30 Aralık 2011 Cuma

2012 ye GİRERKEN 1905 TARİHSEL EYLEMİNDEKİ BİLİNCİ YAŞAMAK VE NİSANI DUYUMSAMAK




Takvim 1905 yılının ocak ayının 22. gününü gösteriyordu. Kışlık sarayın önü ve avlusu karlarla kaplı ve binlerce işçi, önlerinde yürüyen, öteden beri işçi hareketini polisin yönetimine geçirmeye çalışan papaz Gapon'un önderliğinde, çara sefil hallerine çare bulması için, dilekçe vermek üzere meydana doğru ilerliyorlardı.

Tam da Petersburg'daki tüm fabrikalara yayılan ve ekonomik taleplerden politik taleplere geçen 10 binlerce işçinin katıldığı grev hareketinin yükseldiği bir dönemdi. Gapon, Petersburgta örgütlemiş olduğu işçi derneğinin grupları vasıtasıyla yoğun bir ajitasyon yürüttü ve işçileri çarın huzuruna çıkmaya ikna etti.

Bolşevikler ise, bu yürüyüşün öncesinde, çarın istibdadına karşı devrimci mücadele yöntemlerinin kullanılması çağrısını içeren bildiriler dağıtırken, aynı zamanda Gapon'un niyetlerini teşhir eden bildiriler de dağıtıyordu. Ama bütün bunlar, kitlelerin Gapon'un peşine takılıp çarın huzuruna çıkmalarını engelleyememişti.

İşçi kitlesi meydana yaklaşırken çarın ordusu harekete geçiyor ve kalabalığa kılıçlarıyla saldırıyorlar, işçiler çaresizce çarın huzuruna çıkmalarına izin vermeleri için yalvarıyorlar ama dinleyen yok.

Sonuç, bembeyaz alanın kana bulanması ve iki binden fazla ölü... Adı tarihe "Kanlı Pazar " olarak geçiyor.

Tarihe "kanlı pazar "olarak geçen bu tarihi günün, bir devrimin başlangıcını doğurduğundan kimsenin haberi yoktu.

İşçilerin dilekçesinde talepleri, af-kamusal özgürlükler-normal ücret-toprak ve arazinin tedricen halka devri- genel ve eşit seçim hakkı temelinde bir kurucu meclisin toplantıya çağırılması olarak sıralanmıştı ve şöyle bitiyordu; "önümüzde iki yol var, ya özgürlük ve mutluluk ya da mezar."

Gapon'un peşine takılıp çarın huzuruna çıkmak için yürüyen cahil işçiler, Lenin’in ifadesiyle, çarın, egemen sınıfın, yani büyük burjuvaziye binlerce bağ ile bağlı ve tekellerini, ayrıcalıklarını ve karlarını zorun bütün araçlarıyla korumaya kararlı büyük toprak sahiplerinin başı olduğunu bilmiyorlardı.

Aynı zamanda, yüksek kültürlü insanlar olduklarını iddia eden sosyal-pasifistler de emperyalist yağmacı bir savaş yürüten burjuva hükümetlerinden "demokratik" bir barış beklemenin, çarı barışçıl dilekçelerle demokratik reformlar için harekete geçirme düşüncesi kadar aptalca olduğunu bilmiyorlardı.

Kanlı Pazar, devrim öncesi Rusya'sının cahil işçilerinin, eylemleriyle ilk kez politik bilince uyanan dürüst insanlar olduklarını göstermelerini sağlarken, sosyal-pasifistlerin büyük bölümünün, halkı iyicil telkinlerle devrimci mücadeleden uzaklaştırmak isteyen ikiyüzlüler olduğu ortaya çıkıyordu.

22 Ocak 1905 in tarihsel anlamı burada idi; muazzam halk kitlelerinin politik bilince ve devrimci mücadeleye uyanmaları...

"Rusya'da henüz devrimci bir halk yoktur" diye yazıyordu, Liberallerin o zaman ki önderi Struve, yurt dışında çıkardığı özgür gazetesinde. Cahil bir köylü ülkesi olan Rusya'nın devrimci bir halk doğurabileceğine inanmıyordu burjuva reformistlerinin lideri Struve.

Devrimci partiler ise bir avuç insandan oluşuyordu ve bir tarikat muamelesi görerek reformistlerin hakaretlerine maruz kalıyorlardı. Birkaç yüz devrimci teşkilatçı, birkaç bin yerel örgüt üyesi ve yurtdışında basılan gizlice yurt içine sokulan ayda en çok bir kez çıkan ve yarım düzine okunan gazete. Başta sosyal-demokrasi olmak üzere, Rusya'nın devrimci partilerinin durumu buydu. Dar kafalı ve bir o kadar da kibirli reformistler, buna bakarak Rusya'da devrimci bir halk olmadığını iddia ediyordu.

Birkaç ay sonra, kanlı pazardan sonra yani, durum tamamen bambaşkaydı. Yüzlerle ölçülen sosyal - demokratlar,"aniden" binler olmuştu, binler ise 2-3 milyon proleterin önderi durumuna gelmişti. 130 milyonluk dev ülke kendini devrimin içinde buldu, uyuyan Rusya, devrimci proletaryanın ve devrimci halkın Rusya'sına dönüştü.

En önemli aracı, kitle grevi olan Rus Devrimi’nin özelliği sosyal içeriği bakımından burjuva-demokratik, mücadele araçları itibarı ile proleter bir devrim olmasında yatmaktadır. Burjuva demokratik devrimdi, çünkü doğrudan hedeflediği ve doğrudan, kendi öz gücüyle elde edebildiği şeyler, demokratik cumhuriyet, 8 saatlik iş günü, soyluların muazzam büyük toprak mülkiyetine el konulması, tüm bunlar, Fransa'daki burjuva devriminin, 1792-93 yıllarında büyük ölçüde gerçekleştirdiği önlemlerdi.

Lenin,1905 devrimi üzerine konuşurken, "Rus devriminin tarihinin, mücadeleyi en büyük direşkenlik ve en büyük fedakârlık ruhuyla yürütenin tam da ücretli işçilerin öncü müfrezesi, bilinçli kesimi olduğunu gösterdiğini" vurguluyordu. Ve ekleyerek," kitlelerin gerçek eğitiminin, hiç bir zaman, bizzat kitlelerin bağımsız politik ve devrimci mücadelesinden ayrı ve onun dışında gerçekleşemeyeceğini" hatırlatıyordu. Ve "Sömürülen sınıfları eğiten, güçlerini ölçmesine olanak sağlayan, ufkunu genişleten, yeteneklerini geliştiren, onları aydınlatan, iradelerini çelikleştiren ancak mücadeledir" derken, 1905 devriminin tam da bunu yaptığının altını çizmiş oluyordu.

1825 yıllarındaki tamamen soyluların temsil ettiği ( Dekabristler)çarlığa karşı devrimci hareketin başında, 2.Aleksandr'ın 1881 de terörist Narodniklerce idamına kadar orta sınıflardan aydınlar vardı. Öz olarak serfliğin kalkmasını isteyen ve otokrasiye karşı mücadele eden bu fedakâr, gözüpek aydınlar, terörist mücadele yöntemleriyle dünyayı şaşkına çevirmişlerdi ama doğrudan amaçlarına, bir halk devrimini başlatma amaçlarına hiç bir zaman ulaşamadılar ve ulaşamazlardı da. Ama kurbanlar boşuna verilmemişti ve Rus halkının devrimci eğitimine katkıda bulunmuşlardı.

Bunu ancak proletaryanın devrimci mücadelesi başarabildi. Tüm ülkeyi kaplayan grev dalgası, Rus-Japon emperyalist savaşının dehşet verici dersleriyle birleşerek, geniş köylü kitlelerini ataletten uyandırmıştı.

Kentlerdeki proleter kitle grevinin kırdaki köylü hareketiyle birleşmesi. Çarlığın "en sağlam" ve son dayanağını da sarsmaya yetti. Hem donanmada, hem de orduda asker isyanları başladı. Devrim sırasında grev hareketinin ve köylü hareketinin bütün büyük dalgalarına Rusya'nın her yerinde meydana gelen asker isyanları eşlik etti. Bu isyanların en ünlüleri Potemkin Zırhlısı'ndaki isyan ile Kronstad isyanıdır.

Lenin, Karadeniz donanmasında meydana gelen isyandan küçük bir alıntı yaparak, isyanı resmetmek istiyor ve şöyle aktarıyordu;

"Devrimci işçilerle bahriyelilerin katıldığı toplantılar örgütlendi, toplantılar gittikçe sıklaştı. Asker kişilerin işçi mitinglerine katılmasına izin verilmediği için, işçiler kitleler halinde asker mitinglerine gitmeye başladılar. Binlerce kişi bir araya geliyordu. Ortak hareket etme fikri çoşkuyla karşılandı. İlerici bölüklerde delegeler seçildi.
Askeri makamlar müdahale etme zamanının geldiğini düşündüler. Tek tek subayların mitinglerde 'yurtsever' konuşmalar yapma çabaları son derece acıklı sonuçlar verdi: tartışma deneyimi olan bahriyeliler amirlerini utanç verici biçimde kaçırttılar. Bu çarenin boşa çıkmasından sonra mitingleri tamamen yasaklama kararı alındı. 24 Kasım 1905 sabahı Donanma kışlalarının kapı önlerine tam teçhizatlı bir savaş bölüğü yerleştirildi. Tümamiral Pisarevski, herkesin duyabileceği şekilde şu emri verdi: 'Kimseyi garnizondan dışarı bırakmayın! Emre itaatsizlik halinde — vurun!
Bunun üzerine, emrin muhatabı olan bölükten bahriyeli Petrov öne çıktı, herkesin gözü önünde silahını doldurdu ve Brest Bölüğünden Yarbay Stein'i tek kurşunla öldürdü ve ikincisiyle de Tümamiral Pısarevski'yi yaraladı.
Subayın komutu çınladı: 'Tutuklayın onu!' Kimse yerinden kımıldamadı. Petrov tüfeğini yere attı. 'Ne duruyorsunuz? Beni tutuklasanıza!' Petrov tutuklandı. Her taraftan akın akın gelen bahriyeliler, ona kefil olduklarını söyleyerek serbest bırakılmasını talep ettiler. Heyecan doruktaydı.
-Petrov, silahın tesadüfen ateş aldı, öyle değil mi? diye sordu subay, kendisine bir çıkış yolu bulabilmek için.
-Ne tesadüfü! İnsan öne çıkıp, silahını doldurur ve nişan alırsa, bu tesadüf mü olur?
-Tayfalar serbest bırakılmanı talep ediyorlar...
Ve Petrov serbest bırakıldı. Bahriyeliler bununla kalmak istemediler. Tüm nöbetçi subaylar tutuklandı, silahsızlandırıldı ve kalem odasına götürüldü... Bahriyeli delegeler, yaklaşık 40 kişi, bütün gece boyunca tartıştılar. Subayların salıverilmeleri, ama kışlalara alınmamaları kararlaştırıldı..."

Bu küçük tablo gerçekten, birçok asker isyanında olayların nasıl geliştiğini anlatmaktadır.

Lenin, ,"bir bölümünün diğer bölümlerine karşı muzaffer mücadelesi dışında başka bir şekilde asla ve kesinlikle militarizmin üstesinden gelinemeyeceği ve onun ortadan kaldırılamayacağı reddolunamaz dersini vermektedir."diyordu ve " Hem Rus devriminin tarihi, hem de 1871 Paris Komünü'nün tarihi bize, halk ordusunun zafer mücadelesi dışında başka bir şekilde asla ve kesinlikle militarizmin üstesinden gelinemeyeceği ve onun ortadan kaldırılamayacağı reddolunamaz dersini vermektedir." diye belirterek, " Militarizme küfretmek, lanet okumak, onu "reddetmek" ,zararlılığını, argümanların eleştirisi ile kanıtlamak yetmez; askerlik hizmetini barışçıl biçimde reddetmek aptallıktır. Yapılacak şey, hem proletaryanın devrimci bilincini uyanık tutmaktır, hem de sadece genel olarak değil, aynı zamanda proletaryanın en iyi unsurlarını, halkın huzursuzluğunun en üst noktasında devrimci ordunun başına geçmeleri için somut olarak hazırlamaktır." diye vurguluyordu.

1905 devrimi, işçi hareketiyle bağıntılı olarak, Nüfusun yarısından fazlası ulusal baskı altında olan Rusya'nın ezilen halkları arasında ulusal kurtuluş hareketlerini de hızla yükseltmişti.

Devrimci hareketin dalgaları yükseldikçe, devrime karşı mücadele etmek amacıyla gericilik, daha büyük bir enerjiyle ve acımasızlıkla silahlanmıştı. Henüz oportünizm batağına batmamış olan Karl Kautsky'nin 1902 yılında "Sosyal Devrim" üzerine makalesinde yazdıkları 1905 devriminde doğrulanmıştı.

Kautsky,"...Gelecek devrim -diyordu- hükümete karşı ani bir ayaklanmadan çok, uzun süreli iç savaşa benzeyecektir."

Lenin, "gelecek devrimde de mutlaka böyle olacaktır " diyordu.

1905 -1907 yıllarını kapsayan dönemin devrimci mücadeleleri içinde Bolşevik parti ve kadroları öylesine çelikleşmişti ki, ardından gelen gericilik ve baskı dönemlerinde, RSDİP in bir kesimi olmaktan çıkıp, bağımsız ve sağlam bir parti haline gelecek durumda oldu.

1905 devriminin deneyimleri sayesinde, emperyalizm çağında burjuva-demokratik devrime ve bu devrimin sosyalist devrime dönüşmesine dair Leninist öğretinin netleşmesi için temel yaratılmış oluyordu. Bu öğretiye dayanarak Lenin, daha sonraki 1917 de gerçekleştirilen planı hazırladı. Böylece, tarım sorunu, devrimde köylülüğün rolü ve proletaryanın köylülükle ilişkisi büyük rol oynadı.

1905 Rus devriminin önemine ve Avrupa'yı da, Asya’yı da etkisine almasına dikkat çeken Lenin, "Rusya, gerek coğrafi gerekse de ekonomik ve tarihsel açıdan sadece Avrupa'ya değil, aynı zamanda Asya'ya da dâhildir. O nedenle Rus devriminin, sadece Avrupa'nın en geri ve en büyük ülkesini tamamen uykusundan uyandırmakla ve devrimci proletaryanın önderlik ettiği devrimci bir halk yaratmakla kalmadığını görüyoruz. Sadece bu değil. Rus devrimi, bütün Asya'yı harekete geçirdi. Türkiye, İran ve Çin'deki devrimler, 1905 yılındaki muazzam ayaklanışın derin izler bıraktığını ve yüzlerce ve yüz milyonlarca insanın ilerlemesindeki etkilerinin silinemez olduğunu kanıtlamaktadır." derken, aynı zamanda ;

"...bütün bunlara rağmen Rus devriminin, sözcüğün özgül anlamıyla proleter karakteri nedeniyle, gelecekteki Avrupa devriminin bir provası olarak kaldığını " belirtiyordu. "Çünkü - diyordu - bu yaklaşan devrimin ancak bir proleter sosyalist devrim olabileceği tartışılmazdır. Bu gelen devrim, bir yandan, insanlığı sermayenin boyunduruğundan ancak şiddetli savaşların ve özellikle de içsavaşlann kurtarabileceğini, öte yandan, ancak sınıf bilinçli proleterlerin, sömürülenlerin büyük çoğunluğunun önderi olarak sahneye çıkabileceğini ve çıkacağını çok daha kapsamlı bir şekilde gösterecektir."

Ve Lenin ekleyerek, "Avrupa'da şimdiki mezar sessizliğinin bizi yanıltmasına izin vermemeliyiz. Avrupa devrime gebedir. Emperyalist savaşın korkunç vahşeti, pahalılık dehşeti her yerde devrimci bir atmosfer yaratıyor ve egemen sınıflar, burjuvazi ve onun mutemetleri, hükümetler, son derece büyük sarsıntılar geçirmeden çıkamayacakları bir çıkmaza gittikçe daha çok batıyorlar." diyordu.

Daha sonra Lenin, 1905 in dersleri üzerine yaptığı konuşmasını, şöyle bitiriyordu ;

"Nasıl Rusya'da 1905 yılında bir demokratik cumhuriyet kurmak amacıyla çarlık hükümetine karşı proletarya önderliğinde halk ayaklanması ortaya çıktıysa, önümüzdeki yıllar da, süregiden bu fetih savaşıyla bağıntılı olarak, finans kapitalin, büyük bankaların, kapitalistlerin iktidarına karşı proletarya önderliğinde Avrupa'da bir halk ayaklanmasını ortaya çıkaracaktır ve bu sarsıntılar burjuvazinin mülksüzleştirilmesinden, sosyalizmin zaferinden başka bir biçimde son bulamaz.
Biz yaşlılar belki gelecekteki devrimin bu tayin edici savaşlarını göremeyeceğiz. Fakat ben, İsviçre'de ve bütün dünyada sosyalist hareket içinde böylesine mükemmel biçimde çalışan gençliğin, gelecek proleter devrimde sadece savaşmak değil, aynı zamanda zafer kazanmak mutluluğunu da yaşayacağına olan umudumu büyük bir güvenle ifade edebileceğime inanıyorum."

Görülüyor ki Lenin, gerçi kendisinin ve kuşağının göremeyeceğini düşündüğünü anlıyoruz, 1905 burjuva devriminin deneyimlerine bakarak, Avrupa ve Asya'daki etkilerini tartarak, yaklaşan Avrupa'da proletarya önderliğinde bir halk ayaklanmasını ortaya çıkaracağını ve bunun sosyalist iktidarla sonuçlanacağını görmüştür.

Böylece 1905 Rus burjuva devrimini ana hatlarıyla ve perspektif açabilecek noktalarını öne çıkartarak özet biçiminde irdelemiş oluyorum. Bu irdelememi bitirmeden önce, Lenin’in, bilincin işçi sınıfına dışardan verilmesi gerektiğini vurgulayan Çalışmasını, Ne Yapmalı'yı hatırlatarak, anlatmaya, yani ajitasyon ve propaganda çalışmasına önem verdiğine, bu gün ise, anlamanın da, anlatmanın da yeterli gelmediğinin anlaşılması ve üzerinde durulması gerektiğine işaret etmek istiyorum.

Bu gün işçi sınıfının ve emekçilerin konumları gereği, yani maddi yaşamları nedeniyle otomatik olarak bilince kavuşamayacakları bir yana, tekellerin ideolojik saldırısının ve yarattığı hegemonyanın, kitlelerde anlamaya isteksizlik, anlatılanlara ise umursamazlık yarattığı apaçık görülmektedir. Öyleyse, Lenin’in işaret ettiği ve üzerinde önemle durduğu, işçi sınıfına bilincin dışardan verilmesi öğretisi üzerinde ufkumuzu biraz daha genişletmemiz gerekmektedir diye düşündüğümü aktarmak istiyorum.

Bu gün, artık, ideolojik kuşatma altında olan emekçi kitleler, anlamaya isteksiz olsa bile, ortaçağ’a açılan bir kapıdan geçtiğimizi görebiliyorlar ama henüz anlatılanlara karşı kayıtsızlıktan kurtulamadıkları için, bunun ne anlama geldiği konusunda fikir yürütmeye istekli görünmüyorlar. Dolayısıyla anlatılanlara karşı kayıtsızlık sürerken, tekellerin ideolojik kuşatması altında yaratılan illüzyonda ( tarikat dinamiği de buradadır) anlatılanları otomatik olarak benimsiyor.

Öyleyse, emekçi kitleleri, yaşadıkları illüzyondan çıkarıp, hem anlamak için istenç gösteren, hem de anlatılanları umursayan dinamikler haline getirmek için Lenin'in sorduğu soruyla "ne yapmalı ?" sorusunu sorup, bu sorunun başlığında ortaya koyduğu çalışmasındaki "dışardan bilinç götürme" öğretisine yönelerek, bu öğretinin çapını genişletmek için ufkumuzu da genişletmeliyiz.

1905 burjuva devriminin derslerinde ve bu devrime giden yolda Rusya'nın, Japonya karşısında yenik düşmesinin derslerinde ki kadar, Rusya’daki devrimci öğrenciler ve aydınlar tarafından veya aynı anlamda, ajitasyon ve propagandanın aracı olarak bir yayın organı tarafından bütün emekçi kitlelere ulaşılarak, onları zorbalığa, baskılara, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitme, siyasal bilinç kazandırma etkisi olamaz diyebiliriz.

Diğer yandan, kitlelerin gerçek eğitiminin, hiçbir zaman, bizzat kitlelerin bağımsız politik ve devrimci mücadelesinden ayrı ve onun dışında gerçekleşemeyeceği ve sömürülen sınıfları eğitenin, güçlerini ölçmesine olanak sağlayanın, ufkunu genişletenin, yeteneklerini geliştirenin, onları aydınlatıp, iradelerini çelikleştirenin ancak mücadele olduğu gerçekliği bir yana; işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırmanın, işçi sınıfının, toplumun diğer bütün sınıfları karşısındaki kendisini tanıyabilmesi için yeterli olmadığı, aksine, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının modern toplumun bütün sınıfları arasındaki karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgisi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim: teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerektiği de bir olgudur.

Öyleyse bugün öne çıkanın, bilinç taşımaya eylemin öğreticiliğini katmak ya da tarihsel eylemin içinde billurlaşmış olan bilinci taşımak ve böylece egemen sınıfların çeşitli mekanizmalarla uykuya yatırdığı kitleleri uykudan uyandıracak, ideolojik-politik şok dalgaları yaratmak olduğu üzerinde düşünmek gerektiğine inanıyorum.

Kanlı Pazarın, devrim öncesi Rusya’sının cahil işçilerinin eylemleriyle ilk kez politik bilince uyanan dürüst insanlar olduklarını göstermelerini sağlaması ve sosyal-pasifistlerin büyük bölümünün, halkı iyicil telkinlerle devrimci mücadeleden uzaklaştırmak isteyen ikiyüzlüler olduğunun ortaya çıkması bir yana, tüm ülkeyi kaplayan grev dalgası, Rus-Japon emperyalist savaşının dehşet verici dersleriyle birleşerek, geniş köylü kitlelerini ataletten uyandırmış; arkasından 1905 Rusya burjuva devrimin yarattığı şok dalgaları ile kısa sayılabilecek bir zaman kesitinde, Türkiye, İran ve Çin devrimlerinin gerçekleşmiş olduğunu görüyoruz.

Rusya'da zor kullanarak Despot çarı şartlı bir rejime zorlama girişimi, diğer ülkelerde de meşruti düzenlerin gerçekleştirilebileceği bilincini güçlendirmiştir. Burada Paris Komünü ve Ekim devrimi deneyiminden ikisinin de bir savaşın içinden çıktığını hatırlarsak, savaşa yol açan ekonomik dengesizliklerin devrime de yol açtığı düşüncesinin kabul edilmesini öneriyorum, en azından üzerinde düşünülmesi gerekir diye düşünüyorum.

Marx ve Engels gibi, Lenin’in de referans verdiği Clausewitz'den biliyoruz ki, savaş barış zamanında yöneten dengelerin değişen devamlılığıdır ve savaşın son tahlilde şiddet yoluyla tartışmak olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla savaşlar ile devrimler arasında bir yakınlık kurmak zor olmuyor. Lenin Ekim devrimine ilerleyen süreçte bunu görmüştü ve görmesi için önceleyen 1905 burjuva devrimi olmuştur. Bu yakınlığa köprü olanın ise, eylemli bilinç taşımak olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Bu hatırlatmalardan sonra, bu gün, emekçi kitlelerin, patlamaya hazır yoğun bir eylemli bilinç dinamiği ile karşı karşıya oldukları bu süreçte, emperyalist kapitalizmin, tekellerin ve din bezirgânlarının ideolojik hegemonyasını yıkmak için, en devrimci işin, ideolojik mücadele olduğunun ama bunun diğer görevleri askıya almayı gerektirmediğinin altını bir kez daha çizerek bitiriyorum.

Bitirirken, önümüzde Nisan günlerinin yol aldığını gördüğümü işaret etmeden geçemiyorum.
Fikret Uzun
28 Aralık 2011

Hiç yorum yok: