3 Şubat 2012 Cuma

ÇİFT İNANÇLILAR HAİN MİDİR, DÖNEK MİDİR,YOKSA KÖSTEBEK MİDİR?


ÇİFT İNANÇLILAR HAİN MİDİR, DÖNEK MİDİR,YOKSA KÖSTEBEK MİDİR?
İsim ve tarif sorunu bu toprakların her zaman yaşadığı bir sorun olmuştur. Yaşanmış olguların bu güne taşınan kavramlaşmış hallerini bile kavramakta her daim zorlanılmıştır. Bunun temel nedeni, her zaman şimdi çeşitli nitelemelerle sözünü ettiğimiz, bir şekilde edinmiş oldukları sol/sosyalist kimlikleri ile majestelerine, tekellere, burjuva düzene, onun hükümetlerine veya genel olarak burjuva ideolojisine bilinçli olarak hizmet eden kişilerin, sahte tutumlarıdır ki, ben buna uzun zamandır çift inançlılık diyorum. Bu bir anlamda takiye veya ikiyüzlülüktür ama gene de bu ikisinden de fazlasıdır. Çift inançlılık vurgusu, kavramlaştırmada daha netlik içeren bir kolaylık sağlıyor. Asıl ideolojisi burjuva olanların, sol/sosyalist ideolojiyi benimsiyor ve inanıyor görünmesi, insanları aldatmak için çok daha fazla akıl karıştırıyor. Örnek olsun, bir A.Altan familyası var ve türevleri çoktur, Danyal Oral Çalışlar, Osman Cengiz Çandar, Gün Zileli ve son zamanlarda daha bariz kendini gösteren Fikret Başkaya da aynı yerdedir Murat Belge'sinden tut, Halil Berktay’ına kadar, hatta Oya Baydar’ından, Aydın Engin'ine kadar çok geniş bir yelpazede sol/sosyalist kimlik ile uzun zamandır akıl bozuyorlar ve hala bunların sol ile sosyalistlikle hatta dürüst, namuslu bir aydın olmakla ilgileri olmadığını kabul etmeyen çok fazla insan var.
Mesela bir Yaşar Nabi Yağcı var, çok ilginçtir, kendi ifadeleri ile komünistlikten çoktan vazgeçtiğini ortaya koyuyor ki, bu aslında, daha önce komünist olduğunu kanıtlamak ve kafalara yerleştirmek içindir, buna rağmen, taraftarları ona bir komünist renk vermeye devam ediyorlar ve bu kişinin peygamberliğine halel getirmemek için, mürit misli çabalıyorlar. İşte bu ve bunun gibi birçok örnek, olgu bu gün sol gömlekli sahtekâr, sadrazamın veya padişahın sol bilmem nesi, Liboş veya yeni liboş hatta yeni mürteci gibi sıfatların türemesine neden oluyor ki, bu sıfatlar, eskiden yaşanmış bu gibi olguları anlatmak için kavramlaştırılan "majestelerinin solcusu veya sol partisi " türünden sıfatlara benzer ama ondan fazlasını içerir.
ŞÖYLE Kİ, geçmişte mesela sosyal -devrimciler, Menşevikler ve bu tür başka küçük-burjuva sol yapılar da son tahlilde ve devrimin ön günlerinde daha da netleşerek majestelerine hizmetin birer türü haline gelmişlerdir ama onların gerçekten bir sol rengi vardı ve mevcut düzene gerçekten tepkilerin ifadesi idiler ve Marksist teori yaygınlaştıkça, sınıfsal dengeler saflaştıkça, bu partilerin ve taraftarlarının konumları da ona göre şekilleniyordu, hatta Ekim devrimine yaklaştıkça Kadetlerle ittifaktan ayrılıyorlar, birçok yaklaşımı ile Bolşeviklere yaklaşıyorlardı veya Bolşevik tutumun doğruluğunu onaylamak demek olan yaklaşımlar içinde oluyorlardı.
Mesela bir Narodnizm’in, Rusya’da Marxizmin yayılmasındaki rolünü inkâr edemeyiz ve Lenin burada yetişmiştir. En büyük hocası Plehanov idi ve o dönem Kautsky henüz sapmamıştı ama sonra? Sonra Plehanov karşı tarafa geçti, Kutsky de…
Şimdi sol gömlekli sahtekâr türü sıfatlandırılanlar ise, dünküler gibi değil, solun ve sosyalist hareketin içinde, en başından beri sol/sosyalist alanı bozmak, devrim kapısına giderken son anda döndürmek için özel olarak seçilmiş ve büyütülmüş, şişirilmiş çift inançlı kişiliklerdir. Yani hiçbir zaman, sol içinde ve hatta önde olmalarına rağmen, sol/sosyalist değillerdi, öyle görünüyorlar ama asıl inançları burjuva ideolojisi idi, bu anlamda majestelerinin hizmetkârı olarak sola bulaşmışlardı. Sol/sosyalist hareket yanında, işçi hareketi de Türkiye’de burjuvazi ile bir yenişememe durumu yaratacak denli potansiyel hale geldiğinde, bu çift inançlı dinamik, çeşitli sol/sosyalist dinamiklerde ve sendikalarda harekete geçerek, eylem birliği vesaire türü cepheleşmelerle birleşme dinamiği yaratırken, aslında bölme, parçalama dinamiğini harekete geçiriyordu. İddialı olabilir ama şimdiki konumlarına bakarsak sağlaması net olarak görülecektir. Uzatmayayım, sonra hepimizin hatırladığı 12 Eylül geldi çattı ve faşizmini yerleştirdi. Daha başından itibaren hepsi ayrı koldan buna omuz verdi. Önce DİSKi alavere dalavere politikalarla CHP üzerinden burjuvaziye teslim etmişlerdi, sonra devam eden grevlere, direnme potansiyeline karşın, Selimiye'de sendikacı kuyruğu oluştu, darbenin güvenli kollarına teslim oluyorlardı, şimdi çeşitli sıfatlarla soldan ayırmaya çalıştığımız, konumunu netleştirmeye, teşhir etmeye çalıştığımız aktörler ise çoktan yurt dışının yolunu tutmuştu. Böylece iş bir anarşist-terörist dinamiğin sırtına kalmıştı. Hatta Nabi Yağcının TKP'si “askersel devirme diyor”, “faşist değil diyor”, generaller arasında çelişkiler buluyor ve TİP ile TSİPin eleştirilerini savuşturuyordu ve tabii tabanının da. Fakat bu tutmayınca, neden sonra faşist olduğunu yarım ağızla da olsa kabul ediyordu ama gene de somut bir mücadele çizgisi rengini ortaya koymuyordu ve hatta anarşist-terörist gruplar olarak nitelenen grup ve siyasetleri, özellikle de Maocuları ayırıyordu. Hatta içlerinden idam edilenler için yapılan kampanyalara sadece soyut bazda katılmayı salık veriyordu. 12 Eylül öncesi, UDC broşüründe CHP’nin baş köşeye konması, diğerlerinin ise isterlerse gelebileceklerinin söylenmesi ile uyumlu idi. Sonra Demirel ve Ecevit'in ve hatta Erbakan'ın siyasi kaderlerinin oylandığı halk oylamasını bir demokrasi şölenine çevirerek demokrasi illüzyonu için göreve hazır olduklarını gösterdiler. Sonra kimi CHP kanalından, kimi SHP kanalından, daha sonra ANAP kanalı ile ve onların bünyesinde çeşitli belediyelere, danışmanlıklara, yerel meclislere kapağı attılar.
Uzatıyorum ama netleştirmek için, özet bile yapsam, sorunu daha net anlaşılır kılmak için gerekli olan bu kronoloji için bu kadar cümle gerekiyor. Belki de yetmiyor.
Neyse sonuçta bir sürü 12 Eylül restorasyonu yaşadıktan sonra, oyun içinde oyunlarla demokrasi illüzyonu katmerleştirildikten sonra, emperyalist kapitalizm için daha 12 Eylül öncesinden başlayan YDD için, bu bölgede sahneye konmuş olan BOP-BİP oyunu için, bu yukardan beri resmini çizdiğim, tüm eski sol/sosyalist gömlekli aydın, politikacı, yazar, çizer kim varsa harekete hazır hale gelmişti ve hepsi neo- liberalizm kimliği ile sol/sosyalist kimliklerini çok sinsi biçimde bütünleştirmişti ki, bir süre sonra ortada sadece liberal gömlekli ve bu gömleği bile sahte olan aktörlerin kimliği kalsa da, bir kere illüzyon yerleşmişti ve hala sol/sosyalist olarak kabul ediliyorlar, böylece de akıl bozmaları kolaylaşıyordu. Herkes AB den ithal demokrasinin kurtarıcılığına teslim olmuş ve bir Mesih misli onun demokrasisini bekliyor ve AB fetişizmi içinde ayinler yapıyordu. Ancak emperyalist ABD-AB ye bu yetmiyordu, Çiller bile yetmemişti, Özal’dan beri deniyor ve adım adım ilerliyordu ve nihayet önce Erdoğan’ı buldu, ondan önce veya eşzamanlı Erbakan’ı tasfiye etmenin oyunlarını kurdu, sonra da AKP yi icat ediverdiler. TÜSİAD ile ve Türkiye’nin en büyük zenginleri ile ve kitlelere fakirin yanında, hak bilir, iman bilir bir parti olarak, diğer bütün ipliği pazara çıkmış parti, politikacı ne varsa hepsinden halk adına intikam alacak ve Allahın izni ile Türkiye'yi kurtaracak bir parti ortaya çıkarılmıştı. Buna rağmen ve baraja rağmen % 34 te kalan bu partiye, o önceden hazırlanmış dinamik her türlü desteği ve yardımı verdi, illüzyonun rengini AKP yi solda gösterecek biçime boyadı vesaire vesaire... Şimdi renkler bir bir dökülüyor ve işbaşında hep o sahte sol gömlekli kadrolar var ve Taraf gazetesi aynı yerdedir ki, birçoğu orayı karargâh tutmuş, bunun için Amerika’dan ithal gazeteci getirilmişti. Açın bakın bütün bu sahte sol gömlekli tabir ettiklerimizi orada bulabilirsiniz. Hatta sol gömlekli olmasa bile lazım olan ve hatta en çok lazım olan etnik rengi taşıdığı ve bu çerçevede muhtemelen uzun süredir oyuna katıldığı için bu tür kadrolar da görev aldı. Musa Anter ve oğlu aynı resimde şimdilerde önümüze düşünce,bu daha da net olarak görülmektedir. Orhan Miroğlu'ndan söz ediyorum. Öldürülen Kürt aydını Musa ANTER'in, hani şu son olarak başbakandan izinli olarak Türkiye’ye gelen, 40 yıl sonra babasının mezarında yasin okumak aklına gelen Anter Anter’in babası olan Musa ANTERin öldüğü sırada yanında olan Miroğlu. Bütün faili meçhuller, kemiklerine varana kadar aranır, soruşturulurken, Miroğlu ortadadır. Ama aynı tür sol gömleklilerden tek ses çıkmamaktadır. Şimdi rejim değişmiştir ve iş bir tek imzaya kalmıştır ve bu imza da anayasa değişikliği reformu adlı belgeye atılacaktır. Böylece iş tamamlanacaktır. Bizim sol gömlekli sahtekârlarımız da rahatlayacak, özgürleşecek ve asıl gömlekleri ile dolaşma fırsatına nail olacaklardır.
İşte tam bu sürece girilirken, elbette bütün bu kadrolar, hepsine birden devlet aygıtı veya mekanizması demek yerindedir, oldukça yıpranmış, deşifre olmuş ve yerlerine yenisi gerekir olmuştur. Bazıları nedamet getirttirilerek, babayani çıkışlar tezgâhlanarak ama eski rejime hâlâ kızgınlıkları baki kalarak, yeni kadrolara mihmandar olmak için tutuluyordu ki, en büyük yenilik, öteden beri AKP nin emin adımlarla ve Ustalaşarak ilerlemesi, dolayısıyla 12 Eylül rejiminin YDD çerçevesinde yeni kalıbı ile yerleşmesi ama kurbağaları da ürkütmemek için iş başında olan CHP nin yenileştirilmesi vardı ve çok çabuk, yenileşmediği aksine daha geriye döndüğü görüldü ki, onlar görmezden gelmeye mahkûm oldukları için bunu bile göremiyor ve muhtemelen, Erdoğan ile Gülün Köşk hayalleri içine sıkışmalarından hareketle, AKP ye aklını takan ama ayakları hala CHP den ayrılmayan Fetullahın kılıcı olmayı bütün çapsızlığı ile sürdüren kılıcı daroğlu yeni- sol renkli ama AKP’leşmiş bir CHP yi sürüklemeye devam ediyor. Ki MHP de aynı yerdedir. BDP ise, artık emperyalist kuvvetleri göreve çağırmaya başlamıştır ki, YDD nin BOP u ve daha çok BİP ile uyumlu bir çizgide Barzani’nin bağımsızlık ilan etmenin işaretlerini vermesi ile uyumludur.
İşte şimdi buradayız ve bu sol gömlekli sahtekârların üzerlerinin tam olarak kazınmış olduğu, gerçekte ne olduklarının bütün çıplaklığı ile orta yerde olduğu bir noktadayız ki, bunu hala görmemek için inat edenleri, bu minvalde ki anlatımları duymazdan gelenleri artık ahmak sıfatından kurtarmış ve sahtekâr olduklarını teslim etmiş durumdayız. Yani demek ki, bu sıfatlar, bu sahtekârları solda görerek üretilen sıfatlar olmamakla birlikte, solda göstermek için de üretilen sıfatlar değildir. Aksine onların, çook ama çok önce sol/sosyalist hareketin içine tam olarak bu günler için olmasa da sosyalist hareketin topyekûn ortadan kaldırılmasına yönelik olarak,en azından bu harekete kendi içinde barikat kurmak üzere yerleştirildiğini net olarak gösterebilmek içindir. Bu kısa, kronolojik tarih dersi ile çizdiğim resim ile bunu yerine getirmiş olduğuma inanıyorum ki, bunun net ifadesi bu toprakları çepeçevre çevreleyen bir ahtapot şebekenin, her tarafa uzanmış kollarının tek tek kesilerek sonuç almak mümkün değildi ve alınmadı, asıl olan artık ahtapotun yok edilmesi, bu anlamda önce bu sahte dinamiklerden kesinkes kopulması zamandır diyoruz.
Eklemek istiyorum, AKP nezdinde dayatılan resim de emperyalizmin dayanağıdır ki emek sürecindeki çelişkileri ortadan kaldırmak, illüzyon içine hapsetmek içindir ve başka da dayanakları kalmamıştır, çünkü teknolojik gelişmeye bütçe ayıramıyorlar, en ucuz iş gücü olarak, insanı, insan emeğini kullanmaya mahkûmlar, bu nedenle de, insanı robot misli kendine yabancılaştırmak ancak fabrikalardan sınıf bilincini kovup, tarikat bilincini koymakla mümkündür. İşte bu nedenle emperyalist kapitalizm ömrünü ortaçağ ile uzatmaktan başka çare göremiyor ve yine bu nedenle tek dayanağı kalmıştır ve bu nedenle de en devrimci iş olarak ideolojik mücadeleyi hep öne koyuyorum.
 
Fikret Uzun
 
3 Şubat 2012

Hiç yorum yok: