1 Temmuz 2010 Perşembe

PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ NEDİR

PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ, SÖMÜRÜCÜ SINIFLARIN EGEMENLİĞİNE SON VERİP, İKTİDARI ELE ALAN İŞÇİ SINIFINA VE BAĞLAŞIKLARINA DEMOKRASİ, İŞÇİ SINIFINI VE EMEKÇİ HALKLARI SÖMÜRENLERİN ELİNDEN ALINAN SÖMÜRME HAKKINA VE BU HAKKI YENİDEN KAZANMAK İÇİN ÖRGÜTLENME HAKKINA KARŞI DİKTATÖRLÜKTÜR.
Proletarya diktatörlüğü konusunda yeni bir teori gibi ortaya atılan Proletarya diktatörlüğünün iki ayrı tanımı nasıl oluyor bunun üzerinde durmak gerekir, başka bir ifadeyle Proletarya diktatörlüğünün iki ayrı tanımına yönelik yaklaşımı hepimiz bir teori olarak mı algılamalıyız. Yani şu mudur, Proletarya Diktatörlüğünü tanımlamadaki ikili karakterden söz etmenin anlamı; iki çeşit proletarya diktatörlüğü var, bazılarımız birini seçiyoruz ve bu devrimci görüşü yansıtıyor, bazılarımız da diğerini seçiyoruz ki o da dikta tanımı içine sıkışmış bir proletarya diktatörlüğü oluyor. Bir sahte komünistin dediğine benziyor bu, proletarya diktatörlüğünün en gelişmiş demokrasi olduğunu söyleyerek başlayan sahte komünistin, demokrasi bilinci çok gelişmiş bir halkın olduğu Türkiye’de, bu sözün yani PD sözünün, bunu yani en gelişmiş demokrasi tanımını vermediğini söylemesine benziyor. Yani en gelişmiş demokrasiyi anlatamadığını söylüyordu bu sahtekâr ve ardından da, işte bu nedenle bunu yani PD sözünü bırakıyoruz diyordu. PD bir söz değil ki, soyut bir kavram da değil, içini istediğin gibi doldurup sunasın. Ya da içine beğendiğini koyup ona göre şekillendiresin.
PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ sınıf mücadelesinin bütünü içinde bir olgudur ve kavramlaşmasının içine "olmazsa olmaz" koşulu yerleşmiştir. Ve kapitalizmden sosyalizme geçişin mekanizmasıdır ki, bunu belirleyen, PD nin öznel bir kurgu olması değildir. Tamamen nesnel koşulların, sosyalizm kuruculuğunda, eskinin doğum izlerini taşıyan toplumu yeni tip insanın yetiştirildiği sosyalist topluma yükseltmenin mekanizmasıdır. Bu olmazsa, sosyalizm de kurulamaz, yeni tip insan da oluşamaz ve sosyalist devrim olmadan, PD en tam ifadesiyle işletilmeden, Kapitalizmin artıkları temizlenmeden bu olmaz ve elbette bu, ancak bunların sonucu olarak gerçekleşebilecek olan sosyalist toplum ile; sınıfların, devletin ve proletarya diktatörlüğünün yani proletarya demokrasisinin ortadan kalması ile mümkün olabilir. Bu da, yeni tip insanın yaratılması ama ondan önce sosyalizm kuruculuğunu, PD ye dayanarak sürdürülen sınıf mücadelesi ile işçi sınıfının gerçekleştirmesi ile mümkün olacağını gösterir.
Ve burada işçi sınıfının sayısı değildir belirleyici olan, elbette etmendir ama asıl belirleyici olan onun nitelik olarak gelişkinliğidir. Bunun için de işçi sınıfı ideolojisinin yaygınlaşması, homojenize olması ve netleştirilmesi gerekir. İşte bu, sosyalist devrimi beklemeden üzerinde durulması gereken bir görevdir ama daha önce insanı insana yükseltmek gibi bir çaba, ham hayaldir ve sosyalizmden uzaklaşmayı da getirir.
Proletarya Diktatörlüğünden kaçmak için inanmak isteyenlerin inandığı gibi,sınıf mücadelesi, sosyalist bir devrimle son bulmuyor maalesef. Sınıf mücadelesi, sosyalizm kuruculuğu tamamlanana kadar devam etmektedir ve eskiye göre hem kolay ama aynı oranda zor ve karmaşıktır.
Çünkü sosyalist devlet, proletarya demokrasisidir aynı zamanda ve bu işçi sınıfına ve bağlaşıklarına demokrasi, burjuvaziye diktatörlük demektir ve bu, burjuvazinin bu diktatörlüğü aşıp, yeniden eskiye dönmek için eskisinden bin kat fazla bir çaba ve sinsilik göstereceğini gösterir bir durumdur.
Ve bunu yaparken de burjuvazi, başka mücadele yöntemlerini de deneyerek, en kolay ideolojik silah olarak demokratizme sarılır ki, bu hastalık Sovyetlerde bir döneme damgasını vurmuştur ve demokratizm, proletarya diktatörlüğü içine yerleştirilen en sinsi virüstür.
Ve de sosyalizm kuruculuğunun yönünü şaşırtan, proletarya diktatörlüğü olarak devam eden sınıf mücadelesini burjuvazi lehine sekteye uğratan bir tuzaktır.
Eğer sınıf mücadelesini Proletarya diktatörlüğü ile devam ettirmeyi yadsırsak ki, iktidarsız ve burjuvazi ile ortaklık temelinde "demokratik" bir sosyalizme vurgu yapanların en önemli saldırı ve kaçış noktası burasıdır ve sosyalist devrimle beraber en gelişkin demokrasinin geldiğini böylece işimizin bittiğini yani sınıf mücadelesinin bittiğini düşünürsek, demokrasiyi amaç olarak alırız ve o zaman demokrasiyi sosyalizmin üstünü örten ya da onu sonsuz bir mesafeye öteleyen durumuna yükseltmiş, sosyalizmi demokratizme indirgemiş oluruz. 21 yy. Marksistleri , eskiden düşülen ve hâlâ sıkı sıkı sarılınmak istenen bu yanılgıları tümüyle reddetmelidir ve reddedecektir.
Ne demek, biri "devrimci", diğeri "diktatör" kalıbı içinde iki PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ? Sözler ya da laflar üzerinde tartışarak bir yere varılamaz. Proletarya diktatörlüğü, bir söz, bir laf değildir. İçi dopdolu, olmazsa olmaz özellikte bir tarihsel kategoridir. Ve bu tarihselliği ancak ve ancak sosyalizm kurulduktan sonra yani sınıflar ortadan kalktıktan sonra yani proleter devlet ortadan kalktıktan sonra yani demokrasi ortadan kalktıktan sonra ortadan kalkacaktır. Ve bu, anarşistlerin yapmak istediği gibi ilga yoluyla değil, sönümlendirerek olacaktır.


Sosyalist devrimin tek ülkede ya da bütün dünyada aynı anda gerçekleşmesi sorunu bir bütünün birbiriyle diyalektik olarak bağlılığı ve ilişkisi içinde değerlendirilecek olan ve mutlaklaştırılmaması gereken bir sorundur.
Evet günümüz koşullarında belki tek ülkede devrim gerçekleşebilir ama onu kapitalizmden korumak ancak ve ancak dış dinamikte peşi sıra GELEN SOSYALİST DEVRİMLER İLE VEYA EN İYİ İHTİMALLE BU İHTİMALİN TAŞINDIĞI OLGULARIN VARLIĞININ EMPERYALİST KAPİTALİZMİ SIKIŞTIRMASI İLE MÜMKÜN OLABİLİR.
Ama son tahlilde, bunu belirleyecek olan iç ve dış koşulların dinamiğindeki, işçi sınıfı lehine, sosyalist iktidar lehine ya da tersine aleyhine olan koşulların dengesidir.
Ancak bunu şimdiden mutlaklaştırmak üzere, genel bir teori halinde hazırlayıp işçi sınıfının önüne koymak, proleteryanın devrimci partisinin taktik ve stratejisinin içine monte etmek yanlıştır.
Ve dahası, daha günümüzde sosyalist devrim için, sosyalist iktidar mücadelesi için savaşımda nesnel ve öznel olarak yadsınamaz biçimde var olan güçler üzerinde bile somut yaklaşımlar geliştirilememiş iken, böyle bir derinlemesine önem taşıyan konuyu sorun olarak en başa almak çelişkilidir. Bu tıpkı, bugünlerde sürekli olarak Manifestoya gönderme yaparak, sosyalist kuruculuğun ve hatta ondan sonrasının sorunu ve gerçekliği olan bir olguyu, bu günün sorunu haline getirerek kapitalizme karşı gelişen bütün çelişkilerin üstünü örtmek demek olan, "yoldaşım insan, vatanım dünya" biçimindeki lafızların taşıdığı olumsuz karakteri taşır. Hele ki, bunu diline dolayanların, sosyalizmi uzak geleceğe postalayıp, yerine demokrasiyi koyduğunu göz önüne alırsak tam bir şaşırtmaca olduğunu anlarız.
O halde, üç beş kelime ile sosyalist devrim konusunda birbirimizle ortak bir fikir geliştirmenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Üstelik malum olan üzerinde gereksiz tartışmalar da, fuzuli zaman kaybıdır. Hatırlatmak ayrıdır ama hatırlatma, bu fuzuli tartışmalara kapı açacaksa, en baştan yanlış bir işleve gebe demektir. Hepimiz böyle bir konu üzerine eğildiğimize göre, asgari koşullarda da olsa, Marksçı, Leninci bir görüş taşıyoruz demektir. Öyleyse henüz Marksçılığın Leninciliğin ne dediğini netleştirmeden, onların dedikleri üzerinden ilginç teorilerin ortaya atılması ama bunu yaparken de, bilerek ya da bilmeden, Marks, Engels ve Lenin’in teorilerini sulandıran çabaların peşine takılmamız hiç birimize bir şey kazandırmaz. Olsa olsa laflar üzerinde tartışmalar gelişir ve maharet, laflar üzerindeki cambazlığa kalır. En iyi ve çarpıcı, kulağa en hoş gelen lafları sıralayanlar daha baskın çıkabilir ama bu nesnel olanı değiştirmez. O nedenle dostane bir yaklaşımla, gerçeklikler üzerinde, bu gerçekliklerin tarihsel bağları ve günümüzdeki anlamı üzerinde tartışmamızda yarar vardır.
Ve beni tanıyanlar bilir ki, hepimizin öyle olması gerektiğine inanıyorum, bu tür tartışmalar bir manipulasyon dinamiği içersinde, bilinçli bir çarpıtmaya yataklık ederse, en başta ben karşı çıkmakta ve konuyu ideolojik tartışma boyutundan, ideolojik mücadele boyutuna taşımakta tereddüt etmem. Çünkü günümüz hâlâ burjuva ideolojisi ile işçi sınıfı ideolojisi arasındaki mücadelenin nesnelliğini taşımaktadır ama bu mücadele türlü entrikalarla, illuzyonist tiyatrolarla sessizleştirilmekte, yokmuş gibi gösterilmektedir. Oysa bu mücadele eskisinden bin kat yoğunlaşmış ama bir o kadar da bastırılmış olarak nesnelliğin içinde asılıdır. En küçük bir kıvılcım, bu mücadelenin şiddetini sıçramalı olarak artırmaktadır. Ve bu tür alanlarda, en kötüsünü düşünmek, akıl taşıyanların birinci hassasiyeti olmalıdır. Ancak öyle sapla saman birbirine karıştırılmadan önlenebilir. Bunun için tüm arkadaşlara, henüz Marksizm-Leninizm’in teorisini yeterince anlamadan onun üzerinden ahkâm kesmemelerini öneririm. Tersine hareket etmek, iyi niyetle başlansa bile, burjuva ideolojisinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde kurduğu hegemonyasının güçlenmesine yardım eder. Öyleyse hepimizin ideolojik yeterliğimizi sorgulamamız, bilgi eksikliğimiz varsa, tamamlanmasını burada aramak gafletinden vazgeçmemiz gerekmektedir. Bu alana kim sığdırabilir ki, bir sosyalist devrim teorisini. Kim bu teorinin denenmiş boyutundan çıkartılan dersleri derinlemesine irdeleyerek bu alana sığdırabilir.
Öyleyse, burası umutların çoğaltıldığı, sosyalizmin cazibesinin artırıldığı, sosyalist iktidar mücadelesine yönelimin artırıldığı, en azından bunların üstündeki örtülerin, önündeki engellerin kaldırılmasına kapı açıldığı yerler olmalıdır. Ve belki şimdi bile başladı, bir zaman gelecek bu tür alanlar, hem alanlarını haddini aşan yorumlara kapacaklar ve hem de buradaki yorumlardan bir veri deposu ile sonuçlar çıkarılıp vakti geldiğinde, yukarda sözünü ettiğim ideolojik mücadelede taraf olunan kesimin hizmetine verilecektir. Biraz dikkat, biraz ciddiyet gerekmektedir. Burada konuşulan her şey, sınıf mücadelesinin, burjuvazinin ideolojisi ile işçi sınıfının ideolojisi arasındaki mücadelenin içinde olan konulardır. Kimse müsamerede olduğunu düşünmüyordur, bundan eminim ama tartışmaların ciddiyetinde ağırlık biraz o yöndedir. Öyleyse ağırlığın eksenini ideolojik mücadelenin tarafına kaydırmak ilerletici olacaktır.

Proletarya diktatörlüğü konusunda yeni bir teori gibi ortaya atılan Proletarya diktatörlüğünün iki ayrı tanımına yönelik yaklaşımı savunmak için ortaya konulan gerekçe ve bu gerekçeye dayanak yapılan saptama daha ilginç, şöyle deniliyor; "Proleteryanın diğer sınıflar üzerine şoven yapıda bir dikta kurabileceğini ve amacının sadece bu diktayı devam ettirmek yani sosyalizme gitmemek olabileceğini tahmin edebilirsiniz "
Bu yetmiyor, bunun,"olasılıklar dahilinde olan bir durumdan söz ederek, yeni bir oligarşik yapılanmadan basitçe söz etmek olduğu " vurgulanıyor. Böylece asıl demek istenileni anlamadığımız için, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misli, eleştiri sahibine karşı ortaya konulan öfkenin açığa çıkması yanı sıra, kabahatini örtmeye çalışmak için maharetini gösteren maharet sahibinin, aslında kabahatini örtme çabasının devam ettiği de görülüyor.bu da yetmiyor, her öznel kurguda olduğu gibi, nesnellikten uzak bir tezin kanıtlanmasına dayanak yapmak üzere,öznel olarak ön kabul yaratmak için, bilinen ya da bilinmesi gereken bir gerçekliğe atıfta bulunuluyormuş gibi, hangi bilimsel verinin ürünü olduğu belirtilmeden ,"Sınıflarda bugüne kadar var olmuş temel özelliklerden biri gücü ele geçirdiğinde gücü diğer sınıflarla paylaşmama eğilimine sahip olduğunu biliyorsunuz." deniliyor.daha vahimi de var, "Bu nedenledir ki Yeni İnsan'dan söz ediyorum." denilerek, yeni insan oluşmadan işçi sınıfının,Proletarya Diktatörlüğünü kendi şoven amaçları için yaratacağı bir diktaya çevirebileceği dolayısıyla sosyalizme yönelmeyeceği kanıtlanmaya çalışılıyor.

Bu bilimsellikten uzak, ciddiyetle bağdaşmayan tanımlamalar ve gerekçeleri için, bizim," tabii ki her şey olabilir, hatta sosyalist devrimin gerçekleştiğinin ertesi sabahı lades denilerek, biz aslında sizi kandırdık ve sosyalizm mosyalizm istemiyoruz, şimdi marş marş hepiniz çalışma kamplarına biz, sosyalizme ne kadar heveslisiniz onu tespit etmek için komünist göründük, aslında komünizmden hep nefret ettik ... şeklinde gülümseten bir ifade kullanma hakkımız doğmaktadır. Ama yine de, ben gülümsedim, siz gülmeyin, örneği var; 70 yıl sabredip, kendini komünist gösterip, komünist parti içinde örgütlenerek SBKP nin en tepesine çıkanlar var. Şimdi onların son popüleri olan ve emperyalistlerin de, proletarya Diktatörlüğünden çoktan çark etmiş sahtekâr sosyalistlerin de pek sevdiği Gorbaçov,"ben komünizmden hep nefret ettim" diye diye emperyalizmin kalesinin caddelerini arşınlamaktadır. Ve bunun nedeni herhalde Proletarya diktatörlüğünün diktatörlük kısmını içeren çeşidini raftan alıp onun üzerinden hareket etmek değildir. Proletarya diktatörlüğünün işletilmesinden yani sınıf mücadelesine demokratizm mikrobu sokarak sosyalizm kuruculuğundan sapmaktan ileri gelen bir yıkımdır. Bu yıkımın temel engeli ise, proletarya diktatörlüğü olgusunu öznel bir söze, öznel bir kurguya indirgemeden, sınıf mücadelesinin gereği olarak, hatta kendisi olarak ele alıp, sosyalist insanı yetiştirmenin koşullarını hazırlayacak denli sınıfların, sınıf mücadelesinin, devletin, proletarya diktatörlüğünün ve demokrasinin ortadan kaldırılması koşullarını gerçekleştirmekle mümkündür. Bunu da yapabilecek olan elbette hâlâ bilinçli işçi sınıfıdır. Yani bunun için, yeni tip insanın tekâmül etmesini beklemek de, onun kapitalizm koşullarında oluşacağına, bunun için uzun zaman alsa da kapitalizm koşullarında sağlam bir örgütlenmeye gitmenin yeteceğine inanarak hareket etmek de hem bilim dışıdır ve hem de hiç olgunlaşmayacak, Ütopyacıların hayallerinin bile gerisine düşen ham hayaldir. Fakat burada politik, ideolojik bir kurnazlık, bir şaşırtmaca var ki, kaynağı burjuva ideolojisindedir. Bu kurnazlık, emperyalist burjuvazinin doludizgin ilerlediği ama dünyayı gerilettiği YDD yi için, özellikle kendisi için zenginlik üreten sınıfları sürüleştirmek, edilgenleştirmek yani dizüstü durmalarını daha da kolaylaştırmak için ürettiği, ortaya çıkan çelişkilerin, kendisine yönelen ucunun keskinleşmesini ortadan kaldırmak, örtmek için geliştirdiği, ideoloji saldırının, sorunların çözümünün sınıf mücadelesi ile sınıf çelişklerinin keskinleşmesi ile mümkün olacağı dolayısıyla, bunun merkezinde işçi sınıfının olacağı gerçeğini yadsıyarak, merkeze insanı koymak şeklindeki tezahürünün ifadesinden başka bir şey değildir.
Öyleyse tekrar ediyorum ki, bu koşullar oluşmadan sosyalizmin kapitalist restorasyonu riski her zaman vardır ve yeni tip insan bu mekanizmanın yani Proletaryanın devlet mekanizmasının yani proletarya diktatörlüğünün kurgusal olarak değil, nesnellikle bağlantılı olan olmazsa olmaz karakterine sıkı sıkı sarılarak işletilmesi ile yaratılmaya başlanılabilir ve asıl en tam ifadesiyle yeni tip insana yönelim, kapitalizmin artıklarının, dolayısıyla kapitalizme dönüş heveslerinin ortadan kalkmasının güvencesi sağlandıktan sonra gerçekleşecektir ki, sosyalizmin kuruculuğunun, komünist aşamaya geçişin temel koşulu, olmazsa olmaz koşulu budur.
Yeni tip insan olmazsa, komünizme geçiş mümkün olmaz. Yeni tip insana, kapitalizm koşullarında ve devrimin henüz kapitalizmle birlikte ilerlediği koşullarda, bu anlamda sınıf mücadelesinin şiddetinin yüksek olmaya devam ettiği koşullarda yönelmek mümkün değildir. Ve yeni tip insana yönelmek için, insan hakları, barış, demokratizm ile yani merkeze insanı koyarak sorunları çözmek, "önce insan" diyerek sorunlara yaklaşmak, sosyalizm kuruculuğuna vurulan en önemli darbedir ve proletarya diktatörlüğünden burjuvazi lehine uzaklaşmanın en önemli manevralarını oluşturur ki, Sovyet sosyalizmine demokratizm insan hakları ile söz gelimi, Saharov için koparılan insan hakları vaveylası ile girmiş ve kapitalist restorasyona en önemli yataklığı kazandırmıştır. Diğer bütün etmenler de bundan ayrı değildir. Bu yatak üzerinde can bulmuş ve kapitalist restorasyon gerçekleşmiştir. Eğer proletarya diktatörlüğünü yanlış işletmekten kasıt bu ise, bunu bu şekilde açıklıkla ortaya koymak gerekir. Yoksa söylenenler, anti Stalinist, Troçkist ve Maoist tutumların, kendileri tarihe karışmış oldukları halde, bugün canlandırılması çabalarına işaret eder ve söylelenlerin amacında bu asılı değilse, ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, o tarihsel olarak da, bilimsel olarak da yanlış olduğu kanıtlanmış tutumları harekete geçiren bir işaret değeri taşır.
Öyleyse net olmak gerekiyor. Bunun için de ideolojik olarak yeterli olmaya çalışmak gerekiyor. Proletarya, elindeki devlet aygıtı ile proletarya diktatörlüğü ile gücünü diktatörlük yönünde ağırlaştırdığında, gücünü diğer sınıflarla (eğer bu diğer sınıflardan sömürücü sınıflar kastediliyorsa ) paylaşmak nasıl mümkün olabilir ki? İşçi sınıfının elindeki proletarya diktatörlüğünün, diktatörlük yanı zaten sömürücü sınıflara karşıdır. İkincisi, eğer diğer sınıflarla gücünü paylaşmak derken, özünde küçük burjuva olan köylülükle paylaşmamaktan yani diktatörlüğünü bu yönde işletmekten söz ediliyorsa, proletarya diktatörlüğünün işleyişinin ve sömürücü sınıflara karşı gücünün pekişmesi için elbette proletarya diktatörlüğüne köylülüğü de katması gerekmektedir ama iktidarı yine de paylaşmak demek değildir bu ve bunun kötü niyetli bir diktatörlük eğilimi olduğunu da söyleyemeyiz.
Ve deneyler gösteriyor ki, asıl sorun proletarya Diktatörlüğünün diktatörlük yanından uzaklaşmakla başlamıştır ve bu, sosyalizm kuruculuğunun duraklamasına, savunma noktasına gerilemesine, dolayısıyla burjuvazi ile proletarya diktatörlüğü koşullarında yürütülen sınıf savaşını kaybederek sosyalizmin kapitalist restorasyonla son bulmasına neden olmuştur. Oysa Proletarya Diktatörlüğü ile ilgili Marksist-Leninist teorinin içeriğinden tümüyle uzak olarak ortaya konulan tanımlamalar ve bunları ikna etmek için öne sürülen gerekçeler, şu anda, daha önce sıkı sıkı sarılınan bir yanılgıyı, ortada Sovyet sosyalizminin olmadığı ve işçi sınıfının kalmadığının pompalandığı bu günkü koşullara taşımanız hem yanlış, hem deneyimlerin gösterdiği gerçeklikleri çarpıtan ve hem de son derece çelişkili bir yanılgı hastalığına işarettir.
Olguları irdelemek ve onların tarihsel bağlarını hesaba katmak yerine, hem bu bağlardan koparıp, hem de o olguyu bir lafa, bir kurguya indirgeyip, etrafında dönen bir tartışmayı alevlendirmek, asıl sorunlardan uzaklaşmayı getirir. Bu, emperyalist burjuvazinin, bir soyut çelişki ile asıl olan, somut olan, belirleyici olan çelişkinin üzerini örtme manevrasının taktiğidir. Emperyalizm ve özellikle de Siyonizm, bu temel şaşırtmaca taktiği ile mezenformasyon dinamiğinde başarılı olabilmektedir. O nedenle tekrar etmek zorundayım ki, laflar üzerinde değil, olgular üzerinde fikir alışverişi yapalım ve fikirlerimizi zenginleştirelim. Bu da bilgi ile düşünceyi bir bütün olarak ele almakla mümkündür.

Fikret Uzun

Hiç yorum yok: