6 Mayıs 2012 Pazar

6 MAYIS DENİZLER


6 MAYIS DENİZLER

İnsan doğar, büyür, genç olur ve başlar işleri düzeltmek için kıpırdanmaya. O andan itibaren solcudur. Daha doğrusu ilk adımını atmıştır.
Bazıları bu gençliği, hızlı koşarak ve solcu olarak geride bırakır ama koşuyu tamamlayamaz.
Kimi zaman tamamlamasına izin verilmediği için tamamlayamaz, kimi zaman tamamlamasına izin verilmemenin ne olduğunu gördüğü için tamamlamaktan vazgeçer.
Tarihte tamamlayamayanlardan da, tamamlayanlardan da kahramanlar çıkar ama tamamlamaktan vazgeçenlerden kahraman çıktığı görülmemiştir.
Şimdi, tereddüt edenlerden, tamamlamaktan vazgeçenlerden kahraman üretmeye çalışılmaktadır.
Dün, işi tamamlamak isteyenlerin dolayısıyla kahramanlıkların önünü kesmek için, gencecik solcuları darağaçlarına götürenler, bugün, darağaçlarını gencecik insanların beyinlerine getiriyorlar.
Dün darağaçlarına götürülen ama darağacını kendi tekmeleyip pişman olmadığını haykıranların kahramanlığını korkuyla bastıranlar, bugün, dün korkuyla bastırdıkları kahramanlığı, pişmanlığı bir yaşam biçimi yapanlarda yaşatmak ve asıl kahramanlığın dün asanlarla barışık yaşamak olduğunu akıllara sokmak için, ne kadar işi tamamlamaktan vazgeçmeyi kahramanlık olarak seçen varsa, onları kullanmakta, önünü açmaktadır. 
Hepsi ama hepsi Türkiye’de yükselen sol hareketin önünü kesmek, bu hareketin en tepesine bu vazgeçen "kahraman"ları bindirerek, tepeden sol hareketin kanatlarını yoldurmak içindir.
En son kahramanlaştırdıkları ise, elbette ki Nabi Yağcıgiller olmuştur. Uçaktan indiği andan itibaren, darağaçlarını tekmeleme ve tekmelerken bile Marksizm-Leninizmi işaret etme kararlılığını gösterenler unutturulmuş, sol hareketin kanatları kökünden koparılmıştır.
Şimdi ise, sol hareketin kanatlarını yolanlar, gerçek kahramanların kahramanlıklarına göz dikmişlerdir. Dökülen cilalarını onarmak için hep bir ağızdan, hey kahramanlar siz öldünüz, kazanan biziz, biz yaşıyoruz, bırakın biz sizin kahramanlığınızla yaşayalım diye haykırmakta, utanmadan mezarlarda ağıtlar yakarak, korkularını bu ağıtlardaki ıslıklarına asmaktadırlar.
Onlar için en kahraman, ölü kahramandır. Ama en geçerli kahraman ölmeyip havuç biriktiren kahramandır.
Dün bir grev öyküsü ile, genel grevde kimlerin sermayeye yarandığını anlatan Aziz Nesin’e, "Aziz Nesin sen nesin" diye bağıranlar, bağırtanlar, aynı aziz nesin ölünce" sen bizim kahramanımızsın" diye feryat etmişlerdir. En kahraman ölü kahraman olmuştur o zaman Aziz Nesin.
Ertuğrul Kürkçü de, kahramanlığı samanlığa saklayıp, samanlıkta yakalananlardandır. Şimdi hem ölenlerin en kahramanlıklarına ağlamakta, hem de en geçerli kahraman olmaktan gurur duyduğunu haykırmaktadır.
En mantıklı ifadesi şudur,"Soros bize para veriyor ama, ne yazacağımıza da karışmıyor"
Bu girizgahın Denizlerin ölüm yıldönümüne işaret ettiğini anlamışsınızdır.
Öyleyse Denizlerin ölümlerindeki vazgeçmemişliğe, direnmeye, ölüme atılmış tekme ile ne demek istediklerine bakabiliriz.
Daha önce bir mektubumda da dediğim gibi, Deniz, Yusuf ve Hüseyin büyümüş genç olmuş ve Türkiye’nin bozuk hallerini, inandıkları doğrultuda düzeltmek için mücadele ederken ve bu mücadeleyi dava arkadaşlarının tamamlayacağına olan inançlarıyla ölüme gitmişler ve ölümlerinin bağlı olduğu darağacını hiç tereddütsüz tekmeleyerek, pişman olmadıklarını ve Marksizm-Leninizme inandıkları için, emperyalizme, faşizme karşı kinle mücadele ettikleri için darağacına getirildiklerini işaret etmişlerdir.
Ve pişman olanlar, kendi darağacını tekmeleme cesaretini gösteremeyenler belki yaşar ama onların yerine Marksizm-Leninizmi öldürmüş olurlar demişlerdir o tekmeleri atarak ve yaşasın Marksizm-Leninizm diye haykırarak.
Dahası, geride bıraktıkları arkadaşlarına, siz de ölüme tekme atın, Marksizm- Leninizmi yaşatın, bıraktığımız işi tamamlayın demişlerdir.
Şimdi bütün darağacı korkakları, inançsız Soros fedaileri, en geçerli kahramanlar utanmazca, sanki işi tamamlamış gibi, Denizlerin kahramanlıklarına, en önemlisi direngenliklerine, vazgeçmemişliklerine ortak olmak için sıraya dizilmişler.
Bugün kahramanlığın Kürt-Türk düşmanlığında değil, Kürt-Türk kardeşliğinde olduğu gerçeğinden uzakta olanlar, Soros şemsiyesi altında rengarenk demokrasileri beğendirmeye çalışırken, Denizlerin mezarında ağlıyorlarsa, siz bizim kahramanımızsınız diye haykırıyorsa, renklerinde eksiklik olduğunun farkına varmalarındandır.
Bugün kahramanlık Türk-Kürt siyasal hattındadır ve bu renklendirerek sulandırılmış, Soroslara sunulan tez haline getirilmiş demokrasi mücadelesi projesinde vücut bulamayacak kadar nesneldir. Bu nesnellik, bir doku uyuşmazlığı kategorisindedir.
Şimdi geçerli kahramanlar, böyle sopa yüklü siyasal hatlardan uzak, havuç getiren siyasal hatlara ise burun buruna yakındır. Ama tavşan terlidir ve her uzatılan havucu yememektedir. O nedenle, Denizlere ihtiyaç vardır. Onların kahramanlığından rol çalarak, geçerli kahramalıklarla kaynaştırmak gerekmektedir.
Denizleri ve onların yürekliliklerini kendilerine kalkan yapıp, onlara yönelen yürekleri havuçların peşine takmak isteyenlerin, bu kahramanlıkta rolleri dün de yoktu, bu günde olamaz.
Kürt hareketinin pasifize edilmesi, islamizasyonun yükselmesi ve bunlar olurken solun sessiz sedasız bırakılması, kanatlarının yolunması, dahası bu hat ile kaynaştırılması ne kadar havuça malolmuştur bilemem ama bunun müsebbiblerinin, hep bu darağacı korkağı, zindan ürkeği havuç meraklısı yaratıkların marifeti olduğunu bilirim.
Denizleri anmak, mezarlarında ağlamak, nutuklar atmak onların hem vitrin yapmak, hem de darağacı korkularını ağıtlarında ıslık çalarak bastırmak içindir.
Denizleri gerçekten yaşayan, yüreklerinde yaşatanlar, bugün maddi dünyanın korku yüklü canlı hayaletleridir.
Denizlerin mezarlarına ıslık çalanlar, her gün ölen, korkak birer ölüdür.
Deniz’in, Yusuf’un ve Hüseyin’in idam kararları tam bir sınıf kiniyle, gericiliğin korkularının yansıması olarak apar topar alınmış, bütün engelleme çabalarına, hatta anayasa mahkemesinin usulden bozmasına rağmen, nerdeyse ülke, ortasından bu gencecik insanlar için  çatlamasına rağmen, gericiler, faşistler ve onların parlamentodaki tetikçileri ne yapıp edip alelacele onları darağacına çıkartmıştır.
Asılarak ölenler Denizlerdir elbette ama o darağaçları, Türkiye’nin bütün ilericilerinin, devrimcilerinin boynuna ilmik geçirmek için kurulmuştur.
Bu topraklarda yükselen ilerici, devrimci sol inadın, mücadelenin, kararlılığın önünü kesmek içindir. Türkiye devrimcileri bu inattan Denizlerin asılmasıyla yenik çıkmıştır. Sadece Denizlerin inadı ve onları kurtarmak için aynı tonda kararlılık gösteren arkadaşlarının inadı yetmemiştir.
Bu inattan vazgeçmeyenler ölmüşlerdir ve şimdi vazgeçenler bu ölümsüzlükten rol çalabilmek  ve bunu yaparken "inadı bırak" türkülerini duyurabilmek için, şimdi ölümsüzlüğün, kahramanlığın, yiğitliğin hakim olduğu sahnede yer kapmak peşindedir.
Denizler bütün bu olanları daha o zaman, darağaçları kurulurken görmüş ve bu günleri engelleyebilmek için darağaçlarını tekmelemişlerdir.
Arkamızdan ağlamak için işi gücü bırakmayın, inada devam edin demişlerdir. Ama ardında kalanların büyük çoğunluğu ağlayarak, inad ettiğini zannetmiş, sonunda darağaçlarından da, Marksizm- Leninizmden de, inattan da uzaklaşmışlar, en geçerli kahraman olmuşlardır.
Deniz, Yusuf, Hüseyin üçü de gencecik üniversite öğrencileri, kendilerinin üniversitede karşılaştıkları sorunlardan yola çıkarak, bu sorunların asıl kaynağının emperyalizmde, kapitalizmde olduğunu görmüş ve bunu değiştirmek en azından düzeltmek için solcu olmuşlardır.
Gördüklerini göstermek için işe koyulmuşlar ama işlerini tamamlayamadan, tekmeledikleri darağacında kısacık yaşamlarını bırakmışlardır. O kısacık anda, hem pişman olmadıklarını, hem yol göstericilerinin Marksizm-Leninizm olduğunu, hem de emperyalizmle ve faşizmle mücadele ettiklerini haykırmışlar, darağaçlarını tekmeleyerek de arkadaşlarına bu inatlarına sahip çıkmalarını vasiyet etmişlerdir.
Şimdi ne kadar pişman, havuç arsızı varsa, kendi ıslığından bile korkup, Denizlere sığınan varsa, ne kadar Marksizm-Leninizm kaçkını varsa, Denizlerin ardından ağıt yakmak için sıraya girerken, onları asanlarla, insaniyet namına barış içinde, kardeşçe bir arada yaşamaya methiyeler dizdiklerini unutuyorlar.
Şimdi ağıt yakma zamanı değildir. Ağıt yaktıranlarla kardeşlik zamanı değildir. Şimdi tekmeleme zamanıdır. Ve asıl tekmenin Marksizm-Leninizm olduğunu, asıl inadın bu olduğunu görme, gösterme zamanıdır. Denizlerin darağaçlarına attıkları tekmelerin anlamı budur. Yol göstericiliği budur.
Bunu yapmayıp, denizlerin ardından ağıt yakarak, bir sonraki ağıta kadar, bu ağıtlara neden olanlarla, bu ağıtların kaynağı ile barışık yaşamaya devam etmek, denizlerin ölümüyle yaşatılan çözülmeleri, pişmanlıkları, havuçlara yönelmeleri, en geçer kahramanlıkları erdemleştirmek demektir.
Etraf pişmanlarla, darağaçlarının kıskacında, zindanların karanlığında korkularını gizleyerek yayanlarla, yaydıkça şaşırtanlarla, şaşırttıkça havuçlara gark olanlarla dolu.
Bunları Denizlerden uzak tutarak azaltmak, onları azaltarak Denizleri çoğaltmak gerekmektedir.
Bize darağacını tekmeleyen Denizler lazım, darağacı korkusuyla suçu Marksa, Lenine atıp, İsak Alatonlarla kardeş olanlar değil.
Kahramanları olmayan bir devrimci hareket olamaz. Şimdi yapılan bütün kahramanların, kahramanlıklara giden yolların önünü  tıkamaktır. Bizim yapmamız gereken bu yolları açmaktır.
Artık kahramanları asmak yetmiyor, onlara sahip çıkarak, kahramanlara yönelmenin önünü de tıkamak gerekiyor. Yaptıkları budur. Denizleri vazgeçenlere bırakmamak da bizim tarihsel sorumluluğumuzdur.
Şimdi ayrışma zamanıdır. Aslına dönme de denilebilir.  Tam bu noktada, Denizleri niye seviyorsunuz, havuçlara gark olmak için mi, sopalardan kaçmak için mi diye sormak gerekiyor. Sorup hatırlatmak gerekiyor, Denizler kaybedecekleri havuçları boş ver, ölümlerini tekmeleyip vazgeçmediklerinin imzasını atmışlar, sopadan korkmamak gerektiğini göstermişlerdir. Varın siz karar verin aslınız neresiyse oraya dönün demek gerek.
Denizler çok az yaşadılar ama pek çok hızlı koştular. Şimdi hızlı koşmak zamanıdır. kaybedilen zaman, kaybedilen yiğit insan çoktur.
Tarih tereddüt edenleri, savaşmayanları, havuç peşinde koşanları yargılayacaktır. Savaşanları ise, mutlaka ve her zaman taçlandıracaktır.
Bence ODTÜ nün girişinde büyükçe bir alan kapatılmalıdır; müze yapılmalıdır; ne kadar hızlı koşan, tereddüt etmeyen, samanlık aramayan, kanatlarına kahramanlık asılan devrimciyi misafir ettiyse, hepsinin sıra sıra heykeli dikilmeli, korkudan her gün ölenlere, bu yiğit, ölümsüz devrimcilerin nasıl sonsuza kadar yaşayacakları gösterilmelidir.
Olmaz mı? Olmaz diyorsanız, tereddüt ediyorsanız; Denizlerin mezarında neyi oldurmaya çalışıyorsunuz.
Denizler tereddüt etmeden, tereddüt etmeden yaşayanların indinde yaşamak üzere, ölümüne tekme atarak ölümsüzlüğe gömüldüler.
Anıları önünde, tereddüt etmeden saygıyla ve kinle eğiliyorum.

Not; Dün Marksın doğum günü idi, bugün Denizlerin ölüm yıldönümünü hatırlamak için yarış eden pek çok Marks etiketli grup dün Marksın doğduğunu hatırlamadı. Öyleyse soru, dün doğan Marks onların hatırladıkları ve etiketledikleri Marks değil mi?

Fikret Uzun
6 Mayıs 2009

Hiç yorum yok: