26 Nisan 2010 Pazartesi

KÜRT SORUNU ÜZERİNE POLEMİK

Daha ufukta görülmediği bir zamanda BOP ve BIP projelerine dikkat çekenlere dellenerek karşı çıkanlar vardı, her taşın altından emperyalist parmağı arıyorsunuz derlerdi. BOP neyse de, BIP ne ola, BOP u, BIP i bırak ta sen Kürt sorununa nasıl yaklaşıyorsun diye sorarlardı. ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını sonuna kadar savunuyorum derdim. Onu geç, çok muğlak, onu hepimiz biliyoruz başka ... Henüz, şimdi PANDORANIN kutusu gibi dolaştırılan Açılım paketi yoktu. ERDOĞAN bağırıyordu, Türkiye’yi böldürmem, çok çok alt kimlik, üst kimlik diyordu. Ve sayın Öcalan diyenlere mahkeme yolu gözüküyor. Sorular devam ediyor, sen Öcalan’ın bebek katili olduğunu biliyor musun. Ne istedi o bebelerden yollu devam ediyordu ... Ben devam ediyordum; BOP = BIP tir. Abisi ya da kardeşi değildir. BOP içinde büyük Ortadoğunun haritası var. Amerikan genelkurmayında asılı duruyor. Ortadoğuda Kürtlerin olduğu coğrafyalarda pek yaygın. Ama bizim halkımız bilmiyor. İşaret edenlere, deli mi ne diyor. Soruyorum BOPun büyüklüğü nerden geliyor, cevap yok. Neden büyütüyorlar, kimi büyültüp, kimi küçültüyorlar diye soruyorum gene ses yok. Bari kimin için yapılacak onu söyleyin diyorum. Ona da ses yok. Ve ben dobra dobra söylüyorum, bu proje aslında bir BÜYÜK İSRAİL PROJESİDİR diyorum. Hemen sen anti-semitistsin diyorlar. Devam ediyorum, BİP Kürtler üzerinden, dört parça birleştirilerek, bölgedeki birçok ülke küçültülerek, haliyle parçalanarak BÜYÜK İSRAİL KÜRT DEVLETİ nin taşları döşeniyor diyorum. Ve kızgınlar kütlesi artıyor, hakaret suçlamaları, anti Yahudicilik suçlamaları kimse BİPe yaklaşmıyor. Ve Barzani diyorum, Waşington diyorum, İsrail diyorum parçalı konuştuğum için ses duyamıyorum. Birleştiriyorum, bu bölgede kurulan ve genişletilmeye devam eden devlet, Barzani’ye hediye edilen bir ABD-İSRAİL projesidir ve BOP-BİP in merkezindedir Barzani aşiretine emperyalizmin hediyesidir, Kürt ulusal hareketinin, kaderini tayini ile ilgisi yoktur diyorum. İşte o zaman zılgıt geliyor. Ne kadar Barzani yanlısı Kürt, Türk, Yahudi varsa hışmını bana yöneltiyor. İlerletiyorum. Kürtler Barzani liderliğinde bir Kürt devletine sıcak bakmaz, Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemiyor. Haydaa, Kürtler adına konuşma diyorlar.
Ezen ulusun egemenleri ile, ezilen ulusun egemenleri edebiyatı yapanlar acaba onların kimler olduğunu, bir yanında Barzanilerin olduğunu biliyor mu. Elbette bilmeyen çok ama bilen de var ve en çok da bilenler bu edebiyatı yapıyor. Herkes hafızasını yoklasın bakalım, demokratik açılımlı çatı partisi girişimleri hangi periyotta ortaya çıktı. İpucu vererek sorayım, kim ya da kimler tasfiye edilemediği için çatı partisinden medet ummaya başlandı. Peki çatı partisinin kitle desteği var mı. Sonra ne oldu, hızlı geçeyim, düne kadar bebek katili, bölücübaşı, sayın demeyin diye köşe yazanlar, bu topraklarda başka aydın kalmamış gibi akil sayılan aydınlar, birden Öcalan’la ilgili rüyalar görmeye, empatiler kurmaya, olan oldu artık analar ağlamasın demeye başladılar ve sayın denildiği için mahkemeler açılan Öcalan ve elbette PKK birdenbire konuya dahil edilmeye başladı. Neden acaba, Kürt halkının Barzani’den yana olmadığının anlaşıldığı ve Kürt halkının aşiret rejimine, feodal baskılara da hayır demeye başladığı için mi, kim bilir belki de bu işin arkasında ve Barzani’nin yanında ABD nin ve İsrail’in olduğunu anlamışlardır ama daha önemlisi, Barzani onlar için tutunacak dal değildir ve belli ki, tutunacak dalları kesilmek istenmektedir. Bunun için rüzgar değişmiş olabilir mi. Uzatmıyorum, daha dün, aşiret reisi diyen TC devleti, Barzani’yi nasıl hem Amerika’da hem Türkiye’de devlet büyüğü olarak hem de Kürt kıyafetleriyle kürsüye çıkardı ise, Öcalan’ın da yol haritasının peşine düşmesi normaldir. Yalnız Kürtler belki kısa bir şaşkınlık yaşarlar ama içi boş bir devlet sevdası ile daha çok kan, daha çok gözyaşı demek olan bir tutunacak dalsız çözüm ile Barzanilerin kucağına oturmak için, emperyalist senaryolar gereği Türkiye’deki Türk-İslam tabanlı diktatörlüğe göz yumarsa onları tarih affetmeyeceğini bilecek ve görmezden gelmeyecek yürekliliği göstereceklerdir.

BOP ve BİP gibi Barzani de bir emperyalist projedir. Barzani emperyalizmin bu bölgeye daha sıkı yerleşmesi demektir. Barzani demek, Türkiye Kürtlerinin kendi kaderini tayin hakkından mahrum etmek demektir. Barzani demek Türkiye Kürtlerinin, Türk halkı ile kaynaşmasını önlemek demektir. İşte önce oynanan ve hala vazgeçilmeyen oyun budur. Türkiye Kürtlerinin pasifize edilerek, dalından koparılarak, Barzani’ye bağlanarak, Türkiye’den koparılması ve Barzani eliyle İsrail’e yaklaştırılmasıdır. Tutmayınca başka senaryolara çark edildi. Şimdi pandoranın kutusu bunun için uygun bir açılım sağlamaya çalışıyor. Ama olmuyor. Türkiye Kürtleri, Türkiye’den uzaklaşmak istemiyor, İsrail’in güdümüne girmek istemiyor, feodalite istemiyor, aşiretlerin baskısından kurtulmak istiyor ve biliyor ki, Barzanlar Araplara karşı hep İsrail’in yanında savaştı. Kökleri İsrail’dedir.
Devlet, kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulurken, istemezük diye bağırıyordu. Oysa orada tv dahil, bir çok teşkilatın kurulmasına aktif katılıyordu. Yine aynı tarihlerde belki de daha önce, Diyarbakır’da istinaf mahkemesinin inşaatı sürüyordu. Ve elbette daha inşaat bitmeden emperyalist odaklı vakıfların ekonomik şemsiyesi hareket halindedir. Ama tekellerin devleti,devletin tekelleri istemezük demeye devam ediyordu. Şimdi açılım diyorlar ve ne diyorsunuz diyenlere çok kızarak,7 yıldır istiyoruz diyorlar. Hangisi doğru.
Şimdi kalkmış birileri, Barzaniciliğin felsefesini yapıyor. Barzani’ye laf söyleyen delidir demeye getiriyor. Ama asıl dedikleri, sosyalizmi falan karıştırmayın, o uzun iş, bize başımızı sokacak bir devlet lazım, bahçesinde feodal yıkıntılar varmış, sahipleri, şıhlarmış filanmış ne fark eder,halk feodal yıkıntılardan kurtulacak da ne olacak, bu sefer de sosyalist bürokratların güdümüne girecek, boş ver uğraştırmayın bizi, Barzani’nin de yoluna taş koymayın, Amerika’yı filan da karıştırmayın, biz mi istiyoruz, Amerika veriyor işte. Zorla mı alıyoruz, veriyor alıyoruz, hem veren el alan elden üstündür, ayıptır günahtır Barzani’ye de ABD ye de, hatta TC ye de allah zeval vermesin bak bize bir devlet verecekler işte, siz de hiç insaf yok mu, kaderimizle niye oynuyorsunuz diye sayıklayıp duruyorlar.
Sıkışınca, sık sık dillerine doladıkları ulusların kaderini tayin hakkını en ikircimsiz savunanın Lenin olduğunu unutup, zaman zaman ona çatsalar da, boş bulunup, ulusların kaderi ilkesini tanımıyon mu, ne kadar günah, diye çıkışmadan edemiyorlar.

Hiç kimse Kürtleri kimin, kimlerin sömürdüğünü düşündüğü yok. Kürt coğrafyasında şeyhleri, şıhları, toprak ağaları sömürürken, batıda azımsanmayacak sayıdaki kürdü de Kürt holding sahipleri sömürüyor. Sömürenler iç içe geçmiştir.
Kürtlerin durumunu nasıl açıklamak gerektiği konusunda da kimse düşünmüyor. Kürtler sömürgemidir. Bu nasıl oluyor, normal olarak sömürge ülkelerin, sömürgenler diline, kimliğine, kültürüne engel koymuyor. Ama burada fazlasıyla bu öne çıkıyor.
Sessizce geçiştirilmek istenen ve konu edilince de zülfiyareye dokunmuşçasına hoplatıp zıplatan bir başka mesele de, Kürtlerin iki kategoride toplanmalarıdır. Bir tarafta, sorunsuz, zorsuz, zahmetsiz ve büyük devletlere yaslanarak sınırlı bir özerkliğe fit olanlar var, tıpkı Barzaniler ve onlardan arta kalanlarla yetinmek için yarış edenler. Diğer tarafta ise, Kürt halkına rönesans yaşatmak isteyen, onları değiştirmek isteyen, Kürt halkına dayanmak isteyen ve Kürt halkını güçlendirerek, ulusal sorunu mümkün olduğu ölçüde sınıfsal temelde çözmeye çalışan ve kendi gücüne dayanmayı ilke edinenler var. Kavga bu kategoriyi yerle bir etmek, olmazsa, Barzanilere bağlamak, o da olmazsa, Kürt halkı ile arasına duvar örmek üzeredir. Kendi gücüne dayanmadan, büyük devletlere yaslanarak sorunlarını çözeceğini sananlar yanılmaktadır. Yaslandıkları kenara çekilirse, dayanaksız kalacaklar ve yıkılacaklardır. Bunun mantığını 5 yaşındaki cingöz çocuklar bile kavrar. Ama ne yazık ki, ulusal sorunun çözümünü sözde Leninci tarzda çözmeyi işaret edip, kader-tayin edebiyatı yapanlar 5 yaşındaki cingözün mantığının bile gerisinde hareket ediyorlar. Şimdi bütün oyunlar, ikinci kategori üzerine oynanıyor. Bir taraftan Kürt halkını koparmaya, diğer yandan, kendi gücüne dayanma yetisini ortadan kaldırma çabaları sürerken, diğer taraftan onları da oyuna dahil etmenin yollarını arıyorlar. Bunu yaparken de, bahçeli gibi aktörlerle, milliyetçilik damarlarını hareket ettiriyorlar. Oynana oyun, Türkiye’de nasıl ki Türk- İslam tabanlı bir diktatörlük için ise, orada da, emperyalizmin himayesinde tutucu bir Kürt devleti içindir. Ve bizim ahmak solcularımız hala göremiyorlar ki, Türk solunun bağrından doğan bir Kürt devrimci hareketi, Türkiye’deki solun zahmetsizce pasifize edildiği koşullarda başka coğrafyada uç verdi. Bu sıkışmışlığın tezahürüdür. Ama şimdi gecikmişlikle karşı karşıyayız. Bu sıkışmışlığın verdiği ucun yönü aslında, Türkiye sol hareketine yönelik idi ve bunu hiç görmek istemeyen sol, Kürt devrimci halk hareketine yüzünü dönmeyen sol, şimdi ulusların kaderlerinin tayin hakkının kutsallığında kendinden geçiyor. Bugüne kadar Kürtlüklerinden korkarak, Türk şair, yazar türünden ödüller alan aydınlar, bugünlerde Kürt olduklarını hatırladılar. Ama hâlâ Kürt halkı için değil, Barzani aşiretlerinin daha çok sömürmesi için Kürtlük taslıyorlar. Dün Kürt olduğunu açık etmemek için Kürtçe konuşmaya bile korkanlar, bugün sanki bunu Barzaniler sağlamış, AKP sağlamış gibi Barzanilere, açılımcılara laf söyletmiyor.
Her ne kadar ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı diye temellendirilen bir teori varsa da, bu sorun hep pratik olarak çözülmüştür, anlık, bölgesel, milliyetlerin karakteri bağlamında. Bunun bir reçetesi yoktur yani. Kaderini tayin hakkı da bir reçete değildir. Ve şimdiye kadar pratik olarak çözülen bu sorunun çözümü için daha geliştirici ve çözümü kolaylaştırıcı bir teori ortaya konulamaz diyemeyiz. Ayrıca, ancak at gözlüğü ile bakanlar göremez ki, bölgede sınıfsal temelde gelişecek bir çözümün sosyalizmle bağlı olması, ulusal sorunu çözmekle kalmaz, aynı zamanda yok edebilir. Ve eğer bu sorun emperyalizmin güdümünde, emperyalizm lehine çözülmek isteniyorsa, öyleyse karşısına, dünya devrimini koyamayacağımıza göre, bölge devrimini koymak çok mu ulaşılamaz görünüyor.
Ve nerden biliyoruz ki, emperyalistlerin programları gecikince açık ettikleri telaşın, zaten anti-emperyalist ve anti-siyonist bir öfkenin yükseldiği bölgede sosyalizm çanları çalacağından korkmadıklarını.
Ama kolaycılığa alışmışız ve veren ele müthiş bir kutsallık veriyoruz. Bunu Kürtlere söylüyorum. Artık feodal tonlu veren el - alan el ilişkisinden kurtulmak gerekiyor ve Kürt halkı son 25 yılda bundan önemli oranda kurtulmuştur diye düşünüyorum. Şimdi veren ellerin verdiklerinin önünde eğilmiyorlar. Kendi elleri ile aldıklarına da sıkı sıkı sahip çıkacaklardır.
Bunları yazarken, Lenin’in bir makalesinin başlığı aklıma geldi; " GERİ AVRUPA, İLERİ ASYA " şimdi, Türkiye geri, Kürtler ileri konumdadır. Kürt insanı daha da yükseliyor. Acı gerçek mi isteniyor işte acı gerçek. Ama bu acı gerçek atlanıp, bizi sosyalizmle filan uğraştırma, zorsuz zahmetsiz, büyük devletlerin yardımıyla minik devletimizi kuracağız diyorlar. Kim diyor, Kürt halkının iradesine rağmen, onları Barzanilerin kucağına atmak isteyenler diyor. Kürt halkı bunu demekten çoktan vazgeçti.
Daha önemli konuyu atlıyordum, değinmeden olmaz. Ulusların kaderinin tayinini eğer Marksist- Leninist açıdan inceleyeceksek, bunu hukukla bağlı olarak mı yoksa ulusal hareketlerin tarihi-ekonomik temellerini inceleyerek mi yapacağız karar vermeliyiz. Lenin’le, Rosa arasındaki polemiğin özü buradadır. Kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili işkembei kübradan konuşmamak gerekir. Örneğin Polonya’nın bağımsızlığı Marks’la beraber savunulurken, Lenin bunun geçerliliği olmadığını savunmuş ve artık Polonya’da kapitalizm egemenlik kurmuştur diyerek bunu neden savunulamayacağını ifade etmiştir.
Lenin, büyük Rusların milli gururuna gönderme yaparak, sermayenin bütün tarihinin bir vahşet ve çapul, kan ve yolsuzluk olduğuna dikkat çekerken, biz küçük milletlerin her ne pahasına olursa olsun, ayakta kalmasını savunmuyoruz der. Küçük burjuva federal ilişkiler ülküsüne karşı olduğunu söyler.
Bunu şunun için dile getirdim, gerçi yukarda Kürt halkının bu onursuzluğu göstermeyeceğine olan inancımı belirttim ama yine de açmak gerekiyor. O da şudur; bugünlerde, sivil anayasa adı altında ve Kürt sorununun çözümüne de bağlanarak,12 eylül rejiminin gitmesi gereken en son noktanın yolları döşeniyor. Kürt halkının, her ne pahasına olursa olsun, sermayenin bütün kan ve vahşet taşıyan karakterine rağmen, onlardan gelecek bir özgürlük sevdası ile Türkiye halkının sermayenin en azgın vahşeti ve kan emiciliğinde köle olmasına göz yummaması gerekiyor.
Diğer yandan, ezen ulusun egemenlerinin kendi sıkışıklığının çözümü içersinde, ezen devletin anayasasındaki bir değişiklikle ve tümüyle emperyalizme dayanılarak elde edilecek bir devletçik kimseye fayda getirmez. Ancak Barzanileri, Kürt feodal beylerini güçlendirir, zenginleştirir, Türkiye’deki Kürt holdinglerinin anayurtlarında da palazlanmasının yanı sıra, tekellerin, oligarkların, Türk halkının da, Kürt halkının da tepesine daha katmerli binmesini getirir.
O nedenle, Kürt emekçi halkının kurtuluşunun, Türk emekçi halkı ile beraber olacağına yürekten inananların uyanık olmaları gerekmektedir.
Şimdilik bu kadar, bitirirken, Kürt halkının üzerinde uçuşan kelebekler, her şeyi görüyor, Kürt halkı ile Türk halkı arasında bir sorun yoktur. Ama Kürt egemenleri ile Türk egemenleri arasında da sorun yoktur. Tek sorun, aralarına girenler vardır. En başta Kürt halkı. Pek yakında Türk halkının da gireceği kesindir. Kürtlerin üzerinde uçuşan kelebekler Kürt devriminin çiçeklerini saçarken, Türk devriminin de çiçeklerini hazırlıyor. Çiçekler hem Kürtler, hem de Türkler içindir. Halkı kastediyorum tabii. Barzan aşiretlerini de, Kürtlüğünden utanan aydınları da, Kürt halkından uzak Kürt parlamenterleri de saymıyorum. Onlara çiçek taşımıyor kelebekler.
Devamı var, o kadar kolay kurtulamazsınız, daha açılım yapacağız, herkesin açılımı varsa, Şeref Yıldız da açılım yapıyorsa, hatta Sezen bile yapıyorsa, Zülfü’yü de unutmayalım, benim de açılımım olması gayet doğal değil mi. Hatta cezaevinin müze olması yönünde imza ile açılım yapan arkadaşlarımız da var. Onlara seslendim ama moderatöre takıldım, sesimi duyuramadım.
Lenin’le, Lenin’in ulusal soruna bakışı ile ve Rusya’nın milletler hapishanesinden kurtarılması ile tanıştıracağım. Ya Lenin’e sataşmamak ya da, Lenin’in ulusların kaderini tayin hakkına yalan yanlış sarılmamak gerekiyor. Türkiye’nin Kürtlerine sahip çıkacak olanlar emperyalistler değildir, onlar köleleştirmek için sahip çıkmaktadırlar, Kürt halkının kardeşi olan Türk halkı ise, onların kaderinin kendi kaderi olduğunun bilinciyle birlikte kurtulmak için sahip çıkmalıdırlar.
Fikret Uzun
2009

Hiç yorum yok: