25 Ocak 2014 Cumartesi

KÜRT HALKININ KADERİ ABDNİN Mİ ÖCALANIN MI YOKSA KENDİSİNİN Mİ ELİNDEDİR



KÜRT HALKININ KADERİ ABDNİN Mİ ÖCALANIN MI YOKSA KENDİSİNİN Mİ ELİNDEDİR
Turgut arkadaşım,
Naçizane, müdahale ediyorum, yanlış anlama dediklerine sözüm yok, tam tersine diline sağlık, aklına sağlık, ancak nafile çabadır, ben de bu nafile çabanın içinde idim ve nafile olduğunu gördüm; BORGA, bir “umut yok” vakasıdır, ancak halinden pek memnundur ve nerdeyse zil takıp oynar haldedir; ne desek boştur demek istiyorum;  daha doğrusu ne dediysem boş sayıldı, boşuna oldu demek istiyorum; amma ve lakin bu, BORGA kardeşimiz için geçerlidir ve tarihe not düşmek hâlâ geçerlidir; düşüyorum ve düşüyoruz; düşelim demek istiyorum!
Bu gün ve uzun zamandır, “12 Eylül rejiminin çürümüş, kokuşmuş, her tarafından pislik akan bir karanlık diktatörlük” olduğunu söyledik, söylüyoruz; ”bunu görmemek için kör olmak, duymamak için sağır olmak gerekir “ dedik, diyoruz; ve dahi ki burası daha da vahim, “görmemeyi, duymamayı poltika sayanların, pabuç gibi dilleri olduğunu” gösterdik, gösteriyoruz!
Hâlâ görmüyorlar, duymuyolar ve pabuç gibi dilleri ile karanlığın vaizliğini yapıyorlar!
“Geldiler geldiler 12 Eylül rejiminin şeriata dayalı faşist diktatörlüğünün karanlığına girdiler ve çıkmak bilmiyorlar” diyoruz, Kürt düşmanı oluyoruz!
“Türkiye’nin zenginleri ile birlikte Türk-Kürt emekçilerini katmerli sömürmek isteyen , yani bu kokuşmuş, bitmiş, her tarafından pislik akan dinci-gerici-faşist diktatörlüğün  zenginleri ile iş tutan, iş tutmak için can atan Kuzey Irak’taki Kürt liderleri dahil, Kürt zenginlerini sırf Kürt oldukları için sevmemizi beklemeyin” diyoruz ve “Türkiye’nin egemen sınıflarına nasıl bakıyorsak, onlara da öyle bakıyoruz” diye ekliyoruz, yine Kürt düşmanı oluyoruz!
“Kürtler, UKKTH’ndan çoktan vazgeçti “diyoruz ve aynı anlama gelmek üzere “ Demokratik Cumhuriyet diyorlardı, demokratik özerklik demeye başladılar” diyoruz, gene Kürt düşmanı oluyoruz!
“Bütün kötülüklerin önüne ‘demokratik’ eki koyunca kötülüklerin melek olacağını vaaz ediyorsunuz” diyoruz gene Kürt düşmanı oluyoruz!
“Öcalan, dün mahkûm ettiği ne tür düşünce varsa, hepsini bir bir üzerimize fırlatıyor” diyoruz, bu kez de Öcalan düşmanı oluyoruz!
“Her gün, bir gün önce dediklerini yalanlıyorlar veya tam tersini söylüyorlar” bunu gösteriyoruz, gene Kürt düşmanı oluyoruz!
“Kürt halkının kaderini, Kürtler, tıpkı yüksek Kemalist kadroların , bu çürümüş, kokuşmuş, bitmiş tekeller düzeninin yönetimini, sırf sosyalizmi ebediyen önlemek için gerici-dinci akımlara teslim ettikleri gibi , ABD emperyalizmine ve altın tepside sunmayı Kürt kurtuluşu diye yutturuyorlar “ diyoruz, bu kez de halk düşmanı oluyoruz!
Ne kadar ‘yetmez ama evet’çi varsa, vurgun yemiş sosyalist müsveddesi varsa, ne kadar sol gömlekli devşirme, dejenere olmuş kapitalist yolcu varsa, ne kadar AKP ye rağmen AKİST’lik yapan, sonra da kandırıldık diye ağlayan sahtekâr varsa ki, daha önce “bebek katili” diyorlardı, demedikleri zaman “CIA ajanı” diyorlardı, o da olmazsa “MİT emrinde” diyorlardı, şimdi “biz demedik, ulusalcılar dedi” diyorlar ve hepsi “Önder Öcalan” diye tempo tutmakta, oysa fetişleştirdikleri ve Türkiye’nin emekçilerinin mutsuzluğu pahasına, hatta her ne pahasına olursa olsun, emperyalist çıkarlara endekslenmiş bir “kurtuluş” için anlaşmayacakları kötülük olmayan , “ulusalcı” diye küfrettikleri ulusalcılarla bile anlaşmaktan geri durmayacak bu sahtekârların topu birden şimdi Kürtlere özgürlük deyyu ağlamakta ama bir devrimci temizliği şart diye eklemeyi ihmal etmemektedirler ve bu Öcalanistler, hep birden HDP li oldular, “hepimiz HDP” liyiz diyorlar!
Bunları söylüyoruz “hadi oradan Kürt düşmanı” diyorlar, onu demedikleri zaman “Önderimize dil uzatma” yollu kükrüyorlar!
“Oysa metropollerde devrimci oy, sol oy avına çıkan bu HDP’nin, Kürt halkını devrimcisizleştirmek için bin dereden su getiren BDP’nin ikiz kardeşidir, hatta klonlanmış halidir “ diyoruz utanmasalar, bunun için bir de anti-komünist diyecekler.
“Gerici Kürtler ile gerici Türklerin, Türk ilericileri ile Kürt ilericilerinin birliğine karşı , ABD emperyalizminin “dost”luğunun kanatlarında savaşa hazırlanmalarına sosyalistlerin seyirci kalmayacağını” söylüyoruz, mücadele kaçkını oluyoruz!
Çoktan vazgeçmiş olmasalar, yasalar yoluyla tepeden verilen bir kültürel-ulusal özerkliğe fit olmasalar bir de Kürtlerin kaderlerini tayin hakkına karşı olduğumuz yaftasını da asacaklardı ama artık asamıyorlar.
….
Velhasıl Turgut arkadaş, Kürtler, bir gün gelir, istediklerini alabilirler, bu kokuşmuş coğrafyanın emekçi halklarına, ezilen ve sömürülen kitlelerine, Türkiye’nin ilericileri ve diğer parçalardaki ilericilerle birlik içindeki mücadelesiyle mutluluk vererek, mutluluk almaları mümkünken, mutsuzluk vererek mutluluk almayı seçerek, bu kokuşmuş, çürümüş, bitmiş, pislik akan coğrafyada, bu kokuşmuşluğun müsebibibi ve koruyucuları ile birlikte de yaşabilirler; bunu kaderlerinin tayini olarak da belleyebilirler !
Ancak, bir tek Kürt mücadele etmese bile, bu toprakların sosyalistleri, devrimci-demokratları, bu pisliği temizleyinceye kadar, bu zulmü ortadan kaldırıncaya kadar mücadele edeceklerdir!
Bu, bu toprakların sosyalistlerinin, devrimci-demokratlarının Türk halkına, Türk emekçilerine borcudur; bu, sosyalistlerin, devrimci-demokratların Kürt halkına, Kürt emekçilerine sözüdür!
Asıl şovenizm, Kürt halkının devrimci bir sıçrayışla, bir kez daha öne çıkmayacağını, çıkamayacağını düşünmektir; buradan hareketle “dost”luğu ABD emperyalizminde, onun işbirlikçilerinde aramak Kürt halkına inanmamak, güvenmemektir; bunun kaçınılmaz sonucu, güvenmedikleri bu halkın kaderini ABD emperyalizminin çıkarlarına hediye etmektir!
Öyleyse “kurtuluş” Kürt halkına düşmüyor, ”kurtuluş” veya “özgürlük”, Kürt egemenlerinin kurtuluşu, Kürt halkını sömürme özgürlüğüdür! Ancak altında kalacaklardır; bir kez geldikleri yerden Kürt halkı inip, hiçbir karanlığa, vücut bulmuş hiçbir zulüm kuyusuna düşmeyeceklerdir!
12 Eylül faşist rejimi, en çok Kürt halkını ezdi,12 Eylül rejimi vücut bulmuş zulüm demektir; bu vücut, zalimliği hâlâ elden bırakmamıştır; ancak mitleştirilen bir Öcalan önderliğinde, Kürt halkı bu vücut bulmuş zulüme biat ettirilmek istenmektedir!
Bu nedenle, bu dediklerime hem kör ve hem de sağır olmaları amma ve lakin bu sözler nedeniyle yafta yarışına girmek için dillerinin pabuç gibi olması şaşırtıcı değildir ve buna şaşırmak da, bunu değiştirmek de nafile çabadır; ancak tarihe not düşmek bu nafile çabanın içinde değildir; nafile çabalardan vazgeçip, tarihin sayfalarını aydınlatmak üzere not düşmek gerek şarttır. Gerçeklere sahip çıkanlar ancak böyle tribünlerden aşağı inebilir! İnmezlerse sonraki kuşaklar tüm bu olan biteni kendi gözleri ile görüp hükmünü verirler!
Evet, bir not daha düşüyorum ve düştüm!
SAYGIYLA VE SEVGİYLE KAL
Fikret Uzun
24-Ocak-2014
Braye mın BORGA

Adamın birisinin, adamın başka birisinden yılan hikâyesine dönen bir alacağı varmış; bu alacak verecek sorununu çözmek üzere sık sık bir araya gelip konuşurlarmış; alacaklı adamın birisi, umut bu ya, her toplantıda alacağını tahisil edecek diye umutlanırmış, hatta şunu alırım, şuna borcumu öderim yollu plan bile yaparmış, adamın başka birisi uyanık, her bir araya geldiklerinde, aynı tarz hikâyeler anlatır dururmuş, sabırla dinleyen adamın birisi, her hikâyeden sonra, iyi güzelde benim alacağım ne olacak diye sorarmış! Gel zaman git zaman, bir sürü hikâyeden sonra ve “alacağım ne olacak “ sorusu sorulduktan sonra, adamın başka birisi, umutla alacağını bekleyen adamın birisine, “hâlâ anlamadın mı, borcumu hikayelerle ödedim, yani sana borcum kalmadı” demiş!
Hikaye de burada bitmiş!
Rivayet bu, ama senin durumuna uyuyor; sen de diyorsun ki ve bunu hikayelerle anlatıyorsun ki, “ben hem sağırım, hem körüm, işime geleni duyarım, işime gelmeyene, duymak istemediğimi ifade eden hikayeler anlatırım ve bu konuda da üstüme yoktur; çünkü ben gerçeklerin arenasında oynamam!”
Hepsi budur ve ben Turgut_fatsa ‘ya tam da bunu anlattım, yani nafile çaba dedim ki artık herhalde o da görmüştür!
Ancak bu rivayet, Öcalan’a da uyuyor, hem de daha çok; Öcalan, bir dolu hikaye anlatıyor ve Kürt halkı hep aynı soruyu soruyor iyi de hani “ulusal kurtuluşumuz? ” Ya da “daha önce böyle demiyordun, nerden çıktı bu modernite “ diyorlar. Yani hep aynı hikaye hep aynı soru; ne olacak bizim alacak?
Yani Kürt memet hâlâ mı nöbete!
Şimdi sen dediğimi beğenmiyorsun, neden? Ortam dinlemelerinde de böyle oluyor, kodlanmış sözcükler devreye girdi mi, bant çalışıyor ve pür dikkat hafızaya alıyor; senin ki de o ,”Kürt egemenleri” bu kod sözcüklerden, emperyalizm de, özellikle ABD emperyalizmi de aynı türden ve hemen hikayen hazır:
Daha önce sormuşsun “gık” çıkmamış! Eğer iş bu ise, senin “gık” konusunda borcun hiç bitmez; zaten hikayelerin “gık” larına örtüdür!
Peki, “gık “çıksa ne olacak? Hikâyen hazır ve daha önce çıkartılan “gık”ların karşılığıdır; ama daha çok “gık” çıkaramadığın zaman ortaya fırlattığın hikayelerdendir!
“ABD dediğiniz devlet 15 trilyon doları aşkın kredi kullanıyor.” muş! Eee ne yapalım ve biz kullanmıyor mu dedik? “Yani para satın alıyor.” Muş, alır, hatta aldığını satar, ne var bunda? Yani bunlar emperyalist olmadığını mı gösteriyor?
“TC 500 milyar dolarlık kredi içinde. Devlet borçlarının yarısı yani 25 trilyon doları ABD ve GB ye ait. Bu krediyi bunlara kim açıyor diye niçin sormuyormuşuz” Peki sorunca ne olacak, Kürt memet nöbetten kurtulacak mı, Öcalan “komün” sanrılarından kurtulacak mı, sen kör ve sağırı oynamaktan vaz geçecek misin?
“ABD ve GB devletleri, merkez bankalarını resmi olarak mali oligarşiye kaptırmış durumda” diyormuşsun ama bizim yine gıkımız çıkmıyormuş.
Bunlar hikayedir BORGA kardeş, işte bu yüzden, Kürt halkı hâlâ soruyor,”tamam da ne oldu bizim “ulusal kurtuluşa?”
BORGA bey, Borga bey, bunları televizyonlar, televizyonlar olmazsa internet, “mezen formasyon” ve “dezenformasyon” amaçları bir yana, bunu sürekli anlatıyor, hatta baydırıyor bile, banka kredi istermiş, FED basıp verirmiş, yüzde onunu rezerv edermiş, banka FED den aldığını satar mış, gene yüzde onu rezerv olurmuş vb.böyle sürüp gidermiş; ortada ne para var, ne kredi, her şey sanal, olmayan para ile borçlanma zinciri ve hatta bu konuda bir konut kredisi nedeniyle hacizi işte bu döngüye dayanarak, mahkeme yoluyla durduranlar olmuş vesaire…
Ama sen diyorsun ki bu hikaye ile; “ne egemeni, ne sınıfı ne, emperyalizmi, hiçbirinde yok hakikat payı? Hepsi bir serap ve tek gerçek ‘komün’ tek hakikat payı bin yıllık geleneğe bağlı “komün “de ve tek hakikat, ‘komün ile kurtulur insanlık!’ Şiarını Kürt halkına inandırmak; buna inanmayan, hatta ikircim gösteren bile hain oğlu haindir!”
İçimizi kan ağlatarak gülümsetiyorsunuz! Böyle mi olacaktı diyoruz! Sen gel gel, en dar ve en karanlık yere bile isteye gir! Girmek istemeyenlere hain de, Kürt düşmanı de!
Merak etme, Öcalan’ın “Modernite” takıntısı önümde inceliyorum, ne de olsa Kürt halkını belli bir yere getirmede emeği çoktur, haksızlık etmek istemem ve enine boyuna inceliyorum ki ah sizler de bizim dediklerimizi ve öncelikle de Marxist-Leninist teoriyi, böyle enine boyuna inceleseniz de ondan sonra yine enine boyuna eleştirseniz!
Evet, inceliyorum incelemesine de, Öcalan’ın dediklerinde henüz dünyayı kurtaracak, Kürt memetleri nöbetten kurtaracak, ağalarının, beylerinin, aşiret patronlarının hükümranlığından kurtaracak, Türkiye’nin tekelleri ile iş tutmak isteyen, bu anlamda Türkiye’yi, bu 12 Eylül rejiminin faşist diktatörlüğünü cennet gören ve daha çok zenginleşip, bu cenneti, Türkiye’nin tekelleri ile birlikte yaşamak isteyen Kürt burjuvazisinin heveslerini kursağında bıraktıracak bir kelam göremedim; aksine işi zamana yaymış ve yine Kürt memet, yine Kürt memet! Yani Kürtlere ulus olarak kurtulmak, ulus olarak gelişip serpilmek, fomasyonunu tamamlamak yok; bekleyecekler, ancak demokratik ulusun inşaatı tamamlanınca içine girecek bir damları olacak ve işte o zaman ulus olacaklar…
Neyse yakındır, yani otopsiyi yapar yapmaz, çıkan sonucu aktarmam yakındır diyorum ama sana değil BORGA bey; sen en baştan uzağında duracağını cümle aleme gösterdin, bu nedenle göstereceklerim tarihe nottur ve akıl taşıyanlara ve kendi aklı ile düşünenleredir! Çünkü ancak onlar düşünmeyi hâlâ unutmamışlardır; ancak onlar “inanıyorum, öyleyse doğru söylüyordur!” dogmasına teslim olmamışlardır?
Yanlış mıyım, olabilir, bunu göze alıyorum ve bu nedenle ifadelerimde ne ikircim var ne de tasarrufa gidiyorum, dobra dobra aklımla gördüklerimi yine aklımla süzgeçten geçirip akıl taşıyanların eleştirisine sunuyorum; ama ne eleştireni, ne de dediklerime inanmayanı, sessiz kalanı hain olmakla suçluyorum; ve henüz pek bir eleştiri aldığım olmamıştır, sadece “yanlışsın”, “Kürt düşmanlığını anlatıyorsun” türü yaklaşımlarla eleştirmiş olunmuyor!
Ve Borga Bey kardeşim, sadece takıldığın ve üzerinden destanımsı hikayeler anlattığın ifadeler yok dediklerimde; başka dediklerim de var ve fazladır ama az bulmuş “keskis” yoldaşın, üzülmesin çoğaltıyorum, bunlara kör ve sağırsın; üşenme ve zaten burada ne için varsın ki, kolaylıkla irdelersin, bütün sorular ve iddialarım tane tanedir, bunlara da bir hikayen vardır herhalde; yoksa anlattığın bildik hikayeler, hepsine yeter diye mi düşündün?
Ve ben zaten sana anlatmadım, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” da demiyorum; doğrudan orta yere fırlattım ifadelerimi ve Turgut arkadaş’a mesajım bellidir ve ısrarcı da değilim; aklının benden daha iyi çalıştığına eminim; hassasiyetinin de benden fazla olduğuna inanıyorum; bu muhakkak, ancak deneyimim var ve paylaşmak istedim, dürüst, samimi ve gerçekçi insanlara Kürt halkının da, Türk halkının da ihtiyacı var!
Devrimcilik de nedir ki zaten, en geri işçiye devrimciliği aşılamak, en azından bunun için çalışmak değilse nedir? Yoksa tersi midir;” ne haliniz varsa görün” mü demeliyiz? Bak şöyle etrafına, işçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı devrimci oldu da biz mi göremiyoruz? Son 30 yıldır Türk emekçileri, son 10-15 yıldır Kürt emekçi halkı, durmaksızın devrimcisizleştiriliyor; ama sen ve türevlerin görmezsiniz, görmek istemezsiniz demek istiyorum; kıyametleri koparmıştın, hem de cenaze merasimlerine gelmeyeni nerede ise hain ilan ediyordun; ölçün bu idi; mafya rajonunu hatırlatıyordun, vur ve cenazesine git, çiçek bırak, üzerine alınma, kastım sen değilsin ve ol zaman her taşın altında azmettireni aradınız, ve taşların üstüne bakmak aklınıza bile gelmedi, bulamayınca “Ergenekon yapmıştır” dediniz! Sizi yalanlayan oldu gene utanmadınız; “bunun bir devrimci renkleri budama operasyonu olduğunu söyledik oralı bile olmadınız! “Tesevde raporu var raportör Osman Cengiz Çandardır” dedik; Amerika, devrimci renkleri budanmış, gerici, itaatkar bir Kürt devleti heves ediyor dedik gene oralı olmadınız! “Manda”ya benzettik, gülerek ağaçlarda manda aradınız! Şimdi “kumpas” diyorlar, “paralel devlet” diyorlar, “cemaat yaptı” diyorlar, hepsini duyuyor ve görüyorsunuz hatta pek seviniyorsunuz; hani siz kör ve sağırdınız? Ama birliktedirler,11 yıldır birlikte bu milletin tepesine bindiler, paralel devlet de derin devlet de devlettir dedik oralı olmadınız ama kör ve sağır oldunuz! Hem de devlet’e en çok veryansın ettiğiniz bir zaman da ,“allah devletimize zeval vermesin, Kürtlerin özgürlüğü o olmazsa olmaz “ diyerek paçasına yapıştınız ve Kürt halkına da şarkısını öğretmeye çalışıyorsunuz!
Devlet süreklilik arzeder, ediyor,12 Eylül rejimi,30 yıldır sürekli olarak kendini yeniliyor; bu topraklara boylu boyunca yerleşiyor ve önceki kadrolarını ve bu kadroların sürdürdüğü ideoloji ve politikayı bile dümdüz etti, ettirdi demek istiyorum; kendini başka kadrolar ve başka ideoloji ve politikalarla sürdürüyor ve aslında sürdüremiyor; sürdüremediği için sürekli reankarne oluyor; ama rejim aynıdır, tekellerin, büyük büyük zenginlerin ölçü bilmez düzeni ve amaç da aynıdır; Kürt coğrafyasında ve parçalarında Amerikan rüyasını süsleyecek, devrimcisiz, gericisi bol, dincisi baş tacı, Amerika ve İsrail hegemonyasında dünya çapındaki emperyal sacayağının birini oluşturmak ve bu bölgeden sosyalizmin ahırını bile tarihe gömmek, Türkiye’nin bütün işçi ve emekçilerini ümmileştirmek, böylece ortaçağı aratmayan bir cahiliye devrini hortlatmak; adı BOP, parolası Osmanizm olan, bütün yapıları, sanayii dahil, düzlenen bir ortaçağ cumhuriyetine ulaşmak!
Ama olmuyor işte; ne Kürt halkı ne de Türk halkı, bunu istemiyor ve geçit vermeyeceklerinin işaretlerini veriyorlar; ABD bile gördü, siz görmem de görmem diyorsunuz! Daha önce Öcalan da bizimle birlikte söylüyordu, biz hâlâ söylüyoruz ve artmıştır, çürümüşlükten, kokuşmuşluktan söz ediyorum, ve bu çürümüş, kokuşmuş coğrafyada bu çürümenin ve kokuşmanın bekçileri ile iş tutmak isteyenlerin hükümranlığını “demokratik modernite” adıyla Kürt halkına dayatıyorsunuz ve bu dayatmaya Kürt halkı pabuç bırakmıyor ki, telaşınız diz boyu; çünkü rüzgar dönmüştür ve telaşınıza telaşınıza esiyor! Hey Öcalan diyorlar, bizi sen yükselen halk statüsüne getirdin; biz bu statüyü sevdik ve benimsedik, artık aşağı indiremezsin diyorlar; en büyük statü budur diyorlar! Doğru söylüyorlar, ve açılım paketinizi apaçık açın bakalım kim doğru söylüyor?
Demokratik modernite” imiş, gülemiyorum!
Dolayısıyla her yerde çuvallıyorsunuz ki içinizdeki kavganın da dışa yansıması pek yakındır!
Herşey ortada ama yine de daha fazla açıklık göz çıkarmaz diyoruz. Bu nedenle gene uzatıyoruz ve dediklerimizin daha önce demediklerimiz olmadığını biliyoruz amma ve lakin körlük ve sağırlığın poltika olduğu ama dillerin pabuç gibi olduğu bir zamanda tekrar etmek gerçeklerin üzerindeki örtüleri büsbütün kaldırmak demektir, bunu yapıyoruz ve örtüleri kimlerin tuttuğunu, kimlerin söküp attığını gelecek kuşaklar görsün istiyoruz! BORGA görmek istemiyormuş, göstermemek için kör ve sağır oluyor muş, kimin umurunda! Biz görüyor ve gösteriyoruz ya işte bu yeter, yetiyor!
Yazdıklarım bir anlamda ansiklopedik bilgidir, teorisi de boldur; ne var ki, birbirleri ile kanlı bıçaklı olmasalar da, eleştirilerinin şiddeti az buz olmayan kişilerin dediklerimle dedikleri çakışanların bile, dediklerime uzak kalmak için, kör ve sağır olmasalar bile, kayıtsız kalmaları da manidardır ve bu da bir tarih notudur, gelecek kuşaklara hediye ediyorum!
İnceliyorum demiştim, evet inceliyorum, aslında otopsi yapıyorum, hep yaparım ve bitirince enine boyuna sonucunu aktaracağım, kuşkun olmasın; ama bu mektubu yazarken, bir taraftan da göz gezdiriyorum ve gözüme çarpanlar var, bir kaçını paylaşmak istiyorum!
Öcalan,“Kapitalist modernitenin fethini mümkün kılan bilimi, felsefeyi, sanatı, ideolojiyi ve ekonomik üretimi aşan yeni bir bilim, felsefe, sanat, ideoloji ve ekonomik üretim bu çıkışın başarısını tayin edecektir. Bu ise yeni bir modernite anlamına gelmektedir.”diyor.
Bu ne demek? Apaçık ortada, moderniteden vazgeçmiyor, modernitenin kapitalist olanını aşarak yenisini inşa ediyor, yani, modernite lazım ama kapitalist olmasın, öyle mi değil mi?
“Öncelikle demokratik modernitenin reel sosyalist eleştirisi doğru anlaşılmalıdır. Bu eleştiri ne sosyalizmin reddi ne de dogmatik kabulüdür.” Diyor.
Bu ne demek, tam bir bilmece, demokratik modernitenin Reel(yaşayan) sosyalizm açısından eleştirisi mi, yoksa reel sosyalizmin penceresinden, demokratik modernite ile reel sosyalizmin karşılaştırılması mı?
Buna Keskis beyefendi cevap versin, biraz çorbada tuzu olur! Ama chat yapmıyoruz, hiç olmazsa birkaç eli ayağı düzgün, kendine ait ifadesini görelim!
Peki devam edelim,
“Demokratik modernite sadece geleceğe ilişkin bir ütopya değildir.” diyor; bu ne demek? “Değildir” demiyor, ”salt” bu değildir diyor; bu var, yani geleceğe ilişkin ütopya yanı var ama sadece bu değil diyor!
Daha ne? Diyoruz ama dahası da var devam ediyoruz;
“Ayağı daha çok binlerce yıllık kültürel geleneğe dayalıdır. Ayağını geleneğe dayamayan demokratik moderniteden bahsedilemez. “ diyor; ve ekliyor,“Bu kültürün güncel gerçeği, var olan toplumudur.”
Binlerce yıllık kültürel geleneğinin ki modernite etrafında döndürüyor, bu var olan, hali hazırda yaşayan toplumunun güncel gerçeği olduğunu söylüyor.
Demek ki boşa konuşmuyoruz, ama size boşunadır, bunu biliyoruz, Öcalan’ın ütopyasında bir aşiret komünü var ki bu, tarihi geri çekmektir ve gericilikten başka bir şey değildir! Kürt toplumunu ileriye götüreceğine, geriye çekmenin edebiyatını yapıyor!
Ve Öcalan da bunu söylüyor, aynı yerde devam eden ifadesi şöyle: “Toplumsal gelenek demokratik modernitenin tarihsel gerçekliğidir.”
İşte bu ve dahası var! Yakında, diyorum ve burada bitiriyorum!
Bitirmeden, hangi dünyada yaşıyorsun diye sordun ya, cevap veriyorum, çok basit, gerçekler dünyasındayım, çok şükür illüzyonda hiç olmadım,ya siz!
Fikret Uzun
24 Ocak 2014

Hiç yorum yok: