13 Haziran 2011 Pazartesi

SAHTE KOMÜNİSTLERİN KUYRUĞUNA TAKILANLARA TARİHİ DERS


SAHTE KOMÜNİSTLERİN KUYRUĞUNA TAKILANLARA TARİHİ DERS
Merhaba arkadaşlar, kayıkçı kavgası devam ederken başladığım yorumum sırasında bu kavga hızını kaybetmemiş, o nedenle kısa kesiyor ve yorumumu asıyorum. Buradaki hâkim kılınmaya çalışılan tartışmalara bakarsak, zaferi kendini hakiki TKP olarak lanse edenlerin ve hem de sanki SİP-TKP yi yenerek kazandığını sanırız.
Evet, tartışmalara bakarsanız, zaferi, GELENEKTEN GELECEĞE TKP yi yükselttiklerine inandırmaya çalışanlar kazanmıştır ve zil takıp oynamak gerekir, işçi sınıfının ve emekçi halkların da onlarla birlikte horon tepmesi gerekir. Tek politikası, TKP den kalan kadroları, daha çok da TKP artıklarını ve belki birbirini bile 40 kişiyi birbirine çarptırarak, Barzanilerin, onların üzerinden İsrail’in ve ABD nin kuyruğuna takmak, dolayısıyla ve dolaylı olarak, AKP nin yeni 12 Eylül anayasasını "ileri demokrasi" illüzyonunu sürdürerek değiştirmesi ve böylece hem ağırlaştırılmış faşist ve hem de iyiden iyiye gericileştirilmiş bir yeni Osmanlı diktatörlüğünün konuşlandırılmasının tamamlanması çabalarının onaylayıcısı yapmak olan bu zat ı muhteremlerin, SİP-TKP den aşağı kalır yanı olmadığı halde ve üstelik SİP-TKP de, kendileri de aynı birbirini bilen 40 kişi misli olduğu halde, asıl düşmanın adresini şaşırtıp, Türkiye’nin başına gelenlerin tek sorumlusu ve yaklaşan faşist, Osmanik diktatörlüğün yegâne müsebbibi gibi gösterilmesi ve bu minvalde kayıkçı kavgası ile zevahiri kurtarmak için sağa sola sataşılması fazlasıyla manidardır. Bunun görülmemesi ise çok daha manidardır.
Bu, tıpkı CHP nin AKP den rol çalarak oylarını artıracağı ve AKP yi gerileteceği hatta iktidara geleceği yanılsamasına hapsolmak gibidir. Kılıçdaroğlu her ne kadar balkondan özeleştiri niyetine, başarılarının resmini çizen bir konuşma ile durumu kurtaracağını zannetse de, rol çalarak bu işlerin yürümeyeceği apaçık görülmüştür ve ama daha önemlisi, bunun bilinçli olarak yapıldığı teyit edilmiştir. İşte kendini TKP sanan bir kaç ( birbirini bilen 40 kişiden olan) kişinin, dinime küfreden bari Müslüman olsa dedirtecek misli, ( yine aynı 40 kişinin içinde olan) SİP-TKP ye çakma türü saldırması da aynıdır.
SİP-TKP nin seçim politikası olarak 500 bin namuslu insanı seçim aracılığı ile tespit etmeye çalışması nasıl ki, bir komünist vizyon taşıyan partiye uymaz ise, var olduğunu iddia ettiği ve en iyisi olduğunu iddia ettiği bir TKP dinamiğinin, bütün politikasını Kürt sorununun peşine takılmak üzerine kurması da uymaz. Bu, dediğim gibi,40 kişinin dinamiğidir.

Asıl düşman kimdir, kime karşı mücadele ediyorsunuz, ettiniz?
Seçimlere bir yandan boykot yaklaşımı ile yaklaşırken, diğer yandan Kürt bağımsız adayları desteklemeyi temel politika yapıp TKP olmaya hak kazandığınızı kanıtlamaya çalışmaktan başka hangi icraatınız var. Nabiye likidatörlük yüklemekten öte başka bir mahkûmiyet yüklü eleştiriniz var mı? Olmaz. Çünkü o da birbirini bilen 40 kişidendir ve tahterevalli misli oynamaktasınız.
Sözün özü, artık ahmaklık ile sahtekârlık arasındaki sınır kalkmıştır ve bu gün asıl düşman dururken, olmayan, en azından egemen olmayan, bir düşmanla üstelik de gölge savaşı yapmayı öne çıkartmak ahmaklıktan ötedir. Sahtekârlık en doğru tanımıdır. Siz kayıkçı kavgasına devam edin, sizi tutmayayım ama bir hatırlatma yapayım, SİP-TKP nin 500 bin namuslu insan araması ve bunu da seçimi fırsat bilip yapması ama burada da vurgulandığı gibi, bu namuslu insanlara ulaşamaması, vaktiyle ve hem de iktidarı aldığı halde, sarayının tepesine namuslu bir yönetici aranıyor yazan pankart asan Köylü liderini hatırlattı.
Ama diğer yandan ve belki de daha da önemlisi, tarihin öznesi olarak sınıftan vazgeçip, insanı öne çıkartan hümanist gönüller gibi, SİP-TKP nin de, bir adım ileri çıkıp, Kundera’yı haklı çıkarmak istercesine, insanın daha gelişmişini arayıp, tarihin öznesi olarak öne çıkartma mücadelesi vermesi, sonra da böyle insan profiline ulaşmanın mümkün olmadığını öne çıkartmış olması, seçim sonuçları ile birleşince ve "ben daha hakiki TKP yim" misli feryadı figan eyleyen TKP artıklarının dedikleri ile birlikte okununca ortada Bizans oyunlarını bile gölgede bırakan bir ali cengiz oyununun oynandığını anlamak hiç de zor değildir.
Şimdi gençler, bu memlekette namuslu insan kalmamış misli feryat edecek ve SİP-TKP nin tam simetriğinde bir alana savrularak, öğütülmüş olacaktır. Ama bir de, öyle boy bos ile kalın bıyıkların yarattığı karizma ile komünist olunmayacağı konusunda da gençlerin kafası dank edecektir. Şimdi bu gençlere yeni alan gerek, başka yere kaçmamalı, hele ki doğru ve kendi inisiyatifini geliştireceği kendi alanına çekilmemelidir, işte kendini "hakiki TKP" olarak lanse edenler, bu yaklaşımla bu gençlere kucak açacaktır ve açmadan önce de kucaklarına aldıklarını nereye sürükleyeceklerini, yani Kürt gericilerinin, aşiretlerinin, din tüccarlarının ağızlarının suyunu akıttığı Yahudi-Kürt devletinin savaş neferi olmaya sürükleyeceğini işaret etmektedirler. Bu sahtekârlıklarını gizlemek için de, sahtekârlığın adresini SİP-TKP üzerinde bırakmaktadırlar.
20 yıl içersinde bu ülkede köklü hareketlerin yaşanacağına inanıyorum diyenlere yanıtım ise bu; devrime inancını yitirmiş olanlarca bir ütopya görünse de, gerçek tam olarak budur, bakacağız zaman gösterir.
Şimdi Emma Goldman'ı vitrin yaptığınıza göre, Emma Goldman “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı” demese idi, bu gerçeklikten haberiniz bile olmayacaktı demek ki. Neyse, daha diyeceklerim bitmedi, Ahmet arkadaşımıza katıldığımı ifade ederek devam etmek istiyorum.
EVET, SİP-TKP Yİ ELEŞTİREREK, POLİTİK OLARAK MAHKÛM EDEREK, ASIL NOKTALARDAN KAÇIP,"ÇAKMA" YANİ "SAHTE" TKP ZEMİNİNDE HAKİKİ PARTİCİLİK OYUNU OYNAMAKTADIRLAR. Bunu da bir kayıkçı kavgası dinamiğine oturtmayı maharet belledikleri belli olmaktadır.
Bu kayıkçı kavgasına ne kadar kişi katılırsa o denli başarı kazanacaklarını başka ifadeyle o denli aferin alacaklarını bilmektedirler. Ama YANLIŞ İMALAT olan benim gibi eski komünistleri unutmuş görünmektedirler ve unutmasınlar, sahtekârlıklarını yüzlerine vurmak için hep burada, onların ensesinde olacağım.
TKP kim siz kim? Komünist olmak kim, siz kim? Siz önce bir sınıf partisinin asıl politikasının etnik temelli olmayacağını görün. (aslında nasıl göresiniz, kör olmaya mahkûmsunuz bir kere, çünkü sizin rolünüz budur, 40 kişi dinamiği içersinde ama yine de tarihe not düşmek için bunu vurgulamam gerekiyor.)
Sınıftan kaçıp, ulusal soruna takılı kalmak, sınıfı ulusal mücadelenin peşine takmak demektir. Hele bir de, bu bilinçli yanlışınızı örtülemek için, asıl düşman boylu boyunca önümüzde dururken, hiçbir egemen yapısı kalmamış olan Kemalizm’le gölge boksu yapmayı marifet saymanız var ki, ahmaklık değilse, çok fazlaca acemi bir sahtekârlığın izlerini yansıtmaktadır. Ama bu sahtekârlıkları kimse yemiyor. Ne var ki, yemese de, yine de bu kayıkçı kavgalarının ortaya çıkardığı kargaşanın yarattığı illüzyon, yeni 12 Eylül rejiminin konuşlanmasının önündeki engelleri engellemeye yaramaktadır.
Engeller mi? engeller,12 Eylül rejiminin tarihin gerisine doğru sürüklediği güçlerin, köleleşme sınırına sürüklediği emekçi kitlelerin, emek sürecinden doğan çelişkilerin keskinliği ile bütünleşme çabasıdır.
Burada 12 Eylül rejiminden yana olmayanlar, AKP eliyle yerleştirilen faşist dinci, Osmanik diktatörlüğe karşı kararlı mücadele eden, Türkiye’yi parça parça ABD nin önüne atmak isteyenleri deşifre etmek için çalışan ve birbirinden bağımsız olarak aynı noktaya püskürtülmüş olan toplumun değişik sınıf ve katmanlarından kitlelerdir öbeklenen.
Asıl düşmana karşı nesnel olarak konum alan ama öznel gücünün ihtiyacını sağlayamamış olan bu engellerdir. Bir komünist partisinin görevi, bütün bu güçleri 12 Eylül rejimine karşı, tarihin ilerleme çizgisi yönünde harekete geçirmek, güç halinde hamle yapmasına öncülük etmektir. Adı üstünde, komünist partisi, yani içinde komünistler olan parti, sosyalizm ülküsü ile uzaktan bile ilgisi kalmamış olan ve hiçbir zaman komünist olmadığı aşikâr olan geçmişten günümüze kalan artıkların partisi değildir komünist partisi. Kürtlerin ulusal kurtuluşu için mücadelesi sınıf mücadelesine bağlanarak, hem Kürt emekçi halkının ve hem de Türkiye’nin işçi sınıfının ve emekçi halklarının ancak kurtuluşa götürülebileceğini ve tarihin ilerleme çizgisi yönünde ivme kazanan bir güç yaratılacağını bilen ve gösteren kadroların partisidir komünist partisi.
Kürt emekçi halkının, ABD nin, AB nin ve işbirlikçi ağaların, dinci şeyhlerin, aşiret reislerinin ve ezen ulusun egemenleri ile yani 12 Eylül rejimi ile tekelleri ile ve elbette gerici, dinci, faşist Osmanlı cumhuriyeti özlemi içinde, tarikatlara dayanan AKP ile ve elbette güçlü, emperyal ve üniter bir devlet özlemine kilitli olan İsrail ile bağlı sahte UKKTH dinamiğine sürüklenmesini görmezden gelip, tepeden, yasalar yoluyla ve emperyalizmin gözetiminde kotarılmaya çalışılan Türkiye’yi parçalama çabalarını bir demokrasi, bir ileri hamle bir ulusal kurtuluş hamlesi gibi göstererek TKP liliğini kanıtlamaya çalışmak tam bir sahtekârlıktır.
Komünist partisi politik bir sınıf örgütüdür. O nedenle öncelikli ve kesintisiz görevi, Kürt ulusal hareketini, Kürt emekçilerini sınıf mücadelesine katarak, Kürt emekçilerinin ezen ulusun işçi sınıfı ve emekçileri ile birlikte kölelikten kurtulması yönünde mücadele verir. Kürt halkının ulusal kurtuluşu yönündeki mücadelesinin zafere ulaşması için ve işçi sınıfının mücadelesinin utku kazanması yönünde güç ve nitelik kazanması için öncelikle sınıf eksenli mücadeleyi yükseltir ve Kürt emekçilerini bu eksene çekmek için doğru politikalar izler. Ama Türkiye işçi sınıfını ve emekçi halklarını Kürt sorunu nezdinde Amerika’nın yenidünya düzeninin koltuk değneği niyetine ayırmaya çalıştığı ve etnik sorun olarak lanse ettiği self gerekircilik kavramını kullanarak da içini iyiden iyiye boşalttığı, UKKTH savunuculuğu bahanesi ile bu sorunun üzerinden ABD nin kuyruğuna takmaz. Kürt ve Türk halkını ve bu bölgenin halklarını Türkiye’de de yükselen antiemperyalist dinamiğe bağlar.
Bütün bunları illa Lenin’den duymak mı gerekiyor? Öyleyse, Lenin’in ulusal sorun ile sınıfsal sorun hakkındaki tarihe düştüğü notlara bakın. Ama yine de aklın yolu birdir ve bu yolu bulmak için tarih bize büyük açıklık veriyor, Lenin’in söylediklerini teyit eden gerçeklikleri görmek için aklımızla bakmak ve aklımızdakilerle görmek yeterlidir.
ANTİEMPERYALİZMİ TAŞIMAYAN BİR ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELESİNİN VARACAĞI YER, EMPERYALİZMİN KUCAĞIDIR. ÜSTELİK EMPERYALİZMİN DİNSEL GERİCİLİĞİ BİR TEMEL POLİTİKA YAPTIĞI GÜNÜMÜZDE, GİDECEĞİ DİĞER YÖN HEM TARİHSEL GERİCİLİK VE HEM DE DİNSEL GERİCİLİKTİR.
Burada o nedenle gerici, dinci aşiret reisleri, şeyhleri devreye girmekte, kendine sosyalist rengi biçen kimi Kürt bağımsız adaylar, Nurculuklarını referans vermektedirler. Kürtlere bir kurtuluş kapısı değildir açılmak istenen, tam aksine kurtuluşlarına giden bütün yolları kapatan kapılarla çevirmektir asıl yapılmak istenen. Görmek istemediğiniz bellidir, öyleyse hâlâ sol memesinin altındaki cevahiri ile dost olan komünistlerin bakışlarına gölge etmeyin yeter. Siz neyi görmek istiyorsanız onu görün. Ama bilesiniz ki, tarih sizi yargılamaktan hiç vazgeçmeyecektir, sahtekârlığınız bunu bin kat daha artıracaktır. Çünkü artık ahmaklıkta diretmek, sahtekârlığın örtüsüdür. Fakat bu örtü işe yaramıyor.
Her şey emek süreci ile bağlıdır. Bu bağ her geçen gün kuvvetleniyor. Sizler ağababalarınızın ufkundaki esaretinizle ulus bağını öne çıkartsanız da, sınıf bağı hep belirleyici olmuştur ve olmaya devam ediyor. Yaratılan illüzyon, emekçi halkların AKP ye kucak açıyor görünmesi, sizi yanıltabilir ve hatta sevindirebilir ama akıl taşıyan ve sol memesinin altındaki cevahiri sönmemiş olan komünistleri şaşırtamıyor. Şaşırtamayacağını siz de biliyorsunuz. Sizin din tabanlı faşist feodal Osmanik diktatörlüğün ayak seslerini duyduğunuz halde, bunu geriletmek için kararlı bir güç biriktirmeye yönelik hiçbir icraat yapmadığınız ve bunu örtülemek için de SİP-TKP ye veryansın ederek zevahiri kurtarmak istediğinizi aklına sahip çıkanlar görüyor. Aklına sahip çıkmaktan kastım, aklı tutsak olmayanlara işaret etmek içindir. Sizin hepinizin (sizinle bulaşık olan ve hâlâ ahmaklıkta diretenleri de ayırmıyorum artık) elinizi hep aynı yer tutuyor. Bunu “bir birini bilen 40 kişi” dinamiği olarak adlandırdım. Yerinde olduğunu görmek için çok turnusol yaratıldı. En başta sizler, kendini en kral TKP olarak lanse eden, hakiki komünistler olarak şişiren sahte politik kabadayılar yaratıyor bu turnusolü.
Politika bir güç biriktirme ve düşman belirleme sanatıdır. Ama siz güç biriktirme ve düşmanı belirleme bir yana, hâlâ sahte düşmanlarla ve güçleri marjinalleştirerek, güç birikiminin sağlanacağı alanlardan kenara çekerek, yeni 12 Eylül rejimine muhalefet adı altında, yeni 12 Eylül rejiminin koltuk değneği yapmaya çalışıyorsunuz.
NATO gelmiş Türkiye’nin göbeğine çöreklenmiş ve oradan komşu ülkelerin emekçi halklarına karanlık bir geleceğin örülmesi için planlar, projeler yapıyor ve Ortadoğu’yu bir kan gölüne çevirmeye yönelik operasyon el faaliyetleri örgütlüyor, bunu da “demokrasi” adına yapıyorken, siz bunu görmezden gelip, Kemalizm kahrolsun nutukları atarsanız, Kemalizm’in yönetimi bizzat teslim ettiği dinci akımlar ABD nin yanında NATO nun da desteğini alarak iyiden iyiye palazlanır ama bu topraklar ve üzerinde yaşayan emekçi halklar iyiden iyiye köleleştirilir.
Asıl düşman hâlâ ABD –AB emperyalizmidir ve onunla entegrasyonunu güçlendirmiş tekellerdir ve onun yerleştirdiği 12 Eylül faşist rejimidir. Ve elbette bu dinamiğin merkezinde AKP vardır ve yine elbette Kemalizm'den kalan ne varsa, yüksek Kemalist kadrolarca ve “yeni”leştirilen CHP ile AKP nin politikalarına ve yeni 12eylül dinci feodal faşist diktatoryasına bağlanmaya devam edilmektedir.
Son derece işçi düşmanı, emekçi düşmanı, aydınlık düşmanı politikalarla ve arkasındaki güçlerle mücadele etmek dururken, sahte düşman yaratmak, çok değerli bir arkadaşımın deyimiyle, düşmanın adresini şaşırtmak, asıl düşmanın elini kuvvetlendirmektir. Bu dediklerim, dediklerimin gerçekliğin yansıması olduğunu görmemek için gözlerini kapayanlara davul zurnanın azlığı mislidir ama gerçeklerin peşinden koşanlara ise, sivrisineğin sesi misli çıksa da sesim, çok uzaklardan duyulan saz sesi gibi gelecek ve Ahmet arkadaşın işaret ettiği gibi, önemli olanın nicel, amorf yığınlaşma olmadığını, nitelikli azınlıkların, kitleleri bu nitelikle kucaklamasının asıl önem taşıyan olduğunu görecek, duyumsayacaktır.
TKP nin bu topraklarda, işçi sınıfının ve emekçi halkların gerçek düşmana karşı yükselteceği mücadelesinin ateşleri içinden, son derece nitelik içerilmiş kadrolarca fışkıracağını, bu gerçekliklere dayanarak söylüyor ve sivrisinek kadar cılız çıkan sesimin, en ücra köşelere kadar yankılandığına inanıyorum, görülmektedir diyorum.
Çünkü ben tarihe not düşüyorum, açın bakın, yıllar önce dediklerim, bu gün yeniden paylaşıma düşüyor ve önemli turnusolleri gözler önüne seriyor. Şimdi bazı aklı önde ama kendisinde olmadan gidenler “sen neymişsin be abi" türküsüne sarılacaklardır ama önemli değil. Önemli olan, nesnel olandır ve bu nesnelliğin sürekli üzerini örtmeye çalışanlara karşı, nesnelliği inadına yüzeye çıkarmak, gözlerin ta içine sokmaktır. Ben bunu yapıyorum ve tarih sayfaları beni pek sevmiştir, her zaman sayfalar açıktır.
Yeni nesil, gerçeği arayan nesil, aklı tutsak olmayan, kurtulmuş olan nesil ve bir zamanlar yoldaşlık yaptığım, sol memesinin altındaki cevahiri sönmemiş nesil, tarih sayfaları fosilleşmeden, henüz açıkken dediklerime kulak verecek, eksik bıraktıklarımı tamamlayacak, yanlışlarımı düzeltecektir. İlerleme böyle olur, nitelikli güç birikimi böyle olur. TKP ye giden yok, nicelikten değil, nitelikten ve böyle geçmektedir. Kendilerin ille de "hakiki" komünist diye belletmek isteyenlere son olarak, hadi oradan burjuva trenini pek sevmiş, sahte komünistler diyorum ve yaldızlarını döktüğüm için öfkelenmelerinin boşa çaba olduğunu tekrarlıyorum. Gideceğiniz yer, eninde sonunda emperyalist kapitalizmin işaret ettiği alanlar olacaktır ve şimdiden bunun tedrisatından geçtiğiniz görülmektedir diyorum. Hakaret mi ediyorum, eğer eşyaya gerçek niteliği ile seslenmek, eşyanın tabiatından ileri gelmiyorsa, evet bu bir hakarettir ama dediklerim sizin tabiatınızı yansıtıyorsa, boşa hakaret telakki etmek için çabalamayın, dediklerimde hakaret yoktur.
Fikret Uzun
13 Haziran 2011

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.