20 Nisan 2016 Çarşamba

TC Mİ YENİ BİR CUMHURİYET Mİ



Şıracının şahidi bozacı…
He he kurban, size göre biz cumhuriyete aşığız gayri… Başka bişii tanımıyoruz… Yani çağdışı bir rejime tapıyoruz… yani demokratik olmayan bir modernite olan, devletli olan sosyalizme tapıyoruz…ne yapak, biz Said-i Nursi’yi heç model almadık, sosyalizm kadar mübarek olan ümmet toplumunu model almadık, sosyalizmin anayasasından da ileri olan Medine Sözleşmesini referans almadık, işte bu yüzden yaşadığımız çağı aşamadık… Dünyanın her tarafı cumhuriyet’i aşan birer ümmet cenneti olduğu halde, hala ondan yüzyıllarca geride olan, çağdışı cumhuriyeti sayıklayıp duruyoruz… Üstelik cumhuriyet derken, ortaçağa göre demiyoruz, cumhuriyetten daha ileri bir rejimi reddederek cumhuriyet diye tutturuyoruz … Bu yüzden asıl gerici biziz öyle değil mi he kurban…
Sen  “çokbilmiş”ten de “çokbilmiş” çıktın Deletix, ama biz tam da senin dediğini diyoruz be birader!
Biz de cumhuriyet düşmanları ile saf tutmakta beis görmeyen “Hdp ve Kck bileşenlerinin açıklamalarının T.C ile masaya dönmeyi ve onunla çözüm yapmayı içerdiğini “ söylüyoruz!
Yani biz TC demiyoruz, onu siz diyorsunuz; biz cumhuriyet diyoruz; cumhuriyeti, cumhuriyet düşmanlarının sürüklemeye çalıştığı orta çağ karanlığına göre savunuyoruz; bunu anlayabiliyor musun; ayrımını idrak edebiliyor musun?
“…son kozlarını oynayıp köşeye sıkışmış birisi var” derken, “Suudiler dışında destekçisi yok…” derken ve şimdi senden duyduğum komiklik katsayısı çok yüksek olan “ o Suudiler de Rusya ile aşk yaşıyor” sözünü sarf ederken, “…eğer müzakere masasına dönerse, biz AKP’yi her türlü, anayasayı değiştirmesi için de destekleriz ..” diyerek  “çözüüm, çözüüm” yollu yakarmalarına  “ bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…” denmez mi, diyoruz!

Ama belli ki sana göre, lahana turşusunun perhize bir zararı yoktur; orta çağ karanlığı ise, sınıfı mınıfı, hatta ulusu yerin dibine batıran, ikisinden de yüksek gördüğünüz bir Tanzimat öncesi ümmet toplumu ise, çağı aşmıştır ve öyleyse cumhuriyet, bu aşkınlık karşısında çağdışı kalmıştır!
Yani TC diyen sizsiniz; cumhuriyeti inkâr edip, TC ile “çözümsel” ittifaklar kurmaktan vazgeçmeyen sizsiniz; ortada bir Kemalist TC olmadığı halde, ortada olan, lideriniz Bese Hozat’ın deyişiyle, “…laiklik kimliği yerine dini kimliği koyarak yeniden dizayn edilen, Kemalist TC’nin de devamı olan 12 Eylül rejimi…” olduğu halde, bu ortada olanı soyutlaştırıp, görünmez kılıp, asıl soyut olan cumhuriyetle ya da yok hükmündeki, yani olmayan demek istiyorum, Kemalist TC ile kavga üzerinden, yeni TC’de ,dinci-gerici, osmanik-islamik faşist 12 Eylül rejiminde kendinize alan açmak istiyorsunuz; bu yüzden,bombalar da yağdırsa, hakaretler de yağdırsa, isterse buzdolabına koyduğu, isterse buzdolabından çıkardığı kendi “çözüm”ünü, yani Kürt halkının sorunlarını çözmekle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir “çözümü” de dayatsa, “senin çözümün eyidir, hoştur, bize uymuştur, demokratik özerk komüne de uymuştur…” yollu sızlanarak,ne olur ”çözüm“ e dön yollu yakarıyorsunuz!
Daha acıklısı, bu “çözüm” ün alâmetifarikası, yenidünyacı emperyalizmin kırk yıldır güttüğü ve dayattığı, gerçek olsun diye her türlü fırıldağı çevirdiği Kürt politikası’ndan geliyor ve uzun zamandır, kendisine en merkezi, dünya çapında merkezi bir cumhuriyeti, imparatorluk misli bir cumhuriyeti uygun gören emperyalizm, bunun için, daha rayları döşenmemişken hazırladığı orta çağ trenini, içinde Türkiye’nin de bulunduğu, Kürtlerin dört parçalı yaşadığı bu coğrafyaya döşemeyi sürdürdüğü rayların üzerinde ortaçağa ilerletmeye (sana göre de ona göre de böyledir ama bize göre geriletmektedir) çalışmakta, bu trene binmeyen kalmasın istemekte ama bu iş o kadar kolay olmadığı için, bir adım ileri, iki adım geri taktiğini izlemekte; takıldığı yerde yan çizmekte,sonra arkadan dolanıp gene aynı yere gelmekte, bunun için bu geniş coğrafyada yaşayan,en başta Kürtler olmak üzere, öteden beri kendisi ile DNA uyuşmazlığı yaşayan diğer tüm halklara, uluslara, “ulus-devlete ne gerek var,bağımsız cumhuriyete ne gerek var, bizde her derde deva kozmopolitizm var, ulusal-nihilizm var, bunları verelim, daha çok mutlu olursunuz, hatta bunlar yetmezse,yanında manda verelim, bonus olsun..”  demektedir; buna Kürtler de teşne olmakta ama herkesi teşne yapmaya güçleri yetmemekte, bu yüzden “sol” renkle donanmak için bütün vurgun yemiş döküntüleri siyasal hareketinin çatısına toplamakta, ama ille de şeriat isteriz, sosyalizm din düşmanlığıdır, Marxizm-Leninizm şeytanlıktır yollu vaaz veren yobazlardan da vazgeçmemekte, ama devrimi-devrimciliği de dilinden düşürmemekte, cumhuriyet düşmanlığını, cumhuriyetin yerine bir orta çağ karanlığını yeğ tutmayı, bu karanlığın içine girmekte beis görmemeyi devrimcilik saymakta,saydırmaya çalışmaktadırlar!
Ama gerici olan, çağdışı olan, bu çağa saplanıp kalan, devleti yücelten, gözünde büyüten, sınıfsız, sınırsız, ulussuz, devletsiz, demokrasisiz bir dünyayı katiyen istemeyen biz oluyoruz öyle mi?
Ama unuttuğun, ya da idrak edemediğin ama daha çok da uyarına gelmeyen bir şey var; istersen metre ile ölç, istersen matematiksel hesapla, istersen fikir jimnastiği yaparak sonuç çıkar, hepsi, ortaçağ karanlığı ile cumhuriyet arasında geriye doğru bir mesafe olduğu gibi, ileriye doğru, yani senin dediğin  “… o sınırların olmadığı, Dünyalı kimliğinin oluştuğu gezegen…” e, ortaçağ karanlığının cumhuriyetten daha uzak olduğunu, yani daha geri olduğunu gösterir!
Ve feodal cumhuriyet de, kapitalist cumhuriyet de, sosyalist cumhuriyet de, devlet olmayan devlet de ve elbette hepsinin ötesinde olan sınıfsız, ulussuz, devletsiz, demokrasisiz, sınırsız bir insanlık toplumu olan bir cennetten dünya da tarihsel ve nesneldir; bu anlamda kategoriktir ve zamanı geldiğinde, nesnel-tarihsel koşullara göre değişirler; yani bunların hiç birisi, Öcalan gibi, ya da senin gibi, bir “dahi birey”in fikirlerinin, ya da ütopyalarının “ol” denilerek “oldurulduğu” maddeden, zamandan ve mekândan, tarihsel-nesnel koşullardan bağımsız ve isteğe bağlı olarak ve istenildiği kadar varlığını koruyan süreçler değildir!
Fikret Uzun
19-04-2016

Hiç yorum yok: