18 Haziran 2010 Cuma

TKP TARİHİ Mİ İSTİYORSUNUZ İŞTE KARDEŞ KAVGASI DEĞİL BAL GİBİ İDEOLOJİK MÜCADELE

TKP TARİHİ Mİ İSTİYORSUNUZ
İŞTE KARDEŞ KAVGASI DEĞİL BAL GİBİ İDEOLOJİK MÜCADELE


Nabi ve ardılları üzülecek diye, öncelikle Nabi’nin ve siz müritlerinin, Marksizm’den zerre kadar eser kalmamış tutumlarınızı, Marksizm’in içinde imiş gibi, komünist olmanın gereği imiş gibi gösterme çabalarınıza ortak da olmam, sessiz de kalmam. Sınıfsal olarak ne yaparsanız, sonuçta ister istemez benim ve benim gibilerle karşı karşıya geleceksiniz, bu nesnel olarak kaçınılmazdır. Çünkü fikir değişikliğiniz karşıt sınıfın bahçesine geçmenin ifadesidir ve oradan yönelen her türlü saldırıya ortak oluyorsunuz demektir. Bunun adına İDEOLOJİK MÜCADELE denir.
Bu gün, AKP’nin anayasa paketini, bir yandan kavganın burjuvazinin çeşitli kolları arasında üst düzeyde cereyan ettiğini vaaz ederken, diğer taraftan bu kavgada taraf olmak ve bu paketten İLERİ DEMOKRASİ çıkacağını, ya da yumuşatalım, ona geçmek için kapılar açılacağını, konferanslar vererek sosyalist düşünceye yakın insanlara propaganda etmek, OPORTÜNİZMİN, BURJUVAZİYE HİZMETİN en somut göstergesidir. Çocuklar bile görebilir ki, bu paket, 12 Eylül anayasasının diktatörlüğünün, konuşlandırılmasının tamamlanması sürecinde kendisine engel olan, kendi koyduğu yasa maddelerinin, ya da 12 Eylülde değiştirmediği maddelerinin - Kemalist gözükmek için olsa gerek- ortadan kaldırılması çabasının ifadesidir. Bu bir siyasi körlük değildir, düpedüz,12 Eylül rejiminin, kalıcı diktatörlüğünü konuşlandırmasını tamamlaması çabalarında, ona bilerek yardım etmektir. Bunun bir demokratik reform gibi yutturulmaya çalışılması ise, aklı başında insanların zekâsına hakarettir.
Sakarya ve İzmit’te yapılan panellerde aklıselim komünistlerce bir başına bırakılan sen, ben, bizim oğlan, AKPlilerle kol kola tekellerin diktatörlüğünü kutsamıştır. Bu, 12 Eylül bağıra bağıra gelirken ve geldikten sonra, yine bağıra bağıra size saldıracağım derken kurulmuş bir dinamiktir. Bu dinamikte başat rol elbette Nabi Yağcı ve grubundadır. Artık Nabi severlerin, Nabi tayfasının, komünist hareketin tarihi ile ilgisi bile kalmamıştır.
Nabi’nin de, Erdal’ın da ve DİSK’in eski başkanınının da tanıklıklarını okuduk, ne vardı ki o tanıklıklarda, hepsininki, pazılın parçaları gibi, bir bütünsel çarpıtmanın parçaları idi ve istedikleri etkiyi bırakamadıkları ya da sorular üremeye başladığı için kesildi. Ve hepsinde, TKP’nin tarihini sıfırlamaya çalışmanın izleri vardır. Bu gün Nabi’ye her koşulda kalkan olanların hemen hepsinin, 12 Eylül sonrası gruplar halinde parti akademilerine gönderildikleri görülüyor.12 Eylül öncesi ve saldırı gelmeden kısa süre önce de, dışarıya kaçırılanların hemen hepsi, bu gün daha net görüyoruz ki, Hâlâ Nabi severliklerine toz kondurmayan, birbirlerini kollayan kişilerdir. Tarihe not düşülmüştür ve çok fazla sürmez, çok daha fazla aklı başında insan bu gerçekliği görecektir. Kimsenin burada TKP’nin tarihi ile ilgisi kalmamıştır. Siz TKP’lilikten kilometrelerce uzaklaşmış olduğunuz halde TKP tarihini ne yapacaksınız? TKP bir şirket midir ki, tabelasını her yere taşıyasınız, mesela tekellerin arka bahçelerine yerleştirebilesiniz. İçinde komünist olmazsa TKP de olmaz. Olmayacak. Buna kimsenin gücü yetmez. Nabilerin TKP’yi likide ederken ve TBKP eliyle tekellerin arka bahçesine komünistleri gömmek isterken, belli ki hesaplar tutmamıştır. O zamanlar basından izliyorduk, Oktay Ekşi gibi köşe yazarları da, büyük patronlar da, Türkiye’ye akıllı uslu, tıpkı TBKP gibi, bir komünist partiye ihtiyaç olduğunu söylüyorlardı. Nabi de, Veysi Sarısözen de, Özal neden sözünü tutmuyor diye sızlanıp duruyorlardı. Nabi daha o zamandan başlamıştı, sermayeye mülakat vermeye ve" biz artık değiştik" diyordu. Ama dediğim gibi hesap tutmadı ve ona tekellerin ihtiyacı olan demokrasi görünümünü kurtaracak bir partinin yönetimini vermeye güvenemediler. O çapın kendisinde olmadığını gören tekeller, ona başka rol vermek üzere, TBKP yi kapattırdı. Hani Komünist partisinin üzerindeki yasağı kaldırmaya gelmişlerdi, bunun için hapis de yattılar,"ölüm orucu"na da yattılar ve DGM önünde kuyruklar oluşuyordu "bizi tutuklayın, biz komünistiz diyorlardı" ama tutuklayan yoktu, hatta onları tutuklamayan DGM nerdeyse davulcuyu gürültü yapıyor diye tutuklayacaktı ve TBKP gene de kapatıldı. Şimdi "özgür komünist"iz diye dolaşan Nabi severler, neden o zaman "kapattırmayız" diye direnmediler. TSİP yıllarca, partisinin kapısında bekledi, kapattırmamak için elinden geleni yaptı ve şimdi tabelasını asabilecek ve faaliyetini sürdürebilecek noktadadır. Çözüm müdür, bu onların sorunudur ve bundan sonra yapacakları sonucu belirleyecektir. Bu ayrıdır. Burada verdiğim örnek, Nabilerin koca bir yalanı herkese yutturmaya çalıştıklarını göstermek içindir. "bir de sıkılmadan,"özgür komünistler" iz biz diye diye, AKP ye çalışmaktadırlar. Şimdi hem üzerine basa basa oluşturulan yerel örgütlenmelerde ki, bir cemaat örgütlenmesidir, hem TKP ama daha çok TBKP ki, ikisi de yoktur, üzerinden tekellerin arka bahçesi olmanın yolları döşenmektedir. Kim bilir, zorbada oyun bitmez misali, bakarsınız, aniden, TBKP ye, bir şekilde izin çıkar diye, bizimkiler derlenip toparlansın diye AKP de onlara kıyak yapar. Zor mu, 7 TİP’linin müebbetlik katili de, Ağca da defalarca salıverilip sonunda hepten çıkarıldıysa, bu da olur. Zaten dış mahkemenin kararı var ve hükümet, hani şu demokrasi getiren hükümet yani AB uyum yasaları diye diye helak olan AKP hükümeti, bu karara uymadı. Bu noktada, bu nasıl demokrasi getirmek sorusunu sormak yerindedir ama bu ayrıdır, burada vurgum, AKP’nin belki de tam zamanını beklediğinedir. TBKP ye rağbet olmazsa, bu kozu da boşa gitmesin değil mi?
TARİH Mİ İSTİYORSUNUZ?
Tarih bir öykü yazımı değildir, ciddiyet istiyor, çünkü tarih bir bilimdir ve hatta bilimlerin anasıdır. Bütün bilimler, bu bilim üzerinde gelişiyor. Tarih ciddiye alınmazsa, böyle Nabi gibi çapsız aktörlerin, tekellerin görevlilerinin, onların çapsız ideolojik silahşörlerinin müritleri olunur. TKP’nin tarihini mi istiyorsunuz, TKP’nin tarihi Nabilerle sınırlı değildir ama Nabiler bu tarihin sonucudur. Tarih mi istiyorsunuz, TKP’nin taa V.N.Tör’den itibaren tarihine bak, tarih mi istiyorsun, Mustafa Suphilerin katledilmelerindeki gizlere ve bu gizlerde Kemal’in hangi bakışla baktığını, onların ve onlardan itibaren gelenlerin nasıl baktığını bul. Vedat Nedim Törün ve Ş. Süreyya Aydemirin TKP’den ayrıldıktan sonra, Kıvılcımlı’nın deyişiyle, Burjuvazinin ( bu Kemalizm oluyor) kuyruğuna nasıl yapıştıklarını, Kadro dergisi ve örgütlenmesi ile Kemalizm’e nasıl güzelleme yaptıklarına bak ki, V.N.Tör Nazım’ın şiirine de konu olmuş bir dönek, arkadaşlarını gümüş tepside polise teslim eden ve karşılığında bir fincan kahve ve kemalizmin ideologluğunu alan bir haindir. TKP tarihi hainler, dönekler ve burjuva ajanlarının tarihidir. TKP daha düne kadar yani, 12 Eylüle kadar CHP ve Kemalist kuyrukçuluğu yapan kadroların yönetiminde imiş. Bu anlamda parti tarihindeki hainlikler, burjuva ajanlıkları salt Nabiye indirgenemez, Nabi sadece sonucunun ifadesidir. Nabi ile TKP dönemi kapatılmış ve daha açık bir şekilde tekellerin arka bahçesi olmaya dizayn edilmeye çalışılmış ama hesap tutmamıştır. Tarih mi diyorsunuz, eski DİSK Sekreteri Mehmet Karaca ne diyor Tanıklığında, "12 Eylülün geleceğini biliyorduk ama Süleyman Üstüne söylemedim" diyor. Bunu bir yere not edin. Kaldı ki, bilmemesi mümkün değildi, en azından Sovyetler Birliğinden enformasyon gelmiştir. Öyle değil mi, Ulvi Oğuzun polis ajanı olduğu enformasyonu geliyorsa, bu haydi haydi gelmiştir. Onu da boşverin, Ecevit bile bas bas bağırıyordu diktatörlük geliyor diye. Adam 12 Martta deneyimini almış. TKP üyelerinin bir çoğu 12 Eylüle çeyrek kala, bütün donanımsızlıkları ile kaydedilmiştir. Tarih mi istiyorsunuz, dönelim Karaca’ya, ne diyor "darbe geleceğini biliyorduk, söylemedik," sır gibi saklıyor ve paritye üye kaydı hızla devam ediyor. Saldırı dönemlerinde partiye değil üye kaydetmek, var olanların da ayıklanması gerekmez mi? Ama onlara göre gerekmez, onlara göre çoğunluk olursa her şey tamamdır. Oysa içi boş çoğunluk bir hiçtir. Gelelim partiye kaydolunanların nasıl ve ne aralıkla MK ya ve Politbüroya sıçradığına ve bunun nasıl yapıldığına; istisnalar ayrıdır ama parti üyelerinin parti yaşları son derece küçük ve o anlamda toy ve o anlamda donanımsızlıkla yüklüdür. MK ya alınanların da, politik büroya alınanların da bundan farklı değildir durumları. Erdal Talu’ya sorun kendisini kim partilemiş ve nasıl partilemiş, kendisi kimi partilemiş ve nasıl hemencecik MK ya yükseltimiş. Neden bunları yazmadığını da sorun. Bunları polis de biliyor MİT de. Velhasıl Nabi dahil, hepsinin çapını tekeller ezbere bilmektedir. Herkes soruyor Aydan Bulutgil (sapancı) vesaire neden tanıklık yapmıyormuş. Daha ne yapacaklar, o da, Birol Başören de, diğerleri de tanıklıklarını Mite ve Polise yapmışlardır. Hatta bazıları, ayrıntıya bile girmiş, ay ışığının rengini bile tanıklıklarının içine koymuştur. Ve biz tutuklandığımız zaman bile, çok daha öncesinde, Birol Başören’in bir yakınından gelen bilgiyle, birçok üst düzey TKPlinin bilgileri,resimleriyle birlikte poliste olduğunun bilindiği konuşuluyordu. Buna rağmen, Birol Başören, Aydan Bulutgil, Ulvi Oğuz, Çağatay Günel ( Erdal Talu’nun kayın biraderidir) ve daha bir çoğu ortalıkta dolaşıyor ve saldırı geleceği bilindiği halde, belgeler elden ele dolaşıyordu. Ulvi Oğuz’la, İzmit grubunun tartışmalarına bakın. Dahası, Çağatay’ın, Erdal’ın ve hatırlamadığım başkalarının MK ya atanmalarını öğrenince boğazda kutlama yaptıklarını anlatan iletilere bakın. Sorun bakalım, MK ya atanma aralığı ne kadardır. Ve dikkat edin bakalım neden özellikle partiyi dışarıda arayıp bulanlar hemen bir eğitim ve MK ya, ya da ona yakın yerlere ve akabinde politbüroya atanmıştır. Ve hangi komünist partisinde vardır, burjuva partilerinde olduğu gibi transfer yapmak. Nereye baksanız ya SGÖ den, ya da PARTİZAN grubundan yani Nabi grubundan insanları görüyoruz ve nereye baksak yine bunların, 12 Eylül yaklaşırken de, saldırı başlamadan önce de kendi kadrolarını, yani kendilerine bağlı kadroları koruduklarını , dışarıya kaçırmış olduklarını görüyoruz. Ve Çağatay Günel nasıl kaçırılmamıştır onu da sormalısınız. Ben burada birçok soruyu dillendirdim, ilk tepki Erdal’dan geldi, önce yumuşak sonra tehditkâr. Bunlar tarih sayfalarına kaydoldu. Gözetimde, işkence de hep sanki tesadüfî karşılaşmalarda (o zaman öyle sanıyorduk) başka üyelerle de karşılaşıyorduk ve hemen şu kulağa fısıldanıyordu,"derine inmesinler, bildiklerini kabul et" bu ne demektir? Bu şu demektir, parti çözülerek çökertilmedi, evet çözülenler oldu ve genelde üst düzeyde oldu bu, ama TKP yi çökerten bu değildir. Bu çözülme senaryosu, Mit’in ve polisin elindeki bilgilere göre sorgulama ve kabul ettirme üzerine kurulmuştur. Ve işkencenin dozunun bazı yerlerde aşırı abartılı, bazı yerlerde çok mülayim olması ama Diyarbakır’da son derece şiddetli olması, işkenceyi yürüten kadroların kin dereceleriyle uyumludur sadece. Yoksa bu güne kadar anlatılanlardan, yaşananlardan ve anlatılmaktan kaçınılanlardan ortaya çıkan, partinin birçok üst düzey kadrosunun bilgilerinin resimleri ile beraber polisin elinde olduğu gerçeğidir. Böyle olunca da, hani uzun yolda, bir trafik çevirmesini görmüş iyi niyetli sürücünün karşıdan o yöne giden sürücüyü uyarmak için selektör yakması misli, "polisin bildiğini kabul et" direktif gibi uyarısı bu anlamda manidar olmaktadır. Tarih mi, istiyorsunuz TKP işçinin sesi grubunun yayınladıkları var, sitelerinde bulabilirsiniz. Aydın Meriç’in anlatımları var. 1977 ye kadar TKP li sayısının 50nin altında olduğunu,77 den sonra bu sayının 120 olduğunu söylüyor. Hepsini bulabilirsiniz. Kimse aksini söylemedi şimdiye kadar ve 12 Eylül geldiğinde tutuklamalara baktığımızda bu sayının dehşet verici olduğunu görüyoruz. Tarih çalışması budur. Hazır bilgiler var ve kimse yalanlamıyor ve her şey gözümüzün önünde cerayan ediyor. Demek ki TKP üyelerinin, TKP’lilik yaşı toy bir çocuk mislidir. Ve Aydın Meriç şunu da söylüyor, 1977’deki Konferansın Konya’da değil, Moskova’da yapıldığını ve bir elin parmakları kadar insan ve MK üyesi olduğundan haberi bile olmayan, olsa da orada ne yapacağı konusunda hiçbir fikri olmayan, kendilerinden habersiz oraya atanmış insanlar olduğunu söylüyor. Parti atanmışlardan oluşan bir merkez yapı imiş ve sonra da, sorumluluk herkese dağıtılmak ve yukarısı aklanmak isteniyor. Hayır beyler, dedim bunu, benden başka da kimse diyemez, sorumluluk bu atanmış yönetemeyen yöneticilerindir. MK’nın ve Politbüronundur. Parti radyosu bas bas "kadroları koruyun "diye bağırırken, kadroları değil, kendilerini ve müritlerini koruyanlarındır. Ve partinin başını kuma sokup, kıçını açıkta bırakanlarındır. Bunlardır tarih çalışmasına ışık tutacak olgular. Bunun nedeni nedir. Sığlık mıdır? Yoksa, partinin tepesine topyekün burjuvazi mi oturmuştur? Budur tarih. Tarih mi istiyorsunuz, Nabi’ye sorun, Çağatay öldü çünkü Çağatay’a, saldırının geleceği kesinleşmişken, Parti ile ilgili belgeleri kim verdi, niye verdi? Aydan Bulutgil, Nafiz Bostancı’yı dışarı çıkardığını deklare etmek için Kocaeli il komitesine başkanlık ederken, Nafiz’i yollarken kendisinin neden içerde kaldığını söylememiştir. Hem de enformasyon, tanıdık bir emniyet görevlisinden gelmiştir, ama Nafiz dışarı gönderiliyor, Aydan kalıyor. Bu Trafiği kim düzenliyor. Bunlar sorudur.
Dahası var bunu da sordum, dışarıda partiyi arayan hemen hemen herkese, TKP ye ulaşmak için köprü olan SELMA ASHWORT kimdir, ne olmuştur, buhar mı olmuştur, kardeşinin ya da yakınının CIA ajanı olduğu basında çıktı, bağlantısı nedir? Bunlar sorudur ve bu sorular ortaya atıldığında neden sessizlik hâkim olmakta, bazıları kızmaktadır? Tarih mi istiyorsunuz? Hayır, tarih falan istediğiniz yok, aksine TKP’nin tarihini sıfırlamaya çalışıyorsunuz, böylece TKP üzerinden koskoca bir sosyalist hareketi tarihe gömmek istiyorsunuz. Sırf tekellerin gül bahçelerinde bir yer edinebilmek için.
KPlilikle, komünistlikle ve devrimcilikle alakası kalmamış kişilerin, TKP tarihi ile ne ilgisi olabilir.
Bir zamanlar, "gençliğimizde, ayakkabı boyacılığı yapıyorduk" misli nostalji yapmak için mi? Torununuza bir zamanlar bıçkın bir komünisttik demek için mi? Torununuz sormayacak mı sonra dede….? Tarih mi istiyorsunuz, burjuvazinin saldırısı dönemlerinde bir komünist parti geri çekilir, yeraltına geçer, yeraltında ise daha fazla katına iner. Ama TKP’de bu tersine işlemiş, daha çok yığınsallaşmış. Daha çok yeni üye kaydetmiş. Ve daha çok üyeyi, bir taraftan kadroları koruyun talimatı verilirken, daha çok yalnız bırakmış ve daha çok üye ülke çapında yakalandı ve çoğu çok taze üyedirler. Tarih buradadır. Buralardan sorular çıkararak, tarihin derinliklerine inebilir, gerçeğe varabiliriz. Dediğim gibi, tarih bir kurgusal öykü değildir. Yok öyle yağma, tarihini inkar eden, partisini burjuvaziye, hem de iyiden iyiye sıvılaştırarak teslim eden ve şimdi burjuvazinin emrinde çalışan bir tescilli burjuva ajanının TKP tarihi ile ilgisi olamaz. Yok zaten. İlgisi, tekellerin verdiği görevi daha kolay yerine getirebilmek içindir. Onun için, "düne bakalım bu güne bakmayalım" diye savunmaya geçiyorsunuz. Bizi susturuyorsunuz ama sanmayın ki, herkes bu alicengiz oyununuzu yiyor. Yemiyor. Siz burjuva olmaya, bu düzende kalmaya karar verdiyseniz buna bir şey demeyiz. O da bir duruştur ama dürüst olun bunu komünistlik olarak yutturacağınızı zannetmeyin. Zülfü Dicleli kadar bile dürüst değilsiniz, o hiç olmazsa "sosyalizm mosyalizm kalmadı, herkes böcekle, çiçekle uğraşıyor" diyordu (TBKP panelini hatırlarsınız herhalde) siz onu da söylemiyorsunuz, demokrasi gelecek, AKP ile diyorsunuz ; "sosyalizm mi? o da gelecek ama sonra..." diyorsunuz ve artık "sosyalizmi burjuvazi de istiyor" diyorsunuz. O nedenle "demokratik sosyalizm" diyoruz diyorsunuz. Ama biz de siz kimi kandırıyorsunuz diyoruz ve pek çok kızıyorsunuz. Hakaret gibi gelmesi bundandır, yani ne yaptığınızI çok iyi biliyorsunuz ve biz sizi tutmuyoruz, nereye isterseniz oraya gidin ama sosyalist hareketten kalanları gittiğiniz yere götüremezsiniz diyoruz. Velhasıl Nabi Yağcı, bu topraklardaki komünistlere en büyük kalleşliği yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Hoş bu kalleşliğini hâlâ yiyenler de ahmaktır ama bu, gerçeği değiştirmez. Nabi hem parti suçu işlemiştir ve tarih bu suçun hesabını elbet soracaktır ve bu hesaptan kurtulmak içindir Nabi’nin buradaki manevraları ve sizlerin ona kalkan olmanız.
Ben, TKP’nin tarihi çarpıtılmadan tanıklıklar birbirine eklensin ve ortaya TKP’nin gerçek tarihi çıksın istiyorum, gelecek kuşaklara komünist hareketin deneyimlerini taşıyan tarih ortaya çıksın istiyorum, gelecek kuşakları sosyalizmden soğutacak değil, sosyalizmin, her şeye rağmen cazibesini artırmayı hak ettiği gerçeğini kucaklatacak tarih ortaya çıksın istiyorum. Ama sizin istediğiniz başka, siz, herkes öyküsünü kurgulasın, oyalansın, sonra da hepsi bu, diyerek, kendisini çaresiz dünyasına, dolayısıyla sizin gösterdiğiniz AKP’nin, yani tekellerin, emperyalist burjuvazinin "demokrasi" yoluna hapsetsin diyedir. Siz bunu istiyorsunuz. Bu topraklar, bu toprakların işçileri, emekçi halkları komünistlerden iş bekliyor, komünistlerden özveri bekliyor, birbirleriyle kavga etmeleri değildir beklediği ve ben birbirimizle kavga ettiğimizi düşünmüyorum, ben kavganın tekellerle, burjuvazi ile olduğunu, sınıfsal olduğunu, kardeş kavgası olmadığını düşünüyorum.
Fikret Uzun

Hiç yorum yok: