20 Ağustos 2013 Salı

BÜYÜKLERE MASALLARA DEVAM



BÜYÜKLERE MASALLARA DEVAM

Brayemın BORGA, gene masal anlatıyorsun ve ben masalına masalımsı karşılık verince masallara daha çok sarılıyorsun!

Şöyle dönüp bak, seçme-saçmalar misli ortaya saçtığın ifadelerine gör bakalım, içlerinde bir tane iler tutar yanı olan var mı? Ne dediğini bilmez haldesin! Bir yanımla bu halden kurtarmak borcumuzdur diyorum, öteki yanımla nafile çaba olduğunun bilinci ile üzülüyorum! Seninkiler de benimkiler de nafile çabadır demek istiyorum; sen akılları geriletmek için ter döküyorsun ve her an hazır ve nazırsın; ben ise senin bu hallerinin akıl yolu ile bağlı olmadığını görüp, akıl yoluna çekmeye çalışıyorum ki ne sen akılları istediğin misli geriletebilirsin, gerilettiklerin zaten gerilemeye hazır ve nazırdırlar; ne de ben seni ve müritlerini akıl yoluna çekebilirim!

Ama gel görki, insanız ya, etten kemikten yapılmışız ya, işte bu yanımız göz göre göre, akıl yoluna sokulabilir ise insanlığa faydalı olacak kişilerin, her ne için olursa olsun, akıl dışı kulvarlarda telef olmasına gönlümüz razı olmuyor ve en çok eleştiri buradan geliyor! Bunlar adam olmaz, boşuna uğraşma diyorlar!
Ancak bir şey daha var, bu olmazsa, yani BORGA kardeşimizi akıl yoluna sokamazsak, akıl yolundan uzaklaşacaklar bir kişi bile artsa, gönlümüz razı değildir! Ve asıl sorumluluğumuz buradadır!

Bitmedi ve bir şey daha var; yazdıklarımız tarihe nottur! Yanlışımız varsa ve daha çok da bilerek, isteyerek yanlışların esiri olmuş isek, tarihin mantığı bunu çok net tahlil edecektir ve affetmeyecektir; hiç affetmiyor!

Tarihin mantığı ile akıl taşıyanların mantığı genellikle çakışır; çakıştığını biliyoruz; senin mantığın bile az da olsa zaman zaman çakışıyor; örnek olsun şöyle diyorsun,"Borga ML değil ama ML'in çizgisi de borga için kırmızı çizgidir. Bunun altına inildiği zaman elimden geldiğince müdahil olurum." ve çok doğru diyorsun!

Ancak Fikret Uzun bu minvalde konuşursa, ya es geçiyorsun, ya da bahaneler sıralıyorsun, o da yoksa, yaftalarını devreye sokuyorsun!
"Biz sosyalistiz, yani Kemalist değiliz ve Kemalizm bizi ilerletmez ama Kemalizmden de geriye düşmeyiz."

Dediğimiz budur ve bundan, en hafifi Kemalist olmayı çıkarıyorsun(uz)ve hiddetiniz kontrollü ise bir doz ileri gidip, "devletçi komünist" yollu bağırıyorsun(uz); hiddeti ile motive olanlarınki ise "sosyal faşist" yollu küfretmek oluyor! Ve hepsinde ortak nokta, ne yaptığınızın ve bunda acz içinde olduğunuzun farkında olduğunuz gerçeğidir; bu, net olarak görülüyor!
BORGA beyefendi kardeşim, neden asıl konudan ısrarla kaçmaktasın, samimi olmak bu kadar zor mudur? Ayrıca bu seçme-saçmaları kurgularken yorduğun zihnini, daha yararlı bir amaç için kullanabilirsin ama tam tersine hareket ettiğin apaçık ortada; seni bu yönde motive eden nedir, anlat biz de bilelim ve nafile çabalarla uğraşmayalım! İfadelerin, mutlaka kendi içinde bir tutarlılığa sahiptir ama biz senin bastığın yere basmadığımız için, bu tutarlılık bize tam tersine tutarsızlık olarak görünüyor! Ve sen bunu hiç değiştiremedin! Öyleyse hiç olmazsa sadece bir kez akıl ile bakarak, bastığın yerin yanlış olabileceği ihtimalini gözden geçir!

Bunları hep gösterdim ve sen de hep kaçtın, aklımızı k...mıza takmak için taklalar atarak, gösterdiklerimin üzerlerini örtmeye çalıştın; hâlâ çalışıyorsun!
Marxizm-Leninizmin kurucularına ve M-L 'e dair çok mu hassassın ve kendini otorite mi sayıyorsun? Öyleyse tutarlı olmalısın; olmayacaksan, kendin M-L olmadığını itiraf ettiğine göre, M-L için tasa etmemelisin, bırak bu hassasiyeti Marxist-Leninistler göstersinler; sen anarşist isen anarşistliğini anlat; ancak anarşistliğin(iniz)in de çakma olduğu görülmektedir; daha açık ifadeyle anarşizmi, Marxizm-Leninizm'i evirip çevirmenin ve ABD projelerine biat etmenin bahanesi yapıyorsun(uz).

Sen ister kabul et, ister etme, istersen de Marxizmi tepeden tırnağa sorunlu say ama gerçek şu ki Marx, ne eksik ne fazla, yazdığı zamanın dünya bilimidir; Marx'ta felsefe var; fakat Marx'ı özgün bir filozof saymak, son derece büyük bir abartmadır ve Marx'ın yazdıkları, geliştirilmeye çok elverişlidir! Hepsi bu, bu kadarı da mı senin o kırmızıçizgine sığmıyor?

Marx'ta en büyük revizyonu yaparak Marx'ı iktidara götüren ise Lenin'dir; Lenin, büyük bir politik dehadır; fakat teoriden çok pratiği temsil ediyor; Lenin, güçsüz Rusya sosyalizmi ile, güçlü Rusya devrimci-demokratlarını birleştirip, mucizevi yollarla iktidara götüren kimsedir; yolu, sosyalizmi iktidara götüren yoldur. Bu kadarını da mı hazmedemiyorsun?

İşte bu yol ve gittiği nokta egemen sınıfları hala korkutan ve hedefinden düşürmediği tek tehdit noktasıdır! Bu yolu genişleten kaynak Marx'ın teorisinin içindedir ve Lenin Marx'a soldan yaptığı revizyonla, Marxizme sayısız ve son derece önemli tuğlalar koymuştur; bu tuğlalarla Marx'ın yazdığı zamanın dünya bilimi olduğunu, kısaca bilim olduğunu ve geliştirmeye elverişli olduğunu kanıtlamıştır. Bu tuğlalar Marxizmi daha da geliştirmiştir! VE MARXİZM HÂLÂ EN BİLİMSEL, EN DEVRİMCİ, EGEMENLER AÇISINDAN EN KORKUTUCU TEORİDİR!

Lenin ve çağdaşlarının Avrupa’dan bekledikleri ama bir türlü gelmeyen devrim üzerine edebiyat parçalamıyormuşsun ve kapitalizm içgin koşullarla mı gelişti diye soruyormuşsun ve ben anlamıyormuşum? Öyle olsa bile bu neyi kanıtlıyor; kaldı ki kendine has kavramlaştırmaların belki sana hoş gelebilir ama asıl olanı izah etmiyor.

Filanca yerde kapitalizm iç dinamik ile gelişmiş, falanca yerde komprador kapitalizmi varmış, açtığınız tartışmanın konusu bu mu?

Sosyalistler, komünistler bu konuda tutuk kalmış, öngörüleri yanlış kalmış, bu neyi kanıtlıyor; yoksa böyle olmasa idi, Kürt sorunu diye bir sorun olmayacak mı idi? Ya da Kürtler gelip gelip ilkel milliyetçiliğin içine düşmeyecekler mi idi? Yoksa konudan ve bu konuya dair gerçeklere işaret eden ifadelerimden kurtulmak için, konuyu sobanın borusuna mı çevirmek istiyorsun? Ve sana dedim, her ne kadar asıl konudan uzaklaşmak için aklımızı k...mıza takmak istesen de, başka bir zaman açtığın konuda tartışabileceğimizi de söyledim; ama tartışmanın konusu bu değil ve dediklerimin cevaplarını da içermiyor!

Ama şunu içerdiği açıktır, ABD emperyalizmi ile uğraşacağıma, açtığın konuda bilgi yarıştırayım istiyorsun! Bu bile acz içinde olduğunuzu ama yine de gerçeklerden uzaklaştırma çabalarınızdan vazgeçmediğinizi gösteriyor!
Ayrıca bilgiçliğini afişe ederek açtığın konularda birçok yazımda açıklamalarımın olduğunu, en azından değindiğim noktalar olduğunu pekala biliyorsun ama eğer kurtulmak istediğin konuyu sönümlendirmek istiyorsan hep böyle ve onu boşver, bunu açıkla bakalım yollu cingözlük yapıyorsun!
Tasan(ız) "dost" bellediğiniz ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı yükselen toplumsal muhalefetin sınıfsal bir eksene doğru ve hızla ilerlemesidir! Bunun ucunun, Kürt halkını gerici Kürt hareketinin peşine takma çabanıza dokunacağından korkuyorsunuz! Bu nedenle AKP 'ye bir yalvarmadığınız kaldı, BDP'nin eşbaşkanları ne kadar yandaş TV varsa ağlamaklı bir şekilde "sözlerini tutsunlar" diye yalvarıyorlar!

Vaktiyle TKP'nin likidatörleri de, örnek olsun, şimdi PKK'li olan Veysi Sarısözen de, bütün tövbekarları bir an önce TBKP çatısında toplamak için, verilen sözleri hatırlatarak Özal'ın ve ANAP hükümetinin sözlerini tutmaları gerektiğini ağlamaklı bir tonla her yerde haykırıyordu! Şimdi hepsinin tarihin çöplüğünde debelendiğini biliyoruz! Hepsi olmasa da, hemen hepsi irticaa ricat etmişlerdir! Şimdi Kürt "politikaları" da bu minvalde evrilmektedir; bu evrimi şekillendirenin, ABD emperyalizminin politikaları olduğunu biliyoruz ve siz utanmadan, "onu demedim, bunu demedim..." yollu demagoji yaparak, bu gerçeğin üzerini örtmeye çalışıyorsunuz! İşte asıl konu budur ve sen bunu aklımızı k...mıza takarak örtüleyemezsin!

Ve tekrar ediyorum ki diyalektiktir, eğer Kürt halkını, Kürt gericiliği ile Türk gericiliğinin ittifakına sürükleyenlerin çabaları varsa, buna karşı ilerici Kürtler ile ilerici Türklerin birliğinin yükselmesi kaçınılmazdır! Öyleyse kavga ilerici-gerici karşılaşması olursa şaşırmıyoruz ki; ilerici-gerici lafzından nefret etmenizin kıymet-i harbiyesini burada aramak gerek!

Çelişkileriniz de aymazlıklarınız da diz boyu ve buna rağmen görülemiyorsa ve hâlâ alkış alıyorsanız, demek ki bir tarikat dinamiği içindesiniz; bir fetiş durum var demek ki! Bu da tamı tamına "inanıyorum öyleyse doğru söylüyordur." dinamiğidir ve böyle olduğunu görüyoruz!

Mursi'ye darbe yapılmışmış, demokrasi gasp ediliyormuş, seçimle gelen seçimle gitsinmiş, dinciler gerici değilmişmiş, mişmiş de mişmişmiş!

Peki siz hiç haber de mi takip etmiyorsunuz, hadi Türk medyası güvenilmez, sizin kaynaklarınız yok mu (mutlaka vardır ama siz ne iseniz onlar da odur elbet), içinizde yabancı dil bilen yok mu?

Eğer enine boyuna takip etseniz, böyle komik duruma düşmezsiniz, bu durumu şeriata dayalı düzen sevdalılarına bırakırsınız! Ama siz tam da onlar gibi renk vermek için yarış ediyorsunuz ve bunu burada,"sosyalizm okulu"nda yapıyorsunuz!

Doktorasını yapmak için 1982 yılında Amerika'ya giden ve sonra Güney Kaliforniya Üniversitesinde yardımcı doçent olarak çalışan Mursi'nin beş çocuğundan üçü ABD vatandaşı; ama bu Mursi ABD ilişkisine delil teşkil etmez değil mi? Bari doktora vermesi ve doçent olması yobazlığını yontsa idi! Yontmadı elbette çünkü ABD için böylesi muteberdir ve ılımlı İslam ABD'nin projesidir! Bu kadar ve bundan ötesi ise yobazların insiyatifindedir!

İşte Mursi'nin de, Mısır'ın başına geçince şu naneleri yemesi bunun gereğidir!
İlk yaptığı icraat, İsrail'in yanında olduğunun işareti olarak, "Gazze, Gazze" diye timsah gözyaşları dökerken, diğer yandan Gazze aleyhine dümenler çevirdi.

İsrail'in isteği üzerine Mübarek'in kapattığı Mısır'dan Gazze'ye açılan tüneller, Mübarek devrilince açılmış, abluka kırılmıştı; Mursi başa geçince, açılmış olan tünelleri yeniden kapattı. Bununla yetinmedi, "Ne olur ne olmaz, kaçak geçişleri önleyeyim" diyerek tünellere su pompaladı.

Mursi'nin diğer icraatları yobazlığını açıkça gösterdi; kadınların kocalarından izin almaksızın boşanma davası açabilmeleri ile ilgili yasa ile başladı. Devrilmese idi bu yasayı iptal edecekti.

Arkasından, kadınların denize girmelerini yasakladı. Kızların 9 yaşında evlendirilmesi için yasa tasarısı vermeye hazırlandı, bu konuda beklentinin çok yüksek olduğu biliniyor, tepkiler üzerine yaş sınırını 14'e çekti.
Dahası var; "Veda seksi" yasa tasarısı bardağı taşırdı; Faslı imam Zemzemi, "Eşler öldükten sonra 6 saat boyunca evli kalırlar, dolayısıyla erkek ölü eşi ile bu 6 saat içinde cinsel ilişki kurabilir" fetvası vermişti (tam da ortaçağa uymaktadır ve ABD'nin bir itirazı olacağını düşünemeyiz).

Bu kaçık imamın fetvası ile kalınmadı; bu fetva yobazların çok hoşuna gitmişti. Mısır Milli Meclisi'nde "Veda Seksi" için yasa tasarısı verdiler.

Bütün bu icraatlar ve beklentiler, El Ahram gazetesinde yayımlandı. Böylece "müslüman" Kardeşler yobazlığı deşifre odu ve tüm dünyaya rezil oldular. (Belki de kendileri ile gurur duymuşlardır ve ABD-AB emperyalizmince alkış bile almışlardır-tıpkı sizin saygı ve sevginize mazhar oldukları gibi)
Hıristiyanlara ve Şiilere karşı tutumu da pek kabul edilir değildi!

Ama bunlar sizi ilgilendirmiyor ve bu icraatlarla Mursi'nin bir ABD muhibbi ve Mısır’da siyasal İslamın ABD elçisi rolünü üstlendiğini gören on milyonlarca Mısır halkını da görmüyorsunuz; ama bu gerçekliği gördüğü için işin daha kötüye gitmesi ihtimaline karşı, halkın nabzını tutan ordunun, Mursi'ye karşı halkın taleplerini dikkate alarak müdahale etmesinden hemen ve 12 Eylül gibi bir darbe çıkarıveriyorsunuz! Ve üstelik her tarafa sizin fikirlerinize ve vaazlarınıza karşı laf söyleyenlerin boynuna asılmak üzere "yobaz" yaftası asıyorsunuz! Demekki yobazlıktan haberiniz vardır ama bunu Mısır’da ve Müslüman kardeşlerde görmüyorsunuz; ama El Nusra PYD ye saldırınca, sivil Kürt halkını doğrayınca, el insaf diyebiliyorsunuz! Sizin insafınız sadece Kürtler için midir?

Öte yandan ve peki, çok güzel, MURSİ SEÇİMLE GELMİŞ MİŞ, ÖYLE GİTSİN MİŞ; öyle mi? Öyle olmadığını siz de biliyorsunuz ve şöyledir;

Mısır'da cumhurbaşkanlığı seçimi, demokratik değildi. Mübarek'i deviren askeri cuntanın lideri Tantavi, 10 adayı veto etti. Muhalefetin adayı El-Baradey, "Bu kadar anti-demokratik seçim olmaz" diyerek adaylığını geri çekti. Yani her şey, Mursi'nin kazanması üzerine bina edilmişti.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda oyların dağılımı şöyle idi:
Müslüman Kardeşler'in adayı Mursi : %24.70
Devrik Başkan Mübarek'e yakın bağımsız aday Şefik : %23.66
Şeref Partisi'nden Sabbahi : %20.72
Bağımsız Ebu'l-Futuh : %17.47
İkinci tura, ilk turda en çok oy alan 2 aday katılıyor. Oy dağılımı:
Mursi %51.73
Şefik %48.27
Seçimlere katılma oranı %51.8
Bu durumda, gerçekte, Mursi halkın %25'inin oyları ile gelmiş oluyor.

Her şey ortada değil mi? Bunun neresi demokratik?

Ama yine de öyle olsun ve öyleyse Mursi, gene seçimle gitsin!

Amma ve peki, Esad yönetimi ne ile geldi? Onlar darbe ile mi gelmişlerdi ve Esad RTE'nin can dostu değil mi idi? PKK'ye karşı AKP hükümeti ile dolayısıyla ABD ile ortak hareket etmiyor mu idi; ama sonra ne oldu? Can dostları can düşmanı oldu ve ABD, ESAD'I HALK DÜŞMANI İLAN ETTİ ve seçimle geleni darbe ile götürecek gücü olmadığı için, ne kadar yalan varsa sıraladı, SADDAM'ı devirirken yaptığını yapmak istedi olmadı ve ne kadar paralı asker -yobaz varsa harekete geçirdi ve ağır silahlarla takviye ederek Esad'ı devirmek için bin bir dereden su getirdi; devreye eş başkanını soktu, koridorlar açıldı, ortalık kan revan oldu ve Esad hâlâ duruyor, üstelik üstünlüğü yerinde duruyor; bu arada, devrim, devrim çığlıkları attığınız Rojava'da insiyatifi PYD'ye bıraktı, kıyametler koptu, ABD işbirlikçileri bin tane senaryo üretti; PKK sözde silahları ile çekildi ve hemen bir bölümü ile Rojava'ya hareket etti; Esad'ın PYD insiyatifine bıraktığı bölgeyi sanki devrimle kurtarmışlar ve egemenliklerini tesis etmişler gibi "devrim" yıldönümü bile yaptılar; ama özerkliklerini bir türlü ilan edemiyorlar ve başkanları ikide bir RTE'den icazet almak için kapıları aşındırıyor!

Hani devrim idi?

Öyleyse bir düşünün bakalım, sizin Mursi hayranlığınızın temelinde akıl var mı? Hayır, siz bu hayranlığa, ABD emperyalizminin, yani ezenlerin,"dost"luğuna bel bağladığınız için mahkumsunuz; "darbe" ve "demokrasi" çığırtkanlığınız bahanedir! Kürt halkından ne kadar kopuk olduğunuzu görmüyor musunuz?
Ve "demokrasi" nutukları atan Mursi taraftarları ve "demokrasi "adına Mursi yönetimine kol kanat gerenler, elbette sizler de, gözleriniz kara bantlarla mı kapalıdır ki şimdi Mursi yönetiminin "demokrasi"yi getirmeye çalıştığı ve buna karşı "darbe" yapıldığı gerekçesiyle mağduru oynayıp, ayaklanma oyunu oynayan siyasal İslam-ılımlı İslam yandaşlarının taşıdıkları "NE DARBE NE DEMOKRASİ, HİLAFET İSTİYORUZ" yazan dövizleri taşıdıklarını görmüyorsunuz?

Yoksa sizin de "demokrasiniz" hilafet midir? Öyleyse ne demeye "geldiler geldiler bir karanlığın içine girdiler!" dediğimiz için alınıp, darılıyorsunuz ve daha çok da hiddetleniyorsunuz? H3alâ diyecek sözünüz var mıdır?
Ve hepimiz hatırlıyoruz, genç Sovyet yönetimi ve başındaki Lenin, bir diplomatik manevra anlamında ve güç toplamak için zaman kazanmak üzere emperyalistlerle "barış" anlaşması yaptı diye ve hâlâ "ihanet" lafızlarınız yankılanmaktadır; özellikle de,Troçkizm'in varoluş sebebi ortadan kalktığı halde,Troçkistliği bir politika belleyenlerin, ısrarla bunu gündeme getirmesine karşın,"devrim"marşları çalan ve yobazizm ile bir sıkıntı yaşamayan Kürtlerin,"Türk hükümetinin El Nusra ile de dirsek temasında olduğu" yakınmaları eşliğinde,"devrim"lerini, "özerklik" ile "taçlandırmak" için, RTE ile temasa geçmesini "devrimciliklerinin" gereği sayıyorlar!

Devrim bu mudur? Halka dayanmayan bir devrim, devrim olabilir mi? En azından, devrim böyle korunabilir mi? Dayanacak bir halk yok ise, Blanki devreye girmektedir ve olabilir, oluyor ama ayakta duramıyor; şartlar böyle gerektirmiştir ama yine de bu devrim değil, bir konspirasyon'dur ve bunun da altının acilen halk desteği ile doldurulması gerekir; böyle olmayınca ne olur? Tarihte ve özellikle bu bölgede olmuştur ki "manda" yönetimlerine, "devrim"i taçlandıran alternatif olarak sarılınır ki SİVAS Kongresi kararları bunu içermektedir! Bu ise, Lenin'in Rusya’nın ezilen halklarına, KKTH temelinde hareket etme özgürlüklerini verme politikasına karşı, emperyalist Batı'nın Wilson prensipleri,"self determinasyon" politikasını ortaya atması ve pişman olup manevra yapmasının sonunda ortaya çıkardığı alternatiftir ve bağımsızlığını kazanan çok milletin buna sarıldığını biliyoruz ve UKKTH ifadesi yerine Wilson'un ağzı ile konuşanların olduğunu da biliyoruz ki bunları hatırlattığım da Sos forumun sayfalarında sabittir!

İşte PYD başkanı'nın arayışı bir mandater arama mislidir ki bunda bile son derece yanlış yere gittiğini tez zamanda anlayacaklardır! Çünkü Ulusal sorunun özü ve hâlâ ezen-ezilen momentinde şekillenir ve siz bay çok bilmişler, zekamıza hakaret edercesine, bütün kavramları altüst ederek, ezilenlerin kurtuluşunu, ezenlerle "dost" olarak sağlayabileceğinizi ısrarla dayatıyorsunuz! Bu nedenle de, düne kadar "UKKTH" der dururken, ki o zaman bile bu eskide kalmış idi; asıl mesele, ulus olma ve ulus olarak kabul edilme meselesi idi; şimdi hepsi çöpe atıldı ve bir uyduruk "komün" sevdası ile Kürt halkını kandırmaya çalışıyorsunuz!

Yani Tıpkı Kautsky gibi yapıyorsunuz ve, Kautsky'yi paçavraya çeviren Lenin'i hem reddediyorsunuz ve hem de Kürt halkını ve devrimcilerini kandırma operasyonunuzda "şıracı"olarak kullanmak istiyorsunuz! Dedim ya hiç ölçünüz yoktur!

Bu arada El Nüsra da, ÖSO da boş durmuyor ve "yedirmeyiz "diyorlar; en vahşi çığlıklarla, bu kez Kürt halkının kalbini yerinden söküp, yamyam gibi ısırıyorlar! Ve siz hâlâ "Mursi seçimle geldi seçimle gitsin" şarkısı çalıyorsunuz!

Oysa Kürtlerin kurtuluşu, Mursi'ye ve kurmaya çalıştığı şeriata dayalı rejimine karşı olmayı da içeriyor! Ama siz yobazlığa methiye düzerken, yobazizme karşı olanlara "yobaz" yaftası asıyorsunuz; hiç ölçünüz yoktur ve ABD'nin "dost"luğunda ayinler yaparken sıkılmıyorsunuz!

ABD'nin "dost"luğuna bel bağlayanlar, ne Mursi'ye ne de yobazizme karşı durabilirler ki varacakları yer orasıdır; ama bu madalyonun bir de arka yüzü var ki, hüsranı gösteriyor!

BORGA beyefendi kardeşim, dediklerim samimiyetimle tam orantılıdır; bu nedenle dediklerimi abuk sabuk ifadelerle savuşturmaya çalışma ve samimi isen, tasan gerçekten insanlığın gelişmesi yönünde ise ve Kürtlerin kurtuluşunu, Kürt halkının kurtuluşu olarak ama ve lakin insanlığın kurtuluşuna da bağlı olarak ele alıyorsan, samimiyetini göster ve dediklerime kulak ver ve de bir yerlere not et; çünkü eninde sonunda karşına çıkacaktır ve manevra yapma ihtiyacı gördüğünde ayaklarına dolanıp, sahteliğini açığa çıkaracaktır!
İyi dinle, bu senin hikayen demiyorum ama Türkiye'de böyle bir hikaye de var ve rivayet değildir, tam tersine somut bir gerçekliğin hazin öyküsüdür!

Türkiye'de öteden beri ve hâlâ, en büyük sektör solu bırakanlardan oluşuyor; bu gizli sağdır, daha kötüdür ve bir bataklıktır!

Sol hâlâ büyük onur olduğu için, solu bırakanların çoğu solda görünmeyi sürdürüyorlar!

Üstelik solda görünmek, solcu olmanın risklerini taşımıyor; ayrıca, pek çok çıkarı da beraberinde getiriyor. Türk devleti, solu bırakanların solda görünmelerini özendiriyor. Çünkü bataklığa ihtiyacı var.

TKP ve DY, seksen öncesi, Ecevit'in arkasına takılmıştı ve Ecevit'i desteklediler; onunla birlikte ve DİSK'i de alarak,12 Mart'ın iyilikler dünyasına açıldığını bile vaaz ettiler; seksen yedi de ise Demirel'e kuyruk oldular, Demirel'in siyasi haklarını sağlamada insan üstü bir çaba gösterdiler; böylece demokrasi geleceğine inandırmaya çalıştılar; Öte yandan Kürt yükselişini hiç görmediler ve hatta gözlerini yumdular; hatta şu da bir acı gerçektir ki, Kürtlere yönelik tarifsiz baskılar sürerken, Avrupa Parlamentosunun heyetine "demokrasi" görüntüsü verebilmek için Nabi Yağcılar zindanda ve su ile bisküvi takviyesi alarak ölüm orucuna yatmışlar ve gerekçeleri 141-142 maddelerdir; tam bu ölüm orucu nasıl bir ölüm orucudur ki nerdeyse bir ay oldu hâlâ komaya girmediler yollu sorular yükselince, insansever iktidar saylavları araya girerek ve 12Eylülün iktidarını bir kez daha demokrasi ve insan hakları şampiyonu göstererek ama Kürt halkına karşı yürütülen tarifsiz baskıların üstü örtülerek gene ezenler kazanmıştı! ve ne zaman ki ABD emperyalizmi "Büyük Kürt Devleti"projesine start verdi ve Türkiye'de iktidar içindeki iktidar kavgaları bu yönde şekillendi; ABD politikası karşısında olanlar tasfiye edildi, solda görünmeyi sürdürenler ABD politikalarına tam ricat etti; Örnek olsun açın tarih sayfalarını bir bakın, Ertuğrul Kürkçü'nün Kürt mahallesine bir yakınlığı olmuş mudur ve bu süre içinde nerede tedris etmiştir; ben hatırlatayım, Murat Belge'nin tedrisinden geçmiştir ve sonra SOROS dinamiklerine yelken açmış böylece de BİANET'e karargah kurmuştur; ancak yine de tam net olamamıştır ve tam hepimize,"hayatın sosyalizme çağırdığını" müjdelerken (bu forumun sayfalarında belgesi var ve anında deşifre ettiğimin belgesi de var), birden bire Kürt saylavı olarak meclisten çıkmıştır!

İşte, bu solda görünenlerin yeni kuyrukları ve hâlâ, AKP'ye rağmen AKP ve RTE'dir; ondan demokratını tanımıyorlar! Şimdi içlerinden bazılarının aykırı görünmesi, solda görünmelerini sağlayacak argümanlarının kalmamasındandır! Bu da solda kalmanın getirisinin hâlâ yüksek olduğunu gösteriyor! Ancak solun onurunu artık kullanmaları çok zordur; çünkü kralın, çıplaklık yanında, bir de kış mevsimine girmiş olduğunu görüyoruz! Kim bilir ne kadar üşüyorlardır!

İşte Türkiye'de ki hikayenin özü de, özeti de budur!

Peki yıkılan Sovyet Sosyalizmi bir enkaz mıdır? Enkaz değildir ve yıkılan da sosyalizm değildir, yıkılan bir coğrafyadaki sosyalizmdir; ama molozları çok olmuştur; Örnek olsun, Polonya ve Macaristan'da da "eski"partilerin izleyicileri hükümete geldiler, ancak, bunları sosyalist saymak mümkün değildir!
Bulgaristan'da iktidarı alan sosyalistler ise ciddiye alınacak türdendiler, şimdi de öyle olduklarını umuyorum!

Rusya'da ise yıkılan partinin orta düzeyde bir yöneticisi olan Zyuganov'un başında bulunduğu komünist partisi, yönelim ve özlem açısından son derece doğru yöndedir; Sovyet iktidarını yüceltiyor, Lenin'i onur biliyor, Stalin'i tarihe bırakıyor (ve Lenin'in mozolesine henüz kimse dokunamıyor; bundan sonra da dokunulabileceğini sanmıyorum); bu yaklaşımı, çok sağlıklı görünüyor!
Bu gün sosyalist iktidar yürüyüşünün devam ettiği bir dünyada yaşıyoruz! Görmek istemediğiniz gerçeklik budur ve öyleyse "komün" manevranız, ABD emperyalizminin ideolojik hegemonyasının, öteden beri hatırlattığım, milliyetçiliğinin öteki yüzü olan kozmopolitizminin içindedir!

Daha özcesi, size şunu hatırlatmalıdır, bir taraftan "Kürt ulusu" sözünü fetişleştiriyorsunuz ve dünyada size göre başka sorun kalmamıştır ve bu çözülürse dünya bin yıllık bir mutluluğa kapı açacaktır; ama öte yandan ABD emperyalizminin ulusal inkarcılığına teslim oluyorsunuz ve Kürt halkını da teslim etmek için sınır tanımıyorsunuz!

Emperyalist kapitalizmin bütün tasası budur; yani hâlâ devam eden sosyalist iktidar yürüyüşüdür; ve kendi legalitesine bile hücum etmesi bundandır; bu Marx'ı doğruluyor ve Lenin'in katkılarını bir kez daha hatırlatıyor; emperyalizm çürüyen kapitalizmdir ve sosyalist iktidara kapı açan bir kaçınılmazlığı ifade ediyor! Ama bu, kendiliğinden olmuyor, işte burada Lenin'i hatırlıyoruz ki Marxın bu sistemine devrimciyi-devrimci bilinci sokuyor! Siz ise hem bundan kaçıyorsunuz ve hem de, sağa sola "yobaz"yaftaları asarak, yani sözde "yobazizm"e savaş açarak, yobazizmin içine giriyorsunuz! Öyleyse bastığımız yerden böyle göründüyse suç bizim değildir ve görünenler gerçektir!

Bu noktalar, solu bıraktıkları halde solda görünmeyi sürdürenlerin hareket halinde olduğu noktalardır; solda görünen, solun onurunu kullanan bu gizli sağcılar,"yeni mürteciler", Marx'a karşı da, Lenin'e karşı da, laf ebeliklerini kullanarak sinsi sinsi hücum ediyorlar; emperyalist kapitalizmin ihtiyacı olan Lenin'i ve Marx'ı icad etmeye çalışıyorlar; tıpkı Kautsky'nin Marx'ı sıradan bir liberale dönüştürmeye çalışması gibi; bu da olmazsa, Lenin'i Marx'a, Marx'ı Lenin'e karşı kullanmayı deniyorlar; hatta eski Marx'ı ya da Lenin'i, yenisi ile çarpıştırıyorlar; solda görünmenin zekatını böyle ödüyorlar; solun onurunu elde etmeye yatırımlarıdır! Sonları ise irticaa ricattır! Sonlarını yaşıyorlar ve hepsi "yeni mürteci" olmaktan sıkılmamaktadırlar! Ve o kadar öyle utanmazdırlar ki, solda görünmeyi elden bırakmamak için, dinci akımlarla sosyalist hareketi kardeş yapmaya çalışıyorlar!

Oysa dinci akımlar, tarikatlardan söz ediyorum, dini de, aklı da bozan en önemli dinamiklerdir ve devletin dine dönmesinin temel amacı bu bozumdaki ekonomikliktir; tank, top, tüfekten çok ucuza mal oluyor!

Köleleştirmeyi, edilgenleştirmeyi, ekmek arası simite razı etmeyi, velhasıl emperyalist kapitalizme bin yıl sürecek bir sulh düzenini, bir bitkisel hayat formuna gönüllü giren sürülerin düzenini daha ucuza garanti ediyor!
İşte soldan çoktan vazgeçen ama solda görünmeyi elden bırakmayan sahte sol gömleklilerin en önemli cengaverlikleri buradadır ve egemen sınıflar ile kurdukları vasalite ilişkileri artık apaçık sırıtıyor!

Örnek olsun, en son icraatlardan biri, Osman Cengiz Çandar'a aittir ki TESEV için hazırladığı "Kürt Sorunu" ve "demokrasi" konulu açılım raporu, bu vasalite ilişkisini apaçık ortaya koyuyor; TESEV, devlete açılan bir kapıdır ve Batı emperyalizmi ile vasalite ilişkisini ifade ediyor; Osman C. Çandar TESEV'in, dolayısıyla 12 Eylül rejiminin adamıdır! Herhalde vasalite nedir biliyorsundur ama sana sormaya çakinirler, ben hatırlatayım, vasalite, günlük kullanımı ile "adamı olmak" oluyor ki, birilerinin "adamı olmak "için ne denli çabalandığını biliyoruz ve görüyoruz!

Adamı olmak her zaman fetiştir ve hem sadakati ve hem de aynı anda ihaneti barındırıyor! 21. yüzyıldaki getirisi ise çeşitlidir ama bunun için solda görünmek gerekiyor; bu görünüm zedelenirse, getirisinin düştüğü muhakkaktır! Bunu hepsi biliyor ve tasaları budur, bu nedenle de ABD-AB emperyalizminin BOP projesinin nihai hedefine varması için, önderiniz Öcalan'ın ifadesiyle, yapmayacakları kötülük, giymeyecekleri kıyafet yoktur!

Ama yağma yok, kıyafetleri de, sıktıkları yalanlar da lime lime dökülüyor; artık kimse bu hokkabazların akıl bozucu oyunlarına prim vermiyor; verenler onlarındır ve tepe tepe kullansınlar, haklarıdır! Ama bataklıklarına kimseyi çekemiyorlar; hatta neredeyse kendileri bile bataklığa düştüklerini itiraf ederek, solda görünmeye devam etmek için,"biz ettik, siz etmeyin bizi sola geri alın" yollu yalvaracaklardır ve yakındır! Ama dedim ya, yağma yok!
Yağma olmadığını, Kautsky'nin de aynı türden hareket ettiğini ama tarihin tokadından kurtulamadığını ve örnek olsun, Marx'ın,"Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında birinden öbürüne devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Bu döneme, devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamayacağı bir siyasal geçiş dönemi karşılık düşer." şeklindeki tüm devrimci öğretisini özetleyen bu ünlü açıklamayı, Kautsky'nin özenle önemsizleştirmeye çalışması ve başaramadığı için, türevlerinin hâlâ hareket halinde olması göstermeye yetiyor!

Sizin de komün" ütopyası ile Kautsky'nin çabasını sürdürmeniz, her şeyi açıklamaktadır! Ayrıca bu, solda görünme çabalarınızı zorlaştırmaktadır! Bu da solda görünmeyi garantilemek için, gericilik ile ilericiliği yer değiştirmeye; bu kotarılamazsa, gericilik ile solu aynı kareye hapsetmeye mahkum etmektedir! Ve sadece sınıf mücadelesini kabul etmek ama proletarya diktatörlüğünü reddetmek, hem 21. yüzyılda akıl ile bağlı bir iş değildir ve hem de solda görünmenin büyüsünü bozan bir tarihsel gerçekliktir!

Bu nedenledir ki kendinize, hiç mantıklı olmadığı apaçık ortada olan, Anarşizm zırhını edinmişsiniz ama Anarşistliğiniz pek anlamsızdır; yani dünküne de, bugüne de uymuyor!

Sınıf mücadelesinin varacağı yer, eninde sonunda proletarya diktatörlüğüdür ve bu bir "devletsiz devlet"tir,"komün" ün âlâsıdır; işte bu gün, emperyalizm-ezen-ezilen-sömürülen eksenindeki tarihin devinimini en tam ifadesiyle anlamak ve solda mı sağda mı olunduğunu ortaya koymak için proletarya diktatörlüğü bir mihenk noktasıdır!

İşte bu mihenk nedeniyle bu gerçekliği örtemeyeceğiniz bir noktada olduğunuz için, bu gerçeklikle kavga etmek yerine, bu gerçekliğin etrafından dolaşmak en sinsi politikanız olmaktadır!

Bununla birlikte, mecbur kalırsanız, tıpkı Kautsky'nin yaptığı gibi, yani diktatörlük sözcüğünün demokrasinin ortadan kaldırılması anlamına geldiğini söylediği gibi, bilmece çuvalınızdan çıkardığınız seçme saçmaları, örnek olsun ülke ile devlet sözcüğü arasına bir çin seddi koymak gibi, dahası ve hep dediğim gibi, ilericilik ile gericiliği yer değiştirmek gibi, burjuvazinin "gericiliğine",  feodalitenin ise "ilericiliğine" vurgu yapmak gibi, en azından akıllarda bunun kalması için çırpınmak gibi, birbirine dolayarak önümüze atıp, aklımızı elimizden almaya çalışıyorsunuz ve bir kez daha yağma yok diyorum!

Öte yandan "ilericiliği" konusunda hiç taviz "vermediğiniz" burjuva düzenle ve en diktatoryen olanı ile ittifak içinde ve bu düzenin sınırları içinde "demokratik komün "ütopyasının gerçek olabileceği masalını anlatabiliyorsunuz!

Bunların hepsi solda görünerek mümkün olabilir ve artık bizzat bunlar solda görünmenizin bir sahtelik olduğunu apaçık göstermektedir!

Diğer yandan sen de biliyorsun ki, Lenin'i ve Kautsky eleştirisini referans gösterebiliyorsun, proletaryanın devrimci diktatörlüğü, proletaryanın burjuvazi üzerinde uyguladığı zor aracıyla kazanılıp sürdürülen, hiçbir yasa ile bağlı olmayan bir iktidardır. Ama bulunduğun şartlar veya ayağını bastığın yer, bunu yadsımanı gerektiriyor, bu nedenle de, senin kendi argümanlarına dayanak yaratmak için ve kendi yorumunu dayatarak, Lenin bu aynı eserindeki, başka vurgularının sahiplenicisi olurken, proletarya diktatörlüğünün gerçek anlam ve ifadesine sahip çıkmıyorsun! Hatta kaçtığın tek noktadır! Oysa bu nokta sosyalist olmanın, sosyalist iktidar düşüncesinin mihenk noktasıdır; hatta sosyalist iktidarı, devletin demokrasinin ve sınıfların olmadığı bir toplumsal formasyona götürmenin yegâne garantisidir; olmazsa olmazıdır! Ama sen bunu, gerçekliğini bildiğin halde yadsıdığın gibi, bundan kaçmanın bahanesi olarak "komün" sayıklıyorsun! Oysa komün-proletarya diktatörlüğünden başka bir şey değildir! Proletaryayı devreden çıkardığın için, bir tarikat komünü ister istemez şekilleniyor ve bunu dayatmak için, her türlü demagojiye ve sürekli olarak taklalar attırıp, beynimizi yemeye çalışıyorsun(uz)!

Başka ifadeyle ve Lenin’in ifadesiyle, önce kendinin bile inanmadığı saçma ifadelerini ileri sürerek demagoji yapıyorsun ve bu kendi yarattığın demagojiye sımsıkı sarılarak, Marxizmin sorunlu noktalarının olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsun, ki proletarya diktatörlüğü bunlardan biridir! Ve tam da Kautsky'yi tekrar ediyorsun! Ama referansın Lenindir, öyleyse Kautsky'yi tekrar ettiğinin farkındasın! Yani Lenin'i referans alman bunun içindir!
Oysa Lenin, referans aldığın eserde, "Diktatörlüğün, bir sınıfın bir başka sınıfa karşı bir devrimci zor "durum"unu içerdiği ve böyle bir durum anlamına geldiği, "göz çıkaran" bir gerçektir." demektedir ve bu seni, hiç ama hiç enterese etmemektedir! "kapitalizmin gelişmesinin içgin olup olmadığı " merakı, bu enterasan durumunu örtmenin bir yöntemi olmaktadır!

Öte yandan hem Marxizmden uzaklaşıp, hem de sosyalizme geçişin illaki barışçıl yoldan gerçekleşeceğini kanıtlamak için, Marx'ın İngiltere ve Amerika'da, geçişin barışçıl yani demokratik olarak olabileceğine işaret etmesini kanıt göstermeniz, akıllarını bozmaya çalıştıklarınızın zekasını hafife aldığınızı göstermektedir!

Ve kategorilendirmeniz, Kautsky'yi aratmıyor ve geçişin zora dayanan devrimle gerçekleşeceğini söyleyenleri gerici; barışçıl, yani demokratik yolla ve mutlak böyle olacağını vaaz edenleri ilerici, hatta en "hakiki sosyalist" olarak gösteriyorsunuz! Lenin’in dediği gibi, zurnanın zırt dediği yer bu gün de burası olmaktadır! "KOMÜN" ütopyanız tam buradadır; yani zora dayanan devrime karşı, barışçıl-demokratik geçişi mutlaklaştırarak savunmanız, zurnanın zırt dediği yerdir ve işte bu, solda görünmenizi sıkıntıya sokmaktadır!

Bu nedenle Paris Komünü'nün eksik de olsa bir proletarya diktatörlüğü olduğu gerçeğinin etrafında bile dolaşmıyorsun ama "devlet olmayan devlet" lafzını, pek severek ve sanki bir doğrudan demokrasi veya saf demokrasiden söz ediyormuşçasına, hepimizin üzerine sıkıp duruyorsun(uz).Ve burada da, Kautski'yi tekrar ettiğiniz apaçık görülmektedir ki Kautski gibi, komün'ü "arı demokrasi" olarak göstermeye çalışıyorsunuz!

Sınıflara bölünmüş bir toplumda genel olarak "arı demokrasi"den söz etmeye kalkışanları, yağcı ham kafa olarak niteleyen Lenin'i referans alan BORGA, bu ifadesi ile hiç ama hiç ilgilenmemektedir! Ve Lenin'in burada boş konuşmadığı açıktır ki Engels’in sözlerine dayanmaktadır!

Engels ise şöyle diyordu;"Bu baylar (anti-otoriterler) hiç devrim görmüşler midir yaşamlarında? Devrim, her halde olanaklı olan en otoriter şeydir. Devrim, nüfusun bir bölümünün, tüfek, süngü, top gibi, söz uygun düşerse, otoriter araçlar kullanarak, kendi iradesini nüfusun öteki bölümüne zorla kabul ettirdiği bir eylemdir. Yenen taraf, egemenliğini, silahlarının gericilerde uyandırdığı korkuyla sürdürmek zorundadır. Eğer Paris Komünü, burjuvaziye karşı silahlanmış bir halkın otoritesini kullanmasaydı, bir günden çok tutunabilir miydi? Tersine, onu bu otoriteyi çok az kullanmış olmakla kınayamaz mıyız?"

Ama bu sizin ilgi alanınızda değildir ama yine de M-L kırmızıçizginizdir ki güldürmeyin dememek mümkün görünmüyor! Ve "KÖH", ellerinde en otoriter araçlarla, otoriter olmayan bir geçişten ve düzenden söz edebilmektedir ve siz de bunun değnekçiliğini yapmaktasınız!

Daha önce tarihin mantığı ile akıl taşıyanların mantığının genellikle çakıştığına vurgu yapmıştım; Lenin,"Mantık ve tarih ile alay etmedikçe, ayrı ayrı sınıflar varolduğu sürece 'arı demokrasi' den değil, ama yalnızca sınıfsal demokrasiden söz edilebileceği açıktır ('arı demokrasi'nin yalnızca, ne sınıflar savaşımından ne de devletin niteliğinden herhangi bir şey anlayan bilisiz bir formül olmakla kalmadığını, ama bomboş bir formül de olduğunu söyleyelim ayraç içinde, çünkü komünist toplumda, dönüşmüş ve bir alışkanlık durumuna gelmiş demokrasi sönecek, ama hiçbir zaman "arı" bir demokrasi olmayacaktır)." diyerek bu mantığı en tam ifadesiyle ortaya koymuştur; ancak siz, ısrarla bu mantığa karşı savaş halinizi koruyorsunuz!

Öyleyse bir kez daha hatırlatıyoruz ki ister ilginizi çeksin, ister çekmesin,"Arı demokrasi", işçileri aldatmaya çalışan liberalin uydurma bir sözünden başka bir şey değildir. Tarih, feodalitenin yerini alan burjuva demokrasisi ile burjuva demokrasisinin yerini alan proleter demokrasiyi bilir. Ve sizin yaptığınız da "saf demokrasi" lafızlarınızla Kürt halkını ve Kürt devrimcilerini kandırmaktır; TDH'ni ise adam yerine koymadığınızı biliyoruz!

Ve BORGA beyefendi kardeşim, M-L olmadığını açıkça itiraf ettiğin halde referans aldığın ve M-L 'yi kırmızı çizgin olarak gösterdiğin halde, Lenin'in, yine aynı eserindeki şu sözünü "Proleter demokrasi, herhangi bir burjuva demokrasiden bir milyon kez daha demokratiktir; Sovyetler iktidarı, burjuva cumhuriyetlerin en demokratiğinden bir milyon kez daha demokratiktir. " sözünü görmezden gelip ve hâlâ, Sovyet iktidarına karşı duyduğun kin ve nefreti, ABD emperyalizmine, dahası şeriata dayalı bir faşist diktatörlüğü konuşlandırmanın telaşında olan 12 Eylül rejimine göstermemek için bin dereden su getiriyorsu(nuz)!

Ama Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi "içgin" miymiş, bunu sosyalistler "yanlış görmüş", bla, bla sıkıp duruyorsun! Peki bu aklımızı k...mıza takmanın bir denemesi değilse nedir? Ve bu denemeyi hâlâ sürdürüyorsun ki her halde kaçacak yerin(iz)kalmadığı içindir!

Lenin, bu konuda çok daha ağırını söylemiştir, ancak ben böyle hiç söylemedim ve söylemiyorum; sadece Lenin’in söylediklerini hatırlatmakla yetiniyorum!

Şöyle söylüyor;"Bunu görmemek için, ya burjuvazinin bilinçli uşaklığında, ya da siyasal bakımdan ölmüş, tozlu burjuva kitaplar ardında, canlı gerçekliği görmekte yeteneksiz, burjuva demokratik önyargılar iliklerine değin işlemiş ve bundan ötürü, nesnel olarak burjuvazinin bir uşağı durumuna gelmiş biri olmak gerekiyordu. Bunu görmemek için, sorunu ezilen sınıflar açısından koymakta yeteneksiz olmak gerekiyordu:

En demokratik burjuva ülkeler arasında, sıradan işçinin, ortalama işçinin, ortalama tarım ücretlisi ya da genel olarak kırlar yarı-proleterinin (yani ezilen yığının, nüfusun büyük çoğunluğunun temsilcilerinin), aşağı yukarı da olsa, en iyi yerlerde Sovyet Rusya'daki denli büyük bir toplantı düzenleme özgürlüğünden, düşüncelerini açıklamak, çıkarlarını savunmak için o denli büyük bir geniş basımevlerine ve en iyi kağıt stoklarına sahip olma özgürlüğünden, devleti yönetmeye ve "uygun yasalar koyma"ya kendi sınıfından adamları o denli büyük bir çağırma özgürlüğünden yararlandığı bir tek ülke var mıdır dünyada?"

Ama bu sözlere gözlerini ve aklını kapatan BORGA beyefendi, misalen, ulus devletini kuramamış bir ülkenin işçisi ile aydınlanmış (!) bir ülkenin işçisinin kaldırdığı talaş oranı arasındaki farkı bilgiçliğinin nişanesi olarak hatırlatıyor ki "bir de Marxizm'den söz etmemiz yok mu" imiş!

Ve Lenin Kautsky'ye soruyor ki biz de soldan uzak, solda görünenlere sormuşuzdur; "Sömürülen ile sömürücü arasında eşitlik olabilir mi? "
Kautsky, şöyle yazıyor,"Sömürücüler hiçbir zaman nüfusun çok küçük bir azınlığından başka bir şey oluşturmamışlardır" ve bunun çok doğru olduğunun altını çizen Lenin,"Bu doğrudan hareketle nasıl düşünmek gerekir? " diye soruyor ve cevabı şöyle veriyor,"Marksist olarak, sosyalist olarak düşünülebilir; ama o zaman temel olarak sömürülenlerin sömürücüler karşısındaki davranışını almak gerekir. Liberal olarak, burjuva demokrat olarak düşünülebilir; ama o zaman da temel olarak çoğunluğun azınlık karşısındaki davranışını almak gerekir."

Lenin bu cevabı verdikten sonra şöyle devam ediyor;"Eğer Marksist olarak düşünülürse, şöyle denecektir: Sömürücüler, devleti (oysa, söz konusu olan demokrasidir, yani devlet biçimlerinden biri), kaçınılmaz olarak kendi sınıflarının, sömürücüler sınıfının, sömürülenler üzerinde bir egemenlik aleti durumuna dönüştürürler. Bu nedenle demokratik devlet de, çoğunluk üzerinde, sömürülenler üzerinde egemenliklerini uygulayan sömürücüler olduğu sürece, kaçınılmaz olarak sömürücüler için bir demokrasi olacaktır. Sömürülenler devletinin böyle bir devletten temelden farklı olması gerekir; sömürülenler için bir demokrasi olmalı ve sömürücüleri bastırmalıdır o; oysa bir sınıfın bastırılması o sınıfın eşitsizliği, 'demokrasi'den dıştalanması anlamına gelir.

Eğer liberal olarak düşünülürse, şöyle denecektir: Çoğunluk kararlaştırır, azınlık uyar. Uymayanlar, cezalandırılır. İşte o kadar. Genel olarak devletin sınıf niteliği ve özel olarak 'arı demokrasi' üzerinde durmak yararsızdır, çoğunluk çoğunluk, azınlık da azınlık olduğuna göre, bunun burada hiçbir ilgisi yoktur. Yarım kilo et yarım kilo ettir, hepsi bu kadar." Lenin, bunları kaydettikten sonra,"Kautsky de böyle düşünüyor," diye ekliyor!
Ve ne de çok bu günkü Kautsky'leri işaret ediyor! Fakat Lenin'in işareti sizi teğet geçiyordur, bu işaretin size değdiğini hissetmiyorsunuzdur bile, öyle değil mi BORGA!

Ama değecektir, çünkü Kürtler gericilik ekseninde Türkler ile ittifak kurarsa işte o zaman karşılarında ilerici Türkler ile İlerici Kürtlerin birliğini bulacaktır ki bu bir sıradan veya geçici çıkar ittifakı olmayacaktır; zaten ve hiçbir güç hesabı yapmadan ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı, hiçbir güç hesabı yapmadan, ilericiliklerinin doğal sonucu olarak ve elbette şeriata dayalı faşist bir diktatörlük düzenini yerleştiren 12 Eylül rejimine karşı da mücadele eden bu ilerici Kürtler ile Türklerin birliğinin, emperyalizme karşı verdiği mücadelenin aynısını gerici Kürt-Türk ittifakına karşı da sürdürmesi nesnel bir zorunluluk olacaktır!

Ne dersin BORGA, köhnemiş masallarla kafa patlatacağına, yaşamın canlı gerçeği ile aklındakileri birleştirip, derindekileri, yani yüzeyde görünmeyenleri açığa çıkarıp, insanlığa karşı borcunu ödemek için çaba sarf etsen fena mı olur?

Fikret Uzun
18 Ağustos 2013

HAYALETLERİN KORKUSU İLE KAVGA EDEREK KENDİNİ TÜKETMEK



CANLI YAŞAMIN GERÇEKLERİNDEN UZAK OLANLAR HAYALETLERİN KORKUSU İLE KAVGA EDEREK KENDİNİ TÜKETİR

Bir süre önce kulaklara küpe niyetine hatırlattıklarıma, burada zaman zaman sertleşen ve kişiselleşen ifadelerle sürdürülen tartışmanın sahipleri pek itibar etmemişlerdi ve öyleyse neden tartışıyorsunuz? Ya da neyi çözmeye çalışıyorsunuz? Sorularını soran olmamıştı; bu da, burada açılarak yürütülen tartışmaların sahiplerinin "birbirini bilen kırk kişi"nin profilini verdiklerini görmemize neden olmaktadır; yani buradan bakınca böyle görünüyor ve bunu çürütmek de, aksini düşünmek de bana düşmemektedir!

Kulaklara taktığım küpe mi?

"Devlet" veya "ulus-devlet", tarihin bir rastlantısal cilvesi değildir, bazı aklı evvellerin veya "devletseverlerin" dayatması da değildir; devlet, toplumun belirli bir gelişmişlik aşamasının ürünüdür! Bu anlamda devlet, sınıf karşıtlıklarının uzlaşmazlığının ürünü ve ifadesidir! Ve bu anlamda devlet, ezilen sınıfları sömürmenin bir aleti, bir mekanizmasıdır! Ancak en önemlisi devlet, ezelden beri mevcut değildir, onsuz yaşayan ve ondan bihaber olan toplumlar olmuştur ancak ekonomik gelişmenin, toplumun sınıflara bölünmesine zorunlu olarak bağlı olan belirli bir aşamasında, bu bölünmeyle devlet, bir zorunluluk haline gelmiştir!

Sınıfların varlığının bir zorunluluk olmaktan çıkıp, hatta üretim için gerçek bir engel durumuna geldiği bir gelişme aşamasında, bir zamanlar nasıl ki kaçınılmaz olarak ortaya çıkmışlardır, aynı şekilde kaçınılmaz olarak ortadan kalkacaklardır ve onlarla birlikte "devlet" de ortadan kalkacaktır!

Üretimi, üreticilerin özgür ve eşit birliği temelinde yeniden örgütleyen toplum, tüm devlet makinesini, o zaman layık olduğu yere; eski eserler müzesine, yani çıkrığın ve tunç baltanın yanına fırlatıp atacaktır!

Ulus-devlet'in de kaderi bundan farklı olmayacaktır ve "ulus-devlet" de ezelden beri mevcut olmamıştır; onsuz yaşayan toplumlar olmuştur; (hatta ulus olmadan yaşayan toplumlar da olmuştur-bunu da şimdi ekliyorum); toplumsal gelişme sürecinde kapitalizm evresinin kaçınılmaz bir ürünü ve kaçınılmaz bir biçimi olan ve sosyalist toplumda da ve komünizm aşamasına kadar, varlıklarını sürdürecek olan ulusların oluşmasında ve gelişmesinde, somut tarihsel koşullara bağlı olarak, hem toplumsal ve hem de politik alanlarda aktif bir varlık göstermesi şartı ve oranında, ulusal bir devlet kurmaya gereksinim duyulmayabilse de, başka ifadeyle kapitalizmin gelişmesi, mutlaka bütün ulusları bağımsız yaşam konusunda uyandırmasa da, genel olarak, ulus-devlet, ulusun gelişmesini tamamlaması için gerek duyduğu, kurulmasını güçlü ekonomik etkenlerin zorunlu kıldığı bir tarihsel kategoridir.

Uluslar ve milliyetler var olduğu sürece, bunların gelişmesi ve birbirlerine yakınlaşması, çeşitli çok uluslu toplulukların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Sosyalizm dünya çapında kurulduğunda, bu çok uluslu topluluklar, önce birkaç çok uluslu topluluk halinde, sonra da tek bir uluslararası topluluk halinde (ve bu sonuncu topluluk, ulusların birbirleri ile kaynaşmasının ve insanlık tarihinde ulusların artık aşılmış olacağı çağın ilk basamağı olacaktır) bütünleşeceklerdir.

Tarihsel bir insan topluluğu biçimi olan; özü ve özellikleri ile çeşitli toplumsal etkenler ve çeşitli etnik etkenler arasında, çeşitli öznel ve nesnel etkenler arasında özdeşlikler bulunmasından kaynaklanan son derece karmaşık bir organizma olan ulusların, insanın insan tarafından sömürülmesinin ortadan kaldırılmasına paralel olarak, birbirleri ile kaynaşması ve bütünleşmesi sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, ulusların aşılması da gerçekleşecektir. Ulusların aşılması demek ulus-devlete gereksinimin kalmaması demektir.

İnsanın insan tarafından sömürülmesini ortadan kaldırdığınız zaman, bir ulusun, başka bir ulus tarafından sömürülmesini de ortadan kaldırmış olursunuz. Ulus içindeki sınıf antagonizmaları geçerliğini kaybettiği an, uluslar arasındaki antagonizmalar da geçerliğini kaybeder.

Toplumsal gelişme, bu tarihsel koşullara ulaşmadıkça, hiçbir öznel güç, tek tek ulus-devlet yapılarını bozabilir, ama tarihsel bir kategori olan ulus-devlet olgusunun ortadan kaldırılmasını gerçekleştiremez! Ve zaten bu nedenledir ki ABD-AB emperyalizmi, ortaçağa bir tünel kazmakta ve bu tüneli genişletmek için, ulus-devletleri parçalamaya ve halklarını kozmopolitizm ideolojisinin hegemonyasına sokarak, ulusal nihilist bir yaklaşıma sürüklemeye çalışmaktadır.

Kulaklara küpe niyetine söylediklerim bunlardı ve bu küpeyi kimse, özellikle de BORGA beyefendi, kulağına takmak istemedi ama tartışma hâlâ sürmekte ve kimse henüz tartışmanın dibini bulabilmiş değildir!

Genel olarak devlet'e ve özel olarak ulus-devlet'e karşı cenk halinde olan BORGA beyefendi ise açılan tartışmaların içerdiği bütün gerçeklikleri dipsiz kuyulara hapsetmek için kurduğu cümlelere bin bir takla attırmaya devam etmektedir. Örnek olsun dünyanın en günahkar sistemi devlet-ulus-devlet mekanizmasıdır ve bunun yanında emperyalist kapitalizm melaike olmaktadır ve ne kapitalist modernite ile ilgisi vardır ne de devlet ile ve BORGA beyefendi tam da bunu görüp, bunu göstermektedir ki ABD emperyalizmini pek sevdiği anlaşılmaktadır; ABD emperyalizmi ise hiçbir şeyi gizlemiyor ve ulus-devlet yerine kozmopolitizmi önermektedir ve bunu ciddiye almayanları zorla içine sokmaya çalışmaktadır ama Borga beyefendi sap ile samanı karıştırmıyorsa, ABD emperyalizminin ideolojik hegemonyasının sadık savunucusu olmayı kendi isteği ile tercih etmiştir! Bunu örtmek için de genel olarak emperyalizme, özel ya da güncel olarak ABD emperyalizmine karşı net tutum alanları ya Kemalist, ya Baastists ama ille diktatörlük yanlısı göstererek gündemin gerçekliğini dipsiz kuyuların karanlığına hapsetmektedir!
Oysa biraz sonra daha da detaylandıracağım gibi, sahte bir "kurtuluş" teranesi ile başka ifadeyle ulusal kurtuluş mücadelesini insan hakları meselesine indirgeyerek, hatta kutsallaştırarak, daha da açıkçası fetişleştirerek her tür uzlaşmayı, ihaneti ve gerilemeyi ve üstelik ABD emperyalizminin "dost"luğunu, hatta ve hatta, şeriata dayalı bir faşist diktatörlüğün destekçisi olmayı meşrulaştırarak, hem bu diktatörlüğün karşısında biriken ve hem de nesnel ve öznel olarak antiemperyalist tutum izleyen güçleri doğal düşman olarak göstermeye çalışmaktadır.

Ama hayır BORGA beyefendi, gerçek bu değildir ve gerçeği ters yüz etmeye, senin bilmece kuyusundan çıkardığın cümlelere takla attırarak kurduğun mesnetsiz ifadelerin çapı yetmez!

Öyleyse dipsiz kuyulara hapsedilmeye ve yüzeye çıkması engellenmeye çalışılan gerçekleri, bu dipsiz kuyulardan, aralarındaki tartışmalarda her şeyi görürken, zaman zaman kendi itirazları ile çakışsa bile benim işaret ettiğim gerçeklerin karşısında üç maymunu oynayanların dikkatine sunmaya başlıyorum!

Sunacaklarımın öncelikli muhatabı BORGA beyefendidir ve ama asıl muhatapları ise bu tiyatro misli ve tribünlere karşı süren tartışmaları izleyerek sonuç çıkarmaya çalışan (varsa tabii) izleyicilerdir; biz onlara balkondakiler diyebiliriz.

Braye mın BORGA, hakikaten anlamıyor ve göremiyor musun yoksa bunca insan ile ti'mi geçiyorsun; hiç kimse, ne 12 Eylül rejimini, (eskisini veya yenisini), ne de Amerikancı BAAS rejimini savunuyor; savunulan bu bölgenin halklarının haklarıdır! Sen bu bölgedeki halkların hakları ile ilgilenmiyorsun ve sadece Kürtlerin, o da gericilikte sınır tanımayan Kürtlerin, hakkını hak biliyorsun diye bu gerçeğin itibari değeri düşmez!

Ve sen de pekala farkındasın ki bu haklar, dün örnek olsun Irak'ta ABD'nin beslemesi ve yetiştirmesi olan Saddam tarafından ABD ile eşgüdümlü olarak gasp ediliyor ve Irak’taki halklara zulüm yapılıyordu; Türkiye'de ise yine ABD nin "our boys”ları eliyle yerleştirilen 12 Eylül rejiminin yönetimi ve yine ABD-AB ile eşgüdüm içinde Türk ve Kürt halkının hakları gasp ediliyor ve zulüm ediliyordu; sömürüyü saymıyorum o zaten düzenin olmazsa olmazıdır, ama bütün bu noktalar ABD emperyalizminin ve elbette AB emperyalizminin ve Türkiye’nin tekellerinin çaresizliğine çare olmaya yetmiyordu!

İşte bu nedenle dünya çapında emperyalist ABD-AB, hatta daha da açarsak siyonist düzenek, dünya Yahudi partisi, emperyalizm için, yani ÇÜŞ'ler için, yani çok çok az sayıdaki büyük büyük uluslararası, sermayedarlar için kurtuluş olarak bir dünya hükümdarlığını ve elbette kapitalizm öncesinin düzenlerini ve bu düzenlerin ifadesi olan enstrümanları yerleştirerek, dünya halklarını, önce bu bölgeden başlayarak, topyekün köleleştirmek ve emperyalist kapitalizmin çaresizliğine çare yaratmak için, bir anlamda ölmüş ata kırbaç misli, bin yıllık bir "sulh düzeni" projesini (ki bu tamı tamına ama elbette biraz da olsa evrimleşmiş olan bir ortaçağ düzenidir, daha önce nemenem bir şey olduğunu anlattım ve senin kafan almadı, temel birkaç renginden biri ve en önemlisi, din'dir, ve parçalılıktır, işte siz de bu ikisine çoktan biat etmiş durumdasınız ve geldiğiniz yere bakarsak, şimdiki yerinizin kaçınılmazlığı kendiliğinden ortaya çıkıyor), yani ünlü Yeni Dünya Düzeni projesini ortaya koymuş ve Vaadedilmiş topraklar beklentisi ile de senkronize olarak, bu temelde ideolojik-politik hegemonyasını yerleştirerek hükümdarlığını kurmaya başlamıştır!

Bütün bunları kotarabilmek için ise grevi ve sendikayı çöpe atan, işçiden sınıf bilincini alıp, biat bilincini kakan bir yobazizme ihtiyaç vardı; emekçileri sürüleştirmek istiyorlardı ve bunun için gereken, bir din yolu idi, buldular; destekleyen yüksek komutanlık ve CHP idi ve bunlar, AKP'nin dışındaki AKP idiler ve artık daha çok AKP'leştiler, buna sizin de dahil olduğunuzu artık siz de saklayamıyorsunuz.

Bütün bu gerçeklikler, sizin (burada birbiri ile tartışan bütün "birbirini bilen kırk kişi" dinamiğinden söz ediyorum), ne denli ikiyüzlü olduğunuzu göstermeye yetiyor; bir taraftan BAAS rejimlerine, sanki bu rejimlerin, halkları üzerindeki diktatörlüğü tasanız imiş gibi rol keserek, destek olmayı lanetliyorsunuz ama öte yandan bir diktatörlük ile iş çeviriyorsunuz, bu çevirdiğiniz işin selameti açısından, bu diktatörlüğü düştüğü veya tökezlediği her yerden kaldırmayı bir borç biliyorsunuz; hatta politik-ideolojik renginizi bile bu diktatörlüğün rengine benzetmeye çalışıyorsunuz ve sanmayın ki bunu Kürt halkı görmüyor! Kürt halkının gördüğü, Kürt sorununda rantiye olanların, bunu Kürt halkının sırtına basarak kotarmaya çalıştıklarıdır! Ama olmuyor ve siz buna çok üzülüyorsunuz!

İpuçlu bir örnek olsun ki ne demek istediğimi anlamakta zorluk çekmeyesin diye şöyle ifade edeyim; topu sözde "politik karşıtlarınızın" kaşının gözünün üstüne şutluyor misli sert vuruşlarla "karşı tarafın" kalesine çekiyorsunuz ama o da ne! Top, sözde karşıtınızın kalesine gitmiyor ve kalenin çok önünde bekleyen "karşıtınızın" ayağının önüne düşüyor ki oradan şut yine ortak düşmanınızın kalesine çekilmiş oluyor; ortak düşman illa ki ABD emperyalizmine karşıdır; böylece, bir taraftan karşıtlık görüntünüz bozulmazken, diğer taraftan top her halukârda ortak düşmanınızın kalesine ve karşıtınız görünen ama gerçekte bir birini bilen kırk kişilik dinamiğin üyesi olanlar tarafından atılmış oluyor! Korunan kale son tahlilde ABD emperyalizminin ve bilumum işbirlikçilerinin kalesidir! Ama bilesiniz ki bunu da kimse yemiyor!

İlle de yedirmek istediğiniz içindir ki, daha doğrusu yedirmeye mahkum olduğunuz içindir ki özellikle Kürt halkını, daha önce de net olarak ifade ettiğim gibi, bilgisiz bırakmayı misyon edinen gezici vaizler rolünü oynuyorsunuz; vaaz ettikleriniz ise, gericiliğin felsefesinden başka bir şey değildir; bunu, gericiliğe veryansın ederken dahi,örnek olsun gericiliğin hedefindeki bütün yapılara şut çekerek de yapıyorsunuz!

Mahkûmiyetiniz, ABD emperyalizminin Kürt devleti programına, dolayısıyla Barzani'ye hediye edilen gerici, itaatkâr ve İsrail'in hegemonyasındaki bir Kürt devleti politikasına biat etmektir! Bu ise kitlelerin ufkunu ortaçağ karanlığında köreltmekle mümkün olduğu için, hepiniz ve hep beraber, yani bir birini bilen kırk kişilik "tartışma" tiyatrosu olarak,topu elbirliği ile eninde sonunda ABD emperyalizminin ve işbirlikçilerinin çare olarak kabul ettiği ortaçağ düzeni dayatmasının karşısında olanların ve düşüncelerin, duruşların kalelerine atıyorsunuz!

Ortaçağ 'a dönüşün bir bellek silme ameliyesi olduğunu not etmiştim ve ortaçağın temel renklerinin ticaret ve din olduğunun altını çizerek hatırlatmıştım; Bu ise şu demekti, Ortaçağ ile birlikte Antik Dönem unutuldu, antik çağı bilen kimse kalmadı; Ortaçağ bu idi ve cumhuriyet’e saldırı bir Ortaçağ işi idi; kısaca cumhuriyeti silip, bir ortaçağ düzeni kurmak isteniyordu.

Dünün sahte solcuları, bu istek ve arzuların gönüllü mahkûmiyetinde, sol dalga inince, önce devrimci renkleri budanmış Kürtçülüğe ve sonra işçinin ve köylünün düşmanı olan akp'liliğe savruldular; solcu iken de, Kürtçü olunca da ve elbette AKP'li olduklarında da, cumhuriyet’in yıkılışını beklediler; ancak şimdi şaşkınlar, çünkü cumhuriyet yıkılmıyor.

Evet, üzüldüğünüzü biliyorum ama cumhuriyeti yıkamıyorsunuz; hatta yıkmak için tekmeledikçe daha çok yıkılıyorsunuz; Türkiye Cumhuriyeti çoktan sırada idi ve ABD emperyalizminin ve işbirlikçilerinin yaptığı, tam da Irak’ta yeltenip henüz yapamadığı, Suriye’de daha sert duvara çarptığı ve İran’da ise küçük bir gedik bile açamadığı bir yıkım işi idi; aslında hepsinden önce Türkiye'de başlamıştı ve hâlâ ve de çaresizce sürdürülmektedir; ancak yıkılan, yıkım cephesidir ve bunu ABD emperyalizmi bile gördü, siz göremiyorsunuz! Artık ABD-AB emperyalizmi bile yıkılan yıkım cephelerinin ellerini tutmaktan çoktan vazgeçmiştir, siz tutmaya devam ediyorsunuz!

Türkiye'deki yıkımın sebebi ile Suriye, Irak ve İran'a yönelik yıkım politikalarının sebepleri bir ve aynıdır. Çünkü emperyalist ABD-AB'nin YDD rüyası, bu bölgedeki laik ulus-devletleri yıkıp, yerine daha küçük ve daha fazla ve ilkel-cahiliye düzenlerinin devletleri ile birlikte, yanında son derece expansiyonist ve emperyal bir devlet kurmadan gerçekleşemezdi ve bu ise tamı tamına ortaçağa dönüş operasyonu içinde idi!

Başka türlüsü olamazdı ve siz gerici Kürtçüler, demokratik cumhuriyet, ulus-devlet derken, hemen çark ettiniz, "ulus-devlet kötüdür", "kapitalist modernite öcüdür", "yaşasın demokratik modernite" yollu felsefe yaparak, ilkel bir aşirete dayalı" komün devleti"nde park edip, emperyalist YDD'ye ve onun bu bölgedeki parolası olan BOP tertibine biat ettiniz!

Ama ne Mısır'da, ne Irak'ta ne Türkiye'de ve hatta Afganistan'da, Tunus'da Cezayir’de bile, hatta ve hatta Libya'da bile ABD emperyalizminin dayattığı ortaçağ düzeninin içine hapsedilmeye, aynı anlama gelmek üzere bir Amerikan rüyası olan "ılımlı islam" a, halklar rıza göstermediklerini en sert ve kararlı biçimde gösterdiler! Ve bir tek siz göremiyorsunuz, çünkü buna mahkumsunuz ve ağzınıza yapışan "ne olur yıkılma şarkısı" mezarlığın içinden geçenlerin ıslık çalışına benzemektedir! Korktuğunuz Kemalizm’in ve Baas’ın hayaletidir; ama siz ıslık çaldıkça onlar gerçek olmaktadırlar ve korkularınızı artırmaktadırlar! Ancak asıl gerçek olan bu değil, Amerikan rüyasının büyüsünün bozulmasıdır ve bu nedenle ABD emperyalizmine sıkı sıkı sarılmak için Kemalizmin ve Baasizmin hayaletine bile ok atıyorsunuz! Çünkü bu deccali,yani "Kemalizm" ve "Baasizm" hayaletini siz uyandırdınız ve mesihiniz ABD emperyalizmidir; diğer felsefi şarkılarınız ise bahanedir!
Peki, BOP nedir mi ve bu, çok çetrefilli bir denklem mi?

Bu, yani BOP, bir hegemonik çabanın ilk durağıdır ki özünde BİP olmaktadır;
yani vaad edilmiş topraklarla çakışan bir Kürdo-judaik devlet projesi olmaktadır! Hegemonya İsrail'de, bayrak Kürtlerin elinde, kırbaç Kürt halkının ensesinde, zenginliğin muslukları emperyalizmin ve tekellerin elinde...Var mı bunda bir çetrefil? Elbette yok, çetrefilleştiren sizsiniz!

Yani büyüyen Ortadoğu değildir; büyüyen, sadece ve sadece ekspansiyonist olduğunu dünya alemin bildiği, hatta sabit bir haritasının bile olmadığı bilinen İsrail için hazırlanan ve belki de Ortadoğu'daki devletlerin en büyüğü olacak olan bir emperyal Yahudi-Kürt devletidir.

Bunun karşılığında ise Suriye-Irak-İran ve elbette Türkiye parçalanacak, belki Kürt halkı da dahil, Ortadoğudaki bütün halklar, Yahudilerin hegemonyasındaki Kürt devletinin her gün tokat atmasının, zulüm yapmasının ifadesi olan bir kadere mahkum edileceklerdir; ve ne denli iki yüzlü olduğunuzu buradan açık ediyorsunuz ki, bölgedeki diğer halklara zulüm yapan Kürt halkının özgür olmasının mümkün olmadığı gerçeğinin üzerini örtmek için herhalde göbeğiniz çatlamaktadır! "Demokratik komün"müş!
Bunun yanında, Mısır, Yemen, Tunus, Libya, Afganistan, Pakistan ve daha birçok devlet de aynı kadere sürüklenecek ve böylece ilk durağın inşası tamamlanmış olup, buradan başka istasyonlara ilerlenecek, ta ki emperyalizmin gericiliğinin en tam açığa çıktığı bir kapitalizm öncesinin düzeni, bir cahiliye düzeni olacak olan, en tam ifadesiyle paranın dünya imparatorluğu olacak olan emperyalist dünya devletinin su basmanı tamamlanmış olacaktır!

Ancak bir kere Kürt halkına, başka halklara uygulanan zulme seyirci kalmanın kendilerini özgürleştirmeyeceği bilinci öyle ya da böyle verilmiştir ve emperyalistlerin tıkanıklığı tam da burasıdır ve bu tıkanıklığı aşmada emperyalist ABD'nin yardımına koşan, tarihin cilvesi olsa gerek, Öcalan'dır ve bu da yetmemektedir!

İşte solun, devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin, devrimci-demokratların (yani ulusal kurtuluş mücadelesi veren Kürt devrimcilerinin, her şeyden önce ve hiçbir güç hesabı yapmadan, ABD emperyalizmi ile savaşmayı göze almadan sonuca varamayacaklarını, yani ne ulusal kurtuluşu gerçekleştirebileceklerini, ne de sosyalist iktidarı gerçekleştirmenin yolunu açabileceklerini idrak etmeleri, bu nedenle önem taşımaktadır; çünkü emperyalizme karşı mücadele etmeden, ne solun, ne sosyalistlerin ve komünistlerin ve ne de devrimci-demokratların mücadele erekleri gerçekleşebilir! Yani hepsinin mücadelelerinin yolu, antiemperyalizmi içermektedir; emperyalizmle şiddetli bir kavgayı göze almayan hiçbir sol çizgi, ulusal kurtuluş çizgisi dahil (bununla ulusal kurtuluş hareketlerinin sol çizginin içinde olduğunu da hatırlatmış olmaktayım ve böylece ısrarla ve cahilce Kürt ulusal kurtuluş hareketinin sosyalist olmadığını ve hatta gerici olmasının bile sorun teşkil etmemesi gerektiğini solun kafasına kakmanızın ne denli sinsi bir kurnazlık olduğunu da göstermiş oluyorum ), ileri hedeflere veya kendi ereklerine varamaz!

Daha önce de hatırlatmıştım, bu cumhuriyetlerin yıkılması kapitalizmin yıkılması değildir; emperyalizmin yıkılması hiç değildir ve bunlar olmadan "komün " sayıklamak, ahmaklık bir yana, gericiliğin dik âlâsıdır!

Ama ortaçağ karanlığına karşı cumhuriyet sayıklamak gericilik değildir amma ve lakin yapılan bu değildir; yani sayıklanan tekellerin cumhuriyeti değildir; tam tersine ve tamamen ayık bir haleti ruhiye içinde ortaya konulan net çözüm sosyalist cumhuriyettir ve bu, komünün ta kendisidir; ancak yıkılmaya çalışılan cumhuriyet de bu güzergâhta yer almaktadır ve bu cumhuriyetin altında kalanların,yıkım ekibine biat edenlerin, karşısında durmayanların, sosyalist cumhuriyeti kurmaları da sayıklamaları da beyhudedir!

Ve sizin sayıkladığınız, yani kökü ilkel aşiret devletine dayanan ve ucu açık bir mücadelenin ifadesi olan "demokratik komün", emperyalist YDD nin karasuları içinde veya güzergahındadır! Bu karasular içinde ve güzergahta, yani bu karasuları kurutmadan ve bu karasuları besleyen güzergahları kapatmadan gerçekleşeceğini sayıkladığınız "komün" her zaman ilkel kalmaya devam edecektir!

Bu nedenle artık size beş yaşında çocuklar dahi, "siz kimi kandırıyorsunuz " demektedir!

Çünkü, sizin derdiniz devlet değildir, "devlet olmayan devlet", dolayısıyla "komün" özleminiz de yoktur ve hatta "anarşistliğiniz" bile çakmadır; sizin derdiniz, laikliktir; sizin derdiniz aydınlanmadır; sizin derdiniz akıldır; sizin derdiniz bilgidir; ve bu nedenle emperyalizmin dine dönüş kervanına ondan önce dizildiniz ve hepsine birden ve ölçüsüzce salvo atışı yapıyorsunuz; utanmadan "ulusal kurtuluş" diye diye,"anadil" diye diye,"ulusal kültür" diye diye, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkının, bunun ayrılma hakkı olduğu gerçeğinin üzerini örtüp duruyorsunuz ama solculardan, devrimcilerden, sosyalistlerden Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı için destek dilenmekten bıkmıyorsunuz; yani hem bu hakkın patent hakkını emperyalist ABD'ye ve işbirlikçilerine bıraktınız; hem de bu hakkın gericilik lehine, yobazlık lehine, yani ağaların, mollaların, dinci akımların palazlanmalarının lehine ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelesindeki devrimci renklerin budanması pahasına devrimcilerden, sosyalistlerden, komünistlerden, çoktan çark ettiğiniz UKKTH'nı öne sürerek, Kürt yobazlığını palazlandırmak için destek istemekten utanmıyorsunuz!

Öte yandan bu hakkı hiçbir zaman hak bilmemiş olan sahte sol gömlekli azap zebanilerinin, şimdi devrimci renkleri budanmış ve KKTH ilkesinden çoktan uzaklaşmış, bu hakkı kendi elleriyle ABD emperyalizmine teslim etmiş görünen bir ulusal kurtuluş hareketinin en sadık destekçileri olması hem tesadüf değildir ve hem de sizin bu sahtekârların "demokrasicilik", "insan hakları savunuculuğu" oyunlarına pek değer biçmeniz sizin kimin karasularında yüzdüğünüzü açıkça göstermektedir!

Ve şimdi de, hem Kemalizmin ve hem de BAASizmin hayaletinden korkar olmuşsunuz! Bahaneleriniz bu korkunun ürünüdür ve ABD emperyalizminin korkularına ortaklıktan başka bir şey değildir!

Ne var ki, korkunun ecele faydası yoktur ve beş yaşındaki çocukların zekası bunu da bilmektedir ama siz beş yaşındaki çocukları güldürmeye devam etmekte sınır tanımıyorsunuz!

Demek ki bu geniş coğrafyada, akıl taşıyanlar, ABD emperyalizminin, her ne isim ve tarif ile olursa olsun, halkları bölmek, devletleri parçalamak ve bu coğrafyanın zenginliklerine el koymak için yürüttüğü yıkıcı operasyonlarına ve bu çerçevede işbirliği içinde olanlara karşı durmanın en tam ifadesiyle bir insanlık görevi olduğunu bilmek ve idrak etmek zorundadır; bugün en tarihsel görev budur! Yoksa mesele diktatörlere ve diktatörlük düzenlerine arka çıkmak değildir.

Mesele tamı tamına özel olarak ABD emperyalizminin, genel olarak emperyalizmin varlığındadır; emperyalizmi, yeryüzünden silmeden ne insanlık yeşerir, ne devlet olmayan devletler, yani komünler özgürce gelişebilir ne de ulusal baskı ortadan kalkabilir; bu nedenle ABD emperyalizmine rağmen sizin uyduruk "komün" ütopyanız hem akıl taşıyanlar için ve hem de Kürt halkı için hiçbir anlam ifade etmez ama ABD emperyalizmi için biçilmiş kaftandır ve kozmopolitik politikası ile uyumludur!

Demek ki ne imiş, istediğiniz kadar mesnetsiz ve tarihsellikten uzak kavramlar üretin, ABD emperyalizminin politikalarına biat ettiğiniz gerçeğinin üzerini örtemezsiniz!

Fikret Uzun

11-08-2013