28 Haziran 2010 Pazartesi

TARİHİN KARA LEKELERİNE

Nabi Yağcı ölmüş atı kırbaçlamakla memur edildiğini sanan bir seçilmiş görevli tekelci burjuva ajanıdır. Onun bakmayın söylediklerine, o söyledikleri tekeller tarafından kendisine indirilmiş vahiyler mislidir. Şimdi TÜSİAD derken, farklı konuşur, daha önce TÜSİAD derken, BOYNERİN YENİ DEMOKRASİ HAREKETİNİ konuşur. dün özellikle DİSK’teki uzmanlığı ve TKP’nin gücü ile, DİSK’teki, TİPli, TSİPli sendikaları ve sendikacıları tasfiye ederek, DİSKi ve genel olarak, TKP hareketini CHP üzerinden Kemalistlerin kuyruğuna takmaya çalışmakla Vedat Nedim Törleri aratmazken, şimdi aynı görevi, TBKP ile yarattığı tövbekar ama kendilerine "özgür komünist" diyen müritlerinin yardımı ile Sosyalist hareketten arta kalanları AKP nin kuyruğuna takarak icra etmekte ve bu sefer, ne kadar çok bu kuyruğa takarsa o kadar prim yapacağını bildiği için, kırbaç üstüne kırbaç yıpratmaktadır. Her müridine bir kırbaç şaklattırmaktadır. Yakında AKP kapısına dayanıp, o kadar hizmet ettim artık bir vekillik hediye edin derse şaşırmamalısınız ki, olacağına bakmak lazım:)) ve Nabi gelmiş geçmiş burjuva ajanslar içinde en eğitimlisi ama en çapsızıdır, Aydan Bulutgil bile politik eğitimini Cavlı Çulfaz’dan almışken, o envai çeşit akademilerde eğitim almıştır ama tekeller onu hâlâ tam olarak ve politik olarak adam yerine koymamaktadır. 141-142’nin kaldırılması için kapı kapı dolaştığı, mektuplar yazdığı zaman zaten bu maddeler işlevini yitirmiş yerine başkaları geçirilmişti. Ama Nabi tam bir peygamber edasıyla
(artık tekellerin mi, yoksa müritlerinin mi peygamberidir siz karar verin) tekellerden aldığı vahiy gereği, bu maddelerin yanına 163. maddeyi de demokrasi gereği olarak koymuştur. O zaman da behey Nabi, hadi işlevini yitirse de, 141-142 nihayetinde faşizmin sosyalist harekete koyduğu barajın ifadesidir kalkmasında yarar vardır, zarar yoktur demiştim. Tabii o zaman teknoloji bu kadar gelişkin değildi. Yani bu maddeler ilerlemenin önünde engeldir ama 163. madde dinci akımların örgütlenmesinin (yani tarikatların, şu yakınlarda Rusya’da yasaklanan Nurcuların, bir zamanlar yurt dışına kaçmak zorunda kalan ama şimdi nerdeyse halife olma hazırlığı yapan Fetullah Gülen tarikatının) önündeki engeldir demiştim. Ama dinlememişti tabii. Fakat bu önemli değil, önemli olan Nabi bu tiyatroyu oynarken, cezaevinde de tiyatro oynuyordu, hani şu göklere çıkarılan, ama birçok gerçek anlamda ölümüne yatan devrimciyi Korsakof hastalığının pençesine düşüren ölüm orucu tiyatrosundan söz ediyorum. O tarihlerde, gazete arşivlerini karıştıran görecektir, Diyarbakır zindanları ( şimdilerde birçok bu tiyatrolarda payı olan iki yüzlü sahte solcunun, tövbekâr komünistin müze olmasını istediği zindan) Kürt devrimci demokratları ile doluydu ve sivil halka insan dışkısı yediriliyor ama Türkiye’de demokrasiye geçildiğinden dem vuruluyordu. İşte tam bu sıradadır Nabi’nin tiyatrosu. Tabii akabinde demokrasi aşkına Avrupa parlamentosuna görünüm vermek üzere Nabi özgürlüğüne kavuşmuş ama 141 -142 bir süre daha kaldırılmamıştı ki, zindanlar bu maddeden yatan siyasi mahkumlarla, tutuklularla doluydu. O nedenle anti parantez, Nabi’yi Kürtler hiçbir zaman ciddiye almamışlardır. Akıl taşıyanlar zaten almıyorlar. Geriye onu peygamber zanneden ve peşinden giderlerse kendilerine de nur yağacağını zanneden, 163. maddenin kaldırılmasının yüzü suyu hürmetine, en kral tarikattan taltif bekleyen müritleri kalmıştır ki, onların sayısı da her geçen gün azalıyor. Çünkü Nabi’nin elinde kırbacından başka bir şey kalmamıştır. O da atın öldüğü anlaşıldıktan sonra işe yaramayacaktır. Kalan müritleri de, ellerindeki Nabi’nin verdiği kırbaçlarıyla kala kalacaktır. Atilay Nabi ne yapıyor diye sorular sıralamış. Onları yapmasına ne gerek var. Daha ne yapsın, hiç çaktırmadan ki, birçok kişi hâlâ o kongrede takılıdır, Mustafa Suphi tezleri cilası ile o kongreyi meşru tutmaktadır, tıpkı, Kruçev’in, Gorbaçov’un yaptığı gibi, yolumuz Marks’ın, Lenin’in yoludur diye diye TKP’yi sıvılaştırmış, kalan komünistleri TBKP ye kilitlemek istemiş, kilidi kırıp kaçanları, TUSTAV a hapsetmeye çalışmış, biz şimdi ne yapacağız diyenleri, ÖDEP’e göndermiş, yanında kalan çok az kişiyi de, günde beş vakit AKP nin, ondan önce Özal’ın, zaman zaman Demirel’in, bazen de SHP nin mescitlerinde duaya götürmüş, hepsinin beynini yemiş ve şimdi emekli olmayı beklemektedir. Daha ne yapsın sevgili Atilay, belki sevgili Abidin’in kanser olması, hatta İsmet abimin kalp krizi geçirip aramızdan ayrılması bile onun bu işçi sınıfı içindeki en sinsi, sosyalist hareketi tasfiye etme çabaları nedeniyledir. Baş edemediler çünkü bu kadar çapsız bir adamın peşinden, çaplı zannedilen bir çok insan evladının gitmesini çözemediler. Halbuki ben ne zamandan beri söylüyorum, Nabiler, her biri birer AZAP ZEBANİSİdir. Hani Osmanlı da, ganimeti önce kapmak üzere ve yalnızca bu ganimetle motive olarak öncü olarak düşman bahçesine saldıran elleri palalı zebaniler vardı, ama ortada ganimet olmadığını ve olsa da pek kolayca ulaşılamayacağını anlayınca gerisin geri kaçarlar ve Osmanlının süvarileri ile karşı karşıya gelirlerdi. İşte o misli zebanidir Nabiler. Ama ne yazık ki, onları o ganimetin peşine, onun genel sekreterliğinden bir şey uman ve İ.Bilen yerine artık ona KUTLU yoldaş çok yaşa diyen parti üyeleri göndermemişti, şimdi türlü tiyatrolarla Nabi’nin boşluğunu doldurmaya hazırlanan suç ortakları idi gönderenler ve onunla birlikte önden gidenler. O nedenle, Nabiler bu suç ortakları ile, geri kaçarken, onların ne menem insanlar olduklarını bilmeden, TKP’nin liderleri diye güvenerek peşlerinden gidenleri kılıçtan geçirmişlerdir.


Sorun ona; ama soramazsınız, müritler soru soramaz, o bir taraftan kendine yakın kadroları (şimdi hepsi müritleridir) kaçırırken, hatta parti okullarına topluca gönderirken, şimdi yüce gökün kollarına uçan Çağatay Günel’e tam da mayıs öncesi TKP operasyonunun başlayacağı enformasyonunun alındığını Aydan Bulutgil açıklamışken, partinin gizli belgelerini, mikro filmleri filan neden emanet etmiştir. Ve hadi emanet etti, Çağatay Günel de, belki karısından filan ayrılamadı kaçamadı, neden o belgeleri polise kaptırmak üzere zulada bekletti. Çağatay Günel, Şeyda Talu’nun ağabeyi, Erdal Talu’nun da kayın biraderidir ve partide MKya GİDEN BASAMAKLARI hızla ve aniden, kendisinin bile şaşırdığı, şekilde tırmanan ve sevinçten ve şaşkınlıktan yaşadığı heyecanını, boğazda bütün MK KOOPTÖRLERİNİN KATILDIĞI BİR YEMEKLE YATIŞTIRAN birisidir. Poliste anlattıkları ise, Fakir Baykurt’un acıklı öykülerinde parçaladığı edebiyatı bile sollayacak mislidir. Daha düne kadar, yani ZÜLFÜ DİCLELİ’NİN komünistleri azarlayarak, SOSYALİZM MOSYALİZM BİTTİ dediği TBKP sempozyumunda, konuşmaları ve Nabi’ye en yakın arkadaşından gelen ( Rasim Öz) zehir zemberek eleştirileri şaşkınlıkla dinleyip, biz bunları bilmiyorduk derken, birden bire ne oldu da Nabi severliğiniz başladı. Bu Nabi severliğiniz nedeniyle bir aile skandalına neden olacak kadar kendini küçültenlerin sahte komünist gömleklerinin önünde eğilmeye başladınız. Bunu bir düşünmelisiniz sevgili Atilay. Nabi YAĞCI, DÜN NEREYE BASIYOR İDİYSE, BU GÜN AYNI YERE BASMAKTADIR. ONUN BUGÜN BASTIĞI YERİN NERESİ OLDUĞUNU GÖREMEYEN KALMAMIŞTIR. KALSA KALSA SİZİN GİBİ BİRKAÇ MÜRİT VE KAFAYI YEMİŞ BİR KAÇ AHMAK DIŞINDA, NABİ’NİN PEYGAMBERLİĞİNDEN VE ONA MÜRİTLİK ETMEKTEN PRİM BEKLEYEN AYNI MAYADAN OLAN SAHTEKÂRLARDIR.
O nedenle ben tekellere, emperyalist burjuvaziye karşı sınıfsal kinimi sınıf mücadelesinin ve burjuva ideolojisi ile mücadelenin gereği olarak canlı tutarken, bu gün Nabi gibi, tekellerin ve emperyalist burjuvaziyi benimsetmeye çalışan sahte komünist gömlekli, devşirme solculardan tiksinti duyduğumu üstüne basa basa söylüyorum ve ek olarak da onun peşinden bir mürit misli gidenlere de zavallılar olarak bakıyorum.
Ve Nabiler, tekellerin emrindeki ve gözetimindeki, kırbaçlayarak canlandırmaya çalıştıkları ölü attan çok daha ölü birer çapsız ideolojik silahtır diyorum. Bu ideolojik silahların artık cephanesi kalmadığını tekeller de görmüştür ve yerlerine yenileri geçsin diye mülakat almaya başlamıştır. İşte bu nedenle şimdilerde 1973’e kilitlenmiş, o zaman üretilen program ve tüzüğe gönderme yaparak, Nabi’nin boşluğunu doldurmaya soyunanlara direkt sesleniş ifadesi olan İÇİNDE KOMÜNİST OLMAYAN KOMÜNİST PARTİSİ OLMAZ, ÖYLE OLACAKSA, PARTİSİZ KOMÜNİST OLMAK YERİNDEDİR sözünü ÖZDEYİŞ olarak tarihe not düştüm.
Ve evet, bırakalım Nabileri de, işimize bakalım, çünkü artık Nabiler ölmüş at mislidir. Bu saatten sonra ölmüş ata tekme atanlar da pek inandırıcı olmaz. Ama Nabi gibilerin, işçi sınıfı içindeki, emekçi halklar içindeki oportünist oyunlarını deşifre etmekten, boşa çıkarmaktan vazgeçmeyeceğimizi de herkes bilmeli. Bir taraftan Nabi ile neden uğraşıyorsunuz, onun ne olduğu belli derken, Nabi’nin dediklerini peygamber kelamı misli sağa sola saçanlar da kendilerini kurnaz zannetmemelidir. Artık kimsenin bu oyunları yiyecek sabrı da, akıl tutulması da kalmadı. Kalanların sayısı bellidir, İzmit’te AKP panelinde AKP’lileri bile toplayamayan birkaç mürit ile SAKARYA da kalabalık görünsün diye kim var, kim yok toplayıp da ummadıkları yerden sıkıştıran sorular gelince ULUSALCI bunlar suçlaması ile birkaç kişiyi zaptı rapta alacağını zannedip, soru soranların onlarca olduğunu ve nerdeyse salonun üçte birini boşalttığını görünce, şaşkınlıktan paneli de kapatan, ama hakkını yememek lazım ki, daha fazla AKP’Lİ toplamışlardır, birkaç “özgür komünist” . Hepsi bu. Ve behey müritler, size ne oluyor, Nabi AKP nin siyaset akademisinde, işçi sınıfına ve emekçilere bu toprakları zindan etmek için kurulmuş, komünizmle mücadele örgütlerinin ardılları ve en tepelere tırmanmış kadrolarına sol ton vererek prim üstüne prim yaparken, sizlere ne oluyor, siz de AKP’den medet bekliyorsunuz. Onun için mi, Nabi’nin dağıttığı kırbaçları ölmüş ata sallayıp duruyorsunuz. Artık tekellerin nezdinde Nabi’nin son kullanım tarihi dolmuştur. İyisi mi, kırbaçları Nabi’ye iade edin, köşenize çekilip, onurunuzla torunlarınıza “bir zamanlar kartaldık” hikâyeleri anlatmaya hazırlanın. Hemen olmaz tabii bunun için biraz Kemal Tahir okumanız gerekebilir.
Nabi’nin boşluğunu doldurmak için hazırlık yapan "TKP YAŞIYOR SAVAŞIYOR" cularla, ittifak halinde TBKP güzellemesine soyunmuştu ama kayaya toslamış gibi, tasını tarağını topladı gitti. Ama olan olmuştu, Nabi’ye Likidatör diyenler, bunun için midir bilinmez ama ona fikir değiştirdiği için saygı duyduklarını bu vesileyle ifşa etmiş bulunmaktadırlar. Ben bu ifşaatların dudaklarına asılı durduğunu çok önce ortaya koymuştum.

Aklı kendine ait arkadaşlara verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dileyerek ama onların anlayış göstereceğine inanarak bitiriyorum. Saygıyı hak eden herkese saygılarımla.

Fikret Uzun
28.6.2010

Hiç yorum yok: