5 Temmuz 2010 Pazartesi

BURJUVAZİ TRENİNDE KOMÜNİST PARTİCİLİK

BURJUVAZİ TRENİNDE KOMÜNİST PARTİCİLİK

Merhaba TKPli arkadaş,
Tustav’daki yazılarımdan beni yeterince tanıyorsan ve gerçekten somut olarak, M-L düşmanlarına karşı M-L yi hiç kimsenin, Hatta şimdi, http://www.tkp-online.org adlı site de kurmuş olan, hem bu sitesinde, hem de Facebook kanalı ile ( başka kanalları var mı bilmiyorum) ajitasyon propaganda yaparken kim olduklarını açık edenlerin bile bu konuda, geri durduğu, ikircimli davrandığı en azından şimdi, sitesinde ve Facebooklarda boy gösteren propagandalarındaki kadar bile, M-L yi savunmadığı koşullarda M-L yi savunduğumu ve, bir anlamda M-L düşmanlarının sinsi saldırılarını püskürttüğümü ve bana artık Tustav Grupta tek kelime etme hakkı vermeye korkutacak kadar onları bozguna uğrattığımı görmüşsündür. Hatta şimdi, internette ve kimi dergilerde bu tutumumu devam ettirdiğimi görünce, buralarda da benimle uğraştıklarını, uğraşamadıkları yerde, benimle bulaşmak için çaba sarf ettiklerini de izlediğini sanıyorum.
Bu toprakların komünist hareketi TKP ile sınırlı olmamakla birlikte, hemen hemen bütün sınıf tandanslı, olsun, olmasın devrimci hareketlerin hepsi TKP nin eteklerinden dökülmüştür. Ama öte yandan, ne kadar sosyalist hareketi sulandırmak isteyen hareket varsa ve Kemalizm’i güçlendirmek, onu benimsetmek isteyen ve de sosyalist hareketi onun içinde eritmek isteyen ne kadar hareket varsa onlar da TKP nin eteklerinden dökülmüştür.
Ve her ne hikmetse bu eteklerinden dökülenlerle TKP zaman zaman kavga etse de, kimileri ile yine zaman zaman bir noktada buluşmuş, buluşmasa da, taktik olarak, desteklemiş veya biri ile öbürüne karşı, tutumunu göstermek için kavga etmiş veya tersini yapmıştır. Sonra da o kavga ettikleri ile daha İsmail Bilen’in sağlığında birleşmeye çalışmıştır. (Nabiler de bunu yangından mal kaçırır gibi sonuca erdirmiş, Likidasyonları için bir araç olarak kullanmıştır)
Diğer yandan, TKP ye, onu arayıp bularak gelen ve bu arayış buluşlarda sahneye hep aynı kadının çıktığı durum var. Bu durum, henüz Nabilere, ya da SİP-TKP ye eleştiri ya da mahkûmiyet dozunda ileri sürülenlerin toz dumanında ortada kalmıştır. Bu durumun birçok yanı var, burada bunu enine boyuna tartışmayacağım ama o zamanlar bilmesek, duymasak da, 12 Eylül sonrası, komünist hareketin iyice paçavraya çevrilmesi için servis edilen bilgilerden öğrendiğimize göre, bu kadının CIA ile bağlantısı olduğu açıktır. Sadece servis edilen bilgilerden değil, bu kadının sırra kadem basmasından ve TKP den kalan bütün üst düzey grupların bu konuda ağız birliği etmişçesine sus pus olması da ve hatta bu konuda grupta açılan tartışmalarda bu konunun tansiyonu yükseltmesi de bu bilgiyi doğrular mahiyettedir. Diğer bir konu, Nabilerin ve diğerlerinin Akseymen’in vesairenin ( ki bu gruplar şimdi hemen hemen hepsi tekellerin bahçesinde yeni görevleri için sıra beklemektedirler) hem gruplar halinde partiye kabul edilmeleri, hem de edilir edilmez, içlerindeki şef pozisyonundakilerin bir çırpıda TKP nin tepesine veya en kilit örgütlenme noktalarının başına yerleştirildikleri durumdur. Finishi de bu grupların bir karışımı gerçekleştirmiştir. Bunları ve daha birçok sorunun cevabını Tustav Gruptaki sözde Tarih çalışması diye ortaya konulan anlatımlardan görebiliyoruz. Şimdi, bunları yok sayarak, ne olup bittiği konusunda, net sonuçlar çıkartmadan salt Nabileri veya SİP-TKP yi eleştirerek ve bunu da hep TKP nin standart değişmeyen bildirilerdeki ruhunu, anlatım tarzını yansıtacak şekilde, bir anlamda Atılım’ın veya radyonun tutturduğu kitap harfleri olarak da tabir edebileceğimiz söylemlerle yapmak, sorunların ve olan bitenin üstünü örtmek için çaba sarf edildiğini gözlerden kaçırmamaktadır. TKP deki sorunlar, salt örgütsel değildir, bu noktaya yansıyıp, örgütlenme alanında devam ederek partinin Likide edilmesine kadar uzanan yolda, yıkıma neden olan sorunların takvimini Nabilerle başlatmak, sorunların özünün üstünü örtmek demektir. Ve partinin ayağa kaldırılmasını veya yeniden inşasını veyahut da yeni baştan kurulmasını, hepsi aynı noktaya varır,1973 eksenli ( hem örgütsel anlamda, hem de ideolojik – politik anlamda ) bir başlangıcı moment yapıp, salt Nabileri ve SİP-TKP yi eleştirerek, bir kaç gündem bildirisi yayınlayarak, bunu parti kuruldu anlamına gelecek bildirilerle tamamlamak, sorunların üzerini örtmek için acele edildiği izlenimini kuvvetlendirmektedir.
Nabiler ve diğer gruplar geldiğinde ( ki bu atılım yıllarına tekabül ediyor), onlar gelene kadar dış büro olarak tabir edilirken, aniden MK söyleminin ortaya çıkması, Mk nın ne kadar çürük çarık insanı, ne idüğü belirsiz insanı, burjuvazi adına mı partiye sızdığı belli olmayan adamı ama daha çok da, şimdi gördüğümüz kadarıyla, ne kadar çapsız insanı içine aldığını ve bunlardan sendikalara, parti organlarına, politbüroya (belki politbüronun onlarla oluştuğunu söylemek daha doğru) doldurulduğunu, likidasyona giden ve bugüne kadar uzanan yolun böyle döşendiğini hiçbir TKP üyesinin görmezden gelmesini, sorgulamadan, çözümlemeden, sorumlularını açığa çıkarmadan, bunun nedeninin, parti içi iktidar kavgası mı olduğunu, yoksa bir ideolojik sorunun yansıması mı olduğunu belirlemeden, hem de sorunların tam da hız kazandığı bir noktayı moment yaparak, TKP yi kurduk hadi hayırlı ve uğurlu olsun anlamına gelecek tutumlar içine girmesini bekleyemeyiz. Bunun yanında, ortak ilke olarak gösterilen momentin, aslında asıl ilkelerden uzaklaştırmak demek olduğu halde, kim olursan ol gel ve bu momentteki varlığını koruyarak, partiyi ayağa kaldırmada birlik ol tutumunu Leninci parti ilkelerine dayandırmaya çalışmak, Nabilerin boşluğunu doldurmak için acele edildiğini apaçık göstermektedir. En azından ben görüyorum ve bugün görülemiyorsa, çok geçmeden bunu çok daha fazla kişi ve çok daha netlikle benim gibi görecektir.


Ben de, başlangıçta Partinin ayağa kaldırılması konusunda ciddi çabalar olduğu ve eski yanlışların tekrarlanmayacağı, o yanlışlara zemin bırakmayacak denli temiz bir alanda bu çalışmaların devam edeceği ve TKP nin ve komünist hareketin bu duruma gelmesindeki, nesnel etmenler bir yana, öznel olarak, bilinçli, ya da aymazlıkla ortaya çıkan etmenleri, enine boyuna çözümleyeceğimize ve sorumlularını, salt Nabilerle sınırlı kalmadan, onların suç ortaklarını da ortaya koyabilecek şekilde deşifre edeceğimize ve uzatmayayım, böylece yepyeni bir sayfadan, bu toprakların ve işçi sınıfının, emekçi halkın ihtiyacı olan bir komünist partinin filizleneceğine inanıyor, umudumu koruyordum. Ve hatta ben de, çürümenin boyutlarının bu kadar büyük ve derin olduğunu başlangıçta bilmiyordum. Ve benim de, eksiklerim vardır ve belki de başlangıçta sorunu Nabilerle sınırlamışımdır, üstelik de, Nabilerin bu noktaya gelişlerini hareketin içindeki, aymazlıklara dayanan, örgütsel sorunlara dayanan, kendi içimizde hesabını görerek çözümlenebilecek masumane sorunlar olduğunu da düşünmüş veya otomatik olarak öyle yaklaşmış olabilirim. Ve Nabilerin hâlâ parti üzerinde vesayetinin devam ettiğini gördüğüm için de, yanlışa bulaşmamak için, uzak durmam, sorunları daha detaylı irdelememi ve görmemi engellemiş olabilir, partiyi öbekler halinde yaşatanların, kendi içindeki ve birbirleri arasındaki tutumlarındaki dar grupçu anlayışları görememiş olabilirim, o edenle de, ilk olarak Tustav Gruba girdiğimde, otomatik olarak içine girdiğim tartışmanın Marksizm-Leninizm’i sulandırmak amaçlı denemeler olduğunu göremeyip, soruna dar bakıldığı için, ya da yeterli donanım olmadığı için ortaya konulan açıklamalar, çözümlemeler olduğunu, bu anlamda, masumane tartışmalar olduğunu düşünmüş olabilir, karşı çıksam bile, dostluk çerçevesinde ve alabildiğine esnek olarak ve Marksizm-Leninizm konusunda fazlaca ahkam kesiyor görünmeden tartışmış olabilirim ama bu tartışmaların ve ortaya konulan ideolojik tutumların, aymazlıktan veya, donanımsızlıktan ziyade (ayrıca o da vardır ama o ayrıdır) bilinçli bir sulandırma ve olguları ters yüz etme çabası olduğunu gördüğüm andan itibaren, hem Nabi Yağcı’ya, hem onun etrafında bir duvar örmeye çalıştıklarını sezinlediğim belli kişilere, Marksizm –Leninizm’in ne olduğunu ısrarla ve, tümüyle dozunu da artırarak sürdürdüğüm bir ideolojik mücadele yaklaşımı ile göstermeye çalıştım. Madem ki, burası, yani TUSTAV , TKP nin tarihini gün ışığına çıkarmak ve gelecek nesillere kaynağından ve de belgelere de dayanarak, aktarmak üzere kuruldu, öyleyse iki şey önemli olmalıydı, birincisi Marksizm-Leninizm’i, tüm olumsuz görüntüye rağmen hâlâ savunmak ve, cazibesini, tarihe gömülmediğini, hâlâ yol gösterici olduğunu, bu güne gelmemizin nedeninin, onun kendi içinde olmadığını, ondan uzaklaşmakta olduğunu, ikincisi ve bundan ayrı olmayan, Marksizm-Leninizm’i teorik temel yapan TKP’nin, komünist hareketin tarihini yedi kat dibine göndermek, bu anlamda sıfırlamak üzere değil, aksine bu topraklar için ihtiyaç olan komünist partisinin bayrağını daha güçlü ve en az yanlışla hatta hiç yanlışsız bir irade gösterecek şekilde bu topraklara dikmek için çaba sarf etmek.
Ama görünen o idi ki, bunun tam tersi bir dinamiğin, özellikle de Nabi ve tarikatı eliyle hâkim kılınmaya çalışıldığı idi. Bu TUSTAV kurumunda da böyle sürdürülmeye çalışılırken, grup ise, buna teorik temel hazırlamanın alanı olarak kullanılıyordu. Bunların hepsini istisnasız ben ortaya koydum ve birçok kişinin dikkatini çekerken, bu çerçevede sürdürdükleri ideolojik saldırılarını püskürterek, geri adım atmalarını ama daha çok deşifre olmalarını sağladım. Bu arada, o iyi niyetli bakış açım da, değişmeye, gelişmeye ve bunların olsa olsa bir şebekenin elemanları olduğu yönünde, dahası bu dinamiğin yeni kurulmuş olamayacağı konusundaki düşüncelerim şekillenmeye ve netleşmeye başladı. O zamandan itibaren “Nabi, bugün nereye basıyorsa dün de aynı yere basıyordu” özdeyişimi astım, ısrarla tekrar ettim, hiç kimse ama hiç kimse, Nabiye sert Likidatör eleştirileri yönelten, uzun uzun bildiriler gönderen, TUSTAVa benden de ağır yaklaşımlarla eleştiri gönderen, şimdi muhtemelen, yukarda site adresini verdiğim yapılanmanın mimarı ve yönlendiricisi olanlar dâhil hiç kimse, bu özdeyişime itibar etmedi ve hâlâ etmemektedir.
Ama bu gelişmeleri takip ettikleri için, birçok kişi ve grup liderleri, hepsi de parti kurulması çerçevesinde hareket eden kişi ve gruplar veya onların tabiri ile öbekler, benimle temasa geçti. Uzun tartışmalarımız oldu ve hepsi, ortada var olan öbeğin herhangi birini parti olarak kabul edip ona dâhil olacağımın hesabını yaptı. Bu tartışmalar sırasında daha da netleştim ve süregelen dinamiklerin asıl ilkelerden uzak tutumlarından, Nabilere eleştiri yöneltmesinin, kendilerinin olası meydana gelebilecek boşlukları doldurmak üzere bir moment yakalamak için pusuda beklemeleri demek olabileceğini düşünmeye başladım. Bunu bana en çok düşündürenler, ÜRÜN grubu olmuştur ki sıkı takip ettiysen, biri İsveç’te, diğerleri Almanya’da olan kişilerle yoğun tartışmalarım olduğunu ve sonunda iç yüzlerini gösteren tutumları ile kendilerini ele verdiklerini ve bana kafa kol çekmek için çırpındıklarını, kendilerine bir nefer yapamadıkları gibi, maskelerini düşürdüğüm için de bana düşman kesildiklerinin açık izlerini de görmüş olmalısın. Bu arada, görüşmelerim sürüyordu ve bu gün olduğu gibi ,o gün de en net ifadelerle düşüncelerimi, eleştirilerimi, olmazsa olmazlar yanında, olursa yanlış olacakları da ortaya koyuyordum. Benim her hangi bir içi boş, komünistsiz, en azından işe yaramaz kadrolardan oluşan bir TKP ile ilgilenmediğimi ve bir kariyer ya da aidiyet kaygımın olmadığını açıkça gösterdim. Söz yerindeyse, bir TKP kuruluşunun anmasında, nasıl bir eğilimim olduğunu da ”molozları temizlemeden, o molozların üstüne inşaat yapmanın” yanlışlığını ifade ederek göstermeye çalıştığım konuşmamda, hem çok alkış almış ve hem de, aynı minvalde düşündüğümüz yansıtılarak bir birliktelik zemini oluşturulmaya çalışılmış ama ona rağmen, benim Nabiler ile ilgili açık net ve ne anlama geldiği tartışmasız olan özdeyişimin hep etrafından dolaşıldığını gördüm.
Dahası, Almanya’dan, partinin ileri geleni sıfatını üzerinden atamadığı belli olan bir kişinin de benimle, bu kanaldan bir yakınlık doğan ve açıkçası, akademik kariyeri ve yaşına rağmen gösterdiği fiziksel performans ve benim ideolojik saldırılara karşı gösterdiğim çabayı sadece överek değil, anlatımlarıyla, Marksizm-Leninizm’i savunan derli toplu ifadeleri ile de desteklemesinden olumlu yönde önyargı edindiğim birinin aracılığıyla ve nezaretinde temasa geçmesi, ortada bir teyakkuz halinin, bir kaçak noktanın olduğunun düşünülerek apar topar harekete geçildiğini daha o zaman belli etmişti. Ben yine de, prensip olarak en kötüsünü düşünsem de, iyi niyetle yaklaşmış ve neredeyse, bir direktif boyutunda verilmeye çalışılan perspektifin, son derece dar bir kıstasa ve son derece yanlış bir çerçeveye sığdırılarak dayatıldığını görmüş ve hiç çekincesiz karşı çıkmış, bu gün de sürdürdüğüm düşüncelerimi, bu kadar geniş olmasa da aktarmıştım. Bu perspektifin dayatılmasının ağırlıklı olduğu bir buluşma olduğu açıkça belli olan görüşmede, araya girerek sorduğum ve net yanıtlar alamadığım bilgiler, benim için çok daha ufuk açıcı olmuştu ve geçen zaman hem açtığım ufkun doğru olduğunu ve hem de beklediğim gibi telaşın boşuna olmadığını göstermişti.
İlk patlak ÜRÜN den geldi. Partinin kuruluş yıldönümünde veya başkası da olabilir, geçmişte TKP ye küfre yakın eleştirel uzaklıkta olan ve o zaman da, şimdi olduğu gibi SOROSUN beslemesi bir internet yayın organının yöneticisi sıfatıyla orta yerde dolaşan, tekellerin emirlerini yerine getiren Ertuğrul Kürkçü ve yine aynı Vakfın fonları ile caka satan bir STK lı hanımefendinin sırf gençlere vitrin yapmak, bunu yaparken de, Nabilere Soros yolu üzerinden yakınlaşma sinyali vermek üzere bu toplantıya davet edilmesi ve orada gençlere perspektif açmaları için mikrofon uzatmaları üzerine, hiç duraksamadan ve ikircimsiz ve de en açık ifadelerle tespitimi yaptım, ÜRÜNÜ mahkûm ederek tarih sayfasına not düşerek sorumluluğumu yerine getirdim. O tarihten itibaren, ÜRÜN ve beni o kanala sürüklemeye çalışan, Almanya’daki bazı gençler ve onların buradaki uzantıları ve İsveç’teki bir eski sendikacı ( ki çift taraflı kartviziti tarihi belge olarak arşive kaldırılmıştır) ve onlarla bağlantılı olanlar, burjuvaziye bile duymadıkları bir kinle saldırmaya ve beni ulusalcı, milliyetçi göstermeye çabaladılar. Oysa daha yakın zamana kadar Nabigillerin silahşörleri de aynı saldırı dinamiğini çalıştırıyor ama hiçbir açık nokta bırakmayacak şekilde saldırılarındaki dayanak noktalarını çürüterek, öfkelerini kabartıyordum ve o zaman bana arka çıkan bu beyzadeler, aynı saldırıyı kendileri alevlendiriyordu. Ama başarılı olamadıkları için ve ne kadar ikiyüzlüce, suçüstü yakalanmış olmanın telaşı ile hareket ettiklerini yüzlerine vurarak, herkesin görmesini sağladığım için de, Tustav Gruba alternatif olarak kurdukları bir iletişim grubunu tümden tasfiye ediyorlardı. Ve bütün bunlar, dediklerimin doğruluğunu örtbas edemediği gibi, bütün birbirine çeşitli konularda eleştiri yönelten ve benim ayranım daha tatlı demekten öteye gitmeyen yaklaşımları taşıyan öbeklerin, hiçbir ideolojik birlik, netlik, donanımlılık üzerine kaygı emaresi taşımadan salt örgütsel bir birlik peşinde koştukları görülüyor ve çerçevesi Nabilere ya da en azından onun müritleri olduğu açıkça belli olanlara kadar genişletilerek devam ediyordu. O TUSTAV ı bir şer yuvası olarak eleştirenler, çok daha fazla o dediklerine dayanak olacak kişilerin oraya doldurulmuş olmasına rağmen, birer birer o şer yuvası olarak niteledikleri yere doluşmaya, yüklü bağışlar yapmaya ve yazılar yazmaya, açıkçası göz kırpıştırmaya başlıyorlardı. Bu, her tarafından koltuk değnekli, gönlü kırık, aklı kırık, ufku daralmış, son günlerinde TKP yi yeniden ayakta görüp, gözü açık gitmemek misli bir nostaljik özlemi çağrıştıran yapıdaki kişileri bir araya getirip en küçük bir fiskede yerle bir olacak Komünist Partinin yüzü suyu hürmetine yapılıyordu ve bu temelden sakat yaklaşıma karşı çıkanları veya uzak duranları ise, neredeyse parti düşmanı ilan etme, örgüt inkârcısı sayma noktasında eleştiriler geliştiriyorlar ama bunu açık ve net olarak, muhatabının söylediklerine karşı yöneltmiyorlar, kendi içlerinde, dedikodu çerçevesini aşmayan bir boyutta yaparak, önyargı oluştururken, kendi içinde insanları kemikleştiriyorlardı. İşte ben parti konusunda da, Marksizm-Leninizm konusunda da bu merkeze yerleştirilmiş idim ve benim merkezim ise Marksizm –Leninizm iken ve bunu, tek kelime eleştiri getirerek yadsımaya güçleri de, donanımları da yetmezken, kendi içlerinde beni, dedikoduların içine hapsettikleri bir iki söylemle, örgüt inkârcısı, Leninist partiyi inkâr eden, ideolojiyi öne çıkardığım için de, Lenin’in sözlerinden alıntılarla süsleyerek beni maddi yaşamdan kopuk bir kitap kurdu, laf ebesi göstermeye yeltendiler. Ama bunu da başaramadılar, o dar anlayışlarına hapsettikleri birçok kişi hâlâ tam net olamasa da, burada bile ifade ettiklerimin altına zaman zaman imza atmakta ama ne yazık ki, o tarafla bulaşıklıklarına da devam etmektedir. Uzatmak istemediğim için kısa kısa geçiyorum ki, sonuca getirip bağlamak istiyorum; sonuçta dediğim oldu ve bütün öbekler, TKP nin ihtiyarları üzerinden, Nabilerin tetikçisi olan internet örgütlenmesi ile yerel dernek statüsü alan KUYEREL grup ile ve TUSTAV mihmandarlığında, bu konsensüsü, boşluğu dolduracaklarının garantisini verdiklerini göstererek, bir yemekli toplantı ile taçlandırmışlardır. Fotoğrafları henüz Facebooka düşmediyse, iki kez bana tosladıkları içindir ama yakında düşeceğine de emin olabilirsin.
İşte gene bir sürü şey anlattım ama bu vesileyle senin Tren üzerinden anlattıklarımdan çıkardığın sonucunun yanlış olduğunu, boşluğu doldurmak için acele edenlerin kimler olduğunu, daha önce de, bir önceki mektubumda da, açıklıkla gösterdiğimi, şimdi biraz daha derinlemesine, bir kronoloji de yaratarak göstermiş oldum.
Dahası ben bu boşluğu doldurma girişimlerinin ardındaki gerçeklere dikkat çekerek, buradaki çabaların, asıl yönünün, sağlam olmayan unsurları daha örgütlü bir şekilde burjuvaziye bağlamaya, sağlam unsurları ise, partiyi ökse kuşu niyetine kullanıp, tuzağa çekmeye dönük olduğunu açık ve net olarak ifade ediyorum. Senin de, eğer benimle ilgili söylediklerinde, inandıklarında samimi isen ama daha çok net isen, neredeyse tamamını ideolojik politik duruşuna vitrin yaptığın parti bildirisi tonunda yansıtılan ifadelerde, bu izleri göreceğine inanıyorum. En önemli izi, Ergenekon yaklaşımında, 12 Eylül rejiminin ve emperyalist burjuvazinin ve de elbette iktidar aygıtının resmi ağzı kullanmalarında görebilirsin.

Ben dün de, bu gün de, ne Partiyi inkâr ediyorum, partisizliği dayatıyorum, ne de Partiyi fetişleştirerek her ne olursa olsun, parti diyerek, bütün sorunları Partiye erteliyorum. Dediklerim dün de bu gün de bellidir ve temel olarak aynıdır. Dost bildiklerimle yaptığım mektuplaşmalarda da, ortaya astığım makalelerde de, özünde aynı temel gerçeklere dikkat çekiyorum ama belki değişik ifadeler kullanıyorum, bu anlamda, dediklerimi tekrar etmemek için, daha yeni, ortak bir dostumuza yazdığım mektupta da ifade ettiklerimi aktarmak istiyorum.
Evet, dediklerimin özü şudur, diyalektik yan göz ardı edilmeden, önceliğin teoride olduğunu vurguluyorum. Bir anlamda yaklaşımımın temel noktası burasıdır. Teori olmazsa pratik olmuyor. Proje olmazsa inşaat olmuyor. Teşhis konulmazsa tedavi olmuyor. Ama teşhise rağmen tedaviden kaçmak, projeye rağmen ters inşaat yapmak, doğru yoruma rağmen, doğru teoriye rağmen, doğru olmayan pratik mümkün oluyor, ama ölümcül sonuca götürüyor. Ya da pratiği teori imiş gibi sunmak ya da ona yapışıp kalmak ölümcül sonuçlar doğuruyor. Ve işte bu nedenle 21.YY Marksizm’i de, sosyalizmi de dünün kopyası olmayacak diyorum. Ama bu da, Marksizm’in ve sosyalist devrimin evrensel doğrularından vazgeçilecek,180 derece zıt yönde ilerlenecek demek değildir. Hayır, Marksizm’de kalarak, 21 yy. Marksizm’ini ve Leninci parti anlayışında kalarak ondan ileri bir partiyi geliştireceğiz diyorum. Ve parti, güvendiklerimizin, sırf güvendiğimiz için, doğruyu söylediklerine inandığımız ve hep ürettikleri teorileri, yönerdikleri politikaları yerine getirmek için hazır beklediğimiz bir soyut makine değildir diyorum. O makine sen ben, diğerleri olduğu için canlı bir organizmadır ve bu canlı organizma, bir bütün olarak çalıştığı sürece derinlemesine hayat verir, kitleleri sarar, düşmana kök söktürür. Tıpkı insan gibi, ikide bir başı ağrırsa, ikide bir çözümsüz kaldığında işi alkole verip sersem sepet dolaşırsa, ikide bir kabız olursa, ya da ishal olursa, ve yahut da yeterli besini alamadığı için, gün be gün zayıflarsa, veyahut da oburluk yapıp, olur olmaz besinlerle şişip, yerinden kalkamaz hale gelirse, hantallaşırsa, kış geldiğinde kış koşullarından kendini korumayı bilmeyip zatürree olursa, yaz geldiğinde fazla güneşte kalıp beyni sulanırsa ve buna benzer bir çok nedenle sağlığını bozup yine de bunu düzeltmeye çalışmazsa, canlı cenaze gibi dolaşır ya da bir hekimin teşhis ve tedavisinden medet umarak kendini hastaneye kapatır, sağlam olmayan unsurlarını iyileştirmekte geç kaldığı için, sağlam unsurlarını da aynı yere kapatmış olur diyorum. Benzetmelerim alışılagelmiş olmayabilir ama ufuk açacağına inandığım için kullanmayı yararlı buluyorum. Evet, parti de, tıpkı insanı bütünleyerek, bütün organların bir arada birbiri ile diyalektik bir bağ ile bağlı bir bütünlük ve işleyiş içinde yaratan canlı bir mekanizma gibidir. Ayrıntısını ve mekanik benzerliğini bir kenara koyarsak ve özüne inersek, ek olarak, parti de tıpkı, her hangi bir organının zaman zaman istem dışı, yani beynin insanın faaliyetini düzenleyen otomatizminden bir anlık bağımsızlıkla da olsa yaptığı yanlışı, ya o organına suçu atarak, ya da örtbas ederek yok sayması gibi bir yaklaşımı göstererek, genel yapıyı daha sonraki, aynı tarzda ama daha ölümcül sonuçlar doğuracak noktaya sürükleyebilir. Bu, beynin iyi çalışmamasından ziyade, ya da beyne diğer organların itaat etmemesinden ziyade, beynin çalışmasındaki nitelik ile diğer organlar arasındaki ilişkinin niteliğinin uyum içinde bir denklik taşımaması yanında, beyinle bir bütün oluşturan diğer organların, beyne yeterli netlikte ve hızda bilgiyi göndermesindeki niteliğin eksik dozda ya da karakterde olmasındandır. İşte partiyi bu temelde, canlı bir mekanizma olarak ele aldığımızda, mekanik bir benzetme mutlaklığı içine düşmeden, üzerinde durmamız gerekenler bunlardır. Buna dikkat edilmemesi, titizlik gösterilmemesi anlamında, bu gün yapılan bu olduğu gibi, devam edilmesi istenen de budur ve bu bilinçli olarak böyle yapılmak istenmektedir. İşte bu nedenle panzehir, ideolojik donanımdır. Vitamin de, antibiyotik de, besin maddesi de odur. O olduğu sürece, yeterli doz alındığı sürece hastalık olmaz. Doğal nedenlerden ölüm olmaz. En azından gerekli koşulları tüketmeden olmaz. Görevler yerine getirilip, yeni kuşaklara devredilmeden olmaz. Olsa da en başında teşhis edilebilir ve tedavisi gerçekleştirilebilinir. Buna rağmen başına bir şey gelirse, bu doğal olmayan ve hiç beklenmeyen ya da beklense de bundan kurtulmaya muktedir olunmayan bir nedenledir ki, o zaman da bütün organizmanın yok olmasını getirecek bir durum oluşmaz. İşte bu nedenle parti şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle kuracak, büyük bir ciddiyetle koruyacak, büyük bir ciddiyetle büyüteceksin. Ve hastalıklara karşı kendini koruyabilmesini öğreteceksin. Bunun için, önce hastalıkları tanıtacaksın, gerekirse bu hastalıkları taşıyanları göstereceksin, onlarla nasıl mücadele edeceğini, onlarla yaşarken bile onlardan hastalık kapmamayı öğreteceksin. Bunun için bilim gerektiğini anlatacaksın. Söz gelimi bilim henüz AİDS’İ, Kanseri yenmeye yeterli gelmiyorsa, öncelikle bu hastalıklara yakalanmamaya çalışmayı öğreteceksin, kanserojen maddelerden, AİDS mikrobundan uzak durmayı veya izole ederek yaklaşmayı öğreteceksin. Yani dostum canlı bir organizma, hem içgüdüsel olarak, hem öğrenerek ne yapıyorsa, Parti de o misli hareket edecektir. Yoksa daha çok gevezelik yapar ama sonuca erişemeyiz. Benim demek istediklerim bunlardır. Ve içinde, partiyi yadsıdığımın, örgütü inkâr ettiğimin izleri kesinlikle yoktur. Ama anlattıklarımda, parti içine çöreklenmiş çok büyük bir suç ortaklığının, şebekevari kollarının ahtapot misli her tarafa bulaşmasını ortaya koyan kodları bulabilirisin.
TKPli arkadaş, yolumuz aynı sözüne gelirsek, yolumuzun kiminle, kimlerle aynı olduğunu zamanın göstereceğine inanıyorum ben. Ve evet aynı yolda yürüyenlerin, bu yolu kısaltmak, daha güvenli yollarla HEDEFE bağlamak gibi hünerleri önemlidir, bunlar bir farklılık olarak nitelendirilemez ama aynı yolda, ters istikamete yürümekte diretmek, aynı farklılığın ifadesi değildir. Benim tren benzetmemdeki kodları bu temelde ele alman gerekir.
Nabilerin, sosyalizme giden yolda, aynı yoldaki bir farklılığın ama doğru yöndeki bir farklılığın, ifadesi imiş gibi yansıtarak, ters istikamete giden bir trene doluşup, hiç sorgulamadan, kuzu kuzu vagonlarda oturanların dinamiğini yaratmak ile buna isyan ederek eleştirenleri, eleştirileri bu sınırda tutarak, sorgulamaların da önüne geçerek, bu isyankârlığı, sosyalizm yolunda ters istikamete giden trenin en son vagonuna doğru koşturmanın bir dinamiği haline getirmek arasında, sosyalist iktidar yolu üzerinde ters yöne götürmeye çalışma anlamında bir fark yoktur. Birinciler, tanıyorum, biliyorum ve inanıyorum, öyleyse doğru yöne götürülüyorum derken, bu yola sokan Nabilerin yanlış yönde olduğu eleştirisi üzerinden, buna karşı çıkanları, aynı trenin, ters istikamete giden trenin, arka vagonlarına koşturmak suretiyle, trenle beraber sosyalist iktidar yolunun üzerinde ama ters yönde tutmalarının mümkün olabileceğinden söz ediyorum. Bunun da, ikinciler olduğunu yani yukarda Linkini verdiğim sitedeki TKP cilik yapanlar olduğunu yani senin Facebook profil sayfanda bolca bildiri olan TKP girişimcilerinin olduğunu söylüyorum.
Dolayısıyla sen bu trende misin, başka bir trenden mi söz ediyorsun, tam açık olmamakla birlikte, benim hazırladığım başka bir trenin olmadığı çok açıktır ve karşı çıkmam, yanlışlara dikkat çekmem, bu nedenle değildir, ama o başka trenin, senin de, benim de irademden bağımsız olarak, nesnelliğin dayattığı görev ve sorumlulukların ifadesini yansıtacak olan, Türkiye’nin hızla yükselen sınıf mücadelesinin ve en geniş anlamdaki ulusal kurtuluş mücadelesinin ateşleri içinden düdüğünü çalacak olan ve ters yöne gidenlerin işte o zaman ters yöne gittiklerini anlamalarını da netlikle sağlayacak olan tren olduğunu söylemeye çalışırken, bütün çabaların, bu trenin bu ateşler içinden çıkıp, sosyalizme giden yolda doğru istikamette yürümekte ve birikmekte olanları toplamasının engellenmesine yönelik bilinçli ve önceden tayin edilmiş görevlerin yerine getirilmesi çabaları olduğunu ısrarla vurgulamış oluyorum.
Bütün bu ifade ettiklerim bir küfür ya da hakaret değildir, sadece bir tespittir ve doğruluğu her geçen gün kanıtlanmaktadır.
Eğer yanılsaydım üzülmez, aksine sevinirdim, çünkü bu toprakların ve emekçi halklarının, gerçekten akıllı ve donanımlı kadrolara ve onların yönetiminde, bağımsız politik bir mücadele örgütüne şiddetle ihtiyacı vardır ve bu çabaların, benim dediklerimin aksine, bu ihtiyacı karşılamak üzere yola çıkanlardan oluşan bir partinin hayata geçirilmesi için olduğu kendini gösterirse, ilk önce ben sevinirim ve bütün gücümle bu partinin güçlenmesi için çaba sarf ederim. Ama söylediklerime, sonuna kadar inanmak da benim en temel hakkım, çünkü söylediklerim, öznel bir çabanın, maddi yaşamdan kopuk teorik kurguların ürünü değildir. Tam aksine, maddi yaşamla bağı son derece güçlü ve nesnellikle, en mantıklı biçimde örtüşen çıkarsamaların ürünüdür. Ve tam bu noktada, şunu da eklemek gerekiyor ki, dedikodulara hapsedilenlerin aksine, benim maddi yaşamla bağım, bu toprakların dışında, mesela Almanya’da yaşarken, bu toprakların taşıdığı nesnelliklerden uzak teoriler kurgulayanlardan çok daha sağlamdır. Bu topraklarda yaşayanların maddi yaşamla bağlarından, çok daha sağlam olduğunu ise, zaman hep beni haklı çıkaracak şekilde göstermiştir.
Sevgili dostum, demek ki, benim reddettiğimin PARTİ olmadığı, ÖRGÜTSÜZLÜĞÜ pompalamadığım apaçık ortadadır, neyi reddettiğim ise, şimdiye kadar açıklık kazanmadıysa, şimdi kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortadadır. O da, komünistleri ve yüzünü o tarafa çevirenleri, doğru yolunda yani sosyalist iktidar yürüyüşünün yolunda giderken, yanlış trene bindirip, doğru yöne koşturarak, yanlış yöne götürme cinliğine karşı çıkmamdır ama daha önemli bir şey yapıyorum ki, o da, bunu tarihe not düşerek, hiç silinmeyecek şekilde tarih sayfalarına kazıyarak, gelecek neslin gerçekleri öğrenmesini sağlamaktır.
Not; konumuz, TKP yi ayağa kaldırma bağlamında ilerlediği için, başka olumsuz unsurlar veya girişimler, hatta Türkiye’de gerçek anlamda bir politik bağımsız örgütün yükselmesinin önündeki diğer engel ve etmenler üzerinde durmadım, bu, onları yok saydığım ve bu temelde sorunların salt TKP yi ayağa kaldırma çerçevesiyle sınırlı olduğunu düşündüğüm anlamına da gelmez.
Son olarak, sayfana biriktirdiğin, parti belgeleri gibi titizlikle paylaşmaya, yaymaya çalıştığın her bir bildiride ifade edilenlerin, bu toprakların temel ve nesnel gerçekleri ile örtüşen yaklaşımları yansıtmadığını sana her zaman kanıtlayabilir, Marksist-Leninist temelde çürütebilirim. Bu konuda ifade ettiklerim de, Parti üzerine anlattıklarım da sır değildir ve azımsanmayacak denli, derinlemesine, gerçeklikle donanmış bilgileri ve teorik yaklaşımla ele alınmış tezleri içermektedir.
Kendini parti fetişizmine hapsederek,bu dediklerimi elinin tersiyle itebilir, ya da en azından gerçeklerin nesnellikle bağını sorgulayarak, buna denk düştüğü savıyla bu arkadaşların parti belgesi tonunda ortaya koyduklarının, nesnellikle ve gerçeklerle ne derece örtüştüğü konusunda kendin daha net çıkarsamalarda bulunabilirsin. Seçim senindir, ben kimseyi başka bir vagonda, tatlı olduğunu iddia ettiğim ayranımdan içirmek için ikna etmeye çalışmıyorum. Beni dikkatle izlediysen sen de göreceksin ki, benim temel olarak yaptığım, tarihe not düşmek yanında, aklı kendine ait olanların, kendine ait düşünce dinamikleri oluşturmasına ve akıl tutsaklığından kurtulmasına model yaratmaya çalışmaktır. Türkiye’deki Tekellerin ideolojik kuşatmasından, bir sürü alicengiz oyunları içeren, tiyatrovari gösterilerle yaratılan demokrasi illüzyonundan ve en önemlisi bunu gördüğü halde, bu dinamiğin direkt uygulayıcısı olanlarla bulaşık yaşama dinamiğinden, ancak bu şekilde kurtulmak ve savunma modundan, ideolojik-politik hücum moduna geçmek mümkün olabilir. Gerisi her halükarda, anarşizmdir ve her yerde hareketi kutsayarak, sonucu hiçbir şeye indirgeyecek, en başında sosyalist harekete yönelimi ters yöne çevirmenin dayanaklarını yaratmaktır.
Bu oyuna aklı başında olanların gelmemesi için uyarı görevimi son derece titizlikle yerine getirdiğime inanıyorum ve bunu her geçen gün ortaya çıkan gelişmelerin doğruladığını da görüyorum. O nedenle, söylediklerimin kesinkes yanlış olduğunu somut verilerle ve bilimsel yaklaşımlarla gösteremeyip, sessize yatmanın, asıl konulardan uzaklaşıp, başka ve tümüyle öznel yaklaşımlar içine girmenin, asıl gerçeklerin üzerini örtmek ve söylediklerimin yanlış olduğunu gösteremeyecek denli yanlışa bulanmışlıklarını örtmek için, hakaret, küfür nitelemeleri ile söylediklerimi karartma çabalarının ve önyargısal anlamda ön kabuller yaratmaya çalışmanın, söylediklerimi teyit etmekten başka bir anlam taşımayacağını da biliyorum ve gösteriyorum.
Öyleyse iki yol var, biri, sosyalizme giden yolda ki, son tahlilde bütün yollar sosyalizmi işaret etmektedir, sosyalist iktidarın yoluna dizilenlerin yönünü gösteren yol ile diğeri, her ne biçimdeki ambalajla sunulsa da, gerçekte bu yolun tam tersi istikamete dizilmeye çalışılanların yönünü gösteren yol. Tıpkı BURJUVA İDEOLOJİSİ İLE İŞÇİ SINIFI İDEOLOJİSİNİN MÜCADELESİNDEKİ UZLAŞMAZ KARŞITLIK GİBİ.
Başka bir ifadeyle, YOL aynıdır ama YÖN farklıdır; ya da YOL aynıdır, YÖN de aynıdır ama mesafesi kısadır; veyahut da YOL aynıdır, YÖN de aynıdır ve mesafesi de tam denktir ve de, mesafesi kısa kalanların da mesafesini, son noktaya denkleştirecek hüneri de, kararlılığı da içermektedir; ya da çok daha farklı, önceden kestirilemeyecek bir yönelim de olabilir... Ama burada temel sorun, aynı YOL da zıt YÖN’e gidenlerin yarattığı uzlaşmaz karşıtlığa rağmen, YOL’un aynı olması üzerinden, YÖN’ün de, her ne tarafa gidilirse gidilsin aynı olacağı demagojisinin, mutlak doğru imiş gibi yutturulmaya çalışılmasıdır.
Yani yön aynı ve doğru olduktan sonra, bir sürü yol bulunabilir, ya da önü tıkanan yolların yerine yeni yollar açılabilir. Dahası aynı yönde, belli bir yere kadar kendi yollarında gidenler de en doğru yöne biriktirilebilir. Ama yönler taban tabana zıt ise, açılan hiçbir yol, yönleri, yönelimleri ve güçleri birbirine yakınlaştırmaz, denkleştirmez ve aynı potada biriktirmez.

TKPli arkadaş, bu mektubumda ifade ettiklerimi sıkılmadan sonuna kadar okuyarak, okurken, bunu geç, bunu biliyoruz, yeni bir şey söyle, o senin fikrin gibi mırıldanmalar ile ifadelerimin bütünlüğünü birbirinden ayırıp, ifade ettiklerimden yalnızca küçük bir noktaya takılı kalmadan, dahası benim üstenci yaklaştığımı düşünmeden, bu son paragrafa kadar geldiysen, YOL umuzun da, YÖNümüzün de aynı olduğu, ya da tersi olduğu konusunda netleşmiş olacağına inanıyorum.
İşte bu noktadan itibaren, ifade edeceklerin belirleyici olacaktır ve hepimizin söyledikleri, tarihe bir not olarak düştüğü yerde asılı kalacaktır.
İfadelerin ne olursa olsun, saygı ile karşılayacağımı bilmeni isterim. İfadelerinde yansıttığın yönelim ne olursa olsun, ne bağlı olduğun http://www.tkp-online.org un kaybı ya da kazancı söz konusu olacak, ne de benim kaybım ya da kazancım söz konusu olacak. Kazanç tektir ve doğru olan kazanacaktır. Bu da ne benim, ne de senin tekelinde ya da düşüncelerinde asılı değildir.
Öyleyse, netlik her zaman yararlıdır ve doğruların doğru olduğunun somutlaşmasını kolaylaştıran bu netliktir.
Fikret Uzun

Hiç yorum yok: