16 Aralık 2013 Pazartesi

KÜRTLER ABD İLE DOST TÜRK HALKIYLA DÜŞMAN FAŞİST DİKTATÖRLÜKLE MÜTTEFİK İKEN MUTLU OLUR MU?



KÜRTLER ABD İLE DOST TÜRK HALKIYLA DÜŞMAN FAŞİST DİKTATÖRLÜKLE MÜTTEFİK İKEN MUTLU OLUR MU?

Canım kardeşim, cahilliğini yüzüne vurduğum için bozulmamana sevindim, ama ben chat yapmayı sevmiyorum, eğer bir görüşün varsa, dediklerimi yanlış buluyorsan, şöyle derli toplu bir mektup yazıp açıkla bize; biz de anlayalım, belki sana haksızlık etmişizdir, hakkını teslim edelim.

Önce benim dediklerimden, Birgül Ayman Güler'in Marxist olduğunu söylediğim sonucuna nasıl vardın, yani alıntıladığın ifade bunu mu anlatıyor, yoksa B.A.Güler’in görüşünün bilim ile bağlı olduğunu ve kaçınılmaz olarak böyle ifade etmesi gerektiğini mi anlatıyor; İkincisi, bırak Kürdü, Türkü, sence milliyet ile ulus bir ve aynı mıdır, senden bunu öğrenelim. Üçüncüsü, bana neden soruyorsun ve bir haksızlık görüyorsun ki soruyorsun, işte sana fırsat anlat bize nedir bu haksızlık? Nedenini şimdilik bir kenara koy, Kürt milliyeti ile Türk milliyetinin birleşmesi ile mi kurulmuş Türkiye cumhuriyeti? Bize bunu anlat ve sorduğun soruları, cevabını bilmesen sormazsın, ne için soruyorsun, itirazların nedir bir anlat hele.

Diğer yandan,...yaptınız,...ettiniz,...yasakladınız,...yüzünüzden gelişmedi, etmedi vb.diyorsun ya, bunları bana niye söylüyorsun, daha doğrusu bana sorana kadar,"inanıyorum öyleyse doğru söylüyorlar" diyerek biat ettiklerinin masasında oturdukları otoriteye sorman gerek miyor mu? Devlet (ulus-devlet) olgusuna, ezberlediğin kalıp gereği, atıp tutuyorsun, devletin bir devamlılık taşıdığını, dolayısıyla müzakere yapılan ve müzakere sonlanmasın diye hiçbir özveriden kaçılmayan otoritenin bu devamlılığın son halkası olduğunu, bundan sonra gelecek olanın da bundaki sonraki halka olacağını bilmeden etmeden bu atıp tutmak abesle iştigal olmuyor mu? Bunu de bize! Dahası, bu otoritenin siyasal ömrüne zaman biçileli çok olduğu halde, bunun hazırlıklarına başlandığı halde, ille de müzakerenin bu otorite ile tamamlamak istenmesi, devletin devamlılığını bilmemekten mi, yoksa bu otorite ile yapılan müzakerelerde Kürt ve Türk halkının bilmediği, onların çıkarlarına ters birşeyler var da, yeni gelecek veya geleceği öngörülen otorite ile bu temelde kontak kurmanın zor olacağı mı düşünülüyor? Bize bunları anlat, anlat ki böyle ağlamaklı sorular sormanın kıymeti harbiyesini biz de anlayalım?

Yani canım kardeşim, andını da ben okutmadım ve on yıldır şimdi kaldıranlar da okutuyordu; Türkiye Cumhuriyetini de ben kurmadım, üstelik hiçbir yönetim kademesinde bulunmadım, hiçbir partisinin, sivil toplum kuruluşunun içinde ve yönetiminde bulunmadım; yani solcular, sosyalistler, komünistler bulunmadı demek istiyorum ve elli kez anlattım, bu devlet de, bu topraklar da, yani fabrikalar-tarlalar da benim değil, alanlarda, mitinglerde (o zaman, şimdi "işçilerin vatanı yoktur" diye haykıranlar, en önde ellerinde megafonlarla işçilere, emekçilere böyle slogan attırıyorlardı) hep "Fabrikalar, tarlalar, hepsi emeğin olacak" diye bağırdılar ama işçilerin, emekçilerin ve hatta köylülerin de değil, ama bir sahibi var; dün de aynı sınıf ve bu sınıfa mensup zenginler, bu gün de aynı sınıf ve bu sınıfa mensup zenginler...

Yönetimleri ise neredeyse on yılda bir değişiyor ve biri gidiyor, öteki geliyor; egemen ideolojisine gelince, kurulduğundan beri burjuva ideolojisi ve epeyden beri Kemalizm; ancak şimdi bu egemen ideoloji tü kaka oldu; amma velakin bu ideoloji ile işleri yürüten sınıf, yani büyük büyük zenginler, hâlâ egemen ve hâlâ, üstelik bu egemenliklerini daha da perçinlemiş olarak, her şeyin sahibi; amma ve lakin kendi ideolojilerine bile hücumla yerleştirdikleri gerici-dinci bir ideoloji ile işlerini yürütmek istiyorlar!

Ve işte bugün tam da buradayız, seni ilgilendirmiyor, bu belli ama 12 Eylül rejiminin şeriata dayalı faşist diktatörlüğü, bu egemen olan sınıfın, büyük büyük zenginlerin işlerini yürütmek için kullandığı bir mekanizmadır; yani bu mekanizma bu büyük büyük zenginlerin çıkarlarından bağımsız değildir; dolayısıyla bu mekanizma ki adından da belli, bir "zor" mekanizmasıdır; bu, büyük büyük zenginlerin çıkarlarını korumak için ise, bu zengin sınıfına sağladığı çıkarlar, Kürt halkının da, Türk halkının da çıkarları ile özdeş olabilir mi?
Kürtlerin, sözde Kürt halkının çıkarları için yürüttüğünü söylediği bu müzakereler, bu mekanizmanın otorite sahibi, üstelik bu bölgede, ki "Kürt sorunu" bağlamında olduğu açık, ABD ile stratejik ortak, ABD'nin BOP eşbaşkanı olma sıfatlarını bizzat kendisi ilan eden temsilcileri ile yapıldığına göre, bu müzakerelerden her ne çıkarsa çıksın, Kürt halkına ve Türk halkına düşen bir çıkar olabilir mi? Yoksa ortada bizim bilmediğimiz, devletin,12 Eylül rejiminin devamlılığından, ekonomik-politik buyruğundan ve uyruğundan bağımsız, kişisel ve hayırsever bir irade mi var da, o nedenle mi bu telaş, yani Öcalan'ın "demokratik komün" üne, yürekten bağlı ve destek veren ve bu temelde Türkiye Cumhuriyetini "ileri demokrasi" ye götürmek için çırpınan, bütün demokratik hakların ve hatta ekonomik hakların, dahası politik hakların koruyucu meleği bulmuşken bir an önce bu fırsatı değerlendirip, Kürtleri kurtaralım mı diyor Öcalan?

Yani canım kardeşim, kişisel alma dediklerimi, seni ne tanırım, ne görmüşlüğüm vardır, bu mümkün de değil, bir Forum üyeliğinin ifadesi olan mahlasını, bir de ortaya attığın sorulu-cevaplı, yalan-yanlış, çoğu anlamsız, hatta beş yaşında çocukların zekasına bile hakaret sayılan kelamlarını görüyor, biliyorum ve işte ben kalkıyorum bunlar üzerinden sana eleştirilerimi hiç sakınmadan cevap veriyorum ve buna rağmen, biliyorum alınıyorsun, darılıyorsun, kızıyor, öfke biriktiriyorsun ve hatta belki intikam hırsı içine bile giriyorsun ama ne yapalım be kardeşim, bu cehaletin karşısında susalım mı? Üstelik bu alan bir sosyalizm okulu iddiası taşırken, senin üzerimize fırlattığın zırvalara, "cahildir ne yapsa yeridir" diyerek, gülüp geçelim ve cevaplarımız ne olması gerekiyorsa onu ifade etmeyelim mi?

Senin için hangisi onur kırıcı, hangisi zararlı?

Şu ifadelerine, şu sorularına ve şu "hepsini aşmış" yaklaşımına bak!
Birgül hanım Marxistmiş de sen mi bilmiyormuşsun? Diyelim ki bildin, yani Birgül hanım Marxistmiş, dediklerini bir kere bile süzgecinden geçirecek misin, hâlâ yalan-yanlış üzerimize fırlattığın kelamlarınla etrafa saçtığın cehaletinden utanıp, sıkılıp fırlatmaktan vaz mı geçeceksin?

Kaldı ki cahillik, bilgisizliğin ifadesidir ve bunda bir hakaret yok, bu anlamda aşağılayıcı bir durum da değil, öyle olsaydı, papaz Gapon gibi bir gerici-dinci sahtekârın peşinden giden işçilerin, ki hâlâ o tarzî yaklaşımlarını öyle ya da böyle dünyanın hemen her yerinde sürdürdüklerini biliyoruz, görüyoruz, devrimci, öncü misyonuna hâlâ inanmaz ve bunu kararlı bir şekilde savunmazdık ve bununla birlikte, okumuş, tahsil görmüş, hatta profesör bile olmuş aydın müsveddelerinin önünde hâlâ düğmelerimizi iliklerdik; demek ki sana ne hakaret ediyoruz, ne de aşağılıyoruz veya ne de ayıplıyoruz!
Hayır, aşağıladığımız sen değilsin, cehaletin kendisi ve ısrarla üzerine basmamızın nedeni ise, bunun bir politika yapılmasıdır; bu cahilleştirme politikasının içine Öcalan ve taraftarlarının da girmiş olduğunu görmemizdir!

Amma ve lakin, bu cehaletin içinde gönüllü olarak kalmak ve buna rağmen, bilgiçlik taslamak isteyenlerin cehaletini ise yüzlerine zevkle vuruyoruz!

Ve bu nedenle "kısa kes aydın havası olsun" demelerinin hem demode ve hem de bu cahilleştirme politikasının içinde olduğunu hatırlatıyoruz!

Bu nedenle de, "geldiler geldiler bir karanlığın içine girdiler" diyoruz ve Kürt halkını da, bunu dobra dobra açıklamadan, rızalarını almadan, kendi kaderlerini nasıl tayin edeceklerine karar vermelerinde insiyatif tanımadan, ama "önder"lik miti ile, ama "komün" fetişizmi ile bir oldu-bitti'ye getirerek, "bu karanlığın içine sokmaya çalıştıklarını" hiç ikircimsiz ifade ediyoruz.

Ve işte canım kardeşim, biz bunları derken, biriniz çıkıyorsunuz, "Kürtlere gerici diyemezsin" diyorsunuz; biriniz çıkıyorsunuz, "Öcalan bizim önderimiz ona hakaret edemezsin" diyorsunuz; biriniz çıkıp, onca yıl hapisliğin Öcalan'ı değiştirme ihtimalini bile yadsıyarak, "onca hapislik yatmış bu adam devlete hizmet eder mi" diyorsunuz; eder etmez, etmişleri vardır etmemişleri vardır; bu insanla bağlı bir şey ve burada sözkonusu olan Öcalan değil, dolayısıyla onun "hizmet edip etmemesi"nden bağımsız, ortaya koyduğu yaklaşımlar, politikalar ve teorilerdir; bu teorilerin ve politikaların Kürt halkının bilumum çıkarlarına tersliğidir; aynı şekilde bu politikalardan,Türk emekçi halkının çıkarları da ve üstelik onulmaz zararlar görmektedir.

Demek ki asıl söz konusu olan Kürt ve Türk halklarıdır ve konunun akışı gereği, Kürt-Türk deyip duruyoruz ama diğer halklar da aynı yerdedir ve koskoca bir coğrafyada, onlarca yıl ABD-AB emperyalizminin ekonomik-politik ve hatta ideolojik baskısı ve askersel saldırısı altında hem cehaletle, hem din baskısı ile ve hem de yoksulluk ve ezgi ile boğuşan bu halkların hiç birisi, kendi kurtuluşunun önünü kesecek olan ve üstelik apaçık ABD’nin politikaları ile içiçe olduğu görülen "Kürt politikasına" omuz vermez, Öcalan'ın "komün" ütopyasını yemez; aynı zamanda bu ütopyanın yüzüsuyu hürmetine emperyalizme ve onlarla işbirliği halindeki yönetimlerine veya yönetimi bu amaçla ele geçirmeye çalışanlara duyduğu öfkeden vazgeçmez, yani Öcalan buyurdu diye ne "komün" ütopyasına, ne de ABD nin "dost"luğuna ve bölgedeki işbirlikçilerine biat etmezler, etmedikleri görülüyor; hatta ve hatta Suriyeli Kürtler bile Öcalan dedi diye, en azından şimdilik, üzerinde yaşadıkları topraklarda, tarihsel vazgeçilmez çıkarlarına yönelik düzenlemelerini, ABD’nin dostluğuna dayanarak kurabileceğini ve koruyabileceğini düşünmediğini açık ve net olarak gösteriyorlar.
Yani canım kardeşim, evet görülüyor, senin söylemene gerek yok, sen gerçekten cahilsin, ama benim eleştirim, senin cahil olmana değil, cahilliğini hem kabul edip, hem de cehaleti savunmanadır.

Bu topraklarda çok zaman "ne mutlu Türküm diyene" türküsü söylendi; bir resmi slogan idi; ve bir zaman geldi bu topraklarda "ne mutlu Kürdüm diyene" türküsü de söylendi; ve ol zaman bu türküye ifrit olanlar ve "ne mutlu Türküm diyene" türküsüne sarılanlar, bugün Türk ulusunu "tarihten silmek"ten söz ediyorlar; Türk halkının azımsanmayacak bir bölümü, bunu,Türklerin andına karşı, Kürtlerin "onca zaman Kürtleri dilinden, bayrağından, gelenek ve göreneklerinden ettiniz, şimdi sizin kökünüzü kazıyacağız" andı olarak algılıyorlar ve haklı olarak, dün yanlış olan "ne mutlu Türküm diyene" andına sarılıyorlar. Peki şimdi bunun neresi yanlış? Yanlış ise bile, yanlışın asıl sahibi Türk halkı mı?

Bu reflekste bir yanlış yok, yanlış, işlerin bu noktaya getirilmesindedir ve üstelik bunda Türk halkının bir dahli yoktur; bunda darbenin hemen sabahından itibaren, diyanetin de içinde olduğu mutfağındaki baş aşçısı yüksek komutanlar olan, Türk-İslam sentezini yerleştirmeye başlayan 12 Eylül yönetiminin dahli vardır!

Ve bu ideoloji, yeni düzenin temel ideolojisi olarak, vurgu Türkte olmak üzere, Türk-İslam kardeşliği temelinde, Türk halkına kurbağa sıcaklığında şırınga edilirken, Kürt halkına en sert baskı ve saldırılar ile kabul ettirilmeye çalışılmıştır!

Yukarda hatırlattım devlet devamlılık arzeder, dolayısıyla 12 Eylül rejimi de devam edecektir; etmiştir demek istiyorum; çünkü 12 Eylül rejimi, aynı sınıfsal güçler tarafından, yeni iç ve dış koşullara bağlı olarak gerçekleştirdiği, Türkiye Cumhuriyetinin, Türkiye toplumunu tarihin gerisine, mümkünse en geriye ama en azından 1961 anayasal düzeninin gerisine götürmeye yönelik olan restorasyonunun ifadesidir.

Öyleyse bu devamlılık içinde yerlerini alan bütün yönetimler ve son yönetimi dahil,bundan bağımsız değildir; öyleyse Kürtler, hesabı Türk halkına değil, hâlâ devam eden 12 Eylül rejimine fatura etmelidirler; 12 Eylül yönetimi ile müttefik, ABD emperyalizmi ile "dost" olacaklarına, Türk halkı ile ve elbette diğer bütün halklarla dost ve kardeş olmalılar ve ABD emperyalizmine de 12 Eylül rejiminin şeriata dayalı faşist diktatörlüğüne de birlikte karşı durmalıdırlar!

Ve Kürtler ABD ile dost, Türk halkı ile düşman, faşist diktatörlük ile ittifak içinde "ne mutlu Kürdüm diyene" türküsünü çığıramazlar, tarihin mantığı buna izin vermez ve vermediğini görüyoruz!

Diğer yandan Kürtlerin tarihi diyorsun; Kürtlerin tarihini kendin biliyor musun? Dahası Kürt egemenlerinin, özellikle de tarihleri boyunca hemen hemen bütün kötülüklerle ittifak içinde olan Kürt ağa, bey ve şıhlarının, seyidlerinin, anlattığı resmi tarih ile resmi olmayan, derinliklerde kalmış tarihin ayırdında mısın?

Ve dahi, "Kürtlere tarihini unutturdunuz" diyorsun, üzerimize alınmıyoruz, peki Kürtlerin aydınları, yazarları, politikacıları, bilim adamları nerede idiler, onlar Kürtlere unutturulmak istenen tarihinin ne kadarını Kürt halkına anlattılar, öğrettiler?

Birçok ünlü Kürt yazar, şair vesaire daha düne kadar Kürtlüklerinden bihaber gibi dolaşmıyorlar mıydı? Aldıkları ünü, Türk olarak almayı sindirmiyorlar mıydı? Ve birçok Kürt, bu bir tarafı Kemalist, diğer tarafı Türk-İslam ideolojisiyle ayakta duran Türkiye Cumhuriyetinin parlamentosunda ve Kürt düşmanı politikaları onaylayan yaklaşımları ve hatta imzaları ile bu günlere gelmediler mi?

Ve hâlâ aynı yerde değiller ve bu kez "Kürtsever" olarak Kürt halkına derinden bir saygı sevgi ile onların çıkarları için çırpınıyorlar da biz mi göremiyoruz?

Galiba sen görüyorsun; görmeseydin faturayı bize çıkarmazdın, hesabı bize sormazdın, gelip gelip karanlığa girenleri Kürt halkına da,Türk halkına da gösterdiğimiz için bize kızmazdın! Bundan Kürt düşmanlığı çıkartmazdın! Kürtlerin kendi kaderini özgürce tayin etme haklarına karşı olduğumuzu çıkartarak, madem öylesiniz, "neden yasakladınız?" vesaire yollu cahil cahil sorular sormazdın!

Evet, bekliyorum, nedir sıkıntın, tam olarak neye ve niye itiraz ediyorsun? Dediklerimi tam olarak anladın mı da, dediklerimle ilgisi olmayan sorular soruyor, cevaplar veriyor, eleştiriler sıralıyorsun! Yaz, ne kadar uzun yazarsan yaz sonuna kadar okuyacağım ve cevap da vereceğim, eğer haksızlık ediyorsam, bana bunu gösterirsen, sadece özür dilemekle de kalmam, şükran da duyarım. Ama ne olur, beni kayıkçı kavgası misli, chatlere laf yetiştirmek için manipule etmeye çalışma; chat sınırında kalan cümleler ile bir sonuca varılmaz, ancak kayıkçı kavgası misli kavgaları körükler ve asıl olanın, varılması gereken sonucun önü kesilir!

Benim ifade ettiklerim, hele ki, Kürt halkına karşı, birikmiş bir önyargının yansıması değildir; ne diyorsam, ortaya konulan ifadelere, politikalara ve yaklaşımlara bakarak diyorum; dediklerimin dayanaklarını da gösterdiğim ortada ama bir "komünist"olarak sen göremiyorsun, bunun aksini kanıtlaman için, somut verilerin olmalı, göster de görelim.

Demek komünistsin, şimdi de bu mu yani, cahil olduğunu kabul ediyorsun ama "komünistsin" öyle mi? Bu kadar kolay mı? Yoksa maytap mı geçiyorsun? Ve sorduğun sorulara bakarsak bu iddiana gülsem mi, ağlasam mı karar veremiyorum!
Neyse, burada bitiriyorum!

Fikret Uzun
15-Aralık- 2013

Hiç yorum yok: