31 Mart 2014 Pazartesi

BİR KEZ DAHA İDEOLOJİK Mİ BAKALIM İŞİMİZE Mİ BAKALIM-TEORİ VE PRATİK ÜZERİNE DERSLER



BİR KEZ DAHA İDEOLOJİK Mİ BAKALIM İŞİMİZE Mİ BAKALIM-TEORİ VE PRATİK ÜZERİNE DERSLER

DERS -I

Bak şimdi üzüldüm, fena alınmışsın ama alınmana gerek yok ki, sen kararını vermişsin bir kere ve seni tutan yok, hem cahilim, hem de çokbilmişim diyorsun, teorini de pratiğini de bulmuşsun, böyle devam et.

Ancak devam ederken bil ki anlatamadın, daha doğrusu anlattığını zannettiklerin senin hüsnü kuruntularındır!

“TKP, ideolojik alanda, Marksizm-Leninizm'in arıklığını savunmak savaşımını başa alıyor. Her türlü oportünizme, Marksizm-Leninizm'i revize etme çabalarına karşı var gücüyle savaşmayı görev biliyor. (İsmail Bilen)”

Mektup sayfana vitrin yaptığın sözcük bu, ama hâlâ “yere batsın pratiksiz teori” diye geveliyorsun! Peki, nasıl sağlanacak Marxizm-Leninizm’in arıklığı? Her türlü oportünistin, revizyonistin kafasına pratik taşlar fırlatarak mı? Hiç yeltenme masalarına bile ve yumuşacık tuvalet kâğıtları bile fırlatsan çok ağladıklarını ve faşizm gördüklerini biliyoruz!

Ve “Teorisiz pratik yere batsın” demiyorsan, demek ki “teori yere batsın” diyorsun; peki sen ne dediğini biliyor musun, yoksa alınganlığın tavan yaptı da saçmalıyor musun?

Seni anlıyorum, pek çok insan, çok az bir teorik eğitimle, hatta hiç eğitilmeden, genel olarak sosyalist hareketin pratik önemi ve pratik başarıları yüzünden, harekete katılmışlardır. Bu dün de böyledir ve bu gün de böyle olmaya devam etmektedir! Bu önemli değil ve çok zaman kaçınılmazdır ama iş onların yüzlerini döndükleri partide biter; eğer komünistsiz bir parti ise, bu eksikli olan sempatizanlar daha da geriler, kadro değil, ümmi olurlar!

Yani senin cahilliğini eleştirmiyorum, daha fazla gerilememen için uyardığım gibi, cahilliğinle ters orantılı çokbilmişlik yaptığın ve bir o kadar da terbiyesizlik yaptığın için de uyarıyorum; seni alınganlığa sevk eden ifadelerim bu yöndedir ama hâlâ aynı çizgide yürüdüğün görülüyor!

Ve eminim bu kadar sözle bile, “Marksizm-Leninizm'in arıklığını savunmak ve her türlü oportünizme, Marksizm-Leninizm'i revize etme çabalarına karşı savaşmak” eğer komünistsiz ya da donanımsız ve daha önemlisi düzenle bulaşık bir “komünist” parti marifetiyle oluyorsa, sadece ve sadece düzenin politikalarına hizmet eder ve eninde sonunda Nabi Yağcı ve şürekâsının yarattığı sonuç gibi olacağı gerçeğinin anlaşılması mümkün iken, sen yine anlamayacak ve üzerime “Örgüt düşmanı” yaftası fırlatacaksın!

İşte bu denli basit bir nedenden ötürü, ben uzun yazmak zorunda kalıyorum! Ve bu nedenle dersin çıtasını biraz daha yükselterek devam ediyorum; sen kuvvetle muhtemel “istemez kalsın” diyeceksin ama ben bunu göze alıyorum ve eninde sonunda dediklerimin tarihe not olduğunu hatırlatıyorum!

Diğer yandan, cahil olup cahilliğini bildiği halde, cahilliği ile övünüp, çokbilmişlik yapmak cahillere özgü değildir! Bunun da altını çizmiş oluyorum!

Derse başlıyorum.

Siz ve türleriniz, "İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir." sözüne her zaman ve her yerde sıkı sıkıya sarılırken, aynı sözün devamındaki sözler olan “ İlkeler konusunda herhangi bir pazarlığa izin vermeyin, teorik ödünler vermeyin, pazarlık yapacaksanız hareketin pratik amaçlarını karşılayacak biçimde yapın” sözünü görmezden gelirsiniz; görseniz de görmenizin kıymeti harbiyesinin olmadığı bir zamandır! Marx’ın ve Alman komünistlerinin zihnini açmak için heyecanla önüne konulan Gotha Programını eleştirirken, ayaküstü kenarına yazdığı bu notu, Lenin de önemli bulmuş ve çok kez hatırlatmıştır; yani bu, Marxistler için düsturdur ve burada vurgunun teoriye olduğu apaçık ortadadır!

Ama siz bu vurguyu katiyen görmek istemezsiniz ve görmemenizi, o dar aklınızla cahilliğe yatarak gizleyeceğinizi sanırsınız!

Teorinin küçümsenmesi, yeni değildir! Yani “Pratiksiz teori yere batsın” sözlerini ilk sen söylemiyorsun; Ama daha çok “teorisiz pratik” yüceltilmiştir! Hem de hepsi Marx’ın adına yapılır, Marxist olmanın şanından sayılarak yapılır! Marxizm-Leninizm’i arıklaştırmak adına yapılır, oportünizmin, revizyonizmin bildik yaklaşımlarıdır!

Bu nedenle Bilen yoldaş, senin vitrin yaptığın düsturu en başa koymuştur; bu, bütün komünist partilerinin düsturudur; bütün sosyalizm mücadelesi veren Marxistlerin düsturudur! Teori yoksa küçültülmüş ve yerlerde sürünüyorsa, ya da arık değilse ve bu arıklığı sağlayacak komünistler ortada yoksa Bilen Yoldaşın yukarıdaki hatırlatması beş para etmez!

“Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz.” Ve en ileri devrim, en ileri teoriden çıkar!

Ancak, bunu, Lenin’in ifadesiyle, pratik eylemin en dar biçimlerine delicesine bir tutku ile övgü yapanların anlaması mümkün değildir; dolaysıyla varacakları yer teorinin öneminin unutulduğu yerdir ki, bu gün emperyalist kapitalizmin, tekelci düzenlerin en çok saldırdığı veya üzerini örttüğü yer teori alanıdır!

Teorinin, tek tek pratikten çok ileride olduğunu da biliyoruz ve teorinin geçerli sayılabilmesi için kendisine tıpatıp uyan tek bir pratik bile gerekli değildir.

Şimdi yıkık Reel sosyalizmin zengin pratiğinde, zaman zaman son derece gerekli, politik açıdan vazgeçilmez, tarihsel açıdan inkâr edilemez pratikler olmuştur; ancak sosyalistler için, ilk ve tek sosyalist düzeni savunmanın ve yaşatmanın en temel görev olduğu zamanlarda, bu tekil pratiklerin bazıları “teori” sayılmıştır, bu da inkâr edilemez ve değeri küçümsenemez bir tarihsel zorunluluktur; ancak, bu pratiğin, “teori” katına yükseltilmesinin sonuçları, Sovyet sosyalizminde kısırlaştırıcı, vulgarlaştırıcı etki yapmıştır; sonunda ne olduğunu hepimiz biliyoruz!

Pratik günceli yaşamak ve geleceği kurmaktır ve teori ise geleceği yaşamak ve haber vermektir! Haber vermek için bir adım değil, on adım ötesini ve üzerine bastığın canlı gerçeğe derinlemesine bakarak, yani teorik bakarak, yani aklındakilerle bakarak görmek gerekmektedir!

Lenin de böyle yaptı ve birçokları gibi bu gün çok önemli bir örnek olan Vietnam ulusal kurtuluş mücadelesinin sonuca götürülmesinde, Japonların ve Fransızların püskürtülmesi yanında, ABD emperyalizminin Vietnam’dan kapı dışarı edilmesinde tarihe geçen başarıların mimarı olan Ho Şi Minh de böyle yapmıştır; adımlarını hem nereye bastığını, hem de on adım sonra basacağı ve/veya basması gereken yerin neresi olacağını görerek ilerledi ve bütün Vietnam halkının önderi oldu!

Evet, Lenin haber verdi, Stalin kurdu! Daha önce bilinmeyeni, kitaplara geçmemiş olanı, Stalin’in yükleneceği bir pratiği çok önceden haber verdi; çıkış noktası, 1917 Şubat devrimidir ve şöyle başladı, ”Devrim, siyasal sistem söz konusu edildiğinde, birkaç ay içinde Rusya’nın ileri ülkelere yetişmesini sağladı.” Bu pratiği dillendiren Lenin şunları ekledi; ”Ancak bu yeterli değildir. Savaş merhametsizdir, alternatifleri acımasız bir katılıkla ortaya koyuyor: ya mahvolma ya da ileri ülkelere ekonomik olarak da yetişmek ve geçmek.”

Devrimden sonra Stalin’in omuzlarına kalan “Dognati Peregnata” politikası, devrimden önce Lenin tarafından formüle edildi.

“Mahvolmak veya tam yol ileriye atılmak: işte tarihin yazdığı alternatif budur.”

Lenin’in formüle ettiği bu teori, devrimden sonra Stalin’in pratiği oldu! Lenin bu teoriyi tarih aracıyla, geçmiş ve güncel yaşamın üzerindeki canlı gerçekleri süzgeçten geçirerek formüle etti ve bu teori, devrimden yıllar sonra ortaya çıkan pratikle doğrulandı!

Yani, anti Stalinist, Troçkist hummanın iddia ettiği gibi, Sovyet iktidarı, “Stalin’in kaprisleri” veya “Troçki’nin programını çaldığı” için değil, Lenin’in çok önceden temellendirdiği bu teorik zorunluluk nedeniyle ve son derece hızlı bir şekilde kalkınmış, ileri kapitalizme yetişmiş ve geçmiştir!

Bunun özü bellidir ve Lenin’in teorisine kaynaklık eden bu özdür! Tek ülkede sosyalizm, hızlı sanayileşmeyi zorunlu kılmaktadır, kılmıştır ve hızlı sanayileşme başarıyla ama son derece çetin geçerek ve bütün felaket tellallığı yapan sovyetologları şaşkınlık içinde bırakarak gerçekleşmiştir!

Bu teorinin masada veya bir zindan hücresinde ya da sürgünde veyahut da barikatlarda nöbet tutarken formüle edilmiş olması önemli değildir; buradaki ders ve deneyim önemlidir ve bu tanrı buyruğu da değildir, dediğim gibi, geleceği gelecek gelmeden önce bilinçte yaşamak ve haber vermektir; yüzeye bakıp derindekileri görüp ortaya çıkarmak ama bir de formülleştirmektir! İşte senin küçümsediğin teori, “yere batasıca” dediğin teori budur ve bu teori, bir pratikle doğrulanmamış da olabilirdi; yani Stalin bu teorik zorunluluğa uymayıp, hızlı kalkınma hamlesi yapmayabilirdi de, bu pratiği başka türlü de aşabilirdi, geleceği başka türlü de hazırlayabilirdi ama bu, bu teorinin doğru olmadığını göstermeyecekti; ancak, o zaman belki yetmiş yıl değil, yedi yıl yaşayacaktı, ya da on yedi yıl yaşayacaktı hepsi o kadar!

Ama sen “pratik” derken, bundan söz etmiyorsun, eylemden, hareketten, mesela yazılamadan, yürüyüşten, mitingten, bayrak sallayıp, slogan atmaktan ve belki taş filan fırlatmaktan söz ediyorsun; ama daha çok da senin sempatizanı olduğun partine katılmaktan söz ediyorsun, yani bunlardan kopuk, uzak, masa başında, klavye başında üretilen teori “pratiksiz teoridir” diyorsun ve beni “klavye kuşu “ belletiyorsun! Sevsinler senin ufkunu!

Bunları sen Nabi Yağcı’ya, namı diğer Haydar Kutlu’ya söylemelisin; ya da müritlerine söylemelisin, bu daha yararlı olur! Tabii burada "parti"ne de bir iki çift laf düşer ama şimdilik konuyu dağıtmayalım!

Nabi Yağcı, Türkiye’ye döndüğünde, ayağının tozuyla Cumhuriyet gazetesi kendisine bu yakınmaları için alan açtığı bir zamanda, “…Bir komünist partisi eğer yasal değilse, bu imkân verilmiyorsa, bir tarafı eksik kalacaktır” dedikten sonra bak bu eksikliği nasıl anlatıyor; ”Dünya politikası hakkında analiz yapabilmesi için doğal olarak yasal parti olmalı, enstitülerin harıl harıl çalışıyor ve araştırmalar yapıyor olması lazım ki kendisi özgün bir şeyler yapabilsin.”

Neymiş, yasal parti olmadıkça ve harıl harıl çalışan enstitüler olmazsa doğru tahlil yapılması mümkün değildir; Nabi’nin indindeki komünist parti bu. Ama daha önemlisi var; Nabi,“ bu olmadığına göre ne olacaktı?” diye soruyor ve bak nasıl cevaplıyor; “ O zaman Sovyetler Birliğinin dünya politikasına dâhil olacaktın, dünya politikası ile ilgili analizleri oradan alacaktın”

İşte bu kafa Türkiye Komünist Partisini yönetmiş ve geldiğimiz yer şaşırtıcı olmamalı ve bu köylü kurnazı ve türlerinin, sonunda her şeyin sorumlusu olarak Sovyet sosyalizmini, onun politikalarını, hatta yeterince uygulanamayan proletarya diktatörlüğünü suçlaması, reddetmesi, en büyük deccal görmesi ve sonunda sosyalizme hücumla mürteciliği seçmesi şaşırtıcı değildir!

Sen hiç ismi ve resmi ile yüzünü sakladığın Hayrullahoğlu’nun mezarını ziyaret ettin mi? Hiç Hayrullahoğlu’nun ölümündeki bir birini bilen kırk kişinin bildiği ama bilmezden geldiği sırrın kıymet-i harbiyesini biliyor musun? Hayrullahoğlu’nun koskoca İstanbul örgütünün çökertilmesini önlemek için direndiğinden katledildiğinin bilincinde misin? Yakalanmasındaki karanlığı bir kere bile düşündün mü?

İşte bu Hayrullahoğlu’nun, Deniz Yoldaşın mezarını ziyaretlerimden birinin sonrasında da, teorinin küçümsenmesine karşılık “teori ve pratik” üzerine aklımda olanları yazmak gerekmişti ve yazmıştım. Ve doğru dürüst okumadığın için, hatta hiç okumadığın için şimdi sırf beni “örgüt düşmanı”, hatta “Kürt ulusal hareketinin düşmanı” ve hatta ” klavye kuşu” göstermek için, o dar aklınla zırvalıyorsun!

SF sayfalarında da asılı olan bu ifadelerimi ve buna neden olanları okumak istersen bu linkten okuyabilirsin.


Teorik mi bakalım işimize mi bakalım

Sadece başlığını bile “ Teorik mi Bakalım, İşimize mi Bakalım?”, birkaç dakika duru bir akıl ile düşünürsen ne demek istediğimi anlaman zor değildir ama dedim ya ne mümkün ve işte pek meraklı olmadığım halde bu nedenle, sizin gibilerin böyle anlama özürlü olmaları nedeniyle bir çuval dolusu cümle kurup, çuvalın içinde dağıtmadan, birbirini takip eden bir zincir misli o çuvala yerleştiriyorum ve dürüst, inançlı, yiğit olmayı kafaya koymuş gençlerin önüne koyuyorum; bunu yaptıktan sonra sorumluluk bu inançlı, dürüst, gerçeğin aynasında geleceği görmeye çalışan ve geleceğe hazırlanmayı sorumluluk sayan bu yiğit gençlerindir ve tarih bu sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerini elbette sınayacak ve yüzlerine vuracaktır; en azından vicdanlarına duyuracaktır!

Şöyle diyordum:

“Oysa teorik bakışın düşünce üretmeyi getirmekte, düşünce üretmenin ise, hayatın içinde bekleyen işlerin birbirleriyle diyalektik bağ içindeki önceliklerini göstermekte olduğu apaçık ortada iken, teorik bakışı küçümsemenin, işten saymamanın, pratiğin ardına koymanın, yapılacak işlerin nasıl yapılacağını, neye göre yapılacağını, hangi hedefe yönelik olarak yapılacağını tarif etmenin bu teorik bakışla mümkün olduğunu görmezden gelmek olduğunu, tarihin epeydir önümüze koyduğu elverişsiz koşulları aşmada yetersiz kalmış olmamızın göstermiş olması gerekirdi.

Teorik bakmak, tarihin getirip önümüze koyduğu elverişsiz koşulları aşmayı bilmenin ifadesidir. Bu elverişsiz koşullarda birikmiş tüm kötümserliğe rağmen, iyimser olmanın nedenlerini görmek demektir. İyimser olmak, sadece kötümser olmanın karşıtı değildir, aynı zamanda tarihsel koşulların elverişsizliği nedeniyle gelişen kötümserliğin devrimci harekete küskünlük getirmesinin önünü kesmek de demektir ve bu teorik bakmak demektir. Teorik bakış, bu anlamda yani tarihin getirdiği ama sosyalist hareketin bir türlü aşamadığı elverişsiz koşullarda en önemli iştir. İşlerin başında geliyor demek istiyorum.


Teorik bakamazsak, pratik bakmak da mümkün olmuyor, olmadı. Pratik bakmak mümkün olmayınca da, bu elverişsiz koşulları aşmak mümkün olmuyor. Yani her şeyin başı, -ama her şeyle ve özellikle hangi koşul olursa olsun o koşullardaki nesnellikten koparılmadan ve daha çok da o nesnelliği açığa çıkarmak üzere- teorik bakmak oluyor.


Öyleyse elverişsiz koşulları, o koşullara da, o koşulların getirilmesine engel olamayan devrimci harekete de kötümser bakmadan, küsmeden, iyimserlik taşıyarak aşmanın yolları, bu yollardaki işlerin öncelikleri ancak ve ancak teorik bakışla çizilebiliyor.


Geçmişe de, geleceğe de ve ikisini birbirine bağlayan bu güne de, teorik bakarak, geçmişi çözümlemeyi, geçmişle geleceğin birbirleriyle bütünleşmesine köprü olan bugüne müdahale edip, geleceği kurmayı bilmek mümkündür.

Dolayısıyla teorik bakış geleceğe bugünden yön verebilmenin pratiğini yani dinamiğini kurmayı bilmek demektir. Teorik bakamazsak, geçmişi çözümleyemediğimiz, anlayamadığımız gibi, bunun sonucu, geçmişi bütün eksiklik ve yanlışlıkları ile beraber, üstelik bu eksiklikleri açığa çıkaramadan, sorgulamadan bugünün üzerine monte ederek geleceğe taşımış oluruz. “

Taşıdığımız yalnızca eksikli bakışlar ve yanlış hamlelerin izdüşümleri olacaktır.

Öyleyse teorik bakış olmadan kötümserlikten uzaklaşmak da, bu anlamda, tarihin getirdiği elverişli koşulları değerlendiremediği ve bu günü tarihin getirdiği elverişsiz koşullara mahkûm ettiği için, devrimci harekete küsmekten kurtulmak da, dolayısıyla bu günün elverişsiz koşullarını aşabilmek için adım atabilmek de mümkün değildir.

Bunu ilk ben söylemiyorum, biraz daha sadeleştirip, biraz daha uzunca bir anlatıma yerleştiriyorum o kadar. Ama bunun özcesi, teori olmadan pratiğin kıymeti harbiyesi yoktur. Yani yaşadığımız koşullarda en önemli iş teorik bakıştır.

Ve şimdi artık işimize bakabiliriz.”

İşte Teori derken bunu hatırlamalısın! Teorisiz ve ileri bir teori olmadan dünyayı yorumlayamazsın ve yorumlayamazsan nereden başlayacağını bilemezsin dolayısıyla dünyayı değiştirmen mümkün olmaz, olmuyor! Ve dün Lenin’de olmayan, diğerlerinde olmayan imkânlar şimdi senin önünde, avucunun içinde ama sen bunları okumamak için, “teori yere batsın, pratik olmazsa” diyerek mızıkçılık ediyorsun!

Lenin Rusya’da patlak veren Burjuva devriminden sonra çarın devrilmesiyle kurulan hükümeti, burjuvaziye, hem de gönüllü olarak ama bir zorunluluğu gördüğü için, mevcut durumun tahlilini en doğru biçimde teorilendirdiği için bırakırken, iktidarı ne ona bıraktı ne de burjuva hükümeti paylaşarak iktidar olacağını düşündü ve o anda, o saat, mevcut durumun yeni durumlar yarattığı ve yeni görev ve sorumluluklar yüklediği bir zamanda, kendisini pratiğin akışına bırakmadı; “ İKİLİ İKTİDAR” tezini formüle etti ve pratiği buna göre kurdu. Dediği gibi, birkaç ayda Rusya siyasi olarak, ileri kapitalistleri geçti ve yine birkaç ay sonra Lenin, “bütün iktidar sovyetlere” dedi ve bütün bunları formüle ederken, ünlü Nisan Tezleri’ni yazarken, ona bir sosyalist ülkeden ve onun Marxist bilimler akademisinden analizler teorik formüller gelmiyordu!

Ya Ekim Devrimi’ne kadar yazdıkları, hepsini ya sürgünde, ya zindanda, ya da gizlide iken yazdı; tek bir enstitü yoktu ve tek bir sosyalist iktidar yoktu! İnternet minternet ise herhalde kimsenin ufkunda bile değildi! Şimdi öyle mi, engelli bile olsa, hatta virüslü bile olsa, E-Kütüphaneler hazır ve nazırdır, yap kopyanı ve yapıştır nereye caka satacaksan, sat; öyle değil mi? Ve demek ki Nabi bu zamanda TKP’nin başında olmalıymış!

Yalnız teori böyle üretilmez ve de öğrenilmez bunu bilesin; yani okumak, irdelemek ve hatta tekrar tekrar okumak gerek!

Şimdi sen kalkmış, teoriyi yere batırdığın yetmiyormuş gibi, bize de her halde bir sosyalist ülkenin, enstitülerinden gelen analizleri, klavyenin başına geçip, copi-paste yaparak kafa şişirip, çevreye rahatsızlık veriyormuşuz gibi yakıştırmalarda bulunuyorsun!

Bunları söylerken, sempatizanı olduğun partinin ki internetin kolaylığını burada onlarda sen de tepe tepe kullandığınız halde, “Marxist-Leninist teori ile hareket ettiğini”, en azından böyle olduğunu iddia ettiğini unutuyorsun!

Demek ki ezbere ya da işkembeden konuşuyorsun!

Senin yere batırman gereken, laboratuar teorileri olmalıdır, öznel kurgular olmalıdır,”u-topya” ların konusu olan teoriler olmalıdır ve burnunun ucundadır ama göremiyorsun; Öcalan’ı oku, hepsini görürsün ama belki de göremezsin, görse idi partin görürdü ve sana mutlaka gösterirdi! Görseydi, komünist partinin programını, ABD emperyalizminin politikasına endekslenmiş bir “Kürt Çözümü” nün kuyrukçuluğuna indirmezdi!

Yıllar önce dillendirmeye başladım ve bir keşif değildir ama önemlidir, en devrimci işin ABD emperyalizminin, işbirlikçisi tekellerin ideolojik hegemonyasını, aynı şiddetteki bir ideolojik mücadele ile yıkmak olduğunu söyledim söylüyorum!

Yani ideolojik mücadelenin önemine ve gerekliliğine işaret ettim; tıpkı sempatizanı olduğun ,”parti”nin ve senin vitrin yaptığın Bilen Yoldaşın işaretindeki gibi başa aldım!

İşte her şey ortada değil mi, ideolojik mücadelenin önemi ve eksikliği ortada değil mi?

11 yıl Türkiye’yi bir karanlığın içine birlikte sokanlar, bu toprakların ezilen sömürülen insanlarının geleceğini, hatta belleğini, hatta daha önceden elde ettiklerini birlikte yok edenler, türlü çeşit tertiple, kumpaslarla Türkiye’nin ilerlemesinin önünü sonsuza kadar kesmenin mekanizmalarını birlikte kuranlar ve uygulayanlar, şimdi kavga halindedirler ve Türkiye düzeninin asıl sahipleri, egemen sınıflar, şimdi bu emekçi düşmanı ittifakın resmi olanını üvey evlat, gayrı resmi olanını hakiki evlat olarak kabul etmişler ve her şeyi birlikte yaptıkları gerçeğinin üzerini örterek, üvey evlatlarını başlarından atmaya ve hakiki evlatları ile yeniden Türkiye’nin başına çorap örmeye devam edecek planlar yapmakta iken, siz kendisinin de bu çorabın içinde olduğu, en azından artık aşikâr olan, en azından Türk ve Kürt emekçilerinin başına ve daha kalın iplerle örülmeye devam edilecek çorap umurunda olmayan Öcalan’ın köylü kurnazlıklarının peşinden gidiyorsunuz; Türkiye’nin bütün sorunlarının bu “u-topik” “çözüm” senaryoları ile ve ancak bununla çözüleceğini inandırmaya çalışıyorsunuz, inanmayanlara hem salak muamelesi yapıyorsunuz hem de düşman muamelesi yapıyorsunuz!

Peki, bunun suçlusu kim,“yere batasıca teori” mi, yoksa teorisizlik mi, ufuksuzluk mu, politikasızlık mı? Yoksa daha kötüsü mü var, siz de mi emekçi düşmanısınız? Ya da sizin de mi emekçilerin sürüklendiği uçurum umurunuzda değil?

Eğer öyle olmasaydı, bu yere batasıca, çürümüş, kokuşmuş, her tarafından pislik akan soygun ve zulüm düzeninin, bu en çok belirgin haliyle en geniş kitlelerin karşısında neredeyse çırılçıplak kaldığı bir zamanda, düşman saflarını dağıtmak varken ve düşman ile karşısındakiler arasındaki çizgi son derece kalınlaşmış ve daha bir zıtlaşmış iken düşmanın karşısındaki safları güçlendirmek, her türlü darbeye karşı direnç kazandırmak varken; bu kokuşmuş soygun düzenini yönetenlerin kavgasında taraf olmazdınız; en azından tarafsız kalmazdınız ve işçi sınıfının kurtuluşunu Kürt kurtuluşunun peşine takmaz, işçi sınıfının kurtuluşu için komünist partinizi seferber eder tam bir sınıf mücadelesi içinde ve tam bir politik mücadele ile Kürt emekçileriyle Türk emekçilerinin birliğini ve ilericilik ekseninde, sınıf ekseninde ama ulusal kurtuluş mücadelelerini de unutmadan topyekün bir Türkiye devrimine ve ufkunuz yetiyorsa, bir bölge devrimine hazırlanır, safları bu temelde hazırlardınız!

Bırakın bunları, daha tekellerin, ABD emperyalizminin ve sol içinde cirit atan sahtekârların el birliği ile kurduğu ideolojik hegemonyayı yıkmak, parçalamak için bile kılınızı kıpırdatmıyorsunuz! Saçını başını yolarak bu mücadeleye dikkat çekenleri ise türlü yaftalar icad ederek “deli” olarak resmetmeye çalışıyorsunuz!

Oysa budur işte, Bilen Yoldaşın hatırlatması tam da budur!

Bu hegemonyanın sivri ve can yakan ucu Marxizme, sosyalist iktidar düşüncesine yöneliktir ve bu hegemonya ile mücadele etmek, onu yıkmak, ancak ve ancak ondan daha şiddetli bir ideolojik mücadele ile mümkündür! Taş atarak, Molotof atarak veya “kahrolsun –yaşasın” nidaları ile de mümkün değil! Fabrikalardan uzaklaştırılan sınıf bilincini tekrar kazandırarak, toplumun en küçük birimlerini bile saran çelişkileri tekellerin kendi ideolojik hegemonyasına hapsetmesini engelleyerek, emek sürecinden yükselen ve en belirleyicisi olan çelişkiyi toplumun en küçük birimine yayıp, bütün çelişkileri ona bağlayarak mümkündür!

Bunlar ancak teori ile olur; teori ise akıl ile olur; akıldaki bilgi ile olur; tarih bilinciyle olur; bunlar yoksa hiçbir şey olmaz, bir partide bile olunsa ancak bir eleman olunur!

Ve bu olmazsa ABD emperyalizminin, tekellerin ideolojik hegemonyası kırılmaz; kırılmayınca da hiçbir çelişki asıl çelişki ile ve toplumsallaşarak buluşmaz; böyle olunca da ali-hasan gider, hasan-ali gelir ve hasan–aliyi zaptı rapta alacak bir toplumsal muhalefet örgütlenemediği için, ABD emperyalizminin, tekellerin, büyük büyük zenginlerin, ağaların, beylerin kokuşmuş, soygun ve zulüm düzeni eskisinden çok daha sert yöntem ve saldırılarla devam eder; ta ki kırbaçlı kölelik yerleştirilene kadar!

Demek ki, komünistlerin ulusal sorunun kuyruğuna takılmaya değil, bu sorunu ve İşçi sınıfının sorununu, tüm sömürülenlerin ve ezilenlerin sorununu, kurtuluşlarını sağlayacak denli çözmek üzere TEORİYE ihtiyacı vardır ve bundan yoksun oldukları görülmektedir!

Daha bu günün dünyasını, Bölgesini, Türkiye’sini yorumlayamayan “komünistler” , sorunları nasıl çözecek, dünyayı nasıl değiştirecek, bölgeyi ve Türkiye’yi nasıl değiştirecek? Henüz yorumlamak için bile ellerinde bir teori yokken, neresinden tutup değiştirecekleri konusunda net değillerken, hatta yanlış tarafa bakıyorlarken, bütün önyargıları yıkıp, bu kokuşmuş soygun düzenlerini, aydınlığın, ortakçılığın, eşitliğin, hümanizmin kızgın sularında nasıl boğabilirler!

Fikret Uzun

26 Mart 2014

Hiç yorum yok: