9 Kasım 2014 Pazar

FAŞİZM VE SOSYAL DEMOKRASİ BÜYÜK KAPİTALİST DİKTATÖRLÜĞÜN AYNI ALETİNİN İKİ YÖNÜDÜRLER



FAŞİZM VE SOSYAL DEMOKRASİ BÜYÜK KAPİTALİST DİKTATÖRLÜĞÜN AYNI ALETİNİN İKİ YÖNÜDÜRLER
Sosyal-faşizm konusunda Hasan Karataş “Sosyal Faşist 20 yy komünistlerinin kendi aralarındaki derin çelişkiler neticesinde ve yol ayrımına geldikleri zamanda kullandıkları tanımlamadır. O tanımlama kullanıldıktan sonra tartışmalar kesilir ve orada kesin biçimde yol ayrımı vardır.” derken çok haklıdır!
Komünist Enternasyonalin 5. Kongresinde, sosyal-demokrasinin sosyal-faşizme geliştiği görüldü ve şu tespit yapıldı: Burjuva toplumunun ilerleyen çöküşü ile birlikte tüm burjuva partiler, özellikle sosyal-demokrasi az ya da çok faşist karaktere büründüler. Faşizm ve sosyal- demokrasi, büyük kapitalist diktatörlüğün aynı aletinin iki yönüdürler, bu yüzden sosyal-demokrasi, faşizme karşı mücadelesinde proletaryanın hiçbir zaman müttefiki olamaz!

Bu dönemi anlatan Bela Kun'a göre:

Faşizm, şu veya bu biçimde emperyalistlerin savaş hazırlığı için arka cepheyi sağlama alma yöntemidir!

Faşizm bugün legal mücadele aracı ve bir dizi ülkede esas mücadele aracı olmuştur; sosyal-demokrasi de gelişmesinin yeni bir aşamasına ulaşmıştır. Sosyal-reformizm, siyasal olarak demokrasi ile özdeşti. Ama artık her durumda, burjuvazinin proleter devrime karşı varlık savaşında sosyal-demokrasinin, demokratik yöntemlerin savunucusu olduğu söylenemez. Bütün büyük partilerin gelişimi sosyal - reformizmin, gittikçe daha hızlı biçimde sosyal- faşizme geliştiğini göstermektedir. Tam da bu yüzden bugün faşizm, özellikle de sosyal-faşizm, uluslararası devrimci işçi hareketinin bir sorunu haline gelmiştir. O bugün, savaş sonrası ilk dönemde devrimci durumun ortaya çıktığı zamanda, sözüm ona ”saf demokrasi” nin (yani burjuva demokrasisinin, ”saf”, ”sınıfsız” demokrasi diye çarpıtılması) oynadığı rolün hemen hemen aynısını oynamaktadır.

Bugün, daha önce ikibuçukuncu enternasyonalcilerin yaptıklarını, KE içindeki sağ ve uzlaşmacılar, tüm oportünist unsurlar, veya KE dışında sosyal-reformizme, oradan da sosyal -faşizme yönelenler yapmaktadır!

Uzlaşıcılar, sosyal-demokrasinin sosyal-faşizme gelişme gerçeğini görmüyorlar; onlar, faşizmin kapitalist diktatörlüğün sağlamlaştırılmasında, sömürünün korunmasında burjuvazinin esas, legal mücadele aracı haline geldiğini görmek istemiyorlar!
Onlar, “saf” demokrasi olarak ortaya çıkan burjuva demokrasisinin, Engels'in öngördüğü ve Lenin'in de belirttiği gibi, karşı-devrimci rolünü unutuyorlar!
Evet, Bela Kun bunları söylerken çok doğru söylüyordu ve gerçekten de, devrim anında saf demokrasinin, tüm burjuvazinin, hatta feodallerin bile son kurtuluş umudu olarak ortaya çıktığına dikkat çeken Engels, 11 Aralık 1884'te Bebel'e yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“...Devrimci durumda, 1848-1849 da Frankfurt'ta toplanan Ulusal Asamble'de daha önceden gözlemlendiği gibi, aşırı burjuva taraf biçiminde, tüm burjuva ve hatta feodal ekonomi için son kurtuluş umudu olarak, demokrasinin geçici bir önem kazanmasını engellemez; böyle bir anda tüm gerici kitle onun arkasında toplanır ve ona güç verir; öteden beri gerici olagelenler, sanki demokratmış gibi davranırlar. 1848 Mar-Eylül arasında, tüm feodal-bürokratik yığın, devrimci kitleleri bastırmak ve bu bir kez başarıldıktan sonra, onların gerisine de tekmeyi vurmak üzere, liberalleri desteklediler.
Bunalım günü ve onun ertesinde bizim tek hasmımız, saf demokrasinin gerisinde yığılacak olan gericiliğin bütünüdür ve bu, sanırım gözden uzak tutulmamalıdır...”
Lenin ise, “şu anki kriz gününde tek düşmanın saf demokrasi etrafında gruplaşan bütün gericilik olduğunu “söylüyordu.
Bela Kun şöyle devam ediyor ve aktarıyorum:
Brandlercilerin ve uzlaşmacıların, sosyal-demokrasinin sosyal-faşizme gelişimini reddetmeleri, faşizm ile demokrasiyi ilkesel iki ayrı sistem olarak karşı karşıya koymaları, burjuva demokrasisini, sınıfsız bir demokrasi olarak görmekten başka bir şey değildir.
Burjuvazinin güçlenen konumu, bir dizi “demokratik hakların” geri alınması, burjuvazinin sadece sosyal-demokratları değil, faşistleri de finanse etmesi anlamına gelmektedir. Duruma göre burjuvazi, bir sosyal-demokratları, bir faşistleri ön plana sürmektedir. Ve mümkün olduğu yerde burjuvazi faşist diktatörlükler kurup, demokratik hakları bir kenara atmaktadır. Burjuvazi, istikrar durumuna göre, sosyalist devrime karşı, bir sosyal-demokrasiyi, bir faşistleri kullanmaktadır!
Gelişim, faşist metodlar ile demokratik metodların sürekli daha fazla kaynaşması ile karakterizedir. Parlamentarizmin mutlak olarak faşizmin karşısına konulması yanlıştır. Mussolini, İtlaya'da uzun süre parlamento ile liberal hatta katolik partinin yardımı ile hükümet etti!
Faşizm ile demokrasinin birbirini dışladığı ve ilkesel iki ayrı sistem oldukları şeklindeki yaklaşım, sadece teorik değil, tarihsel olarak da yanlıştır. Sosyal demokrasinin, sosyal-faşizme geliştiği tespitine karşı çıkanların bütün mantık sistemi, faşizm gelmeden önce parlamentonun ve burjuva demokrasisinin yıkılması gerektiği, bir darbenin olması gerektiği iddiası üzerinde yükselmektedir; bununla onlar, parlamenter demokrasinin karşıtına dönüşme olasılığını yok saymaktadırlar! İtalya'da faşizmin darbesi, hiçbir şekilde iktidarın sınıfsal içeriğinde bir değişiklik anlamına gelmiyordu; sınıf içeriğine göre parlamenter demokrasinin iktidarı da faşizmin iktidarı da burjuvazinin iktidarıdır!
Sosyal-demokrasinin sosyal-faşizme gelişiminin, demokrasi ile faşizmin uzlaşmaz zıtlıklar olduğundan ötürü mümkün olmadığını savunan iddia, sosyal-demokrasinin, ilk planda sol sosyal - demokrasinin ideolojik cephaneliğinden çıkmaktadır.
Bu soyut anti-marxist, sosyal-demokrat iddia, demokratik, reformist” sosyalizm”in gerçek gelişimine karşı tamamen yanlış yaklaşmaktadır; sosyal-demokarsi, hemen hemen bütün ülkelerde az veya çok hızlı bir tempoyla sosyal-faşizme gelişmektedir!
Kapitalizmin barışçı gelişim zamanında "işçi sınıfı çıkarları uğruna mücadele için en iyi zemin" olan burjuva demokrasisi,"kriz ve sonraki günlerde" tüm gericiliğin ve sosyal-demokrasinin de yoğunlaşma noktasıdır.
Devrimci bir durum ortaya çıktığında, karşı-devrimci şiddet, devrimci proletaryaya karşı "demokrasi" bayrağı altında saldırmıştır; "demokratikleşme ve asker ya da polisin şiddet kullanımı, aynı anda ve "demokrasi" bayrağı altında uygulanmıştır!
Görülen o ki, Bela Kun Mussolini faşizmini incelerken ortaya koydukları ile neredeyse birebir bugün ve öteden beri 12 Eylül faşist rejiminin bütünsel haleti ruhiyesini anlatmaktadır!
Bu anlatımla ki, öteden beri dediklerimiz bu çerçevededir, bugün sosyal-faşizm kategorisine kimlerin girdiği ve kimlerin “saf” demokrasi ,”sınıfsız” demokrasi lafızları ardına dizilerek 12 Eylül faşizminin kuyruğuna takıldığı, kimlerin faşizmi sadece askersel devirmelerde aradığı ve kimlerin en faşizan yöntem ve saldırıların sürdüğü zamanlarda bile demokrasi şampiyonluğu yaptığı, hatta “bu kış demokrasi gelecek” nutukları attığı ve hâlâ kimlerin, bir dinci-gerici faşist diktaörlük altında “ileri demokrasi” nin gerçekleşeceğine iman ettiği, kimlerin bu dinci-gerici - faşist diktatörlük koşullarında ve hâlâ, devrimler döneminin kapandığını, demokratik toplumun inşa edileceğini, demokratik mekanizmanın toplumda kurulacağını, bunun için Kürtlere bu dinci-gerici-faşist diktatörlük rejiminin tepeden, yasalar yoluyla verdiği “özerklik” in yeteceğini vaaz ettiği görülmektedir.
Dahası, bir taraftan demokrasiye ve demokratikliğe aşırı vurgu yaparken, daha açık ifadeyle demokrasi dinine tapınırken, öte yandan devleti ve iktidarı hem de her koşulda ve tarihsel zamanda, en melanet şey olarak, mesela deccal olarak görenler ve gösterenlerin kimler olduğu da apaçık görülmektedir!
Tabii kimlerin hangi gerçekleri gördüğü, hangi gerçeklerden kaçtığı ve üzerini örttüğü de apaçık görülmektedir!
Buradan hareketle, Hasan Karataş adlı forum üyesinin bu çerçevede ifade ettiklerini kimsenin yaban atmaması gerektiğini vurgulayarak bitiriyorum ki her halde en kısa mektuplarımdan birini daha görüşlerinize sunmuş oluyorum; yani,”uzundur” gerekçesiyle okumaktan ve olumlu ya da olumsuz tepki göstermekten kaçınmak biraz zor olacaktır!
Sınıf savaşımı kızıştığında, büyük olaylar yeni toplumsal katmanları öne çıkardığında, yeni ve kalıcı sorular ortaya koyduklarında, bu insanlar arasında yeniden gruplaşmalar, dönüşümler başlaması kaçınılmazdır!
İşte bu günler, o günlerden birisidir ve hayatın her alanında tarihin hızlı ve şiddetli aktığı görülmekte, hissedilmektedir; bundan ne Türkiye'nin devrimci sosyalist hareketi, ne de Kürt ulusal kurtuluş hareketi kendini ayıramaz; şimdi, tarihin bu hızının ve şiddetinin gerisinde kalanlarla önüne geçenler ve bununla birlikte bu hızın ve şiddetin içinde kendini kaybederek karşı tarafa açık bir şekilde geçenler öne çıkacaktır; sınıf mücadelesinin şiddeti bu çerçevede kendisini gösterecek ve böylece karşılıklı sınıfsal dengeler yeniden ve kendiliğinden kurulacaktır; devrimcilerin görevi, bu hız ve şiddet yanında, sınıfsal dengeleri de doğru okumak ve buna göre güçleri tasnif edip, saflaştırmak ve bu güçlerin karşıtını en doğru ve en keskin hatları ile tarif etmektir!
Böylece, ak ile kara, oportünist veya sosyal-şovenist ile devrimci sosyalist, anti-faşist ile sosyal-faşist, ilerici ile gerici, halkçı ile popülist, akıl taşıyan ile akıldan kaçan vb. hepsi ama hepsi, açık, net, fiziksel olarak, kanlı canlı bir insan suretinde yani boylu boyunca kendini gösterecektir.
Böylece, devrimci sosyalistler öteden beri bunu görüyor ve gösteriyorken, kimlerin ve neden buna gözlerini kapadığını, neden “mış” gibi yaptığını, Türkiye toplumu topyekün ve her anlamda “sız”laştırılırken bunu kimlerin ve neden görmezden geldiğini de görmüş olacağız!
Sosyalist Foruma gelince, Babil'i o çok sevdiği allahı konuşturuyor herhalde, çünkü burada, adı “sosyalizm okulu “olan bu forumda, sosyalizme ve Marxizm-Leninizme düşman olmak, en azından aşmak yoluyla kopmak ve karşı tarafına geçmek model yapılmak istenmektedir; bu doğru ve bunun şampiyonları ise çok net olarak herkes tarafından görülmektedir ve bugün önümüze düşen bütün turnusoller, buna rağmen, bu forumun “sosyalizm” ekseninden kolay kolay kayamayacağını göstermekte ve bu da, şampiyonlarımızın çaresizliklerini artırmaktadır!
O kadar öyle ki, artık forumun benzerleri üretilmekte ve burada, neyin şampiyonluğunu yaptıklarını deşifre edenlere ağız tadıyla ve dolusu edemedikleri küfür ve hakaretleri ve burada açık açık zikredemedikleri fikirlerini bu benzerlerinde şimdiden ortaya koymaktadırlar!
Ama hepsi nafile çabadır ve son tahlilde, gerçeklerden kaçanlar, üzerini örtenler değil, gerçeklere sahip çıkanlar suyun üzerinde kalacaktır; diğerleri usturuplu atarsan su üstünde kayan ama kayması bitince su üzerinde duramayan çakıl taşları misli dibe çökeceklerdir ve katastrof final her zaman suyun üzerinde kalanların eseri olacaktır!
Dibe çökenler ise her zaman, yeterince yaklaşmasın diye katastrof'un önüne çıkan, çelme takan, muğlaklaştıran ve bunları yaparak finalin hiç gelmeyeceğini sanan zavallılardır!
Fikret Uzun
05-Kasım-2014

Hiç yorum yok: