7 Mayıs 2013 Salı

TARİH BİLİNCİ YARIM DOĞRULAR VE İKTİDAR PERSPEKTİFİ



Yarım doğru, en tehlikeli yalandır diye boşuna dememişler! Gerçeklere yaklaşırken de bir adım ileri iki adım geri yapıyoruz maalesef!
Önceleri, Ufuk Urasları, en azından sarf ettikleri ve sola ait olmayan öğretilmiş düşüncelerini öne çıkartırken, gerçeklerden uzak idik; bundan vazgeçtiğimiz görülüyor. Ancak, başka bu tür sola ait olmayan ve sola ait düşünceler imiş gibi, bir minik gerçek ile çiftleştirilmiş bir dolu gerçek dışı, en azından gerçek üstü düşüncelerin yarattığı yarım veya buçuk doğrular ile gerçeklerden hep uzaklaşmaya devam ettiğimiz görülüyor.
Böyle olmasaydı, AKP İktidarı 14. yılına giremezdi; faşizmin konuşlanması bu denli fütursuzca olamazdı; faşizme rağmen hâlâ "ileri demokrasi"den söz edilemezdi! Ve dahi ABD emperyalizminin kozmopolitizmine bu denli teslim olunmazdı!
Üstüne üstlük kâh ölmüş ata kırbaç sallayarak, kâh tekme atarak ölüyü diriltme ve ölüyü “öldür”me ayinlerinin illuzyonunda ölmüş ata can katılmazdı! Ve ayrıca, bu gün hâlâ ulusalcılık yaftalarının hışmından korkup, dar alanlara sıkışmak sol olarak gösterilmezdi.

Oysa sorun hem sol olmakta ve hem de solu aşmaktadır ve işte bu bir adım ileri, iki adım geri dansı ile bunun üzeri örtülmekte, ondan korkup, bundan korkup, soldan da sosyalist iktidardan da kilometrelerce uzaklaşılmaktadır.
Halbuki ne diyoruz ki dediklerimizde çoğu kez aferin, bravo sesleri duyuyoruz, biz sosyalistiz, ne ulusalcılık, ne Kemalizm, ikisi de bizi ilerletmez! Ama emperyalizme karşı ve hatta emperyalizmin sosyalist hareketi topyekün imha planlarına karşı, tabii eğer iktidar perspektifi ve hırsı taşıyorsak, sınırımızın nerede olduğunu net olarak bilmek zorundayız. Bunun anlamı Kemalizm’den daha geriye düşmeyiz demektir. Ve bu gün emperyalist ABD ile kıran kırana ve güç hesabı yapmadan kavgayı göze almazsak, ne 12 Eylül rejimi ile baş edebiliriz ne de sosyalist iktidar yolunun önündeki engelleri süpürebiliriz.
Dahası var, yukarıdaki cümleleri sarf eden kişi(*) bir sınıf partisi, bir  komünist partisi iddiasında olan partinin hem politik, hem de teorik duayeni olarak bilinen bir kişidir ve benim gibi sıradan bir sosyalist iktidar yolcusunun tekraren hatırlattığı ve yalınlığından kuşku duymadığı temel gerçeklikleri haydi haydi bilmesi gerekir ve bilmediğinden kuşku duymuyoruz; öyleyse neden hâlâ yarım doğrularla ve hâlâ beynimizin kalan yarısını da yiyeceklerine, sadede gelmezler asıl bunun üzerinde durmak gerek! 
Ve değerli Evin hocama bu vesile ile buradan şükranlarımı bildiriyorum ki, derindekileri görmüş olması ve derinde görünenin şebeke dinamiği olduğunu açıklıkla dillendirmesi ve de bu tür yarım doğruların tam da bu derindekileri örtme vazifesi gördüğünü bilincimize çıkartması son derece önemlidir!(**)
Ve işte bir gün ölmüş atın tekmelenmesi, öteki gün ölmüş atın kırbaçlanması ki bunun anlamı bir gün öldüğüne inandırmak, öteki gün tüh gene canlandırdılar'ı oynamaktır; bu, egemen sınıfların ve elbette onların dünya çapındaki ve her anlamda bir "zor" mekanizması olan düzeneğinin, yine dünya çapındaki yol haritasını salimen tamamlamasına ve ileri gidemeyen kapitalizmin rahatlıkla geriye, köklerine dönmesine, dönerken de tüm insanlığı tarihin gerisindeki bir cehennemi düzenin sürüleri haline getirmesine olanak sağlamak için, önündeki bütün engelleri kaldırmaya yaramaktadır.
Ama tarih artık ve bundan sonra önü durdurulamaz biçimde, hızlı akmaktadır ki bunun anlamı da pek çabuk bu yarım doğrularla oyalanan ve oyalayanları kulağından tutup, hazırda tuttuğu çöplüklerinden birine fırlatıp atacaktır. Ve burada beylik laflara gerek yoktur ki başrol bu yarım doğrulara da, engin ideolojik-teorik lafızlara da prim vermeyen ama içinde taşıdığı gizil gücü harekete geçirmesini öğrenmiş olan kitlelerde olacaktır ve işte bundan sonra, yarım doğrular, tam doğruları kitlelere en dolaysız bir biçimde aktaran, toplumun en önünde olduğunu tarihin akış hızına en tam ifadesiyle uyduğunu ve bunu lafızlarla süslemesine gerek olmadan, fiziki olarak göstererek, büyük bir sol arınmanın piminin çekilmesine ve de şiddetli bir altüst ile yarım doğruların da, sahiplerinin de altta kalmasına mihmandar olacak olan kadrolar tarafından lanetli yerine gönderilecektir.
Öyleyse bir kez daha hatırlamak gerek, Hitler Fransa’yı işgal ettiğinde, komünistler ulusun tamamının önüne geçerken ve Fransız yurtseverleri ile en önde ve en çok kayıp vermek pahasına ve hiç bir güç hesabı yapmadan Hitlerin faşist güçlerine karşı ölüm kalım savaşı verirken, ulusalcı yaftasından korkmayacak denli komünistliklerine güveniyorlardır; ayrıca İspanya iç savaşında, dünyanın dört bir köşesinden yurtseverlerin İspanyadaki direnişçilerin yanında ölüm kalım savaşına akın etmesi de tarihe son derece anlamlı harflerle kaydedilmiştir!
Bu gerçekler tarih bilincinin ve bilgisinin içindedir, tarih bilincinden uzaklaştığımız denli bu gerçeklerden de uzaklaşmak kaçınılmaz oluyor ve ondan sonra da, kıçı kırık ve birbirini bilen kırk kişi misli şebeke dinamiğine biat etmiş olan "Komünist " Parti müsveddelerinin ve emperyalizmin istihbarat örgütlerinin ama daha çok emperyalizmin tepesinde konuşlanmış uluslararası şebekenin beslediği Troçkist laf ebelerinin dolduruşları ve yafta hücumlarının korkusuyla bugün en tam ifadesiyle olunması gereken yerden uzaklaşmak kaçınılmaz oluyor; böyle olunca da iktidardan uzaklaşılmış oluyor!


Bunları dile getirirken, kimseyi kişisel olarak hedef almadığım kesindir; ancak, kişisel olarak hedef almamak adına, gerçeklerden uzak yaşamına başkalarını da ve kitlesel olarak çekmek isteyen kişileri eleştirmek, gerekirse halk adına mahkûm etmek, her akıl taşıyan devrimcinin sorumluluğu olduğuna inanıyorum! 
Ve bundan, bütün meselenin komünistlerin en iyi ulusalcı veya en iyi Kemalist veya hatta en iyi yurtsever olması gerektiğini söylediğim ve dayattığım sonucu çıkarılmamalıdır; ama bu gün bu noktalardan daha geride durmanın, komünistlere ölüm getireceğini söylüyorum. Bu ise komünistlere komünistliği bırakıp, biraz ya da tümüyle ulusalcı olmasını buyurmak da değildir ama bütün bu renklerin önünde ve mihmandarı olarak, hatta bu renkleri, en tam ifadesiyle yiğitlik içinde ABD emperyalizminin oyunlarını püskürtmede ve gericiliğe karşı ilerici çizgide en ön cephede savaşmalarına rağmen, onları yalnız bırakmamak (çünkü bırakırsak eninde sonunda ters istikamete döneceklerini veya en azından yerinde sayacaklarını deneyimle sabit olarak biliyoruz!) ve bu savaşın da başkomutanlığına geçerek, bu özverili savaşı daha ileriye yani sosyalist iktidara taşımak gerektiğini vurguluyorum! 
Ve yapılanların bunun tam tersi olduğunu savunuyorum, o nedenle de "sosyalist iktidar mücadelesinde, burjuvaziye karşı hıncımızı sergilemede alçak gönüllü olunmayacağının bilinciyle, eleştiriden ve en sert biçimde olanlarından kaçınmadan, içimizde, yakınımızda, bizimle birlikte ve çevremizde özveri ile mücadele eden tüm akıl taşıyanları, sorumluluk sahibi olanları sosyalist hareketi olması gereken düzeye yükseltme kararlılığına çağırıyorum ve bu yolda, yani sosyalist iktidar yolunda, önümüze çıkan herkesle kavga etmeden ilerlenmeyeceğini, kavgasız iktidar olunmayacağını hatırlatıyorum. Hatırlattıklarım yeni değildir, daha önce de vurguladım, benden önce vurgulayanlar da oldu!
Şimdi tam sırasıdır ve bir kez daha vurgulamayı borç biliyorum.
Artık yarım doğruları bırakmanın, aynı anlama gelmek üzere eskimiş formüllerin esiri olmaktan kurtulmanın, dolaysıyla olgular dururken ihtimaller üzerinden hareket ederek canlı yaşamın yeşil rengini karartmaktan kurtulmanın zamanı olduğunu; bunların yerine yaşamın canlı gerçeklerinin üzerindeki somut olguların paçasından tutarak, Türkiye'nin ihtiyacı olan tam doğruları ortaya koymanın ve buna uygun politikalar üretmenin zamanı olduğunu haykırıyorum!

Bunu Komünist Parti iddiasında olanlar yapmazsa, boşluk illa ki doldurulur ve bu boşluğu dolduranları hiç kimse suçlayamaz ve karikatür "komünist" particiklerin isim hırsızlığı etrafında kopardıkları türden yaygaralara sarılmayı da kimse ciddiye almaz. Ancak bu boşluk başka türlü de doldurulur, yani bu boşluk ve yine en tam ifadesiyle sosyalist iktidarı yakınlaştırmak ve almak için doldurulamazsa, kaçınılmaz olarak karşı devrim tarafından ve ilerlediği rotasını güçlendirecek denli doldurulur. Doldurduğunu biliyoruz. Ve bu boşluğun sosyalist iktidar hırsı taşıyanlarca doldurulacağına emin olmak istiyoruz ve emin olunması için elimizden geleni yapıyoruz. Bu kavga, bu kavgayı yarım doğrularla götürülmeyeceğini bilerek, yarım doğruların arkasına saklananların ellerine teslim edilemeyecek denli büyük bir kavgadır ve bu kavga, bu kavgayı iktidar hırsı ve perspektifi ile sürdürenlerin hem boynunun borcu ve hem de hakkıdır; gerçekten sosyalist iktidar için kararlı olanlar, bu kavgayı öksüz ve yetim bırakma çabasında olanların yarım doğrularla gerçek olguları karartma çabalarına izin vermezler.

Öyleyse niyetimiz, bir Komünist Partiye ve onun mihmandarlarına akıl vermek değildir; ama en tam ifadesiyle komünist parti olmaya çağırmak, bu anlamda uyarmak hem hakkımız ve hem de sorumluluğumuzdur! Ve en önemlisi de, yarım doğruları ve anlamını artık sıradan insanların da fark ettiğinin bizim gözümüzden kaçmadığı gibi, bu bayların da gözünden kaçmadığını biliyoruz ve buna rağmen bu yarım doğrularda direterek, gerçeklerden ve tam doğrulardan kaçmaya kılıf yapmalarını affedemeyiz ve izin veremeyiz!


Bunu, bu topraklara ve halklarına borçluyuz! Bu borç, ödeyerek biter, ödemekten kaçarak değil!
Ve Evin hocam işaret etmiş(***), BDP yi,hatta Öcalan’ı ve dahi PKK’yi büyük resimden soyutlayarak, yerini tam belirlemezsek, hepsi havada asılı kalır, somutun içindeki, yani büyük resimdeki renkleri net olarak ortaya çıkmaz; çıkmayınca da birbirinden ve her şeyden ama daha önemlisi büyük resimden bağımsız olarak ve ayrı ayrı ele alınan olgular haline gelir; böyle olunca da, içerdikleri doğrular ve yanlışları ayıklamak beyhude çaba olur; yani gerçeklik adına veya sorunun çözümü açısından, başka ifadeyle temel sorunun çözümü açısından hiçbir zenginlik yaratmaz.Yaratmıyor!

Bugün Yalçın Küçük’ün deyimiyle Kürtler geldiler geldiler, ABD emperyalizminin kozmopolitizmi ile atbaşı giden bir gerici karanlığın içine girdiler. İşte büyük resimden taşan “zenginliğin” rengi budur ve artık besbelli ki, ne zamandır bilemeyiz, Öcalan Barzani’ye biat etmeyi kabul etmiştir! Ayrıca Suriye ile ABD güdümünde çatışmaya girmeyi de politika saydığı belli oluyor! Bu ise Türkiye’deki iç savaşı daha da sertleştirir ve daha kanlı bir hale getirir! Bu noktada komünistler, “bizi kimse ulusalcı yapamaz” veya "Türkiye'yi emperyalist projelerin, Yeni Osmanlı'nın girdaplarına sürüklenmekten kurtarmak için biraz ulusalcı mı olsak." yollu kaçamaklıklarla oyalanamaz!

İç savaşta kime karşı, kiminle veya kimlerle birlikte ama daha önemlisi kimlerin önüne geçerek, nereye doğru, kime karşı hareket edecekler, netleştirmeleri gerekecektir! Eğer Kürtler, Türkiye’yi karanlık bir çukura sürükleyen ABD emperyalizmi ile ittifak kurup, Türkiye cumhuriyetine karşı,12 Eylül rejimi ile yani onun yeni yönetimi ile hücuma geçerse komünistler ne yapacak, tarafsız mı duracak, ya da “ikisine de karşı olmak için biraz sosyalist olmak yeter.” lafızlarının arkasında siper mi alacaklar?

Bu, ABD emperyalizmi ile kavgadan kaçmaktır; dahası 12 Eylül rejiminin yeni versiyonuna karşı tarafsız olmaktır. Ama en önemlisi, biriken tüm güçleri yok saymayı, dolayısıyla bu güçlerin önüne geçmekten uzak durmayı getirecektir! Bu da eninde sonunda,”karşı olmak için, biraz sosyalist olmanın yettiği” söylenen o ikisinin, yani ulusalcılık ile ABD emperyalizminin kozmopolitizminin, empatik bir ittifakına kapıyı ardına kadar açacaktır. Bu ise biraz AKPci ve biraz da ABDci olmanın dik alası olacaktır. Bu ise en azından, büyük resmin arkasından yükselen daha büyük resme bakakalmak demektir.
Daha büyük bir şekilde yükselen resim mi?

Türkiye’de ve Bölgede ABD’nin hükümdarlığının tescil edilmiş olmasının, İsrail’e vaad edilen toprakların kucağına bırakılmasının, yani Kürt-Yahudi devletinin ufukta görünmesinin ve bölgedeki halkların, ilkel bir şekilde yadsınarak, kırbaçlı köleler haline getirilmesi sürecinin önemli oranda tamamlanmış olmasının fotoğrafını taşıyacaktır!

İşte o zaman, Kürt halkı ile Türk halkı en tam anlamında “eşit” olacaktır! Yani sıfırların eşitliğinde birbirlerine doğru yuvarlanacaklardır! Sadece onlar da değil, bu bölgedeki bütün halklar, aynı eşitliğin girdabında kırbaçlı kölelerin sıfır noktasında, bir adım öncesindeki böcekleşmiş hallerini bile arar durumda olacaklardır!

Öte yandan, politikanın bir savaş sanatı olduğunu bilmeyen yok ama bunu hatırlayan da yok! Oysa iki nokta çok önemli; birincisi, güç biriktirme sanatı, ikincisi düşman yaratma sanatı! Bu ikisinden uzak eveleyip geveleyene, bir savaş partisi demek herhalde abesle iştigaldir! 

Öyleyse, “komünist”baylar, Kürtlerin, girdikleri karanlığın içinden ve bu karanlığa güvenerek yönelttikleri saldırıdan, daha doğrusu dâhil olduğu emperyalist saldırıdan komünistleri vareste tutacağını mı zannediyorlar? Ve ikisine de karşı olmak için az biraz sosyalist olmanın yeteceğini vaaz eden “komünist” baylar, bu saldırı sırasında kime kimlere karşı tarafsız olacaklar ve kime kimlere taş atacaklar, ya da taş mı atacaklar, yoksa “hoştunuz köpek efendi mi” diyecekler? Ve dahi, öyle ya da böyle her ne yapacaklarsa kiminle, kimlerle yapacaklar? Yani belirledikleri düşman net olarak kim ve kimler olacaktır? 

Yoksa bunu saldırı en tam hızıyla ve fizikselliği ile gerçekleştiği zaman mı düşünecekler?

Oysa her şey açık; Kürtler kendi savaşlarını bırakıp, kendi savaşları olarak dayatarak, ABD emperyalizminin ve ezen ulusun egemenlerinin kirli savaşına dâhil olmuştur ve Türkiye’nin olduğu kadar, Kürt coğrafyasının da ilericilerine savaş ilan etmenin hazırlıkları içine girmiştir! Hatta bu hazırlığı bir savaş ilanı olarak kabul edebiliriz! 

Demek ki, ABD emperyalizminin dayattığı büyük resim karşısında komünistlerin de bir büyük resmi olmak durumundadır! O da sosyalist iktidardan başka bir şey değildir! Ancak bunun arkasındaki daha büyük resmi de unutmamak gerek; o ise doğu halklarının, sosyalist iktidar hedefli veya yönelimli antiemperyalist kurtuluş birliğidir! Kısaca Doğu halkları birliği! Bu birliktir ki hem Kürtlerin siyasal kurtuluşuna, hem de Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin sosyalist iktidar yönelimli ekonomik-demokratik-politik kurtuluşuna ve elbette bölge halklarının gericiliğe, dinciliğe ve ortaçağ karanlığındaki işbirlikçilik ile sarmalanmış emperyalist ezgi ve sömürüye karşı, sosyalist iktidar hedefini yakınlaştıran kurtuluşuna kapı açmakla kalmayacak, derli toplu bir alan yaratacaktır.

Ve ancak böyle, ABD-AB emperyalizmine alternatif olarak gelişen ve öne çıkan yeni büyük kapitalist güçlerin, aynı temelde başka bir hükümranlık kurmasının ve sosyalist iktidar yolunu tıkamalarının önü tıkanabilir ve bölgesel halk devrimi, sosyalist iktidara taşınabilir!

Bu, tarihin akışının ve hızlanması ile verdiği işaretlerin önümüze koyduğu bir nesnelliktir; hemen gerçekleşmeyebilir, öyle ya da böyle farklılıklar taşıyabilir, nesnelliğini en tam ifadesiyle yansıtma gücüne erişemeyecek de olabilir ama bu, eninde sonunda ete kemiğe bürünecek bir nesnelliğin ifadesidir; buna umutla bakmayanların, sosyalist iktidara da, sosyalist devrime de umutları yok demektir ve o nedenle de, barışa teslim olmaları kolaylaşır, demokrasi dinine tapmaları kaçınılmaz olur; dillerindeki sosyalist cumhuriyet ise olmayacak duaya âmin niteliğinde kalacaktır!

(*)''Sol bir dünya görüşüdür. Programdır, ilkelerdir. Bunlar varsa solcusundur. Yoksa değilsindir. Bu ilkeleri, programı bu seçimlerde sadece TKP temsil ediyor. Solun evrensel değerlerini benimsiyor.
BDP, Kürt halkı üzerinden siyaset yapmayı ilke edinmiş bir parti. Bize göre bu bir haktır. BDP’ nin önüne her zaman engeller konmuştur. Bu engellerden biri olan yüzde 10 barajını aşabilmek için bağımsız adaylar üzerinden seçime girmeleri de onların hakkıdır. Bu seçimde bunu başarabilirler. Ama bu çalışmaların içeriği sol mudur? Biz böyle bir şey göremiyoruz. Barzanicilikle solculuk olmaz. İşçi sınıfının geleceğini, ağalarla, şeyhlerle birlikte görmek solculuk değildir."(Aydemir GÜLER-TKP Onursal Başkanı)

(**) Eğer şebeke dinamiğini devre dışı bırakan bu sözlerin içindeki kandırmacayı görmezsek olmaz! (Evin Okçuoğlu-Şair-Yazar-Çevirmen)

(***)Solculuk Barzanicilikle olmaz elbette. Ama bir tutam doğru ile şebeke dinamiğini aklayamayız. Örtemeyiz. Yalçın Küçük bu örtüyü yırtıp attı. Şimdi halen o örtüye sarılmak isteyenler var. Hatta öğrencilerinden kişiler bunlar... Okuyanlar gibi.” Evin Okçuoğlu


Fikret Uzun
7.5.2013

Hiç yorum yok: