11 Şubat 2013 Pazartesi

ABD DOST CHP FAŞİST AKP İSE İLERİ DEMOKRATİK BU DENKLEM ÇOK KOMİK



ABD DOST CHP FAŞİST AKP İSE İLERİ DEMOKRATİK BU DENKLEM ÇOK KOMİK

ABD "DOST" CHP "FAŞİST" AKP İSE "İLERİ DEMOKRATİK" BU DENKLEM ÇOK KOMİK
"Türkiye’de yanılgı değiştirme hastalığı "sol"cularımızda hiç geçmiyor" dediğim zaman bana nefret besliyorlar biliyorum ama her şey ortada be kardeşim, bu gün faşizm ve üstelik feodal kalıbını da hazırlayarak en şiddetlisi ile tepemize binmek üzere hazırlanırken ve üstelik iktidarda iken, bu faşist iktidardan, onunla uzlaşarak gelecek hayırdan medet uman akıl noksanlarının,bu faşist iktidarın yedeğinde ve başından beri yürüyen, daha iyi yürümek için kendini "YENİ" adıyla dizayn eden CHP nin asıl misyonunu görmeyip, başka yerde arayacağı faşizmi CHP'de aramakla meşgul olmaları ve kendilerine bir de "komünist" ünvanı vermeleri ibretlik bir durum!

Öte yandan, hadi kolay görmüyorsunuz, behey aklı tutsaklar, siz de "komünist"iseniz, başbakan haydi haydi "devrimci" ve "ileri demokrasi"nin mimarı olur; Görmüyorsunuz ki, CHP ye en çok "solculuk" dersi, bilumum tescilli faşistlerden, antikomünistlerden, tarikat sözcülerinden, iktidar çevrelerinden verilmektedir; solculuğa amansız düşman olanların, CHP’ye neden "solculuk" dersi verdiklerini düşünmekten bile acizsiniz!

Daha önce de dikkat çektim ki, hepiniz sanki birbirini bilen ve uzaydan gelen kırk kişi misli ahmağa yatarak sahtekarlıkta yarışır gibisiniz, dediklerimin hiçbirini ne duydunuz, ne de gördünüz; aslında duydunuz da, gördünüz de ama hepiniz öyle bir karanlığın dipsiz kuyusuna bulaşmışsınız ki, duymanız ve görmeniz gerekenler dışındakileri duymanız da, görmeniz de mümkün değildir.

Bahanelerinizin içini doldurmak için, bir CHP saylavının sözlerine ne de çabuk hışımlandınız ve hemencecik "ırkçı"lık buldunuz! Öte yandan ne de çok Lenin'i ve dahi Marx ile Engels'i referans gösteriyorsunuz ama onların işaret ettiklerini nedense görmezden geliyorsunuz; Irkçılığı da, ulusu da, milliyeti de son derece net ve defalarca, çeşitli vesilelerle ama genelde tıpkı şimdi olduğu gibi, akıl tutulması içinde sağa sola savrulan ama bunu marxizm'e bağlayanların yaklaşımlarını ve ifadelerini eleştirirken, düzeltirken ortaya koyduklarını, üstelik sık sık ve burada hatırlattığım halde hiç aklınıza getirmiyorsunuz; ve hemencecik resmi politikanın hegemonyasındaki koroya katılarak, CHP nin,"solcu"laştırılması ve AKP’nin,12 Eylül faşist rejiminin yürütmesinin, dahası ABD emperyalizminin, Türkiye'nin Osmanik renkte faşist bir diktatörlüğe sürüklenmesi için oynadıkları "demokratik" ya da "sivil" anayasa ve "Kürt çözümü" oyununa daha fazla adapte olması için, "sol" renk ile görevinizi yapıyorsunuz!

Behey aklı tutsaklar, iki de bir işçilere gidelim, halka gidelim, kitlelere gidelim der durursunuz, CHP nin kaç işçiyi, kaç dar gelirli emekçiyi etkilediğini, kaç emekliye kendini "solcu" olarak pazarladığını, kaç AKP den sıtkı sıyrılmış insana umut olduğunu ve içinde, AKP'nin ve ABD nin, işçi düşmanı, halk düşmanı oyunlarına karşı çıkan kaç saylav, üye, yönetici ve taraftar olduğunu biliyor musunuz?

Elbette biliyorsunuz ve hatta bunları hatırlatınca CHP kuyrukçuluğu yapılmış olmayacağını da biliyorsunuz ama belli ki, düzenin yörüngesine çoktan girmiş ve son sürat gidiyorsunuz, bu kafa ile çok sürmez.

Renginizin kızıl mı, turuncu mu olduğunun anlaşılması uzun sürmez ve anlaşıldıktan sonra ne işe yarayacağınızı siz düşünün artık!

CHP ye her şey denilebilir ve hak ediyor ama faşist demek aymazlığın, ahmaklığın dik alasıdır ve ben bundan ziyade, koca koca adamların ahmak olmayacağını, çok yerinde ve son derece perspektif açıcı cümleler kurabilen kimselerin, bu kadar basit bir denklemde ahmaklığı göze alarak kör ve sağır olmasının, resmi koroya katılmasının mümkün olmayacağını, öyleyse "ahmak"a yatarak, bilerek ve isteyerek sahtekarlık yaptıklarını düşünüyorum; değilse aksini kanıtlamak kendilerine düşmektedir.

Tekrar ediyorum, eğer faşist dinamik, MHP yanında CHP ye de inmiş ve örgütlü hale gelmiş ise, hepinizin, öyleyse iktidardaki faşist dinamiğin katmerli olarak var olduğunu düşünmesi ve yine öyleyse ABD emperyalizmindeki faşist dinamiğin bundan da katmerli olduğunu düşünmesi gerekmez mi?

Bunu görmeyip, CHP nin faşistliği ile kavga edenler "komünist" olabilir mi? Kitlelere doğru hedef gösterebilir mi? Yoksa meydan boş mu zannedilmektedir?

Hayır! Boş değildir ve kitlelere gösterilmesi gereken asıl hedefin üzerinin örtülmesi için çabalayan sahte "sol" dinamiklerin işi artık kolay olmamaktadır!
DAHASI DA VAR; BÖYLE BİR FAŞİST İKTİDAR İLE, BÖYLE BASKICI VE İŞÇİ DÜŞMANI BİR İKTİDAR İLE BASKISINI VE İKTİDARINI CANLI TUTABİLMEK İÇİN BU TOPRAKLARI VE HALKLARINI TARİHİN GERİSİNDEKİ BİR KÖLELİĞE SÜRÜKLEDİĞİ AŞİKAR OLAN BİR REJİMİN EN BİÇİLMİŞ KAFTAN OLAN YÖNETİMİ İLE "DEMOKRASİ " GELECEK,"DEMOKRATİKLEŞEREK" KÜRTLER "KURTULACAK" DİYEREK UZLAŞMAKTAN KÜRTLERE BİR KURTULUŞ ÇIKAR MI?
AYNI ŞEKİLDE, DÜNYANIN EN GERİCİ, EN CANİ, EN DÜZENBAZ VE EN SİNSİ SERMAYE SINIFINA COĞRAFİ VE İDARİ ALAN YARATAN, VE DE SİCİLİNDE EN KANLI KATLİAMLARIN YER ALDIĞI, GERİCİLİĞİ DE, MİLLİYETÇİLİĞİ DE, IRKÇILIĞI DA, ULUSAL NİHİLİZMİ DE EMPERYALİST ÇIKARLARI İÇİN BİR OYUNCAK MİSLİ KULLANIP, MİLYONLARCA EZİLEN, SÖMÜRÜLEN HALKIN OLUK GİBİ KANINI AKITMAKTAN ÇEKİNMEYEN, ÇEKİNMEDİĞİNİ DEFALARCA GÖSTEREN ABD EMPERYALİZMİNDEN "DOST" OLUR MU? ONUN İPİYLE KUYUYA İNİLİR Mİ?

Ve dahi, CHP de faşizm görülürken ve bütün melanetler burada aranırken, bunların görülememesi mümkün mü, hatta tuhaf değil mi?

Hem ABD nin "dost"luğundan Kürt halkına bir özgürleşme ve kurtuluş düşmez ve hem de Kürtler kurtulsun, özgürleşsin diye ne ABD emperyalizmi, ezilen, sömürülen halkların kanını akıtmaktan ve emmekten vazgeçer, ne de 12 Eylül faşist rejiminin yönetiminin Kürtler'in kurtulması için "demokratikleşmesi" mümkündür ve ne de Kürt halkı,12 Eylül faşist rejiminin Türkiye'nin emekçi halklarını ve işçi sınıfını köleleştirmesine razı olur.

Bunun neresi "demokratik" ve "ilerici" ve de "kurtuluş"? CHP NİN NERESİNDE FAŞİZM VAR VE HEM OLSA BİLE, BELİRLEYİCİ OLAN VE CHP NİN FAŞİSTLİĞİ MİDİR, YOKSA İKTİDARI ELİNDE TUTANLARIN FAŞİZMİ MİDİR? BU DURURKEN VE DAHA DA MEKANİZE OLARAK KONUŞLANIRKEN, CHP DE GÖMÜ ARAR GİBİ FAŞİZM ARAMAK MI DOĞRUDUR, YOKSA İKTİDARDAKİ FAŞİZM İLE MÜCADELE ETMEK İÇİN NESNEL VE ÖZNEL OLARAK BÜTÜN KARŞIT GÜÇLERİ SEFERBER ETMEK Mİ DOĞRUDUR?

Soruyorum ama sizin bunların doğrusunu bildiğinizi de biliyorum, ahmaklıkla yaftalanmayı göze alarak, yanlış cevap vereceğinizi de biliyorum ama olsun, tarihe nottur ve ısrarla soruyorum!

DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ ÖYLE Mİ? BU KONGRENİN DEMOKRATİKLİĞİ KİMEDİR, BU KONGREDE KÜRT EMEKÇİ HALKININ KURTULUŞUNA DAİR HANGİ SOMUT PERSPEKTİF AÇILMIŞTIR; SÖZ GELİMİ SAKIK SÜLALESİNİN, BUCAK AŞİRETİNİN, BARZAN AŞİRETİNİN, DAHA BİLMEDİĞİMİZ ONLARCA BELKİ DE YÜZLERCE ZENGİN, TOPRAK SAHİBİ ŞEYHİN, AŞİRET REİSİNİN, ABD EMPERYALİZMİ İLE VE YERLİ TEKELLERLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDEKİ KÜRT BURJUVALARIN TOPRAKLARININ, MALININ, MÜLKÜNÜN BİR KISMINI, YA DA BU PAZARLIKTAN, BU EGEMENLERE AKACAK ZENGİNLİKLERİN BİR KISMININ KÜRT YOKSUL KÖYLÜLERİNE, YOKSUL EMEKÇİLERİNE Mİ DAĞITILACAKTIR?

KÜRT COĞRAFYASINDA HER İLDE BİR FABRİKA, İŞLETME, TARIM ÇİFTLİĞİ, BARAJLAR, HASTANELER, OKULLAR VESAİRE İNŞA EDİLEREK, KÜRT HALKI HEM BİLİNÇLENDİRİLİP, HEM DE YOKSULLUKTAN, GERİLİKTEN, FEODAL İLİŞKİLERDEN Mİ KURTULACAKLARDIR? YOKSA KÜRT MEMET' E HÂLÂ NÖBET VE BU SEFER DAHA YAKININDAKİ, DAHA İÇİNDEKİ EGEMENLERİN EMRİ İLE Mİ DÜŞECEKTİR? BU OLURKEN DE, KÜRT HALKINA YOKSULLUKLARININ PAYLAŞIMI, YOKLUKTAKİ EŞİTLİK KOMÜN DİYE, DOĞRUDAN DEMOKRASİ DİYE Mİ YUTTURULACAKTIR?

Bu tarafa bakın behey aklı tutsak, birbirini bilen kırk kişi, bir tek kendinizi akıllı, diğer herkesi salak sandığınız aşikar ama bu sandığınızın hiç de doğru olmadığını pek yakında siz de göreceksiniz ve bunu, her tarafa, ABD nin kendi emperyalist çıkarları için seferber olduğu "Kürt çözümü" nün, Kürt halkının sefaletini ve boyunduruğunu daha fazla artıracağını ABD'nin "dost"luğundan hayır gelmeyeceğini, kurtuluş sağlamayacağını, kurtuluş isteniyorsa bunun ancak ve ancak Kürt halkının kendi gücüne dayanarak mümkün olabileceğini, bunun için de Türkiye ve uluslararası işçi sınıfı hareketinden ve devrimci hareketinden kopuk, dahası devrimci renkten koparılmış bir kurtuluş mücadelesinin ancak ve ancak emperyalistlerin, ezen ulusun egemenlerinin gücünü artıracağını, egemenliğini pekiştireceğini ve Kürt halkını da Türk halkını da daha fazla köleleştireceğini işaret edenlerin "Salak" olduğunu yazan yaftalar asarak gizleyemezsiniz!

Kürt halkı, Türkiye’nin ve emekçi halklarının tarihin gerisine sürüklenmiş, feodal çizgilerdeki bir faşist diktatörlüğe mahkûm edilmesi ve ABD nin tam sömürgesi olması pahasına ve üstelik ABD'nin "dost"luğuna bel bağlayarak bir kurtuluşun gelmeyeceğini onca mücadeleden sonra görebilecek olgunluğu yakalamışken, siz , "başka bir ulusu ezen uluslar özgür olamaz" düsturunu sürekli dillendirdiğiniz halde, bunu nasıl göremezsiniz?

Kürt halkı bunu görebiliyorsa, en azından hissedebiliyorsa ki, böyle olmasa idi, ABD Emperyalizmi, buradaki oyunlarını çoktan düğümlemiş ve başka oyuna geçmiş olurdu, sizin haydi haydi görmeniz gerekmiyor mu?

Kürt halkının, Türk halkının köleliğine rağmen özgür olabileceğine inanıyor musunuz?

Peki,"başka bir ulusu ezen uluslar özgür olamaz" düsturuna ne oldu? Kendisi ne pahasına olursa olsun, emperyalizm ile işbirliği içinde de olsa, ezen ulusun egemenleri ile uzlaşarak da olsa kurtulacak diye, başka ulusların daha fazla köleleştirilmesine, daha fazla sömürülmesine, daha fazla ezilmesine göz yummak özgürlük getirecek mi?

Size söylenecek daha çok söz var ama ne söylesek, hangi gerçeğin üzerindeki örtüyü kaldırsak, açıktır ki, siz gene örtmeye, gene sağırı, körü oynamaya çalışacaksınız; çünkü bir mahkumiyetiniz var, topyekün hepiniz "ahmak" olamazsınız, hepiniz birden, aynı anda parlayıp, aynı anda sessize yatıyorsanız, ortada bir tarikat örgütlenmesi olduğunu, herkesin bildiği bir sır etrafında sessiz olma oyunu oynandığını düşünmek son derece mantıklıdır!
Eğer böyle düşünmek haksızlık ise, bunu bize göstermelisiniz, mantığınızı açıklamalısınız!

Söylediklerinizde, hassasiyetlerinizde samimi iseniz, dediklerinizi de, dediklerimizi de enine boyuna süzgeçten geçirin ve yol yakınken doğruda durmanın formülünü bulun; aksi taktirde, belirleyici olan emek sürecidir ve bu kendini son derece canlı biçimde hissettirmektedir ve ortada sağlam bir sınıf örgütü, kitleleri derinlemesine kucaklayacak yeterlilikte ve saflıkta bir bağımsız siyasal örgüt olmadığına, ortada dolaşanlarının en babayiğiti, böyle bir örgütün karikatüründen ancak bir doz ilerde olduğuna göre; ve bu sürecin keskinleştirerek büyüteceği ve diğer bütün çelişkileri çekeceği kıvama geleceği deneyimle sabit olduğuna göre; demek ki, bu keskinliğin, bu büyümenin içinden patlayandaki renk, her halukârda kendiliğinden bir renk olacaktır ve ama emin olun ki, çok geçmeden bu rengi geride bırakırken, sizin gibileri de geride bırakarak kaçınılmaz olan yöne doğru ve hızlı bir bilinçlenme ile ilerleyecektir.

İlerlerken, o ulusalcı, bu yurtsever, öteki sosyalist, beriki komünist diye bakmayacaktır; asıl hedef yönde ise o yöne gidenler ile kucaklaşacak ve bütünleşecektir.

Tarihte hep böyle olmuş ve tarihte yenilgiler de, devrimden sonra iktidarı sömürücü sınıfın alması da sömürülenlerin yeterince bilinçli olmamasından, olgunlaşmış olmamasından ve elbette onlara mihmandarlık eden kadroların yeterli olmamasındandır.

1905 şubat devriminde de,1917 Şubat devriminde de ve dahi Paris Komününde de böyle olmuştur! 1917 Şubat devriminde ise iktidar burjuvaziye bilhassa ve bu nedenle bırakılmış, işçi sınıfının iktidarı, hükümetin dışında hazırlanmış ve yeterince hazır olduktan sonra iktidarı burjuvaziden almışlardır.

Bunca deneyime karşın, bunca derse karşın ve bu derslerin hepsini emperyalizm kendi çıkarına değerlendirip dünyayı topyekün bir ortaçağ karanlığına götürmeye hazırlandığının apaçık görülmesine karşın, asıl düşmanı başka yerlerde aramakla emekçi kitleleri, işçi sınıfını, yüzünü devrimciliğe dönmüş yurt ve halk sevgisi içinde olanları oyalıyor, aklını karıştırıyor ve düşmana yedekliyorsunuz.

Bunu bilerek ya da bilmeyerek yapmanız hiç önemli değil; hatta bilmeden, ahmakça, iyi niyetle yapmanız çok daha kötü ki, M-L nin kurucuları bunu da ifade etmişler, tarihe not etmişlerdir ki, "İYİ NİYETLİ OPORTÜNİZM OPORTÜNİZMLERİN EN KÖTÜSÜDÜR."

Eğer gerçekten samimi ve dürüst iseniz, iktidar için önde olmaya kararlı ve yetenekli iseniz, kitleleri gerçekten önemsiyorsanız ve onları ekonomizmin, reformizmin etkilerinden kurtarmaya gönüllü iseniz, Kürt sorununda kendinize ait, bilimsel ve sınıfsal bakış içeren bir politikanız varsa, emperyalizmin politikalarından medet ummuyorsanız, ezen ulusun egemenleri ile uzlaşmaktan uzak iseniz, geç kalmış sayılmazsınız, bir an önce yaklaşımınızı , teorik-politik bakışınızı gözden geçirmelisiniz!

Şöyle bir tarihe bakın, Lenin Plehanov'un yanında yetişti, öğrencisi sayılıyor, Kautsky Lenin’i de aşan bir M-L bilgini idi, o kadar öyle ki, kafasının içinde her an kullanıma hazır, M-L 'in esaslarını içeren çekmeceler olduğu söyleniyordu ve onlarla birlikte daha niceleri, özellikle de iki ayrı Şubat devrimi sırasında ve daha da çok Lenin NİSAN TEZLERİ’ni ortaya koyduğu sırada savrulup gittiler, burjuvazinin oyuncağı oldular ve hâlâ takipçileri olsalar da, tarihin hükmünden kurtulamadılar.

Geride ne ve kimler kaldı, hepimiz biliyoruz; bundan sonra da böyle olacak, geride kitlelere gerçek anlamda ve yalpalamadan doğru yönü gösterenler ve sonuca kararlı olarak gidenler kalacak.

Unutmayın, ABD emperyalizminin Kürt politikası dün ortaya çıkmadı, AKP ile de çıkmadı, kırk yıldır var ve "Büyük Kürdistan Politikası" olduğunu biliyoruz; ABD nin sadece Kürt politikası da yok, Ermeni politikası da, Türk politikası da, İran, Irak vb politikaları da var ve hepsi emperyalistliğinin gereğidir; olmazsa olmazdır!

Daha önce Sovyet Sosyalizmini bitirme politikaları da vardı, Gorbaçov işini kolaylaştırdı, Sovyet sistemi, Doğu Avrupa’dan çözüldü ve bu durum uluslararası kavganın merkezini Türkiye'nin de içinde olduğu bu coğrafyaya taşıdı! ABD, yıllarca Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün tepkilere karşı Kürt politikasını ve Ermenistan politikasını ilerletti; Kürtleri ve Ermenileri memnun etmek için her türlü fiyatı ödedi!

ABD YILLARCA, GERİCİ BİR KÜRT DEVLETİ İLE ORTA DOĞUDA BİR SÜRE DAHA DÜDÜĞÜNÜ ÖTTÜREBİLMEYİ PLANLADI; PKK TÜRÜNDEN, ŞOVEN OLMAYAN VE GİDEREK YOKSUL KÜRT KÖYLÜLÜĞÜNÜ HAREKETE GEÇİRME YÖNÜNDE GELİŞEN BİR ÖRGÜTLENMEYİ TEMİZLEYEREK ORTADOĞU'DA YENİ DÜZENLEMELER PEŞİNDE KOŞTU VE BUNU DÜĞÜMLEMEYE ÇALIŞIYOR.

Komünistler'in, dünyanın her tarafında, ABD emperyalizminin planlarının karşısında durması, bütün uygarlıkların bu en ilkelinin, en saldırganının, an kanlısının egemenliğini ortadan kaldıramasa bile, sınırlamaya çalışması hem sorumluluğu gereğidir, hem de en büyük onurdur!

ABD emperyalizminin Türkiye'ye ve Ortadoğuya girmesi, İkinci Savaştan sonra Büyük Britanya emperyalizminin buradan çekilme kararı alması ile ve nazlanarak olmuştur; Truman Doktrini ABD emperyalizminin Ortadoğuya bir güç olarak girmesinin ilanıdır!

Ve Sovyet sosyalizminin çözülmesi ile birlikte bu bölgede Sovyet freni de çözülmüş, böylece bu bölge, tek yanlı olarak ABD emperyalizminin hoyratlığına terk edilmiştir.

KOMÜNİSTLERİN, SOLCULARIN, DEVRİMCİLERİN, ANTİEMPERYALİSTLERİN, KÜRT DEVRİMCİ-DEMOKRATLARIN EN DEVRİMCİ İŞLERİNDEN BİRİ DE BUNA KARŞI DURMAKTIR!
BU KARŞI ÇIKIŞTA GÜÇ HESABI DA YAPILMAZ, KÖYLÜ KURNAZLIĞI MİSLİ TAKTİK POLİTİKALAR İÇİNE DE GİRİLMEZ; BU BİR GÖREV VE SORUMLULUKTUR!

ABD'NİN BİR KÜRT POLTİKASI VARSA, SOSYALİSTLERİN, KOMÜNİSTLERİN DE OLMALI VE BU POLİTİKA ABD EMPERYALİZMİNİN EMPERYALİST PLANLARININ KARŞISINDA OLMA SORUMLULUĞUNUN İÇİNDEDİR; BURADA KÜRT HALKI, DEVRİMCİ-DEMOKRATLAR, KÖYLÜ KURNAZLIĞINI POLİTİKA BELLEYİP, POLİTİKALARININ ABDNİN KÜRT POLTİKASI İLE ÇAKIŞTIĞI GEREKÇESİ İLE ABD EMPERYALİZMİNİN PLANLARININ KARŞISINDA DURMA SORUMLULUĞUNDAN KAÇAMAZLAR; BU KÖTÜ BİR MASALDIR, KÜRT HALKININ KENDİ KURTULUŞU İÇİN DAYANACAĞI POLİTİKALAR, HİÇBİR ZAMAN ABD EMPERYALİZMİNİN POLİTİKALARI İLE DENK DÜŞMEZ; DENK DÜŞÜYOR DİYE ABD'Yİ "DOST" BELLEMEK İSE SON DERECE NET OLARAK SORUMLULUKTAN KAÇMAK VE TESLİM OLMAKTIR; KURTULUŞU EMPERYALİZME PEŞKEŞ ÇEKMEKTİR, KURTULUŞUN ÖNÜNE DAHA KALIN DUVAR ÖRMEKTİR!

Türkiye'de ise, hâlâ devam eden Eylülist rejim, yer yer ABD nin Kürt politikasına tepkiler yükselse de, bütün politikalar, ABD nin Türkiye'deki ve Ortadoğu'daki Kürt ve Ermeni politikalarına uyumlu olarak restore edilmeye devam etmiş ve "sol"cular da,"aydın" lar da, hatta "komünistler" de, "sendika liderleri" ve "işçi liderleri" de devşirilerek, özellikle ABD nin ve AB'nin Kürt ve Ermeni politikaları çerçevesinde dizayn edilmiştir; bütün düzen partileri buna ve kimisine daha fazla "sol" renk verilerek uydurulmuştur; Daha önce SHP, şimdi de CHP bunun içindedir; MHP ise içinden hiç çıkmamıştır.
Bu bölgede ve daha çok Türkiye'de bütün politikalar ABD emperyalizminin Kürt politikası etrafında döndürülmüş ve sonunda tamamen ABD'nin "Büyük Kürdistan" politikasına bağlanmıştır.

Bu bağ giderek, toplumun değil ama toplumu manipule edebilecek, illuzyona sürükleyebilecek "sol" renkli, resmileştirilmiş, düzenle barışık dinamiklerin hemen hepsini içine alarak kalınlaştırılmış ve ortaya, Kürtlerin de ve özellikle de egemen sınıf ve katmanlarının da sahip çıktığı, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayini çerçevesinde bir kurtuluş için, ABD emperyalizminin "dost"luğu ile ve ezen ulusun egemenleri ile yapılacak pazarlıkların sağlayacağı bir "çözüm" çıkmış gibi gösterilmektedir; bu koca bir yalandır ve bu "çözüm" Kürtlerin kurtuluşunun çözümü değildir; tamı tamına ABD emperyalizminin 40 yıldır, hatta öncesi de var ve başka etmenler ve çok daha öncesine dayanan politikalar da var, güttüğü ve hazırlandığı "Büyük Kürdistan" politakasının gereği olarak ortaya çıkarılan ve Kürtlere de, Türkiye toplumuna da dayatılan bir emperyalist "çözüm"dür !

Fikret Uzun

11-Şubat-2013

10 Şubat 2013 Pazar

KOMÜNİSTLERİ BEKLEYEN SINAV



KOMÜNİSTLERİ BEKLEYEN SINAV

Ah be Tuncay dostum, henüz satılmadan, satılırken ve satıldıktan sonra da hep dikkat çektik ve bunun bir primitif akümülasyon olduğunu anlattık durduk; ama hep karşımıza "işçilerin vatanı yoktur" yollu hatırlatmalar çıkarıldı ve "vatanım dünya" yollu emperyalizmin kozmopolitizm ideolojisinin kuyrukçuluğu ile üzerimize gelindi. Eminim senin arkadaş hanende onlardan çokça vardır ki, hemen hepsi, çok sevgili Ali Yüğnük dostum bile, onlarla birlik olup, ne ulusalcılığımı, hatta ne de faşistliğimi bırakarak, manifestodaki "işçilerin vatanı yoktur" önermesinin tek başına değil beraberinde ifade edilenlerle birlikte ele alınması gerektiğini söylediğimde ve devamını arz ettiğimde bile dediklerinden vazgeçmediler.
Şimdi son gaz Türkiye'nin ve emekçi halkının geleceği olan yer altı ve üstü zenginliklerin el değiştirilmesi devam ederken,uluslararası tekeller yanında Türkiye'nin işbirlikçi tekelleri ve ağasıyla, şeyhiyle ve Türk tekellerle bin bir bağ ile bağlı burjuvaları ile Kürt egemenleri daha da zenginleşirken ve güçlenirken, Kürt ve Türk emekçileri, işçi sınıfı, daha da fakirleşmesi yanında, daha savunmasız ve daha fazla gelecek güvencesiz kaldı; ama o işaret ettiklerim hâlâ aynı tas aynı hamam, her yerde ulusalcıyı düşman görürken, asıl düşmanı görmezden gelmeye ve asıl düşmana söz söyletmemeye devam etmektedir.
Şimdi önümüzde, tıpkı 2010 anayasa referandumu gibi bir yol ayrımı var ve bu zatı muhteremler, üstelik programlarında hâlâ UDC olduğu halde ve bu cepheye herkesi çağırdıkları halde, yani adı üstünde ULUSAL olan her gücü çağırdıkları halde, kapılarını kapalı tutmaktalar ve tek saldırdıkları ulusalcı, yurtsever dinamiklerdir.
Oysa komünistler her zaman yerinde ve zamanında canlı gerçeklerin üzerindeki somut olgulardan hareket ederler; dün hepimiz ki, Atilla Aşut bile hatırlatmıştır; UDC nin kitlelerle bağlanması görevi ile yükümlü idik ki mahkemede bile ilerici-yurtsever olduğumuzu savunmamıza geçirmiştik ve bu sorumluluğumuz bize bolca mahkûmiyetler getirmişti!
Öte yandan Fransa Hitler faşizminin işgali altında iken, Fransız büyük zenginleri ülkeyi uluslararası tekellere peşkeş çekerken Almanya'yı ayırmıyordu ve bunu yaparken, Nazilerle işbirliği içinde komünistleri ve yurtsever, ulusalcı direnişçileri kurşuna diziyordu.
O zaman da büyük zenginler ve onun yönetimi, "Halk cephesi" yerine Hitleri yeğliyor ve bunu halka kozmopolitizm ile onlara "dünya vatandaşlığı" vaat ederek yutturmaya çalışıyordu.
Hitler yenilirken, sahneye ABD emperyalizmi çıktığında, ne ulusal değerler, ne egemenlik, ne bağımsızlık bırakılıyor ve bu kez Fransa’nın zenginlikleri ABD tröstlerine peşkeş çekilirken, yine kozmopolitizm ideolojisi ile Fransız halkı aldatılıyor, orta sınıflar ise, Fransa Fransızlarındır, Fransızların kalacak yollu demagoji yapıyorlardı
Ve en sonu Fransız halkına ve işçi sınıfına ulusalcı, yurtsever Fransızlardan değil, proletarya diktatörlüğünden yani sosyalist iktidardan vazgeçen ve barışçıl geçiş masalı ile işçileri uyutan reformist komünistlerden darbe geldi ve şimdi Fransız KP'si de, hatta devasa büyüklükteki sendikalar da Tekelci düzenin koltuk değneği olmuşlardır.
ŞİMDİ, RÜZGÂR DÖNMÜŞ AMA BİZİMKİLER, HÂLÂ TEK DÜŞMAN OLARAK ULUSALCILIĞI GÖRMEKTE VE BAŞKA DÜŞMAN TANIMAMAKTADIRLAR; OYSA BU GÜN YAŞAMIN CANLI GERÇEĞİ ÜZERİNDE BOYLU BOYUNCA YATAN OLGU TAM DA ULUSALCILIĞI İŞARET ETMEKTEDİR VE KENDİNE GÜVENEN, İDEOLOJİSİNE SAĞLAM YAPIŞAN KOMÜNİSTLERİN, ULUSALCI OLMAKTAN KORKUSU OLMAMALIDIR Kİ, BU ULUSALCI OLMAK DEĞİLDİR, YAŞAMIN CANLI GERÇEĞİNİN RENGİNİ DOĞRU ALGILAYIP, BU RENGİ TEORİK-POLİTİK ÇİZGİSİNE İÇERMESİ DEMEKTİR VE BU KOMÜNİSTLİKLERİNDEN BİR MİLİM BİLE EKSİLTMEZ AMA BU YAŞAMIN CANLI GERÇEĞİ ISKALANIRSA, İŞTE O ZAMAN ULUSALCILIK EMPERYALİZMİN ELİNDE YENİ BİR SİLAH OLUR VE HEMENCECİK KOZMOPOLİTİZM İDEOLOJİSİ YERİNE KOYU BİR MİLLİYETÇİLİK İLE HALKLARI BİRBİRİNE KIRDIRMAKTA ZORLUK ÇEKMEZ; ULUSALCILIKTAN, HATTA YURTSEVERLİKTEN BİLE KORKAN "KOMÜNİSTLER" O ZAMAN KINA YAKARLAR.
Bu günlere, komünistlerin Nabi gibi, o olmazsa onu eleştiren ama aynı yolda yürüyen diğer sahtekârların peşinden gittikleri, gitmeseler bile onları en tam ifadesiyle sol sosyalist alanlardan defetmek için uğraş verenleri dinlemedikleri ve asıl düşmanı bir türlü tam tespit edemedikleri için geldik.
Şimdi başta ABD emperyalizminin ve işbilikçisi bütün egemen güçlerin,son hamleleri kaldı ama gene de telaş ve korku içindeler, bir türlü son düğümlerini atamamaktadırlar.
İşte bu noktada bile,"komünist"lerimiz,emperyalizmin, işbirlikçilerinin sözde yumuşama sinyalleri vermesini "demokrasi" ye yormaktadırlar ;bu noktadan itibaren, bunu "demokrasi"ye yormak yerine,yönetenlerin işlerini kotarmakta pek de rahat olmadıklarını ve dipteki kabarmanın ve hangi renkte olduğunun farkında olduklarını görmek gerekmektedir.
Ve aynı egemen güçlerce, kendilerine son düğümü atarken lazım olacak, manipüle edilecek güçlerin, hiç de istedikleri kıvamda olmadığı, aksine tam tersi bir noktada ve öfke biriktirdikleri  görülmektedir.
Ve bunu absorbe etmek için, yumuşuyormuş görüntüsü vermeye mahkûm oldukları ama bunun da yetmeyeceği, bir doz daha, bir doz daha yumuşamak zorunda kalacakları görülmektedir ama onlar daha net görüyorlar "komünistler" görmemek için kafasını kuma sokuyor ve tekrar altını çiziyorum ULUSAL DEMOKRATİK CEPHE ye çağıranlar bile hâlâ görmemekte direniyor ve neyin, hangi güçlerin ön saflarında yer aldıklarını sanıyorlar, hiç düşünmemektedirler.
Bu gün, UDC nin altına daha bir derlenip toparlanmış olarak ve sol renk ile geri dönen Kemalistler ile Kürt devrimci demokratlar ve elbette emek cephesi, yani kendi kendilerine, yani sendikalarının, işçi liderlerinin çoktan emek cephesinden uzaklaştığı koşullarda kendi gizil güçlerinin ivmesi ile ama neredeyse tümüyle ekonomik mücadele içinde ve çoğu Gaponvari liderlerin peşinden sürüklenmekte olan ama çok öfkeli ve patlamaya hazır bir volkan misli kâh fabrikalarını, kâh madenlerini işgal eden, tasfiye edilmesini önleyen işçiler emekçiler, girmeyecekse başka kim girecektir. Bütün bu emperyalist talana karşı özveri ile mücadele eden, Amerikan oyunlarına direnen yurtseverler girmeyecekse başka kim girecek? Komünistler bu cephenin başına şimdi geçmeyecekse başka ne zaman geçecek?
Tuncay dostum, kusura bakma, bir söyledin, bin ah işittin gibi oldu ama bunlarda bir tek yanlış varsa, çıksın biri erkekçe söylesin, öyle sessizlikle, köyün delisidir ne söylese yeridir misli yaklaşımlarla dediklerimin üzerinin örtülmesini, unutulmasını beklemekle olmaz. Aynı filmi 12 Eylül öncesi de gördük, hem UDC çağrısı yapıyorduk, hem savunma komiteleri dillendiriyorduk ama öte yandan UDC nin en başköşesine CHP yi yerleştiriyorduk, diğer sosyalistler ise ister gelsin ister gelmesin kendileri bilirler yollu yaklaşıyorduk ve öte yandan DİSK i CHP ye peşkeş çekerlerken seyrediyorduk ve peşkeş çekenlerin bizim içimizden olduğu ve tepemizde bize DGM yi EZDİK sıra MESS de " sloganını öğrettiklerinden haberimiz yoktu.
Sonunda, hepsi yurt dışına kaçtı ve geride binlerce komünistin burjuvazi tarafından etkisiz hale getirilmesi umurlarında bile olmadı ve hemen manevra yapmanın, burjuvazi ile pazarlık yapmanın hesaplarını yapmaya başladılar ve işte şimdi hepsi adam sıfatında dolaşıyorlar ve adamlıkları burjuvaziye yakın olmaları ile ölçülmektedir. O nedenle de burjuvazinin politikalarını devrimci olarak yutturmaya çalışıyorlar.
Değerli Tuncay kardeşim, biz komünistiz, elbette biliyoruz ki ulusalcılık, milliyetçilik, Kemalizm bizim ideolojimiz değildir ve bizi kesinlikle ilerletmez ama şimdi, daha önce de gerekiyordu ama en azından şimdi, eğer Kemalizm’den, ulusalcılıktan, yurtseverlikten geri gidersek, işte o zaman komünistliğimiz beş para etmeyecek, 1905 Şubat devriminde de,1917 Şubat devriminde de devrimin en ön cephesinde komünistler ve işçiler olduğu halde iktidarı burjuvaziye teslim eden komünistler, Bolşevikler salak mı idi ve bu salaklık ile mi iktidarı Sovyetler taşıyabildiler; şimdi komünistleri son derece ölümcül bir sınav bekliyor, ya  bu gün önümüzde duran yaşamın gerçekleri üzerindeki somut olguları doğru değerlendirip, bunun üzerinden teorik-politik hamle geliştireceğiz, ya da eskinin doğru ama ezberlenmiş olması yanında, bu günün canlı gerçeğini tamı tamına çözümlemeye yetmeyen formülleri ile oyalanıp dururken ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri,12 EYLÜL faşist -feodal -diktatörlüğünü hem Kürtlerin ve hem de Türklerin emekçilerinin, işçi sınıfının ve elbette aydınlarının, solcularının, sosyalistlerinin, devrimcilerinin, devrimci-demokratlarının, yurtseverlerinin, ulusalcılarının, antiemperyalistlerinin ve elbette komünistlerinin tepesine bütün hışmı ile indirirken, hâlâ illüzyonda yaşayan kitlelere "ileri demokrasi" diye yutturabilecekler ve ortadoğuda bir savaşın içinde telef olmamızdan çıkar sağlamalarını kolaylaştıracaklardır.
Bunun için önümüzdeki ikinci can alıcı sınav, AKP nin ve ABD emperyalizminin Kürtleri payanda yaparak kotarmak istedikleri Türkiye'nin feodal tarzda bölünmesini ve bu bölünmede topyekûn konsensüs sağlayacak olan anayasa değişimi üzerinden Kürt egemenleri ile ve özellikle Barzani ile ve kuvvetle muhtemel Öcalan ile de dans etmelerine seyirci kalarak ve bunu ulusal kendi kaderini tayin hakkı için çırpındıkları şeklinde yutturmalarına göz yummamak için, kitlelerin demokrasi illüzyonundan çıkartılması için, ilkinde olduğu gibi aymazlık yapmamak için, şimdiden aklımızı başımıza almak sorumluluğudur!
Bu sınavı da geçemezse komünistleri, gelecek kuşaklar ve işçi sınıfı siz ne işe yararsınız yollu sorularla ve yaklaşımlarla tarihe beş para etmez bir halde gömeceklerdir.
Senin astığın gerçeklik, işte bana bunları açıklamayı bir sorumluluk olarak görmemi ve bu dediklerimin, eksiği varsa tamamlanmalı, yanlışı varsa düzeltilmeli, itiraz varsa çatır çatır kavga edilmeli ama düşünülmesi de, kendinde gerçekten bu gidişe dur deme sorumluluğu duyanların görevi ve tarihsel sorumluluğudur!
Komünist olmak bu gün belli olmayacaksa veya işe yaramayacaksa başka ne zaman işe yarayacak herkes düşünmelidir! Herkes düşünmelidir ki, kavgasız ve güç biriktirmeden mahallede bile iktidar veya hegemonya kurulmaz! Herkes düşünmeli ki, kavgasız gürültüsüz, empati ile ve uzlaşı ile daha açık söylersek, cellâdımıza aşkla bağlanarak, ne ezilmekten kurtulunabilinir, ne sömürüden,ne de kölelikten!
Fikret Uzun
10-Şubat-2013

KÜRTÇE SAVUNMA YAPMAK MI ZOR KÜRTÇE SAVUNMA HAKKINI KAZANMAK MI KOLAY?



KÜRTÇE SAVUNMA YAPMAK MI ZOR
KÜRTÇE SAVUNMA HAKKINI KAZANMAK MI KOLAY?
Erzurum 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ağrı KCK davası sırasında anadilde savunma karışıklığı yaşanmış. Kürtçe savunmanın Türkçeye çevrilmesinin uzaması ve tam yapılmaması sonucu savunmalar Türkçe olarak devam etmiş.

Sanık Aydın Alkan tercüman aracılığıyla Kürtçe savunma yapmış. Delile sıra gelince tercümede yanlış anlaşılabileceğinden savunmasına Türkçe olarak devam etmiş. Alkan’ın sonra yine Kürtçe olarak savunmasına devam etmek istemesine sanıklardan tepki gelmiş. Bunun üzerine Alkan, “Bazı arkadaşlar rahatsız oldu. Türkçe devam edeyim” demiş.

Haberi başka gazeteler yanında Aydınlık gazetesi de verdi; yalandır değil mi?
Peki "bu haber yalandır, doğrusu budur!" Diyen veya diyecek olan var mı?
Yoksa bu haberi buraya taşıdığım için İP çilikle mi yaftalanacağım acaba?
Bu konuda daha önce de buna benzer haber çıkmıştı; dağda bile Kürtçe değil Türkçe konuşulduğu söylenmişti, ancak her zaman olduğu gibi kimse ne habere itibar etti, ne de bu haber nedeniyle soru üretti!

Oysa tam o günlerde "anadilde savunma hakkı "diye tutturulmuş ve tuhaf bir açlık grevi başlatılmıştı; ancak aynı anda zaten bir paket vardı ki, anadilde savunma hakkı ile birlikte birçok düzenlemeyi içeren veya birçok düzenleme ile birlikte anadilde savunma hakkı düzenlemesini de içeren bir paketti ve tuhaf bir şekilde başlayan açlık grevleri sürerken, bu paket üzerinde çalışma devam ediyordu ve daha açlık grevi bitmeden meclise gelmişti ve de gene tuhaf biçimde Öcalan'ın işareti ile bitirilen (üstelik tam bu işaretin verildiği saatlerde, bu işaretten önce verilen bir işaret gereği BDP her yerde açlık grevi kampanyası başlatmıştı ) ve çok şükür, grevcilerin hiç birinde korsakof misli bir araz kalmamıştı ve anadilde savunma hakkı da paketle birlikte kabul edilmişti.

Kısa bir süre sonra da "açılım" paketleri, "müzakere" maratonu ve Fransa'da katliam ile ardından devam eden ve Ahmet Türk’lere "çok şükür" dedirten mitingle "maratona hazırız majesteleri " sesleri yükselerek sürecin devam edeceği müjdesi verildi!

Bütün bu süreçte üretilen soruların karşılığı netti ve hâlâ göremeyenler olsa da, görenler çoktur ama şimdi başka bir haber ve bu vesile ile üretilecek sorular öncekilerden ayrı değildir ve daha da netleştiricidir ancak gene bazılarımız ne soru üreteceğiz, ne de üretilen soruları göreceğiz, eminim soru üretenleri de, soruları görenleri de ya ağzına biber sürerek, ya da "Kürt düşmanlığı" veya "Kürtlerin haklı mücadelesini sabote ediyorlar" yollu suçlayacağız?

Kürtlerin Kürtçe savunma yapmalarını yasaklayan yasa 12 EYLÜL'ün 1982 anayasası ile ve halkın %91 oyu kabul edilmiş ve şimdi AKP nin kuyruğunda Kürt kuyrukçuluğu yapan nice "aydın" ve "sol" müsveddesi yanında, politik örgüt, parti, dernek ve Kürtler dâhil demokrasi açısından olumlu bulmuşlar, Kürtlere anadilde savunma hakkını istemeyi hiç kimse politik olarak programlarına ve ağızlarına almamıştı.

Ve Şubat 1989 da, bazı Kürt mahkûmlar tarafından, askeri yargıtay'ın ilgili dairesine gönderilen ancak Kürtçe yazıldığı için Adalet Bakanlığı ve Ceyhan Cumhuriyet Savcılığınca elkonulan 21 sayfalık savunmada Kürt mahkûmlar, anadilde savunma hakkını savunuyorlardı ve bunun engellenmesinin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu belirtiyorlardı ki, o tarihte Kürtler dillerini konuştukları için de yargılanıyorlardı!

O tarihte, o tarihten çok önceki ve Kürtlerin var olduğunun bile telaffuz edilemediği bir zamanda, "Kürtler vardır " diyerek, Kürtlerin gösteremediği cesaret ve sorumluluğu göstermiş olan TİP'in kapatılmış ve yöneticilerinin hapse atılmış olduğunu dahi kimse hatırlamıyordu!

Yıl 1989 dur ve herkes hafızasını ya da arşivleri karıştırabilir ki, görecekleri şudur, o günlerde bu haberi yayınlayanlar ve dava üstüne dava ile karşı karşıya gelenler, o zaman da taşlanmakta ve yazdıkları çizdikleri sessizlikle boğulmak istenmekte idi, şimdi de değişen bir şey yok ve şimdi, Kürtler tarafından da,12 Eylül faşist rejimi tarafından da sahtekâr "sol" tarafından da Kemalist ve Kürt-Türk çatışmasını isteyenler olarak, kısaca "Kürt düşmanı ulusalcılar olarak suçlanarak, bütün melanetler üzerlerine yıkılmakta ama bazı Kürtler ve "Kürtsever"ler şimdi, yasak olmasının hiçbir esprisi kalmamış olan ve kaldırılması için çoktan düğmeye basılan Kürtçe savunma hakkı üzerine bir bardak suda fırtına kopararak sözde ulusal kurtuluş mücadelesi veriyormuş gibi yapmaktadırlar.

Ol tarihte, savunmalarına el konulmasını protesto eden ve 2932 sayılı yasanın kaldırılmasını isteyerek kamuoyunu bu konuda mücadeleye çağıran tutukluların, savunmalarının önsözü aşağıdaki gibi ve Türkçe olarak yayınlanıp, kamuoyu bilgilendirilmiştir.

Ne yazık ki, şimdi bir tiyatro oyunu ile hem Kürt tarafının liderleri ve hem de Türk tarafının yöneticileri kahramanlaştırılmış ve "Kürt Memed"e ise hâlâ "nöbete devam" düşmektedir! Ama ol tarihte Kürt Memed'leri görenler bu gün zindanları doldururken, hâlâ Kürt Memed'i görmekten vazgeçmemişlerdir; ancak ol tarihte de, bu tarihte de hâlâ Kürt Memed'leri adam yerine koymayanlar, "Kürt çözümü" şarkısı için söz ya da beste hazırlama görevini "demokrasi" aşkıyla üzerlerine alabilmekte ve en "akil adamlar" sayılmaktadırlar.

En başa güreşen "akil adam" Jingoist lakaplı Osman Cengiz Çandar'dır ki, bunu "Kürt çözümü" nün, ABD-AB emperyalizmi ve yerli tekeller ve de Kürt egemenleri için en "demokratik" yol haritasını çizen bir rapor olarak, "faşist" olarak nitelenen ve faşistlikleri, gericilikleri, anti-komünistlikleri işçi düşmanlıkları tescilli olanlarca "solculuk" dersi verilen CHP nin "yeni" başkanının da üyesi bulunduğu ve ayrıca Kavala şirketler grubunun patronu olan Osman Kavala’nın Yöneticileri arasında olduğu TESEV'e sunmasıyla daha net olarak görüyoruz!

Kürt halkını adam yerine koyarak,"Kürt çözümü"nde asıl Kürt halkının baş aktör olduğunu ve asıl onların kaderlerini tayin hakkı konusundaki istek ve beklentilerinin önemli olduğunu ve Kürt egemenlerinin emperyalist ABD-AB ve Türkiye’nin tekelleri ile işbirliği içindeki istek ve beklentilerinin önemli olmadığını, bu çözümde baş aktör olmalarını kabul etmediklerini belirterek görüşlerini ifade edenler, "akılsız" ve "Kürt düşmanı" adamlar olarak ilan edilmektedirler ki, yukarda gösterdiğime inanıyorum, Bu "akılsız", "Kürt düşmanı" adamların, Kürt sorununa dün de, bu gün de resmi politikaların penceresinden değil, bilimin ve ezilenlerin penceresinden ve akıl ile baktıkları apaçık ortadadır.


VE İŞTE YARGITAYA GÖNDERİLEN AMA "KÜRTÇE" OLDUĞU GEREKÇESİYLE EL KONULAN SAVUNMANIN ÖNSÖZÜ:

Şubat 1989

"Bu savunmamızı Kürtçe yapıyoruz. Kürt dili, bu gün milyonlarca insan tarafından konuşulan bir dildir. İran, Irak, Suriye ve Sovyetler Birliğinde, dillerini serbestçe kullanabilen Kürtler, radyo ve televizyonlarda Kürtçe haber ve müzik yayını yapabiliyorlar.

TC nin egemenliğinde yaşayan milyonlarca Kürdün dili yıllarca yasaklanmış; yoğun bir asimilasyonla Kürtler dil, kültür ve sanat alanında imha edilmeye çalışılmıştır.

1982 Anayasası, Kürt dili ile yazı yazmayı, teyp ve videokasetleriyle yayın yapmayı yasaklayarak imha hareketine anayasa metniyle destek vermiştir.

Bir ulusun dil, kültür ve sanatına karşı girişilen bu hunharca ve çağdışı katliama karşı hiçbir insan sessiz kalamaz, kalmamalıdır da.
Bunun için bizler savunmamızı Kürtçe yaparak bu dilin ve kültürün yaşamasına katkıda bulunmaya çalışacağız.
Kuşların katliamı, çiçeklerin katliamı, böceklerin katliamı, insanların katliamı kötüdür. Ama hiçbir katliam dilin, kültürün ve sanatın katliamı kadar kötü değildir. Bir ulusun dilini, kültürünü ve sanatını katletmek, o ulusun bireylerini hayvanlaştırmakla özdeştir. Bir ulusu toptan dilsiz, kültürsüz ve sanatsız hale getirmek isteyen korkunç bir canavarlığa karşı bu savunmamızı Kürtçe yaparak, insanlara insanlığımızı haykırmak istiyoruz.
Diyarbakır Askeri Mahkemelerinde Kürtçe savunma yapan tutsaklar ya duruşmalardan dışarı atılmakta ya da haklarında dava açılmaktadır. Bu durum savunma hakkını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Mahkemenin dilinde savunma yapmak zorunda değildir sanık. Kendi anadiliyle savunma yapıyorsa, mahkeme sanığa bir tercüman bulmak zorundadır. TC uluslararası sözleşmelerle bunu kabul etmiştir. Ayrıca TC Anayasasında da ,"Hiç kimse kendi anadilinden dininden dolayı hor görülüp suçlanamaz" denmektedir. Bizlerin dilimizden dolayı suçlanmamızı, dilimizden dolayı aleyhimize davaların açılmasını insanlıkla bağdaştırmıyoruz. Bu konuda yapılan engellemeleri insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendiriyoruz.

İMZALAR:

M.Selim Çürükkaya-Fevzi Yetkin- M.İzzet Baykal- Abuzer Dehşet-Mehmet Tanboğa-Mustafa Karasu- Bedrettin Kavak-Yılmaz Uzun-Ramazan Ödemiş- Süleyman Günyeli-Salih Ağaç-İrfan Güle ve M.Fahri Çiftkuş.

Fikret Uzun
10-Şubat -2013