28 Ekim 2010 Perşembe

ARTIK HÜNER GÜÇLERİ DOĞRU TEMELDE BİRLEŞTİRMEDEDİR

Artık mürteciliğe karşı, Cumhuriyeti yıkmalarına karşı, faşizme karşı ve elbette Osmanik feodal cumhuriyete karşı, gericilerin, emperyalizmin sürüklediği uçurumun kenarındaki bütün güçler, tek bir eksende gericiliğe ve emperyalizme karşı ülkenin bölünmesine karşı birleşmeleri gerekir ve bu eksende birleşen güçlerin,aralarındaki ideolojik mücadeleden vazgeçmeleri gerekmiyor ama bunu birbirlerine küfretmeden, köprüleri yıkmadan, doğru temelde, bilimsel temelde ve ilericilik ekseninden ayrılmadan yapmaları gerekiyor. Fakat bu güçlerin tümünün, ortak bir hedef olarak karşılarına aldıkları gericilik ile ABD-AB emperyalizmi ile, şövenizm ile kozmopolitizm ve ulusal nihilizm ile yani emperyalizmin işine gelen her çeşit milliyetçilik ile mücadelesinde, en şiddetli bir şekilde ideolojik ve politik hüner gösterilmelidir. Ancak böyle aynı eksende, merkezlerinin de yönlendirmesi ile toplanan ama daha çok bu eksenin çekiciliği ile birleşen kitlelerin doğru ve tarihin ilerleme çizgisinin işaret ettiği yöndeki yürüyüşünü kuvvetlendirebiliriz ve bu yürüyüşü iktidar yürüyüşü ile bağlayabiliriz.
Çevre hareketleri, sivil toplum hareketleri, sendikal hareket, kadın hareketi, gençlik hareketi, yurtsever dinamikler, anti-emperyalist, anti-siyonist dinamikler bu eksende toplanarak, bu eksende onlara iktidar perspektifini özümsetecek nitelik içermek gerekiyor ve bu çerçevede tabandaki bütün dinamiklerin, sınıf ekseni ile doğrudan bağlanacak şekilde gerçeklerle yüzyüze getirilmesi gerekiyor, daha doğrusu yüzyüze geldikleri gerçekleri iyi okumalarını ve çözümünün sınıf eksenli bir mücadele ile mümkün olacağını görmelerini sağlamak gerekiyor. Bunun için,sendikaları prensip olarak bir kenara koyup, dürüst, namuslu, kendini satmamış sendikacıların, işçi liderlerinin öne çıkartılması ve işçilerin sendikalarda sönümlendirilen sınıf kinlerinin, kendi sınıfsal konumları gereği taşıdıkları gizil güçlerini harekete geçirerek, bu gizil güçlerini hatırlamaları sağlanarak hareket etmek gerekiyor.
Bu topraklar, çok fazla yüklendi. Ses biriktirdi. Ve artık içinde tutamıyacaktır. Sesleri ilk kim görürse, bu sesleri ilk kim yükseltirse ve toprağı doğru bir zemine kaydırırsa o, hegemonyayı alır ve götürür. Bu nedenle teorik bakış, dolayısıyla ideolojik donanım ön plandadır. Örgütten de önemlidir. Örgüt, toprağın biriktirdiklerinin açığa çıkması ile yükselen sesin, kızgınlaşan ateşin içinden ama bu ideolojik donanım sahibi unsurların eliyle fışkıracaktır ve hegemonyayı en doğru teorik ve politik yaklaşımları göstererek eline alarak, kitleleri doğru bir eksene yönlendirebilecektir. Bunun bir adım sonrası, her ne şekilde olursa olsun, ilk katıldıkları eksenden dürüst, namuslu ve gerçekten yürekli olan unsurların, bu hegemonyaya yüzünü dönmesi ve onu daha da güçlendirmesi olacaktır. Dolayısıyla birinci ve çok önemli ve de acil olan hüner, teorik olarak, karşıtlık da taşıyan dinamiklerin asıl tehlikeye karşı, bu karşıtlıkların hepsini düzleyip sadece kendine bağlamaya çalışan tehlikeye karşı, aynı eksende güçlerini bir blok haline getirmeleri ve dediğim gibi, birbirleriyle ideolojik mücadeleyi bırakmadan ama birbirlerine küfretmeden tabandan bir biliğin yükselmesine ve nitelikli hale gelmesine çalışılmalıdır. Bununla birlikte ve sonrasında, ideolojik donanımlı kadroların, politik hüner gösterecek kadroların, özellikle dürüst, iyi niyetli ve namuslu unsurları öne çıkartarak,tabandaki çeşitli biçimde kin taşıyan dinamiklere kinlerini bütünsel olarak harekete geçirecek şekilde sınıf kini içermeleri ve bu bütünlüğün önüne, doğru temelde politkalar üreterek koymaları gerekmektedir. Bu, aynı anda ama diyalektik bir zincirleme reaksiyon taşıyacak olan aşamalar bütünlüğü,Türkiye'yi, hatta Türkiye'nin bulunduğu geniş coğrafyayı ve elbette bu coğrafyadaki bütün emekçi halkları, hem birbirine yakınlaştıracak ve hem de bir değiştirici, dönüştürücü güç yaratacaktır. Yani insiyatif yine yeniden burjuvazinin eline geçmemiş olacaktır. İnsiyatif ,işçi sınıfında,işçi sınıfının ideolojik yönlendirmesi çerçevesinde emekçi kitlelerde olmazsa, en gürültülü halk devrimi ile alınan iktidar bile, eninde sonunda ve çok çabuk, burjuvazinin dolayısıyla emperyalizmin eline geçecektir ki, bu kez emperyalizmin kini eskisinden bin kat fazla olacaktır. O nedenle bu mücadelede bulaşıklığa da, empatiye de, güler yüzlülüğe de, kinsizliğe de yer yoktur. Sınıf kini, ya da yurtseverlik bilinci ile yükselen kin veyahutta haksızlıklara karşı yükselen kin, hedef şaşırmadan tek bir vücut halinde ve katsayısı yüksek olarak emperyalizme, tekellere, gericiliğe karşı biriktirilmeli ve şiddetle gösterilmelidir. Köpeğe ancak hoşt derseniz onu püskürtebilirsiniz, köpeğe "hoştunuz köpek efendi" demek ya köpekle empati kurma meraklısı olmaktır ya da köpeği püskürtmek gibi bir dert taşımamak demektir.
Politika karşıt yaratma sanatıdır ki, karşıtı ile mücadele edenler kin taşımadan, empati kurarak ve onu düşman bellemeden başarılı olamazlar. Bu güne kadar yüz yıllardır, işçi sınıfını, emekçi halkları, mazlum halkları sömüren, onlara acı çektiren ve ağlatanlara karşı, onları ağlatmayı perspektif edinmeden mücadele edilemez. Bu, düşmana karşı alçak gönüllü olmamayı ilke edinmek demektir. İnsanlığı ortaçağ karanlığına götürmeye çalışanlara karşı, gericiliğin pençesinde köleleştirmek isteyenlere karşı ve elbette sömürülerini katmerleştirmek için dünyayı çöle döndürmekten kaçınmayanlara karşı mücadele empati ile olmaz, alçak gönüllülükle olmaz, bu mücadelede önüne çıkan herkesle kavga ederek olur, kavgasız iktidar yürüyüşü olmaz, iktidarı yine yeniden burjuvaziye vermek için mücadele olmaz, iktidar, artık işçi sınıfının, emekçilerin, aydınlıktan yana olanların, ilericilerin yurtseverlerin olacaktır, mücadele bunun için olmalıdır ve bu kavganın sonunda sosyalist iktidar olduğu, kavgadaki bütün güçlere açık ve net bir biçimde anlatılmalıdır. Asıl kavganın bunun için olması gerektiğini ve sorunların tek çözümünün bu olduğunu, bunun için de önümüze çıkan herkesle kavga etmek gerektiğini göstermek gerekmektedir. Kavgasız iktidar mücadelesi olmaz, şiddetsiz kavga iktidara götürmez. saygılarımla
Fikret Uzun

11 Ekim 2010 Pazartesi

EKİM DEVRİMİNİ 93. YILINDA YİNE YENİDEN SELAMLARKEN


Değerli arkadaşlar,
Geçen yıl bu günlerde, her yıl olduğu gibi, Ekim devriminin dünyayı sarsan doğum yılını yine selamlamıştık. Bu selamlamanın üzerinden bir yıl daha geçmesine rağmen, bu coğrafyada Ekimin önemine dair pek bir değişiklik olmadığını, Ekim devriminin öneminden hala bir şey kaybetmediğini, hatta onunla ilgili söylenecek çok farklı sözlere gerek olmadığını ama bir yıl önce onun önemi ve anlamı üzerine söylediklerimizi bu yıl çok daha fazla hak ettiğini, artık bu hakkı çok daha fazla kişinin teslim ettiğini bu yıl da gözlemledim.
Ama çok daha önemli bir şeyi hala görüyorum ki, o da, Marksizm düşmanlarının, anti- komünistlerin, sosyalizmden ölümüne korkan emperyalist kapitalizmin kapıkullarının, yaranmacı devşirmelerinin eskisinden çok daha açıkça ve hep beraber Ekim devrimi rüzgârının esintilerini örtmenin, yok saymanın, sessizce ve hep bir ağızdan geçiştirmenin ve çarpıtmanın yanında, korkakça saldırmanın gayretini daha fazla göstermekte olduklarıdır.
Bununla birlikte, ulusal sorunun çözümünde de Ekim devriminin öneminin ve anlamının, bugün hala devam eden, açılımsız "açılım" çabalarının şaşırtmacalarında kendini şiddetle hissettirmesinin, Ekim devrimi üzerine söylediklerimizin haklılığını göstermesi yanında, sosyalizmin müzmin düşmanları ile bu düşmanlıklara ince ayar yapmaya çalışan oportünistlerin korkularını o denli açığa çıkarmış olduğu da, daha bir açıklıkla görülmektedir.
İşte bu gözlemlerimle, yeni bir söz söylemeye bu yıl da gerek duymadım ve geçen yılki selamlamamı küçük düzeltmelerle sizlerle yeniden paylaşmak istedim.
Saygılarımla iyi okumalar diliyorum.

EKİM DEVRİMİNİ 93. YILINDA YİNE YENİDEN SELAMLARKEN
Ekim devrimi tarihin bir dönüş noktasıdır. Tarihin nesnel dönüş noktalarında akıllı, bilgili ve becerikli, aynı zamanda da inanmış insanlara ihtiyaç vardır.
Yani kişilerin rolü bu nesnel dönüşüm noktalarında önemlidir. Lenin bu önemi hem anlamış bir kişidir, hem de bu rolün sahibi olan kişidir. Marksı bu yönde çok iyi anlamış, en devrimci biçimde revize etmiş kendini marksın yerine koymamış ve M-L doğmuştur.
Lenin bu noktadan sonra, başka yerde beklenen devrimi Rusya’da karşılamış ve Ekim devriminin kapılarını açmıştır.
Ekim devrimi 20.yüzyılın başlarında, devrimler çağının yaşandığı yüzyılda, insanlık tarihinin büyük bir başkaldırısıdır.
Bu başkaldırı önceki tüm devrimlerin renklerini içinde toplayarak gelişmiş, hem de sonraki devrimlere seçebilecekleri tüm renkleri vermiştir.
Bugün sosyalist devrimin 93.yılında sosyalizmin kapitalist restorasyonunun üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen, emperyalistlerin, hala anti-Sovyetizm içinde olanların, hala mutlu olmadığı bir süreci yaşamaktayız. Bir o kadar da şaşkın olduklarını görmekteyiz.
Çünkü ekim devrimi öyle bir gerçeklik yaratmıştır ki, bugün eskisinden çok daha fazla, burjuvazinin, emperyalistlerin, sosyalizmin müzmin düşmanlarının korkuları hiç bitmemiştir.
Çünkü ekim devrimi ile bir avuç dahi olsa akıllı, bilgili ve becerikli ama bir o kadar da inanmış kişiler, tarihin vakti geldiğinde, o tarihin ileriye doğru dönüşmesine manivela olacak yöntemi bulabileceklerini ve uygulayabileceklerini dosta da düşmana da göstermiştir.
Çünkü ekim devrimi ile yeni bir sayfa açılmış ve bu sayfa şimdi kapalı olsa da, onun ne denli mutlulukla yüklü olduğu, insanlığın ilerlemesi, büyümesi, yenileşmesi için ne denli gerekli ve yerinde olduğu görülmüştür.
Ve şimdi bu, çok daha netlikle görülmektedir.
İşte, bu sayfanın kapalı olmasına rağmen, emperyalistlerin korkusunun devam etmesi bundandır. Bu sayfanın uzun süre kapalı tutulabileceğine kendileri de inanmamaktadır. Yani dost da, düşman da bu sayfanın çok uzun olmayan bir tarih kesitinde, yine tarihin kendi devinimi içindeki bir dönüşüm noktasında, akıllı, bilgili, becerikli ve inanmış insanların, çok daha ileri bir noktadan, yepyeni bir sayfa açarak, dünyayı eskisinden çok daha deneyim yüklü sayfalarla donatacağını biliyor.
İşte bu nedenle, dünya çapında insanlığı tasfiye politikaları üretiliyor ve bu politikalar bir illüzyon içersinde kitlelere kabul ettirilmeye çalışılıyor. İşte bu nedenle, tüm dünya da sol üzerinde, öncelikle eritme, bulandırma, unutturma içerikli ideolojik ve psikolojik savaşlar yürütülüyor.
Emperyalistler, sosyalizmin nesnel düşmanları, eninde sonunda tarihin bu dönüşüm noktasına yakalanacaklarını bildikleri için ve artık güçlendikleri kadar, tükendiklerinin de bilincinde oldukları için, hem bu dönüşüm noktasına manivela yaratacak tarihi aktörlerin gelişmesini engellemeye, hem de tarihin dönüşüm noktasının geciktirilmesi için yeni saldırı planları icat etmeye çalışmaktadır.
Ama bir önemli çabası daha vardır ki, bu dönüşüm noktasının tarihin neresinde geleceğinden daha çok üzerinde durdukları, hangi fiziksel parçada kendini gösterebileceği üzerinde de çalışma yürütmektedirler.
İşte ekim devriminin devrimcilere, tarihimizin akıllı, bilgili, becerikli ama bir o kadar da inancını yitirmemiş kişilerine bıraktığı deneyimlerden biri de budur, tarihin nesnel dönüşüm noktasına yoğunlaşmanın yanı sıra, bu nesnelliğin hangi fiziksel noktaya doğru estiğinin de kokusunu alma bilgi ve becerisini geliştirmenin deneyimini de bırakmıştır.
Kapitalizm sonsuzluğa sahip olmayan bir yol olduğu kadar, insanlığın yükselmesi, gelişmesi, büyümesi demek olan sosyalizm ise, sonsuzluğu içermektedir. Bu sonsuzluk, sınıfsız, sınırsız bir dünyaya yolculuğun, nazımın dediği gibi ışıklı maviliklerin, uzayda sonsuzluğu resmeden bir slâyt gösterisinin senkronizasyonu gibidir.
Bu yolculuk, büyüyen, yenilenen insanın, geleceğini avuçlarının içine alarak, sonsuza seyahate çıkmış insanlığın yolculuğudur. Bu yolculuk, şimdi kapalı bir sayfanın içinde duran Ekim devriminin başlattığı bir yolculuktur.
Bu yolculuğa başlamak, bu sayfayı yeniden açmak, bölgemizin, yiğit devrimci, bilgi ve beceri yüklü akıllarına sahip inançlı kişilerinin omuzlarına yapışmıştır.
Şimdi bunun farkında olunmasa bile bu dönüşüm zamanı, bu nesnellik, eninde sonunda o kapalı sayfanın üzerine doğru esecek ve yapraklarını kıpırdatacaktır.
Ekimde de konmaya başlayan devrim kelebekleri, konduğu yerlerdeki tüm deneyimleri, taşıdığı, aktardığı kanatlarıyla, kapalı sayfasının içindeki insanlığın tarihsel yolculuğunu, yaşadığımız tarih kesitinin bütün yeniliği ile devam ettirmemiz için, bu bölgenin üzerinde uçmakta, konmak için kanat çırpmaktadır.
Artık bu yolculuğun sonsuzluk kapısına erişmesi için, gerekli olan; mavili ışıkların müzmin düşmanlarına karşı geliştirdiği, proletaryanın ve onun en akıllı, bilgili ve becerikli öncülerinin omuzlarında yüklü olan, düşmanların ve ahmak solcuların diktatörlük olarak mutlaklaştırdığı ama tüm insanlık için sonsuzluk yolculuğunun, mavili ışıkların teminatı olan, insanlığın sonsuzluk yolculuğuna adım atarken, sıkı sıkı tutunacağı demokratik yeniden örgütlenmenin disiplinli aracına ve bu örgütlenmenin şaşmaz yönetici ve uygulayıcılarına, ahmak dostların ve de son çırpınışları içinde olan düşmanın söz söylemeye ne cesareti, ne takati ne de haklı sebepleri kalmadığının görülmesi de, Ekim devriminin bize armağanıdır.
Biz bu armağanın değerinin farkına, ne yazık ki, sosyalizmin kapalı sayfasından yansıyanlarla vardık.
Şimdi, bu sayfa kapalı dururken, akıllarında bilgi ve beceri taşıyan, yüreklerinde inançlı yiğitlikleri sabırla besleyen insanlara yansıyan bu armağanın ve Ekim devriminin tüm deneyimlerinin ışığında, bu sayfanın açılmasıyla devrim kelebeklerinin kanatlarında taşıyarak getirdiği devrim rüzgârının bütün hızıyla esmesi için yataklık eden bölgemizde, tarihin nesnel dönüşüm zamanının yaklaştığını hissederek, ideolojik, politik olarak hazırlanmaları da, dünya devrimine, bölgemizin yiğit, inançlı, devrimci insanlarının armağanı olacaktır.
Marks ve Engels olmasaydı insanlık, tarihin ve toplumun bilimsel yasaları ile tanışamayacak, devrimlerin mekanizmasını belki anlayamayacak, belki de bundan çok uzun yıllar sonra anlayabilecekti. Ortaya çıkan insanlık için tarihin nesnel dönüşüm noktalarından, insanlık bihaber olacaktı.
Lenin olmasaydı, Marks’ın ve Engels’in bu tarihsel ve toplumsal yasalar üzerindeki çalışmaları belki hala üniversitelerde okutulan bir ders ya da kütüphanelerde ele alınan bir inceleme, yararlanma tezi olarak kalacaktı.
Ama Stalin olmasaydı ve Lenin’den aldığı bayrağı tümüyle ciddiye alarak proletarya diktatörlüğünü sonuna kadar işleterek yükseklere taşımasaydı, ne faşizmin yenilmesi, ne de insanlığın kapitalizmin kader olmadığını ve sonsuz olmadığını görmesi ve umutların artması söz konusu olmayacaktı.
Diğer taraftan, dünya Ekim devriminin sarsıntısını yaşamasaydı, bugün ne Lenin, ne de Stalin hatırlanmayacak ya da geldi geçti denilecek tarzda bir esinti olarak kalacaklardı. Ekim devriminin hala yaşanan canlılığı ise, bir laboratuar manzumesi olmaktan öte gidemeyecekti.
Bugün ise bizi, ekim devriminden çok daha sarsıcı bir toplumsal ve tarihsel dönüşüm dinamiği beklemektedir. Bize düşen, bu dinamiğin, tarihin hangi noktasında nesnel olarak kendini göstereceğini ve devrimin kelebeğinin fiziksel olarak hangi noktaya doğru konmak üzere uçtuğunu tespit edebilecek, hissedebilecek ve en önemlisi, bu tespitleri de, hissettiklerini de gösterebilecek akıllı, bilgili, becerikli ve de aynı tonda inanmış yiğit yüreklere ihtiyacını açığa çıkartmaktır.
Düşmanın en korkulu rüyası budur. Bu korkulu rüyası gerçekleşmeye başladığı andan itibaren de, hem bu rüyayı geciktirmek üzere düşmanın kucağında otururken sahte solculuk yapanlar kılık değiştirecek, o düşmanın kucağının sıcaklığından istemeyerek bir süre ayrılacak ve içimize sızmaya çalışacak, hem de ahmaklık derecesinde miyoplaştığı halde solculuk yapmaya çalışanlar bilimsel bir gözlüğe kavuşup miyopluğundan kurtularak, sahte solcuların kuyruğundan dökülerek onları büsbütün burjuvazi ile baş başa bırakacaktır.
İşte ekim devriminin 93üncü yılında, sosyalizmin çökmüş olmasına rağmen hissettiklerim ve inandıklarım bunlardır.
Ekim devriminin ve onun bütün tarihsel potansiyelinin, bundan sonraki görevlerimizin de, tarihsel sorumluluklarımızın da, ışığı olmaya devam etmesi, insanlık için paha biçilmez değerdedir. Tek yapacağımız bu değerin nesnelliğini insanlığa göstermenin yolunu, yöntemini geliştirmektir.
Ekim devriminin şimdi kaybedilmiş olunan kazanımlarının ışığında, bu kazanımların yetmeyeceği dünyamızda, yepyeni bir ileri noktadan, ekim devriminden kat be kat sarsıcı toplumsal dinamizmle, çok daha ileri bir sosyalizm yürüyüşü için, bu toprakların, akıllarında bilgi ve beceriyi tüm sabrıyla biriktirmiş, inancını yiğitlik günlerinin hayaliyle beslemiş insanlarına tarihin hiçbir noktasında unutulmayacak görevleri yerine getirme fırsatı doğmaktadır.
Bugüne kadar geçen zamanı bu toprakları nadasa bırakmış gibi varsayarak, bu geçen zamanda toprağa sirayet eden, ilerlemenin, gelişmenin, dönüşümün nesnelliğinin önüne engel olarak çıkabilecek zararlı ne varsa temizleyerek, insanlığı son kez ve sonsuza dek kurtarmak üzere, devrim kelebeklerinin çok daha şevkle kanat çırparak uçuşup konacakları verimli topraklar haline getirmek için, bu topraklara bunca nadas yıllarından sonra gerekli olan, en sağlıklı tohumları atmak ve atmakla kalmayıp, filiz vermesi için de nöbet tutacak olanları çoğaltmak, bu toprakların Ekim devrimini yürekten selamlayan akıllı, bilgili ve yetenekli, inanç yüklü insanlarının önünde tarihsel ve onur yüklü bir görev olarak, sabrın sonundaki armağan misali durmaktadır.
Ekim devrimini, dönülmeze uğurladığımız bir sevdiğimizi, hatta çok sevdiğimizi bu aşktan vazgeçemesek de, onun geri dönemeyeceğini bilerek yıldönümlerinden vazgeçmediğimiz misali anmak, bir ayin psikolojisinde, hep en güzel yanlarıyla yâd etmek üzere, gönüllerimizde ve oluşturduğumuz fiziksel kalabalıklarda, en iyi anılarla anmak, bizim yapmamız gereken bir selamlama değildir.
Öte yandan, ekim devriminin ortaya koyduğu gerçeklik içersinde, bu gerçekliğin tüm dünyaya kök salmasına, anlamayarak veya inançsızlığı nedeniyle engel olanlara da, bu gerçekliğin nesnel düşmanları ve bu düşmanlarla beraber yaşayan gönüllü hınç bileyenlerine de yaklaşımımız bir kan davası şeklinde, bir intikam hırsıyla da yapılacak bir selamlama değildir.
Bizim yapacağımız selamlama, döneceğine bütün kalbimizle inandığımız, yaşadığı tarihsellikte ve topraklarda sınırlarını da aşarak unutulmaz izler bırakan ve bütün bu süreçteki deneyimleri bağrında taşıyan gerçekliğin dönüşünü beklerken, döndüğünde tüm edindiklerimizle yani aklımızla, bilgimizle, yeteneklerimizle ve sabrımızla, inancımızla, yiğitliğimizle kendisini kucaklamaya hazır bir vaziyette selamlamak üzere anmak olmalıdır. Ve öyle yaptığımıza inanıyorum.
Sınıfsal kinimiz zaten bilimsel gözlükle baktığımız andan itibaren bu bakışın içinde mevcuttur.
Bu kin, kan davası güden bir intikamcının kini değildir.
Bu kin sınıfsal konumlanışın motoru olan, işçi sınıfının, insanlığın, kurtuluşunun, mutluluğunun, gelişiminin önündeki engellerin, bunun engeli olanlardan talep edilerek kaldırılamayacağını bilince çıkartmanın motorudur.
Bu kin, sınıfsal mücadelemizin kazanacağına olan inancımızın da motorudur.
Ekim devriminin 93üncü yılında da, umut saçan, aydınlık saçan ışığına selam olsun.
Selam olsun hala aynı heyecanı taşıyarak, sabırla besledikleri inançlarının, Yiğitliliklerinin sahibi, yüzünü ekim devrimine çevirmiş devrimcilere.
Selam olsun, 21inci yüzyılın ekim devrimine hazırlanan inançlı, bilgi ve beceriye doymayan akılları özgür öncülerinin bitmeyen sabrına.
Selam olsun tüm yeni doğan, doğacak olan, anaların, babaların gözbebeği olan, büyümüş, ekim olduğunun farkına da varmış ekimlere...
Selam olsun, Ekim devrimine selam olsun diyebilen herkese...

Fikret Uzun