29 Aralık 2012 Cumartesi

SONER YALÇININ TAHLİYESİNİN GÖLGESİNE HAPSEDİLMEYE ÇALIŞILAN

Soner Yalçın'ın Tahliyesinin Gölgesine Hapsedilmeye Çalışılan Gerçekler Gözden Kaçar mı?
Hiç sanmıyorum!
Soner Yalçın'ın tahliyesine üzüldüm veya sevinmedim sanılmasın ama onca zamandır süren, yıllardır deli taşlar gibi taşlanarak, bütün ayrıntıda gerçekleri, Engels'in deyimi ile körün değneğindeki bilgeliklere hapsederek, "milli deli" olduğu denli, "milli suçlu" ilanını, herkesin bildiği bir sır misli karanlık yerlere asan dinamiklerin konsensüsündeki körleştirme ve bu körleştirmeden medet bekleme dinamiği, varlığını hâlâ koruyor ve ama gerçekler birbirine bağlıdır ve birbirinin gerçekliğini gölgelerden kurtarmak da gerçekliğin boyutlarından biri olmaktadır ki, Soner Yalçın'ın tahliyesi bu boyutu bütün çıplaklığı ile orta yere düşürmektedir; düşünceleri, hatta düşünce tarzı ve hatta bunları aksettirme biçimi eleştirilir, beğenilmeyebilir, kabul edilmeyebilir, hatta pek kolay olmasa da mahkûm da edilebilir ama bu tahliyenin orta yere döktüğü gerçekliklerdeki gölgelere hapsedilmek istenen gerçeğe, hiç kimsenin, körün değneğindeki bilgelikten öte bir şey söyleyebilmesi mümkün değildir.
Hatta ve hatta bu, orta yere dökülen gerçeklik aracıyla  karanlık gölgelere hapsedilmek istenen gerçek öyle bir gerçek ki, Yalçın Küçük'ün düşüncelerinin egemen sınıfa ait düzenin sınırlarına hapsedilemeyecek denli egemen sınıfa ve düzenine ve bundan beslenen ve bu egemen sınıfın düzenini besleyen bütün dinamiklere karşıt  olduğunu ve düzen içi konsensüslerin ne yönde ve hangi sınırda harekete geçtiğini, hangi sınıra dayandığında bu hareketten bağışık kaldığını göstermeye yetiyor ve  "milli deli" ilanının gerçekte, egemen sınıflara ait olan ve haliyle egemen olan politikanın karşısındaki bir  enternasyonal  ve  tehlikeli "baş belası" için asıldığını da gözler önüne sermeye, en azından böyle bir sessiz konsensüsün varlığını ve özellikle de, bu çerçevedeki konsensüsün rengini düşündürtmeye  yetiyor.
Bir şey daha var ki, öteden beri ifade ettiklerimizi teyit etmektedir, bu gün üzerinde bulunulan eşik, egemen sınıfın düzeninin eksi ve artı yöndeki sınırının tam ortasıdır ve bu sınıra sürüklenenlerin,bu sürüklenme içine hapsedilenlerin, ne denli nesnel bir eksende,tarihsel bir gerçekliğin dönemecinde birbirlerinden bağımsız olarak bulundukları  net olarak görülmektedir; bununla birlikte bu eşiğe sürüklenenlerin hemen hiç biri, bu eşikten daha geriye sürüklenmemek üzere ve yine birbirlerinden bağımsız irade göstermiş, göstermektedirler ki, Soner Yalçın'ın tahliyesine damgasını vuran da bu iradi kararlılıktır ve şimdi, egemen sınıfların tıkanıklığının veya çaresizliğinin ifadesi olan pratiğin dayatmasının  sonucu olarak, egemen sınıfın, düzeninin sınırlarının revizyonuna mahkûmiyete sürüklendiğinin yansıması ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu ise, öteden beri egemen sınıfın ideolojik saldırısının kendi açısından ne denli isabetli ve karşıtları açısından  ne denli yıkıcı olduğunun açık, net bir fotoğrafını vermekte ve bu minvalde düşünce üretenlerin,tespitlerini sakınmayanların ne denli öngörü sahibi olduklarını göstermiş olmaktadır.
Öyleyse açıkça görülüyor ki, değişen rüzgârın ve birilerinin veya bazı güçlerin altından akan toprağın varlığı bir yana, bu değişen rüzgârın ve akan toprağın şiddetinin egemen sınıfın düzeninin karşısındaki bütün taşları, egemen sınıfın ve devşirmelerinin onca zahmetlerine, onca akıl bozucu, illüzyon yaratıcı çabalarına  karşın, birbirinden uzaklaştıramamakta veya bir birlerine çarptıramamakta olduğu, aksine birbirleri ile birlikteliğindeki nesnelliği açığa çıkarmak yanında, bu birlikteliğe içerilen iradenin, yani öznel yetkenin bu değişen rüzgârın ve akan toprağın şiddetinin içinden ve ileriye doğru yükseliyor olduğu gerçeği gizlenememektedir.
Daha doğru ifadeyle bu gerçeklikten son derece telaşa kapıldıkları ve inisiyatifi kaybetmemek için, düzen sınırlarındaki ve bir adım ileri iki adım geri hamlesini anıştıran revizyona mahkûm oldukları ve bu mahkûmiyeti en az kayıpla atlatmak üzere geri adım attıkları görülmektedir.
Öyleyse altın değerinde, hatta geleceğin tamamını kapsayan bir değerde ortaya çıkan soru şudur; bu mahkûmiyete zorlayan etmenler, bu mahkûmiyete rıza göstererek düzen sınırlarında revizyon alternatifine sarılan egemen sınıfı kurtaracak rengi mi, yoksa egemen sınıfın düzeninin sınırlarını zorlayacak rengi mi taşımaktadır; yani, egemen sınıfın, düzeninin sınırlarında bir  revizyona  rıza gösterdiğinin yansıması olarak görülen, bütün bu olanlara  ve hala devam edenlere karşılık olarak ve birbirini etkileyerek gelişen nesnel  ve öznel  etmenin birikiminden ayrı düşünülemeyecek olan geri adımlar, bu revizyona fit olacaklar mı?  Başka ifadeyle fit olma şansları var mıdır? Yoksa egemen sınıfın bu geri adımları, egemen sınıfı, düzeninin sınırlarında bir revizyona  razı ettiği, en azından alternatif olarak bu seçeneğe sürüklediği anlaşılan öznel ve nesnel etmenin, egemen sınıfın düzeninin sınırlarını da zorlayacak olan  ileri adımları ile  bütünleşmek zorunda mı kalacaktır?
Yani, öteden beri dillendirdiğimiz ve çok geniş bir coğrafyaya yaydığımız , egemen sınıfların, onların ideolojik politik saldırısının sürüklediği ama bu sürüklenişte çaresizliklerinin de biriktiği eşikten daha geriye sürükleyemeyeceğinin telaşına düşmesiyle attığı geri adımlar ile gerçek bir olgu olmaya yönelen bu, tarihin gerisine sürüklenişin karşısına konulacak olan, düzenin sınırlarına geri dönülmesi çaresinin, ilerletici olmadığı ve tarihin gerisine gidişte başarılı olamadığı için bu çareye sarılan bir egemen sınıfın ise, düzeninin sınırlarına geri dönmeye razı edilerek alt edilemeyeceği ve alt etmek için, bunca olan ve devam eden karşısında başarılı olamadığı için egemen sınıfların razı olduğu geri adımların, daha ileriye götürecek adımlarla bütünleşmesinin gerektiği yönlü perspektifle mi bütünleşilecektir?
Bunun ise, düzenin kendi sınırlarına dönme yönündeki geri adımlarına fit olan geri adımlara teslim olmakla  mümkün  olmayacağı, aksine  daha ileri adımlar atmanın perspektifini ve  daha ileri bir devrimci iradeyi taşıyan ileri adımların, bu geri adımları da  kendine bağlayarak göstereceği politik hünerler  ile mümkün olduğu  gayet açıktır.
Öyleyse, sürüklenilen eşik son noktadır ve buradan geriye düşmek karanlığa düşmek ise, buna karşılık, karanlığa düşmemek adına eski sınıra dönmeye razı olmak, egemen sınıf için ve buna fit olanlar için ilerlemek olabilir ama ilericiler, devrimciler için, aydınlanmadan yana güçler için, işçi sınıfı ve emekçi halklar için ilerlemek değildir. İlerlemek için o sınırın aşılması ve gerçek anlamda yeniye ulaştıracak kapıları açmak  gerekmektedir.
İşte tahliyelerle ortaya dökülen gerçekliğin gölgesine hapsedilmeye çalışılan gerçek buradadır ve Yalçın Küçük'ün neden hâlâ ve üstelik düzenin kendi sınırlarına dönmesine çoktan fit olacak olan inançlı bir polis şefi ile Hanefi Avcı ile birlikte zindanda tutulduğu sorusundadır ki, bu soruyu gene en iyi açarak ve mahkeme heyetine yönelterek, başka sorular üretenin Yalçın Küçük'ün  kendisi olduğunu görmekteyiz.

Fikret Uzun
28 Aralık 2012

Hiç yorum yok: