8 Haziran 2011 Çarşamba

80 KUŞAĞI VE KUNDERA

80 KUŞAĞI VE KUNDERA

“Sakın, ülkenize ve vatanınıza aitsiniz safsatalarına inanmayın yaşamı başka yerlerde arayın. Sizin kimliğinizi oluşturan isminiz, milletiniz, ırkınız ya da dininiz olamaz ..! " diyor Milan Kundera ve bunu pek bir hoş bulup alkış tutanlara sesleniyorum.
Ne müthiş bir yazar ama değil mi? “Son zamanlara kadar bok lafının basında “b..” olarak geçmesinin ahlaki kaygılarla hiç alakası yoktur. Bokun ahlaksızlık olduğunu öne süremeyiz herhalde, değil mi? Bok'a karşı çıkma bir metafizik karşı çıkmadır. Her gün yaptığımız dışkılama işi, yaradılışın kabul edilmezliğinin günbegün kanıtlanması demektir. Ya/ya da: Ya bok kabul edilebilir bir şeydir (bu durumda banyonun kapısını kilitlemeyelim) ya da edilmeyecek bir biçimde yaratılmışız demektir.” M.Kundera-Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Yukarıdaki kaba ifadeler için, ifadeler bana ait olmasa da özür dilerim. Bu ifadeler de, Milan Kundera'ya aittir. Ve başka ifadeleri de var. Kundera, sosyalist hareketi, büyük yürüyüş diyor ama kendi deyimiyle, bok sıfatına koyuyor. Kundera,12 Eylül rejiminin, can simidi gibi sarıldığı ve ithal ettiği en bozucu yazarlardan biridir. Onu model yaparak, edebiyatın da, sanatın da içine etmiştir.
Milan Kundera'nın kendisinin de, dediklerinin de model olamayacak kadar iğrenç ve insana dair iyi olan, iyiye dair doğru olan hiçbir şeyi ifade etmediğini vurgulamak isterim. Ve hep ifade ettiğim bir şey var ki, o da ne ırkı, ne dini, ne de milleti öne çıkaran bir ifadedir, ama bu olguların hem tarihselliğini ve hem de bir gerçeklik olarak var olduğunu da yadsıyamayız, öne çıkarmamız gereken sınıftır.
İnsan ise bu günün konusu değildir, bu günün konusu, insanı insanlıktan çıkaran kapitalizme karşı en kararlı mücadele edecek olan işçi sınıfıdır. Yani sınıf savaşıdır ve sınıf kinidir öne çıkarmamız gereken. Kunderalar, hem bu gerçeği örtmekte, hem de insanı bozarak merkeze koymanın edebiyatını yapmaktadır. İnsanı yüceltmez, aksine batırır, bok misli gösterir. Bu edebiyat değildir, roman değildir. O nedenle Kundera'da örnek alınacak, model yapılacak ve hatta vitrine konulacak hiç bir şey yoktur. Onun deyimiyle o,Kundera, bir ‘bok’ mislidir. "kitsch" sözcüğünü kullanıyor, uygundur.
Ancak eklemem gerek, bu dediklerimden de insanı yadsıdığım anlamı çıkmasın. Elbette insan önemlidir. Ve işçi sınıfının üyeleri de birer insandır. Ama bir sabancı da insandır, koç da insandır. Ve Kundera'ya göre insanın hası bunlardır. Büyük yürüyüş içinde olanlar yani onlara karşı mücadele edenler insan bile olsa Kundera'ya göre ‘bok’mislidir. Diğer yandan vatan olgusundan, ülke olgusundan kaçış da aynı yaklaşımın içindedir. Kökü taa Jan Jak Rousso'ya giden, dünya yurttaşlığı yaklaşımına dayanır. Böylece emekçi halkların üzerinde yaşadığı toprak emperyalist kapitalistlere teslim edilirken çok işe yarar. Dahası ekonomi çökertilerek emperyalist çok uluslu tekellerin eline geçirilirken çok işe yarar. Ve emperyalistlerin hâkim kıldığı bir dilin dayatılması kolaylaşır. Üniversiteler, resmi okullar, sinema, tiyatro, resim, sanatları, yazım sanatları hepsi tahrip edilirken işte bu yaklaşımdır kolaylaştıran. Böylece, var olan ulusların ve üyelerinin köleleştirilmesi, gerici sınıfın egemenliğinin kalıcılaştırılması kolaylaşır. Bunun sonucunu Hitlerin işgallerinde gördük. İşgal edilen ülkelerde ortaya atılan şu slogan unutulmasın, "HALK CEPHESİ OLACAĞINA HİTLER OLSUN" şimdi de " TÜRKİYE CUMHUİRİYETİ OLACAĞINA AMERİKA GELSİN" sloganı kulağa hoş getirilmek istenmektedir. Bu ancak Kundera'dan astığını o kısacık ifadede kendini bulur. O ifadede kendini bulanlarca kolaylaştırılır. Böylece savaşlar da uluslara bağlanır. İşin sınıfsal boyutu göz ardı edilir.
Dünya yurttaşlığı, Jan Jak Rousso'dan bu güne emperyalist milliyetçiliğin içinden kozmopolitizm olarak gelir. Moda tabirle, liberalin şirinleştirilmiş hali, Neo liberallerin pek bir sevdiği, vatan, ulus-devlet, ulusalcılık gibi olgu ve kavramlardan kaçışın teorisini öne çıkartmaları, bu kozmopolitizmle bağlıdır.
Hele sahte aydınların, sol gömlekli sahtekârların, bunu, kozmopolitizmi, bir dünya yurttaşlığı tonunda, proleter enternasyonalizminin yerine koymaları yok mu, evlere şenliktir. Buna inanan ve peşinden giden ahmak solculara ise ne demeli bilemiyorum. Her fırsatta ulusalcılığa salvo atışı yaparlarken, nasyonal sosyalizmin yani burjuva milliyetçiliğinin, kozmopolitizmin ikiz kardeşi olduğunu gözden uzak tutarlar. Hem işçi sınıfının özü bakımından ulusal bir niteliği olmadığını, öncüsü olduğu toplumsal devrimin de ulusal bir niteliği olmadığını göz ardı ederlerken, sınıf içeriğini yadsırlarken, insanı öne çıkartıp, sınıfı Milan Kundera gözlüğü ile "kitsch" yapmak oldukça trajikomiktir. Diğer yandan proletaryanın siyasal gücü ele geçirmek, ulusun önder sınıfı durumuna gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğunu anlamak dahi istemezler.
KOZMOPOLİTİZM; yukarda alıntılan ifadede de kendini gösteriyor, her emekçiyi bir dünya vatandaşı durumuna getirmek maskesi altında, KÖKÜNDEN KOPMUŞ, BİRİ ÖTEKİNİN YERİNİ TUTABİLEN, TEK BİÇİME SOKULMUŞ KÖLELERİ, YERİ-YURDU, ADI SANI BELİRSİZ, SAPKIN İNSAN GÖLGELERİNİN KABACA VE HAYÂSIZCA 'DÜNYA ÇAPINDA' SÖMÜRÜSÜNE YELTENMEKTİR.
Kundera bunun için göklere çıkarılmıştır ve 12 Eylül rejiminin bu günlere gelmek üzere yerleşmesinde önemli bir işlev yüklenmiştir. Şimdi dağ taş KABEM İNSAN, VATANIM DÜNYADIR deyyu çınlatılmak istenmektedir. Ancak gerçeğin çınlaması bir başka şeyi göstermekte, duyurmaktadır. Onu da ben her yere asmaktayım. Bir kez gözünü kulağını kapayana tamam anlaşılmadı diyorum. Bir kez daha asıyorum. Yine görmezden gelene aymazlık içinde diyorum. Bir daha ve yine görmemek ahmaklıktır. Ama hâlâ görmemek sahtekârlığa, köre ve sağıra mahkûm edilmişliğe işarettir diyorum. Eğer bu dediklerimin muhatabı değilseniz, bu dediklerimi bir hakaret, bir kabalık kabul etmeyiniz, dediklerimi anlamayı, Kundera'yı anlamakta yaşanan kolaycılığa da kaçmadan, enine boyuna eleştirerek deneyin diyorum.
Kundera dünya yurttaşlığı ile kurtulacağını emir buyuruyorlar ve bunu en çok 12 Eylül diktatoryası emir kabul ediyor ve bu emri görev hanelerine yazıp yerleştirmeye çalışmak için, kendilerine sahtekâr solculardan, sahteleştirilmiş solcu ve aydınlardan, devşirdiklerinden, ideolojik silah üretiyorlar.
Model Kundera’dır ve peşinden Ahmet Altan koşarak geliyor. Başkaları da var ve ben birçok kez isimleri ile tarihe not ettim.
Ve tekrar ediyorum, KOZMOPOLİTİZM, ŞİRİNLEŞTİRİLMİŞ ADIYLA, DÜNYA YURTTAŞLIĞI, ENTERNASYONALİZM DEĞİLDİR; ENTERNASYONALİZM İDEOLOJİSİ BİR İŞÇİ SINIFI İDEOLOJİSİDİR, KOZMOPOLİTİZMİN HEM PANZEHİRİDİR, HEM AMANSIZ DÜŞMANIDIR, İçinde burjuvaziye ve emperyalist kapitalizme kin var.
Söz gelimi enternasyonalizme bağlı işçiler, emekçiler, yurtsuz, vatansız tekellere karşı güçlü bir sınıf cephesini gerçekleştirerek, hem kendi yurtlarını ve emekçilerini kurtarmak için hem de, başka ülkelerdeki ezilen kardeşlerinin yurtlarını ve kendilerini kurtarmak için savaşırlar.
İşte kozmopolitizm bunun önündeki engeldir, proleter enternasyonalizmi suretine bürünerek, işçileri, emekçileri kandırıp, yersiz, yurtsuz, kimliksiz gölgeler haline getirip, köleleştirmenin adıdır. Emperyalist kapitalizminin milliyetçiliğin, işine geldiğinde kullandıkları diğer yüzüdür. O nedenle soyut bir şekilde, “enternasyonal ile kurtulur insanlık” demek yetmiyor. Bu dediklerimi ise vermiyor. Verseydi, hem Kundera'ya güzelleme yapıp, hem de enternasyonale vurgu yapmak olmazdı.
Demek ki neymiş, enternasyonalizmi, kozmopolitizmle, dünya yurttaşlığı ile özdeşleştirmek tam bir Bizans entrikası içindeki ideolojik şaşırtmadır ve bunun içinde, tekrar ediyorum, “işçilerin vatanı yoktur” lafzına can simidi gibi sarılmak da vardır.
Öyleyse, aklımızı başımıza devşirmenin zamanıdır, bu akıl bozucu, insan profilini emperyalizme uydurucu modellerden hızla uzaklaşalım, insana mı yaklaşacağız, onun için sınıf olgusuna biraz daha net bakalım ve insanın insan olarak fışkırabilmesinin garantisinin sınıf olduğunu görelim.
Fikret Uzun
8 Haziran 2011

Hiç yorum yok: