olduğu değil, neden fetiş yaklaşıldığıdır?
Bu gün Egemen sınıfın ideolojisi ve politikaları sizin fetişlerinizle besleniyor; çünkü egemen sınıfın ideolojisi de politikası da gerçekliğe izin vermiyor, fetişizmi ise pek seviyor ve mümkünse kendisinin fetişleştirilmesi daha çok işine geliyor ve zaten siz de bu ideoloji ve politikalara, hem de artık dolaysız olarak tapınmaya başlamadınız mı? Egemen sınıfın, bu bugünkü yeni ideoloji ve politikalarıyla Kemalizmin defterini dürdüğü için ayakta alkış tutarak önünde eğilmiyor musunuz?
Ama dün olduğu gibi, gün gelir bu politikaları da alkışlayıp, önünde eğilebilirsiniz, bunu da unutmayın! Yani mesele ideoloji ve politikada değil, ona sahip olan, onu egemen kıla egemen sınıflardadır ve işte bu nedenledir ki, işçi sınıfının egemen olduğu bir düzende, işçi sınıfının, yani sosyalizmin ideoloji ve politikaları egemen olur; işte bu nedenle de proletaryayı ıskartaya çıkarıp, evrensel insan sevgisi üzerine kurulu bir “bilimsel sosyalizm”e vurgu yapmanız şaşırtıcı değildir!
Henüz Türkiye’de, bir zaman baskın bir profil sergilemiş olsa da, işçi sınıfı egemen sınıf olamadı; dolayısıyla egemen ideoloji, sosyalizm olamadı ki size kalırsa bu hiç olmayacak, ama dün tekelleşme sancıları içinde egemen olan burjuvazinin ideolojisi Kemalizm idi ve tekelleşme sancılarını aşarak, tekel olan egemen sınıf, kendi çocuğu olan Kemalizm ideolojisiyle sosyalist hareketi ve senin şimdi “ti”ye aldığın işçi sınıfını ıskartaya çıkaramadığı için, Kemalistleri ve ideolojilerini ıskartaya çıkardı; madem sosyalist hareketi ve işçi sınıfını ıskartaya çıkaramadın, ben de başka bir çocuk dünyaya getiririm, seni de evlatlıktan reddederim demiştir ve Kemalistlerin bütün imkânlarını sıfırlamıştır; sonuç, işçi sınıfı hareketi de, sosyalist hareket de Hemingway’ın balığına döndürülmüştür ama yine de ve eminim siz de üzüleceksiniz, ne işçi sınıfı ne de devrimci sosyalistler Kemalizmle ya da bir başka ideoloji ile işçi sınıfına ve emekçilere ve elbette sosyalist harekete hücum eden egemen sınıfları ve işbirlikçilerini ıskartaya çıkarma mücadelesinden vazgeçmemektedirler!
Ne ki, atı alan ve Üsküdar’a geçen ve de yeni Osmanik-İslamik Tanzimat öncesi Türkiye’nin eşiğini eşeleyip duran egemen sınıflar, yeni ideoloji ve politikalarını ve sayenizde defacto uygulamaya koymak için açtıkları gedikleri genişletiyorlar; yani siz ne istiyordunuz? Devlet olmasın, modernite olmasın ama “demokratik” olursa ikisine de razıyız; alın işte istediğiniz olmuştur, ortada devlet kalmamıştır ve her yerden “demokrasi” fışkırmaktadır; kimin demokrasisi olduğu sizin için önemli değildir; bu nedenle de artık işçi sınıfını bile azarlar oldunuz, size fena halde yakışmaktadır!
Egemen sınıflar ve yönetimi henüz toplumu tam olarak ümmet yapamamışlardır ve her şey ortadadır ki, onca sürüleştirme operasyonuna, onca akıl bozucu ideolojik saldırılara ve onca sahtekâr” sol” gömleklinin ideolojik tetikçiliğine rağmen ve onca hileli politikalara rağmen, Türkiye’nin semalarında “KÖH” ruhu değil, Gezi ruhu dolaşmaktadır!
Diğer yandan, egemen sınıfların ideoloji ve politikaları ile senkronize olan “KÖH”ün, giderek karanlıkla bütünleşiyor olmasına da az yardım etmiyorsunuz, en başta Öcalan ve sonradan PKK’lı olan Veysi Sarısözen pek bir gayret gösteriyorlar!
Çünkü ümmet toplumu, ilkel aşiret komünü için de dinci faşist diktatörlüğün kalıcı olması için de gerek şarttır; ama biz tarih aracıyla ki dünyevi bir temeli olan tarihten söz ediyorum, biliyoruz ki, bu güne kadar hiçbir diktatörlüğün zoru, ekonomik koşulların, maddi üretim ilişkilerinin zorunun önünde duramadı; tarih, elbette düz bir çizgide ilerlemiyor, gerilemeleri, kavis çizmeleri, tam tersine dönmeleri hep var ve şimdi bunu canlı canlı yaşıyoruz ama son tahlilde hep ileri doğru hareket halindedir ve gerilemelerle, geri dönüşlerle kesintiye uğramışsa, eninde sonunda bir sıçrama yaşıyor ve olması gereken çizgide eksenini buluyor, bulmuştur; “sıçrama yaşıyor” derken, bunu elbette tarih yapmıyor, tarihi de yapan gerçek sınıfsal insanlar yapıyor, bu yüzden tarihin sıkıştığı anlar hep bir hızlanmanın ön günleridir ve tarih bir sıkışmanın ardından mutlaka sıçramalı bir biçimde hızlanıyor ve önüne duran ne varsa silip atıyor, atmıştır; gene böyle bir sıkışmanın içinde olduğumuzu daha önce işaret etmiştim ve bu sıkışmayı, ABD-AB emperyalizmi bir adım geri iki adım ileri hamlelerle ve kurnazlıklarla rahatlatmaya çalışırken, “KÖH” de HDP’ler icad ederek, Işid üzerinden kahramanlıklar yaratarak sıkışmış tarihin kendi payına düşen sıkıntısından kurtulmaya çalışıyor!
Sizinki de bu sıkışıklık için Blanki’nin ruhunu çağırmaktan öteye gidemiyor! Çünkü serde hem devrimci, hem de komünistsiniz ve ama ABD emperyalizminin çizdiği kalıba uymak için Marxizm-Leninizm ile donanmış olmamayı esas almak gerektiğinden, çareyi Blanki’nin ruhunda buluyorsunuz!
Bir fırtınanın yarattığı dev hortumun içinde karnı ağrıyan ve hortumdan çare bulamadığı için, bir yüce ruhu çağıran çaresiz adamı çağrıştırıyorsunuz! Türkiye’nin devrimci sosyalistleri artık sizin bu hallerinize gülerek stres atmaya başladılar!
Çünkü taşa söylense, taşı dile getirecek olan gerçekliğin sesine kulaklarınızı ve gözlerinizi ve hatta bütün benliğinizi kapattığınız ama buna karşın diliniz aklınızdan bağımsız bozuk plak gibi, Blanki aşağı, Blanki yukarı dediği için ne yapsınlar, çareyi gülerek stres atmakta buluyorlar!
Ne var Kürtlerin halinde bir söyle bakalım CHE birader; ne varsa Kürt emekçilerinin yoksul köylülerinin halinde var; yani Türkiye’nin ezilen, sömürülen emekçi sınıflarının hallerinde var; bunun için ne yapıyorsunuz, görüş sonrası, Öcalan’ın gönderdiği selamlar bu sınıfların karnını doyurmuyor; geleceği için ışık da açmıyor; çünkü Öcalan beraberinde sarıklılara da selam gönderiyor, ezenlerin yöneticilerine de gönderiyor ve Kürt halkına yoklukta eşitliği öneriyor!
Küba’dan söz ediyordun ve Küba da böyle bir eşitlik var son tahlilde yoklukta eşitliktir ama bu şartlarda ortalama gelir 18.800 dolardır ve Türkiye ile hemen hemen aynı ama orada Türkiye’deki gibi ortalama geliri milyar dolarları bulan bir zümre yok; matematiğin kuvvetli, rakamları unutmuyorsun, öyleyse, bu milyar dolarlara hükmeden zümrenin götürdüklerini çıkar bakalım, asıl ortalama gelir, açlık sınırının ne kadar altında kalacak; tabii Kürt cephesinde bunun çok daha altında bir olumsuz seviye olduğu muhakkaktır; Kürt egemenlerinin, ABD emperyalizminden arta kalanları kendi aralarında paylaştıktan sonra kalanlarla, Kürt emekçileri arasında ne de güzel eşitlik kurulur değil mi? Bu eşitlik için Kürt halkı kendi egemenlerine, tabii en önce Öcalan’a ne de güzel hayır dualar ederler değil mi?
Tabii, sen ise bunlarla ilgilenmediğin için, ilgilenmediğin de anlaşılmasın diye, Ernesto’nun ve/veya Fidel’in Marxist olup olmaması konusunda laf ebeliği yaparak, kurduğun cümlelere, hep hirkat garibesi ifadeler doğurtuyorsun!
İşte Öcalan’ın ilkel aşiret komünü, bu anlamda son derece biçilmiş kaftandır; hem arzuların ötesinde bir hayali pompalıyor ve hem de geleceğin Kürt rengindeki emperyalizminin hegemonyasındaki despotizme aşırı “sol” renkli bir kılıf hazırlıyor!
İşte bütün bunları sizler, Blanki muhibliği ile örtmeye çalışıyorsunuz; “öz savunma” adındaki hayallerin ötesinin de ötesine geçiren arzularla Blankist arzuları birbirine doladınız mı, bu “öz savunma”nın nemenem bir şey olduğunu kimsenin sormasına gerek kalmıyor!
“Kimi kimin için savunuyor veya savunacak?” Bunun soru halinde akıllara düşmesi kendiliğinden önlenmiş oluyor!
Ama turnusoller artık çabuk ortaya dökülüyor; bir Işid çıktı, yaktı yıktı, her yeri viran eyledi, ne ABD emperyalizminden, ne peşmergelerden, ne de Kandil gerillalarından çıt çıkmadı, Işid kestaneleri ABD emperyalizmi için önemli oranda ateşten aldı ve başka kestanelere uzanırken ve tam bu sırada turnusoller bir bir ortalığa saçılırken, sorular, sorunlar havada uçuşurken, ABD emperyalizmi kendi yarattığı canavarın etrafında birkaç çukur açarak “hümanistliğini” ve “adaletini” gösteriverdi ve ardından Işid’in Rojavadaki zulmüne bile sessiz kalan Barzani ve PKK, bütün kahramanlarını seferber ettiler; kendileri Işid’in ayak izlerinin Türkiye’ye uzandığını dillendirirken, aynı Türkiye ile müzakere destanları yazmaları ve Rojavadaki bir devrimle övünmeleri ama aynı Işid’in kafa kesmeye etmesi ve ABD emperyalizmine görüntülü ve açık mektup misli açık fakıslar çekmeleri, hepimize “siz kimi kandırıyorsunuz” dedirtmektedir!
Demek ki “öz savunma” lafzının kerameti ancak ve ancak ABD emperyalizmi düdüğü çalarsa veya düğmeye basarsa ortaya çıkmakta ve rengi de ancak böyle ortalığa saçılmaktadır; İnsanlığı Işid’den “kurtaran” PKK ve Barzani’nin peşmergeleri artık silahı ve ekonomik,”insani” yardımı hak etmişlerdir ve ötedenberi verilen silahlarla birlikte yenilerini de kapıp, orta doğuda bir karanlığın bekçiliğine hazırdırlar; Öcalan’ın ve sizin farkından olup olmamanız bir şeyi değiştirmiyor, çünkü ABD emperyalizminin niyetinin bu olduğu gizlenmiyor ve dünyanın çeşitli yerlerinde kurulan kürsülerde konuşan CIA ajanları, olan bitenleri ve olup bitecek olanları bir güzel anlatıyorlar; bazılarının da çok önceden bu günleri resmeden kitapları var ki Graham Fuller bunlardan biridir artık sona yaklaşıldığından emindirler ama ah bir de şu toplumun edilgenleştirilmesi tamamlanmış olsa!
Ne de çok Kürt severler değil mi? Kürtler kurtulsun diye yanıp tutuşuyorlar ve artık hiçbir zaman gütmeyeceği eşeğin önüne ot koymamayı ilke edinmiş emperyalistler, PKK ye ve Barzani’nin peşmergelerine silah, mühimmat ve para yardımı yapmaya hazırlanıyorlar; Işid tam bir ikiz kule mislidir simetrik olması bir şeyi değiştirmiyor ve şimdi parlamentolar, senatolar, merkez bankaları, lobiler ikna olmaya hazırdır ve pamuk eller cebe girmeye başlamıştır!
Ama siz hala Blankist kahramanlıkları fetişleştirerek, Blanki gibi ”KÖH”ü de, Öcalan’ı da fetişleştirmeye ve “sol” edebiyatı yaparak, her türlü çağ dışı lakırdınızı belagat çiçekleri ile donatmaya çalışıyorsunuz!
Durumunuz vahim diyeceğim ama siz bu durumunuza belli ki aşkla bağlısınız! Bu nedenle de gerçeklere artık eskisi kadar gücünüz yetmediği için, gerçekleri harekete geçirecek ritüellere dahi tahammül göstermemeyi model yapıyorsunuz; yani şimdi de 30 Ağustos tarihinden korkuyorsunuz; ama öte yandan İdris-i Bitlisi’ye dönüyor, Saidi Nursi’nin heykelini dikiyor, bağımsızlıktan, kaderinizi özgürce tayin etmekten vazgeçerek, Türkler şöyle yaptı, böyle astı, böyle kesti, Kürtler çok fena ezildi, “kurtuluş” onların da hakkı, mutluluk onlara da gerekiyor deyip duruyorsunuz ve hatta alt kimlik istemezük diyorsunuz ama Türklerin ya da fark etmez İsrail’in ya da ABD’nin hegemonyasında alt kimlik, üst kimlik oyununa razı oluyorsunuz; gerici bir ulusal kültürel özerkliği, Kürt halkına kurtuluş diye yutturuyorsunuz; daha komiği de, bunun bilimsel bir sosyalizm olduğunu vaaz ediyorsunuz!
Apaçık görülüyor, kurtuluş murtuluş bahane, İdris-i Bitlisi şahane, yanına bir de Saidi Nursi koyunca Kürt egemenleri için her şey daha çikolatalı kestane; Kürt memet mi? O hâlâ nöbette ya da alt kimlik üst kimlik oyununu iyi oynamak için seferde! Peki, kim tahtın üzerinde, kim hükümdarlığın bahçesinde, kim egemen sınıfların ideoloji ve politikalarının merkezinde?
Ve bunun karşılığında gütmeyeceği eşeğin önüne ot koymayan emperyalistler otların envai çeşidi ile ve yanında cilaları ile alt kimlik üst kimlik oyununun mutfağında Kürtlere ne kadar demokratik olduğunu gösteren yemekler hazırlıyor!
Dün memetçik idi bugün Kürt memet, eee bu işler sırayla ve Kürt memet artık sınıf atladı, nöbetten, “öz savunma”ya geçti! Ne kadar gurur duysanız azdır!
Sonra da kendi halini görmeyen sen çokbilmiş CHE proletarya mı? Hani nerede? Diyerek, bir o kalmıştı, Marx-Engels-Lenin yanında, şimdi de işçi düşmanlığını model yapıyorsun! Neden? Çünkü resmi ve egemen politika budur!
Mademki gıcıklık yarışı başlattın, bu da benim gıcıklığım olsun, bir kez daha kapak olsun ama senin darlığına sığmayacağını bildiğim için ve zaten sana ders yok demiştim, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misli yazdım!
Blanquiye ve Blanquistlere göre proleterya mülksüzler ise, tamam işte, ne güzel, emperyalizmin ideologlarının da kabul edilmesini istedikleri tam da budur ve hedefledikleri de budur; doktoru da, hâkimi de, savcıyı da, avukatı da proleter yapmak istiyor; demek ki emperyalizm ile bir ortak noktanızı daha keşfetmiş oluyoruz ki, keşfin anası ihtiyaçtır ve emperyalist politikalarla senkronize olmak sizin ihtiyacınızsa, bu keşif son derece yerindedir!
Evet, Hardt ve Negri de sizin gibi laf ediyorlar ama onlar biraz daha felsefi tonda konuşsa da, çok basit bir sözcük bulmuşlar,”çokluk” diyorlar!
Hardt ve Negri de küresel sermaye karşısında ulus-devleti güçlendiren her türlü politik stratejiyi reddediyorlar. Onlara göre küreselleşmeye karşı yerele dayalı itirazlar, dışarısı kalmayan bir dünyada dışarı yanılsaması yaratmaktan başka bir işe yaramazmış. Onlara göre, artık ülkeden sökülüp atılacak emperyalizm ve ele geçirilecek bir iktidar odağı yoktur; bunları hedefleyen politik hareketler ömrünü tamamlamıştır; yerelin farklılıkları küreselin homojenliği karşısında direnme gücünü yitirmiştir.
İktidarın küreselleşmesi, iktidar karşıtlarının yeryüzünü yurt edinerek, evrensel yurttaşlık hakkını savunarak insanlığı kucaklayarak gerçek bir enternasyonalizmin temellerini atabilir, hayatlarını otonomlaştırarak yeniden üretebilir; İmparatorluğun her yerdeki kalbine yine her yerden darbe indirebilirlermiş; böyle diyorlardı!
Bu kitap ilk çıktığında, bizim eski TKP’lilerimizden bazıları, ellerindeki Marx-Engels ve Lenin kitaplarını mezata çıkartmıştı; Marxizm-Leninizm’den kurtuluyorlardı; işaret ettikleri ise,“İmparatorluk ve çokluk” birlikte dünyayı kurtaracaktı!
Ne tesadüf değil mi? Negri de, eski hakiki sosyalistler de, Yeni Hakiki Sosyalistler de sizin gibi konuşuyorlar; örnek olsun, eskiler, gerçek tarihsel temelden uzak kaldıkları için ve gerçek insandan uzaklaşıp, soyut insanla ilgilenmeye başladıkları için, sorunun belli bir sınıfa ve belirli bir zamana özgü gereksinmeler değil, “en akla yatkın” toplumsal düzen olduğu yanılsamasına inanıyorlardı; böylece, bütün devrimci coşkusunu yitirerek, onun yerine, evrensel insan sevgisini koymuşlardı. Bugün evrensel insan hakları ve sevgisi şampiyonu ABD emperyalizmi olduğuna göre, ortada nasıl bir senkronize durum olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor!
Hani bazılarınız, “günceldir” diyor ya, işte orada, eski hakiki sosyalizm şöyle özetleniyordu; “hakiki sosyalistler, bir sınıfın, bir başka sınıfa karşı mücadelesini ifade etmez hale geldiği için, hakiki gereksinmeleri değil, hakikat’in gereklerini; proletaryanın çıkarlarını değil, insan doğası’nın, genelde insan’ın, yani hiçbir sınıfa ait olmayan, hiçbir gerçekliği bulunmayan, yalnızca felsefi fantezinin sisleri arasında var olan insan’ın çıkarlarını temsil ettiklerinin farkına vardılar.”
Bernştayn da aynı yerdedir aslında ve üstelik Marxist olduktan sonra aynı yere düşmüştür ama Bernştayn konusu çok yalama olduğu için, değinip geçiyorum.
Evet, bir de yeni hakiki sosyalistler var ve bunlar ise, Marxizm’i bizzat kendileri “ekonomizm’e indirgedikleri halde, Marxist “ekonomizmi” ve “sınıf indirgemeceliği”ni reddederek, sınıfı ve sınıf mücadelesini büsbütün ıskartaya çıkarmışlar ve sosyalizm projesinden uzaklaştırmışlardır!
Bunun için de ideoloji ve politikayı, her türlü sınıfsal dayanağından kopararak özerkleştirmişlerdir!
Ekonomi ve politika arasında zorunlu bir denklik bulunmadığı gerekçesiyle, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinde hiçbir ayrıcalıklı konuma sahip olmadığını ve sosyalist düzenin, kaba maddeci sınıfsal çıkarlarla değil ,”evrensel insan değerleri”nin akılcı çekiciliğiyle ve sosyalist düzenin akla yatkınlığıyla hareket eden sosyalist bir hareketin, ekonomik sınıfsal koşullardan özerk ideolojik ve politik araçlarla kurulabileceğini savlamaktadırlar!
Ve emin ol ki, emperyalistler bu hakiki bayları pek sevmekte, önlerini her daim açmaktadırlar!
Nasıl, bu kısa hatırlatmalarım tanıdık geldi mi, sizin ütopik sosyalizminizin de bu tür bir gerici hakiki sosyalizmi ve Negri’nin “imparatorluk ve çokluk”unu hatırlattığını anlayabiliyor musun?
Neymiş, Blanki, savcıya 30 milyon Fransız insanının Blankice proleter olduğunun kayıtlara geçmesini söylemiş!
Ama bizim kafamız Blankice çalışmıyor ki, kimileri için eğlence konusu olsa da, o tarihlerde Fransa’nın tamamında ancak 37 milyon insanın yaşadığını ve sorun Paris çerçevesinde düğümlü olduğuna göre, Paris’in tamamını Blankice proleter kabul etsek bile, gene de 12 milyon insan –proletere ulaşabildiğimizi söylüyoruz; bunda gülecek bir durum yoktur ama aslında gülmenizin kıymet-i harbiyesi, proleter lafzından kaynaklanmaktadır; yani proleteri öyle bir silmişsiniz ki hafızanızdan, 30 milyon insana indirgeyerek, “ne sihirdir, ne keramet, artık suçtur proleter demek” diyerek kaybedivermişsiniz!
Tamam, işte Emperyalizmin istediği bir göz, eski-yeni hakiki sosyalistler, Negri misli Küresel takılanlar ve bizim tövbekâr komünistlerimiz ve Öcalan ve de Blanki’yi de katınca, tabii sizi de unutmuyoruz, oldu size birkaç göz; emperyalizm sizden iyisini mi bulacak?
Yani Öcalan’dan size gelende ve sizinle birlikte “en hakiki sosyalizm” o kadar öyle yeşermiş, boy vermiş, bütün dünyayı sarmış ki, habarları olmadığı için Marxistlerin utanç duymaları gerekir!
İşte eyle CHE kardeş, gıcıklık demiştin değil mi?
Fikret Uzun
03-Eylül-2014

Hiç yorum yok: