KÜRTLER
ABD İLE DOST TÜRK HALKIYLA DÜŞMAN FAŞİST DİKTATÖRLÜKLE MÜTTEFİK İKEN MUTLU OLUR
MU?
Canım
kardeşim, cahilliğini yüzüne vurduğum için bozulmamana sevindim, ama ben chat
yapmayı sevmiyorum, eğer bir görüşün varsa, dediklerimi yanlış buluyorsan,
şöyle derli toplu bir mektup yazıp açıkla bize; biz de anlayalım, belki sana
haksızlık etmişizdir, hakkını teslim edelim.
Önce
benim dediklerimden, Birgül Ayman Güler'in Marxist olduğunu söylediğim sonucuna
nasıl vardın, yani alıntıladığın ifade bunu mu anlatıyor, yoksa B.A.Güler’in
görüşünün bilim ile bağlı olduğunu ve kaçınılmaz olarak böyle ifade etmesi gerektiğini
mi anlatıyor; İkincisi, bırak Kürdü, Türkü, sence milliyet ile ulus bir ve aynı
mıdır, senden bunu öğrenelim. Üçüncüsü, bana neden soruyorsun ve bir haksızlık
görüyorsun ki soruyorsun, işte sana fırsat anlat bize nedir bu haksızlık?
Nedenini şimdilik bir kenara koy, Kürt milliyeti ile Türk milliyetinin
birleşmesi ile mi kurulmuş Türkiye cumhuriyeti? Bize bunu anlat ve sorduğun
soruları, cevabını bilmesen sormazsın, ne için soruyorsun, itirazların nedir
bir anlat hele.
Diğer
yandan,...yaptınız,...ettiniz,...yasakladınız,...yüzünüzden gelişmedi, etmedi
vb.diyorsun ya, bunları bana niye söylüyorsun, daha doğrusu bana sorana
kadar,"inanıyorum öyleyse doğru söylüyorlar" diyerek biat
ettiklerinin masasında oturdukları otoriteye sorman gerek miyor mu? Devlet (ulus-devlet)
olgusuna, ezberlediğin kalıp gereği, atıp tutuyorsun, devletin bir devamlılık
taşıdığını, dolayısıyla müzakere yapılan ve müzakere sonlanmasın diye hiçbir
özveriden kaçılmayan otoritenin bu devamlılığın son halkası olduğunu, bundan
sonra gelecek olanın da bundaki sonraki halka olacağını bilmeden etmeden bu
atıp tutmak abesle iştigal olmuyor mu? Bunu de bize! Dahası, bu otoritenin
siyasal ömrüne zaman biçileli çok olduğu halde, bunun hazırlıklarına başlandığı
halde, ille de müzakerenin bu otorite ile tamamlamak istenmesi, devletin
devamlılığını bilmemekten mi, yoksa bu otorite ile yapılan müzakerelerde Kürt
ve Türk halkının bilmediği, onların çıkarlarına ters birşeyler var da, yeni
gelecek veya geleceği öngörülen otorite ile bu temelde kontak kurmanın zor
olacağı mı düşünülüyor? Bize bunları anlat, anlat ki böyle ağlamaklı sorular
sormanın kıymeti harbiyesini biz de anlayalım?
Yani
canım kardeşim, andını da ben okutmadım ve on yıldır şimdi kaldıranlar da
okutuyordu; Türkiye Cumhuriyetini de ben kurmadım, üstelik hiçbir yönetim
kademesinde bulunmadım, hiçbir partisinin, sivil toplum kuruluşunun içinde ve
yönetiminde bulunmadım; yani solcular, sosyalistler, komünistler bulunmadı
demek istiyorum ve elli kez anlattım, bu devlet de, bu topraklar da, yani fabrikalar-tarlalar
da benim değil, alanlarda, mitinglerde (o zaman, şimdi "işçilerin vatanı
yoktur" diye haykıranlar, en önde ellerinde megafonlarla işçilere,
emekçilere böyle slogan attırıyorlardı) hep "Fabrikalar, tarlalar, hepsi
emeğin olacak" diye bağırdılar ama işçilerin, emekçilerin ve hatta
köylülerin de değil, ama bir sahibi var; dün de aynı sınıf ve bu sınıfa mensup
zenginler, bu gün de aynı sınıf ve bu sınıfa mensup zenginler...
Yönetimleri
ise neredeyse on yılda bir değişiyor ve biri gidiyor, öteki geliyor; egemen
ideolojisine gelince, kurulduğundan beri burjuva ideolojisi ve epeyden beri
Kemalizm; ancak şimdi bu egemen ideoloji tü kaka oldu; amma velakin bu ideoloji
ile işleri yürüten sınıf, yani büyük büyük zenginler, hâlâ egemen ve hâlâ,
üstelik bu egemenliklerini daha da perçinlemiş olarak, her şeyin sahibi; amma
ve lakin kendi ideolojilerine bile hücumla yerleştirdikleri gerici-dinci bir
ideoloji ile işlerini yürütmek istiyorlar!
Ve
işte bugün tam da buradayız, seni ilgilendirmiyor, bu belli ama 12 Eylül
rejiminin şeriata dayalı faşist diktatörlüğü, bu egemen olan sınıfın, büyük
büyük zenginlerin işlerini yürütmek için kullandığı bir mekanizmadır; yani bu
mekanizma bu büyük büyük zenginlerin çıkarlarından bağımsız değildir;
dolayısıyla bu mekanizma ki adından da belli, bir "zor" mekanizmasıdır;
bu, büyük büyük zenginlerin çıkarlarını korumak için ise, bu zengin sınıfına
sağladığı çıkarlar, Kürt halkının da, Türk halkının da çıkarları ile özdeş
olabilir mi?
Kürtlerin,
sözde Kürt halkının çıkarları için yürüttüğünü söylediği bu müzakereler, bu
mekanizmanın otorite sahibi, üstelik bu bölgede, ki "Kürt sorunu"
bağlamında olduğu açık, ABD ile stratejik ortak, ABD'nin BOP eşbaşkanı olma
sıfatlarını bizzat kendisi ilan eden temsilcileri ile yapıldığına göre, bu
müzakerelerden her ne çıkarsa çıksın, Kürt halkına ve Türk halkına düşen bir
çıkar olabilir mi? Yoksa ortada bizim bilmediğimiz, devletin,12 Eylül rejiminin
devamlılığından, ekonomik-politik buyruğundan ve uyruğundan bağımsız, kişisel
ve hayırsever bir irade mi var da, o nedenle mi bu telaş, yani Öcalan'ın
"demokratik komün" üne, yürekten bağlı ve destek veren ve bu temelde
Türkiye Cumhuriyetini "ileri demokrasi" ye götürmek için çırpınan,
bütün demokratik hakların ve hatta ekonomik hakların, dahası politik hakların koruyucu
meleği bulmuşken bir an önce bu fırsatı değerlendirip, Kürtleri kurtaralım mı
diyor Öcalan?
Yani
canım kardeşim, kişisel alma dediklerimi, seni ne tanırım, ne görmüşlüğüm
vardır, bu mümkün de değil, bir Forum üyeliğinin ifadesi olan mahlasını, bir de
ortaya attığın sorulu-cevaplı, yalan-yanlış, çoğu anlamsız, hatta beş yaşında
çocukların zekasına bile hakaret sayılan kelamlarını görüyor, biliyorum ve işte
ben kalkıyorum bunlar üzerinden sana eleştirilerimi hiç sakınmadan cevap
veriyorum ve buna rağmen, biliyorum alınıyorsun, darılıyorsun, kızıyor, öfke
biriktiriyorsun ve hatta belki intikam hırsı içine bile giriyorsun ama ne
yapalım be kardeşim, bu cehaletin karşısında susalım mı? Üstelik bu alan bir
sosyalizm okulu iddiası taşırken, senin üzerimize fırlattığın zırvalara, "cahildir
ne yapsa yeridir" diyerek, gülüp geçelim ve cevaplarımız ne olması
gerekiyorsa onu ifade etmeyelim mi?
Senin
için hangisi onur kırıcı, hangisi zararlı?
Şu
ifadelerine, şu sorularına ve şu "hepsini aşmış" yaklaşımına bak!
Birgül
hanım Marxistmiş de sen mi bilmiyormuşsun? Diyelim ki bildin, yani Birgül hanım
Marxistmiş, dediklerini bir kere bile süzgecinden geçirecek misin, hâlâ
yalan-yanlış üzerimize fırlattığın kelamlarınla etrafa saçtığın cehaletinden
utanıp, sıkılıp fırlatmaktan vaz mı geçeceksin?
Kaldı
ki cahillik, bilgisizliğin ifadesidir ve bunda bir hakaret yok, bu anlamda
aşağılayıcı bir durum da değil, öyle olsaydı, papaz Gapon gibi bir gerici-dinci
sahtekârın peşinden giden işçilerin, ki hâlâ o tarzî yaklaşımlarını öyle ya da
böyle dünyanın hemen her yerinde sürdürdüklerini biliyoruz, görüyoruz,
devrimci, öncü misyonuna hâlâ inanmaz ve bunu kararlı bir şekilde savunmazdık
ve bununla birlikte, okumuş, tahsil görmüş, hatta profesör bile olmuş aydın
müsveddelerinin önünde hâlâ düğmelerimizi iliklerdik; demek ki sana ne hakaret
ediyoruz, ne de aşağılıyoruz veya ne de ayıplıyoruz!
Hayır,
aşağıladığımız sen değilsin, cehaletin kendisi ve ısrarla üzerine basmamızın
nedeni ise, bunun bir politika yapılmasıdır; bu cahilleştirme politikasının
içine Öcalan ve taraftarlarının da girmiş olduğunu görmemizdir!
Amma
ve lakin, bu cehaletin içinde gönüllü olarak kalmak ve buna rağmen, bilgiçlik
taslamak isteyenlerin cehaletini ise yüzlerine zevkle vuruyoruz!
Ve
bu nedenle "kısa kes aydın havası olsun" demelerinin hem demode ve
hem de bu cahilleştirme politikasının içinde olduğunu hatırlatıyoruz!
Bu
nedenle de, "geldiler geldiler bir karanlığın içine girdiler" diyoruz
ve Kürt halkını da, bunu dobra dobra açıklamadan, rızalarını almadan, kendi kaderlerini
nasıl tayin edeceklerine karar vermelerinde insiyatif tanımadan, ama
"önder"lik miti ile, ama "komün" fetişizmi ile bir
oldu-bitti'ye getirerek, "bu karanlığın içine sokmaya çalıştıklarını"
hiç ikircimsiz ifade ediyoruz.
Ve
işte canım kardeşim, biz bunları derken, biriniz çıkıyorsunuz, "Kürtlere
gerici diyemezsin" diyorsunuz; biriniz çıkıyorsunuz, "Öcalan bizim
önderimiz ona hakaret edemezsin" diyorsunuz; biriniz çıkıp, onca yıl
hapisliğin Öcalan'ı değiştirme ihtimalini bile yadsıyarak, "onca hapislik
yatmış bu adam devlete hizmet eder mi" diyorsunuz; eder etmez, etmişleri
vardır etmemişleri vardır; bu insanla bağlı bir şey ve burada sözkonusu olan
Öcalan değil, dolayısıyla onun "hizmet edip etmemesi"nden bağımsız,
ortaya koyduğu yaklaşımlar, politikalar ve teorilerdir; bu teorilerin ve politikaların
Kürt halkının bilumum çıkarlarına tersliğidir; aynı şekilde bu politikalardan,Türk
emekçi halkının çıkarları da ve üstelik onulmaz zararlar görmektedir.
Demek
ki asıl söz konusu olan Kürt ve Türk halklarıdır ve konunun akışı gereği, Kürt-Türk
deyip duruyoruz ama diğer halklar da aynı yerdedir ve koskoca bir coğrafyada, onlarca
yıl ABD-AB emperyalizminin ekonomik-politik ve hatta ideolojik baskısı ve
askersel saldırısı altında hem cehaletle, hem din baskısı ile ve hem de
yoksulluk ve ezgi ile boğuşan bu halkların hiç birisi, kendi kurtuluşunun önünü
kesecek olan ve üstelik apaçık ABD’nin politikaları ile içiçe olduğu görülen
"Kürt politikasına" omuz vermez, Öcalan'ın "komün"
ütopyasını yemez; aynı zamanda bu ütopyanın yüzüsuyu hürmetine emperyalizme ve
onlarla işbirliği halindeki yönetimlerine veya yönetimi bu amaçla ele geçirmeye
çalışanlara duyduğu öfkeden vazgeçmez, yani Öcalan buyurdu diye ne
"komün" ütopyasına, ne de ABD nin "dost"luğuna ve bölgedeki
işbirlikçilerine biat etmezler, etmedikleri görülüyor; hatta ve hatta Suriyeli
Kürtler bile Öcalan dedi diye, en azından şimdilik, üzerinde yaşadıkları
topraklarda, tarihsel vazgeçilmez çıkarlarına yönelik düzenlemelerini, ABD’nin
dostluğuna dayanarak kurabileceğini ve koruyabileceğini düşünmediğini açık ve
net olarak gösteriyorlar.
Yani
canım kardeşim, evet görülüyor, senin söylemene gerek yok, sen gerçekten
cahilsin, ama benim eleştirim, senin cahil olmana değil, cahilliğini hem kabul
edip, hem de cehaleti savunmanadır.
Bu
topraklarda çok zaman "ne mutlu Türküm diyene" türküsü söylendi; bir
resmi slogan idi; ve bir zaman geldi bu topraklarda "ne mutlu Kürdüm
diyene" türküsü de söylendi; ve ol zaman bu türküye ifrit olanlar ve
"ne mutlu Türküm diyene" türküsüne sarılanlar, bugün Türk ulusunu
"tarihten silmek"ten söz ediyorlar; Türk halkının azımsanmayacak bir
bölümü, bunu,Türklerin andına karşı, Kürtlerin "onca zaman Kürtleri
dilinden, bayrağından, gelenek ve göreneklerinden ettiniz, şimdi sizin kökünüzü
kazıyacağız" andı olarak algılıyorlar ve haklı olarak, dün yanlış olan
"ne mutlu Türküm diyene" andına sarılıyorlar. Peki şimdi bunun neresi
yanlış? Yanlış ise bile, yanlışın asıl sahibi Türk halkı mı?
Bu
reflekste bir yanlış yok, yanlış, işlerin bu noktaya getirilmesindedir ve
üstelik bunda Türk halkının bir dahli yoktur; bunda darbenin hemen sabahından
itibaren, diyanetin de içinde olduğu mutfağındaki baş aşçısı yüksek komutanlar
olan, Türk-İslam sentezini yerleştirmeye başlayan 12 Eylül yönetiminin dahli
vardır!
Ve
bu ideoloji, yeni düzenin temel ideolojisi olarak, vurgu Türkte olmak üzere,
Türk-İslam kardeşliği temelinde, Türk halkına kurbağa sıcaklığında şırınga
edilirken, Kürt halkına en sert baskı ve saldırılar ile kabul ettirilmeye
çalışılmıştır!
Yukarda
hatırlattım devlet devamlılık arzeder, dolayısıyla 12 Eylül rejimi de devam
edecektir; etmiştir demek istiyorum; çünkü 12 Eylül rejimi, aynı sınıfsal
güçler tarafından, yeni iç ve dış koşullara bağlı olarak gerçekleştirdiği,
Türkiye Cumhuriyetinin, Türkiye toplumunu tarihin gerisine, mümkünse en geriye
ama en azından 1961 anayasal düzeninin gerisine götürmeye yönelik olan
restorasyonunun ifadesidir.
Öyleyse
bu devamlılık içinde yerlerini alan bütün yönetimler ve son yönetimi
dahil,bundan bağımsız değildir; öyleyse Kürtler, hesabı Türk halkına değil, hâlâ
devam eden 12 Eylül rejimine fatura etmelidirler; 12 Eylül yönetimi ile
müttefik, ABD emperyalizmi ile "dost" olacaklarına, Türk halkı ile ve
elbette diğer bütün halklarla dost ve kardeş olmalılar ve ABD emperyalizmine de
12 Eylül rejiminin şeriata dayalı faşist diktatörlüğüne de birlikte karşı
durmalıdırlar!
Ve
Kürtler ABD ile dost, Türk halkı ile düşman, faşist diktatörlük ile ittifak
içinde "ne mutlu Kürdüm diyene" türküsünü çığıramazlar, tarihin
mantığı buna izin vermez ve vermediğini görüyoruz!
Diğer
yandan Kürtlerin tarihi diyorsun; Kürtlerin tarihini kendin biliyor musun?
Dahası Kürt egemenlerinin, özellikle de tarihleri boyunca hemen hemen bütün
kötülüklerle ittifak içinde olan Kürt ağa, bey ve şıhlarının, seyidlerinin, anlattığı
resmi tarih ile resmi olmayan, derinliklerde kalmış tarihin ayırdında mısın?
Ve
dahi, "Kürtlere tarihini unutturdunuz" diyorsun, üzerimize
alınmıyoruz, peki Kürtlerin aydınları, yazarları, politikacıları, bilim
adamları nerede idiler, onlar Kürtlere unutturulmak istenen tarihinin ne
kadarını Kürt halkına anlattılar, öğrettiler?
Birçok
ünlü Kürt yazar, şair vesaire daha düne kadar Kürtlüklerinden bihaber gibi
dolaşmıyorlar mıydı? Aldıkları ünü, Türk olarak almayı sindirmiyorlar mıydı? Ve
birçok Kürt, bu bir tarafı Kemalist, diğer tarafı Türk-İslam ideolojisiyle
ayakta duran Türkiye Cumhuriyetinin parlamentosunda ve Kürt düşmanı
politikaları onaylayan yaklaşımları ve hatta imzaları ile bu günlere gelmediler
mi?
Ve
hâlâ aynı yerde değiller ve bu kez "Kürtsever" olarak Kürt halkına
derinden bir saygı sevgi ile onların çıkarları için çırpınıyorlar da biz mi
göremiyoruz?
Galiba
sen görüyorsun; görmeseydin faturayı bize çıkarmazdın, hesabı bize sormazdın, gelip
gelip karanlığa girenleri Kürt halkına da,Türk halkına da gösterdiğimiz için
bize kızmazdın! Bundan Kürt düşmanlığı çıkartmazdın! Kürtlerin kendi kaderini
özgürce tayin etme haklarına karşı olduğumuzu çıkartarak, madem öylesiniz, "neden
yasakladınız?" vesaire yollu cahil cahil sorular sormazdın!
Evet,
bekliyorum, nedir sıkıntın, tam olarak neye ve niye itiraz ediyorsun?
Dediklerimi tam olarak anladın mı da, dediklerimle ilgisi olmayan sorular
soruyor, cevaplar veriyor, eleştiriler sıralıyorsun! Yaz, ne kadar uzun
yazarsan yaz sonuna kadar okuyacağım ve cevap da vereceğim, eğer haksızlık
ediyorsam, bana bunu gösterirsen, sadece özür dilemekle de kalmam, şükran da
duyarım. Ama ne olur, beni kayıkçı kavgası misli, chatlere laf yetiştirmek için
manipule etmeye çalışma; chat sınırında kalan cümleler ile bir sonuca varılmaz,
ancak kayıkçı kavgası misli kavgaları körükler ve asıl olanın, varılması
gereken sonucun önü kesilir!
Benim
ifade ettiklerim, hele ki, Kürt halkına karşı, birikmiş bir önyargının
yansıması değildir; ne diyorsam, ortaya konulan ifadelere, politikalara ve
yaklaşımlara bakarak diyorum; dediklerimin dayanaklarını da gösterdiğim ortada
ama bir "komünist"olarak sen göremiyorsun, bunun aksini kanıtlaman
için, somut verilerin olmalı, göster de görelim.
Demek
komünistsin, şimdi de bu mu yani, cahil olduğunu kabul ediyorsun ama
"komünistsin" öyle mi? Bu kadar kolay mı? Yoksa maytap mı geçiyorsun?
Ve sorduğun sorulara bakarsak bu iddiana gülsem mi, ağlasam mı karar
veremiyorum!
Neyse,
burada bitiriyorum!
Fikret
Uzun
15-Aralık-
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder